03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 20 HAZİRAN 2008 CUMA Yurttaş Almanya’dan biber, Rusya’dan domates dönünce ilaç kalıntısı olduğunu öğreniyor, yerli hallerden dönen ürün yok İlaçlı ürün sofralarımızda Olcay BÜYÜKTAŞ AKÇA/ Zeynep ŞAHİN Rusya’nın domates alımını durdurmasının ardından gündeme gelen zirai ilaç kalıntılı ürünlerin piyasaya sunulmasıyla, gözler bu alanda yapılan ve yapılması gereken denetimlere çevrildi. Konunun uzmanlarının verdiği bilgi, Türkiye’de bu alanda yapılan denetimlerin oldukça yetersiz olduğunu ortaya koyduğu gibi, Tarım Bakanı Mehdi Eker’in “Ne iç ne de dış piyasaya ilaçlı ürün satmıyoruz” açıklamasının pek de güven verici olmadığını gösterdi. Yetkililere göre, iç piyasaya sunulan ürünlerde ilaç kalıntısı olup olmadığı tam olarak bilinemez. Çünkü Türkiye’de herhangi bir çiftçi, bir zirai ilaç satan dükkâna gidip istediği ilaçtan istediği kadar alabilir ve kullanabilir. Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Fatih Taşdöğen, “Gerçi zirai ilaç satan Yemin Etseler... çevrilince, emperyalizm çıkarları, örgütlerinin emrinde ülke kaynakları tüketilip her değer, her şey satılık olunca.. Patlama, işsizlik, kölelik, sosyal damping, sadaka düzeninde, açlıkla terbiye koşullarında yaşandı. Bir zamanların sendikalı işçileri ekseninde sınırlı da olsa gelişmekte olan gecekondu yaşamı ayakta tutulabilseydi. Varoşlarda toplumsal gelişme, sosyal arayışlar, sol örgütlenmeler de olabilirdi. Varoşlarda sadece ve sadece, ırk ve din, yetmedi aşiret, tarikat, hemşerilik, mafya ekseninde örgütlenmeler, cepheleşmeler, ayrımcılıklar kol geziyor.. Önünü görebilen gerçek, dürüst aydınlar, sosyal bilimcilerin de altını çizdikleri gibi AKP varoşlarda işte bu yoksulluk ve yoksunluk, sadaka düzeninde, aşiret, tarikat sarmalında din üzerinden yaptığı siyasetle oy toplayıp duruyor.. Ne büyük trajedi ve çelişkidir ki, kültürler çatışması, yaşam pratiğinde İslam düşmanlığı üzerine, teoride radikal İslama, teröre karşı oturtulmuş emperyal çıkarlar savaşlarında, işgallerde, en ağır bedeli İslam dünyası öderken kanlı petrolün önlenemez fiyat yükselişi üzerine oturtulmuş bugünkü piyasa düzeninin çıkarlarında, yine Türkiye’ye yeni bir rol biçiliyor. İslam dünyasında laik, demokratik Cumhuriyetin tek örneği olan rejim, sivil darbe ile ılımlı İslam cumhuriyetine dönüştürülmek isteniyor.. Çok doğru; 12 Mart, hele de 12 Eylül askeri darbeleri, emperyal çıkarlar düzeninin Türkiye’ye biçtikleri rolün oynatılmasında, çağdaşlaşma, demokratikleşme yolunda kırılma noktalarını oluşturdular. 1961 Anayasası, 63 yasaları ile gelen çağdaş demokratik açılımların, örgütlenmelerin yolunu kesmek, solu silindir gibi ezmek işlevleri ile de yetinilmedi. 24 Ocak kararları benzeri sayısız Dünya Bankası, IMF reçetleri ile Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal gelişimi geriye püskürtüldü. Temel hak ve özgürlükleri, insan haklarını ayaklar altına alan 12 Eylül düzeni, ne ilginçtir ki, Türkiye’de ılımlısıradikali, dinciırkçı ayrımcılıkların siyasal yapılanmaları, örgütlenmelerinin önünü açtı.. Şimdi birileri, bilim adına karşımıza çıkıp türban üzerinden yapılan cepheleşme, Türkiye’nin rejimini değiştirme savaşımının, halkın demokrasiyi öğrenmesi, kullanması, siyasallaşması olduğunu utanmadan savunabiliyorlar. Tapındıkları emperyal güç sözcüleri, ABD, AB’liler onlardan daha dürüst ve cesur olarak Türkiye’ye radikal İslam karşısında ılımlı İslam donunu biçtiklerini söyleyebiliyorlar.. soner?cumhuriyet.com.tr Türkiye’de üretim yapan her çiftçi, bir ziraai ilaç satan dükkâna girip istediği ilaçtan istediği kadar satın alabilir, kullanabilir. Bu konuda herhangi bir denetim söz konusu değil. Çok geniş bir alanda tarım üretimi yapılan ülkede, 39 ilde denetleme laboratuvarı var, ancak bunların yalnızca 4’ü uluslararası düzeyde inceleme yapabiliyor. dükkâna ruhsat alabilmek için ziraat mühendisi olmak gerekiyor. Ama dükkânda her zaman olacağı garantisi yok” diyerek konuyu özetledi. Konunun uzmanlarının verdiği bilgiye göre, Türkiye’de özellikle gıda ve tarım ürünlerini denetlemede tek yetkili kurum, Tarım Bakanlığı’na bağlı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü. Bunların uzantısı olarak da illerde Tarım İl Müdürlüklerine bağlı olarak görev yapan kontrol şube müdürlükleri yer alıyor.Yalnız 39 ilde laboratuvar, bir ilde de araştırma enstitüsü bulunuyor. Bunlardan yalnız 4 ya da 5’i uluslararası düzeyde kontrol yapabiliyor. Daha önce Sağlık Bakanlığı’nda olan pek çok denetim de AB’ye uyum çerçevesinde Tarım Bakanlığı’na kaydırılıyor. Konudan sıkıntı duyan ihracatçılar, birlikleri bünyesinde 4 kontrol laboratuvarı kurmuş durumda. Ürünlerin denetimi oldukça zor, çünkü teknik altyapı yeterli olmadığı gibi çalışanlar arasında gıda bilim ve teknolojisi konusunda eğitim almış olanlar yeterli değil. Bu nedenle de özellikle iç piyasaya dönük ürünlerde kontrol biraz daha gevşek tutulabiliyor. Yurttaş Almanya’dan biber, Rusya’dan domates dönünce ilaçlı olduğunu öğreniyor. Kentlerdeki hallerden ilaçlı ya da başka bir sorunla dönen ürün yok denecek kadar az... ÜRETİCİ SAVUNMADA Tarım örgütleri, Rusya’nın zirai ilaç kalıntısı iddiasıyla Türkiye’den domates ve diğer bazı yaş sebze alımlarını durdurmasını değerlendirdi. Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, 2005’deki domates krizinde Türkiye’nin yüzde 100 suçlu olduğunu, ancak bugünkü durumun o zamankinden ayrıldığını vurgulayarak “Bu kez sorumsuzluk ve ihmal Rusya’da” dedi. Yetkin, “Türkiye’deki sistemi elbette planlamak gerekir; kontrol, denetim gibi yapısal sorunlar var. Ama Türkiye 2005’ten bu yana bu açıdan önemli ilerleme kaydetti” görüşünü vurguladı. Turkcell’e halkla ilişkiler Oscar’ı Turkcell’e, “şirket performansını değere dönüştürme faaliyetleri” ile “IPRA Altın Dünya Ödülü” verildi. 2007’de şirket değeri YTL bazında yüzde 85 artarak 15 milyar YTL’den 28 milyar YTL’ye yükselen ve Türkiye’nin en değerli şirketi konumuna gelen Turkcell’in kazandığı ödülü, Londra’da düzenlenen törenle Koray Öztürkler aldı. Komagene dünyaya çiğköfte yedirecek Murat GÜLDEREN Türkiye’de yedi yılda 70’ten fazla bayilik kuran Komagene, rotayı Avrupa’ya çevirdi. Almanya’ya 10 milyon dolarlık yatırımla günlük 15 ton çiğköfte üretim kapasitesine sahip fabrika kuran şirket, Almanya’dan Avrupa’ya etsiz çiğköfte satışı yapacak. Komagene Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Kaya Sivrikaya, Avrupa’ya et satışlarına izin verilmediği için bu yolu tercih ettiklerini belirtti. Avrupa sonrası Kuzey Afrika bölgeleri için de Mısır’a yine en az 10 ton kapasiteli bir fabrika kuracaklarını ifade eden Sivrikaya, tüm dünyada franchise sistemi ile büyüyeceklerini dile getirdi. Sivrikaya, geçen yıl 7 milyon dolar ciro elde ettiklerini söyledi. Bu yıl IPRA Altın Dünya Ödülleri’nde 52 ülkeden 404 katılımcı yer alırken finallerde 28 kategoride 117 finalist mücadele etti. Turkcell’in yanı sıra Ertuğrul firkateyni: Japonya’da bir Türk gemisi projesi ve yaşlılık araştırmaları merkezi projeleri ile Yapı Kredi Emeklilik, “Global Green” projesi ile de Global Tanıtım, “Altın Dünya Ödülü” kazandı. Turkcell yeni döneme hazır Necdet ÇALIŞKAN LONDRA Cep telefonu abonelerinin numaralarını değiştirmeden operatör değiştirmelerine olanak veren ve kasım ayında uygulanmaya girmesi beklenen numara taşınabilirliğine Turkcell, 35 milyonu aşan abonelerine sunacağı kampanyalarla hazırlanıyor. IPRA (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği) Altın Dünya Ödülleri töreninde konuşan Turkcell Kurumsal İletişim ve İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler, numara taşınabilirliğinden etkilenmemek için kasım ayına 5 koldan hazırlandıklarını belirtti. Öztürkler, “Şirket olarak 5 değeri ön plana çıkartacağız: Farklı fiyat tekliflerimiz devam edecek. En kaliteli iletişimi sağlayabilmek için yatırımlarımızı 400 milyon dolardan 800 milyon dolara çıkardık. Buna ‘Üçüncü Nesil (3N)’ ihalesiyle ilgili yatırımlarımız dahil değil. Altyapımızı iyileştiriyoruz. Marka işbirliklerimiz devam edecek. Kampanyalarda sürprizlerimiz olacak” dedi. Şehiriçi iletişimin Türk Telekom’un (TT) toplam gelirinin yüzde 70’ini oluşturduğunu vurgulayan Koray Öztürkler şöyle konuştu: “Dolayısıyla ciddi bir kısım alternatifsiz. TT’ye biz de fiber altyapısı için her yıl 100150 milyon dolar kira ödüyoruz. Bunu kullanmak kârlı değil. Bu yüzden fiber altyapı işine girdik.” Meclis’teki elektronik haberleşme kanun taslağıyla Telekomünikasyon Kurumu ve Ulaştırma Bakanlığı’nın yetkilerinin güçlendirildiğine dikkat çeken Öztürkler şöyle konuştu: “Yasa ile 3N lisansları konusunda TK’de olan yetki 6 ay sonra Ulaştırma Bakanlığı’na geçecek. Bu geçiş döneminde lisansların verilmesinin zor olduğu görülüyor. 3N bu yıl da olmayacak gibi.” Turkey 2008 raporu AKP’yi övdü Ekonomi Servisi Oxford Business Group, Turkey 2008 raporunu açıkladı. Buna göre 2008 zorlu ve fırsatlarla dolu bir yıl olacak. Global durgunlaşma ve iç politikanın büyümeyi yavaşlatmasına rağmen ülke, gelişmekte olan ülkelerden daha iyi bir performans sergileyecek. 20022006 yılları arasında GSYİH artışı ortalama yüzde 7’nin üzerinde gerçekleşti. Bu rakamın bu yıl ise yüzde 4 civarında olacağı belirtildi. oğruyu söylediklerini, gerçekleri yansıttıklarına ilişkin yemin etseler günaha girmezler. Gözleri bağlı filin bir yerlerini tutup dokundukları yere göre doğruyu tanımlayan insanlar gibiler. Bilim adına, gazetecilik adına, insanlık adına utanç verici, toplumu yanıltıcı, gerçekleri çarpıtıcı, en acısı toplumsal gelişmeye bile bile zarar vermek oluyor. Kirli çıkarlar, popüler olma adına aydın geçinen insana hiç mi hiç yakışmıyor... Türkiye’de eğitim düzeyi ortalaması 3.5 yılda kalmışken, eğitimde kalite geriye giderken, işsizlik, kayıt dışı üretim patlarken, yatırımlar nüfus patlaması ile ters orantılı azalırken, yoksullaşma, yoksunlaşma, gelir paylaşımında eşitsizlik patlamışken.. bilimsel gerçeklik adına gerçekleri tersyüz etme hak olabilir mi? Neymiş efendim; Türkiye ekonomik olarak büyüyor, orta sınıf gelişiyor, fırsat eşitliği yaygınlaşıyor, köyden kente göçle birlikte halk çoğunluğu egemen kültürü ile görünür oluyor, devleti, iktidar çarklarını ellerinde tutan burjuvalar ve aydınlar da ayakların baş olmasından, halkın toplumsal, siyasal yaşama el koymasından rahatsız oluyorlarmış.. Türkiye’deki cepheleşmenin, laiklerAKP iktidarı, türbanderin devlet çatışmasının özeti buymuş. Bir adım ileriye halkın demokrasi çarklarını ele geçirmesi, demokratik olmayan Kemalistleri, tutucu aydınları çıldırtıyormuş. Savaş, halk adına siyaseti ele geçirenler, onlara oy veren çoğunluk ile demokratik olmayan, laikliğe sığınmış askerler, bürokratlar arasındaymış.. Türkiye’nin gelişmesi darbeler, bazen de onlar kadar etkin derin devlet projeleri, yargı kararları ile kesilip duruyormuş.. Sorosçu, Fethullahçı fonlardan beslenen örgütlenmeler, aydın geçinen bireyler, AKP’ci kadroların ortak korosundan çıkan seslerin elbette çok doğru saptamaları da var; Türkiye, köyden kente çok hızlı göçle bağlantılı çok hızlı değişim yaşadı. Terör eksenli savaş, tarımın emperyalist odaklar bağlantılı çökertilmesinin, köylerde ölüm ya da açlık tehdidi altında yaşanamamasının ürünü bu hızlandırılmış göç, keşke olumlu yönlendirilebilseydi. Siyaset, keşke gecekondulaşmadan da çok daha vahşi koşullarda gerçekleşen varoşların oluşumunda insan eksenli politikalar üretebilseydi. Keşke işvereni bile kayıt dışı ekonomide odaklanmış bu nüfus patlaması, düzenli işi olan sigortalı, sendikalı işçiyi üretebilseydi.. ??? Yere göğe koyamadıkları Özalizm, şimdilerde Erdoğanizmin serbest piyasa düzeni kutsamasında, insan için ekonomiye, yatırımlara sırt D Alman yatırımcının tercihi Türkiye Türkiye ile Almanya arasında ticaret hacminin son yıllarda hızlı bir artış trendine girerek 30 milyar Avro’ya doğru ilerlediği ve Alman girişimcilerin, yatırımlarını Türkiye’ye kaydırdığı bildirildi. oldu. ABD’de dış politikanın içine “Tanrı da dahil edildi”. Bush döneminde Senato’da dualar okundu, Ortadoğu’yu işgal için Tanrı’dan işaret geldiği Başkan tarafından kamuoyuna açıklandı. Kimse de, “Yahu böyle saçma şey olur mu” diye tepki göstermedi. Avrupa’da yapılan seçimlerde şunları gördük; dinin siyasetteki ve toplumsal yaşamdaki etkisi arttı; muhafazakâr partilerin oyları yükseldi. Avrupa’nın şirketleri ve askerleri dışa açılırken yabancı düşmanlığı arttı. AB içine kapandı. Özellikle Müslümanlara karşı ayrımcılık yaygınlaştı; karşıdaki ve öteki kavramları (ve vizeler) katılaştırılırken Müslümanları aşağılayan söylevler ve karikatürler yaygınlaştı. Avrupa’da ve dünyada Vatikan’ın etkisi genişledi. Fener Patrikhanesi Vatikan’la birlikte KatolikOrtodoks ittifakı oluşturmaya başladı. Hıristiyanlığın siyaset üzerindeki etkisi hem yaygınlaştı hem de derinleştirildi. Batı kapitalizmi 21. yüzyılda “yeniden küresel saldırıya ve işgale” başlarken dini de yanına alıyordu. S oğuk savaş bittikten sonra Batı’da din ve inançlar konusunda ilginç değişiklikler BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Batı Neden Dinci Oldu? İşbirlikçi (ılımlı) İslamın görevleri şunlardır; 1) Türkiye içinde toplumsal, toplumcu ve ulusalcı gelişmelerin önünü kesmek. Böylelikle Batı emperyalizminin Türkiye’deki (ve bölgedeki) operasyonları karşısında olası antiemperyalist çıkışları ortadan kaldırmak. 2) İşbirlikçi İslamcıları “serbest piyasanın bir parçası haline getirmek”. Ilımlı İslam ile serbest piyasa arasında özdeşleşmeyi sağlayarak onlara yeşil sermaye aracılığı ile pay vermek ve kendine bağlamak. ABD ve AB din, Tanrı ve piyasa üzerinden ilginç bir saadet zinciri kuruyordu: Kendi içlerinde, Batı’nın küresel emperyalizmi, “Hıristiyanlık öne çıkarılarak perdeleniyordu”. Irak’a, Tanrı saldırın derse kimi karşı çıkar ki! Kapitalizmin dışarıdaki küresel vahşeti, ”yalnız Batı’nın iktisadi refahı için değil, aynı zamanda Hıristiyanlığın küreselleşmesi içindir” yaftasını kendi insanlarının kafasına yapıştırmaya çalışıyorlar. ABD ve AB’nin güdümündeki işbirlikçi dinciler onların denetimindeki halk, Batı’nın kullandığı piyasaya ve dev tekellere bağlanmış bir düzen oluşturacaklar, istenen bu. Soğuk savaş sonrasında “Batı’nın, dini özellikle öne çıkarması”, kapitalizmin küresel egemenliğinin kaçınılmaz bir sonucudur. ORTADOĞU’DAKİ ÖZEL MİSYON 1) Batı içinde “halkçı ve toplumcu potansiyeli” tamamen ortadan kaldırmak: Dincilik öne çıkınca “küresel bakışta akılcılık geri itilmiş olur”. 2) Kapitalizmin küresel saldırılarını içeride “Hıristiyanlık ve inanç ile perdelemek”: Bush, Irak’a saldırırken “Tanrı istediği için Irak’a giriyoruz” diyebiliyordu. Böylece Irak’ta öldürülecek milyonlara karşı ABD içindeki tepkiler Hıristiyanlık örtüsü ile hafifletilecekti. Bunun altyapısını hazırlamak için Senato’da dini törenler yaptırıyordu. Temsilciler Meclisi’nde Ermeniler için Türkiye aleyhine karar tasarıları geçirilirken Ermeni papazları başkanlık makamında oturuyordu. Türkleri cezalandırırken (!) Ermeni din adamlarının desteğini arkasına alıyordu sistem. Din ve siyaset iç ve dış politikada bütünleştiriliyordu. DİNİN BATİ İÇİN İÇERİDEKİ MİSYONU KARŞI CEPHEDE DİNİN FARKLI GÖREVİ ABD ve AB için dinin bir araç olarak içerideki yeni görevleri şunlardır; Türkiye gibi “Batı için tehlike potansiyeli bulunan ülkelerde” ılımlı İslam formülü bulundu. Ilımlı İslamı, “işbirlikçi İslam” olarak tanımlamak gerekir. Irak’taki bölünme, mezhep çatışmaları ile sağlama bağlandı. Bir yanda Kürtçü etnik ayrımcılık planlandı, öte yanda SünniŞii çatışmaları yaratıldı. Dinci bölünmeler, ırkçı ayrıştırmaları garanti altına alıyor ve onları tetikliyor. ABD ve AB Katolikler, Protestanlar, Ortodokslar ve diğer Hıristiyan gruplar arasında birleştirici bir politika izlerken “karşı tarafta ayrımcılığı planlı bir biçimde yürütüyorlar”. Vatikan, Patrikhane, Protestanlar, Ermeni Kilisesi, Yahudiler Batı kapitalizminin şemsiyesi altında ittifaka gidiyorlar. “Yeni muhafazakârlar koalisyonu” ile atılan ilk adım, bu gelişmelerle genişletiliyor. Türkiye içinde ise “planlı bir biçimde Batı tarafından ayrıştırılan işbirlikçi dinciler” BOP için çalışmaya başladılar. “AKP, Ordu ve ABD Üçgenindeki Türkiye” kitabı bunun nasıl planlandığını anlatır. Yaşar Nuri Öztürk’ün yazdığı gibi, “Allah ile Aldatmak” günahların en büyüğü olsa gerek. Ne yazıyormuş; “En fazla, sizi Allah ile aldatanlardan sakının…” Ve bu ifade yüzyıllar boyu halktan, inananlardan gizlenmiş… Vay kâfirler vay… www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisalı Arkas’a Avusturya liyakat nişanı Ekonomi Servisi Arkas Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, TürkAvusturya ekonomik ilişkilerine yaptığı katkılar ve hizmetler nedeniyle Avusturya Devleti tarafından, Avusturya Cumhuriyeti Büyük Gümüş Hizmet Nişanı’na (Großes Silberne Ehrenzeichen für Verdienste um die Republik Österreich) layık görüldü. Arkas’a Hizmet Nişanı Avusturya Büyükelçisi Heidemaria Gürer ve Avusturya Federal Ticaret Odası Başkanı Christoph Leitl tarafından geleneksel bir törenle takıldı. Büyükelçi Gürer törende yaptığı konuşmada, “Lucien Arkas, Türk Avusturya ticari ve ekonomik ilişkilerini geliştirmenin yanında genel anlamda kültür birliğimize de katkıda bulunmuştur” dedi. Türkiye’ de 95 bin yeni işsiz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’deki işsiz sayısı, Mart 2008’de, geçen yılın aynı dönemine göre 95 bin kişi artarak 2 milyon 496 bin kişiye çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) üçer aylık dönemler itibarıyla her ay açıkladığı Hanehalkı İşgücü Anketi’nin, “şubatmartnisan” dönemini kapsayan “mart” sonuçları açıklandı. Bu çerçevede, Türkiye’de kurumsal olmayan sivil nüfus, geçen yılın aynı dönemine göre 768 bin kişi artarak 69 milyon 435 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus da 746 bin kişi artarak 49 milyon 752 bin kişiye çıktı. Aynı dönemde tarım sektöründe çalışan sayısı 198 bin kişi azalırken tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 332 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 24.6’sı tarım, yüzde 20.7’si sanayi, yüzde 5.3’ü inşaat, yüzde 49.4’ü ise hizmetler sektöründe bulunuyor. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 0.6 puanlık artışla yüzde 12.7, kırsal yerlerde ise 0.2 puan azalışla yüzde 7.6 oldu. Mart 2008 döneminde genç nüfusta işsizlik oranıysa yüzde 19.5 olarak hesaplandı.Toplam işgücünün yüzde 17.2’sini 1524 yaş grubundakiler oluştururken lise altı eğitimlilerde işgücüne katılma oranı yüzde 45, yükseköğretim mezunlarında oran yüzde 78.4 olarak hesaplandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle