04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 HAZİRAN 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM C 9 İki yıldır hedef tutturulamayan enflasyonun faturası Merkez Bankası’na çıktı. AKP’den ise ses yok İhale Merkez’e kaldı ükümetin 20092011 için açıklayacağı orta vadeli program H doğrultusunda enflasyon hedefindeki revizyonu öne çeken Merkez Bankası, IMF’sinden Financial Times’ına, ekonomistinden sanayicisine kadar eleştiri oklarının hedefi oldu. Ekonomi Servisi Enflasyonun mayıs ayında çift haneye çıkması üzerine Merkez Bankası’nın direnmeden 20092011 yılları enflasyon hedeflerinde revizyona gitmesinin yankıları sürüyor. İstanbul’da düzenlenen İş ve Yatırım Zirvesi’nde konuşan IMF Türkiye Yerleşik Temsilcisi Hossein Samiei, MB’nin para politikasının gıda ve enerji şoklarına yeteri kadar yanıt veremediğini vurgulayarak “Para politikasının güvenilirliği tehlike altında” uyarısında bulundu. Kamu borcu risk primlerinin yüksekliği, kısa dönemli dış borçla ilgili rezervlerin düşüklüğü ve kurumsal sektörün yüksek oranda dış finansmana bağlılığı gibi birtakım risklerin olduğunu belirten Samiei, var olan risklerle baş edebilmek için güçlü bir politika çerçevesi oluşturulması gerektiğine dikkat çekerek “Ulusal tasarruf düzeyi arttırılmalı. Bu artışın sağlanması için daha disiplinli bir para politikası uygulanması gerekli. Bir de enflasyonun kontrol edilmesinde para politikasının desteklenmesi gerekiyor çünkü şu an para politikasının güvenilirliği tehlikede” dedi. IMF Türkiye Masası Şefi Lorenzo Giorgianni de Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede güvenilirliğini güçlendirmesi gerektiğini belirterek “Önümüzdeki dönem için, artan fiyat baskıları da göz önüne alınarak, Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadeledeki güvenilirliğini, faiz politikasını enflasyonu düzenli bir biçimde, düşük, tek hanelere indirme hedefiyle uyumlu tutarak güçlendirmesi önemli olacaktır” dedi. Öte yandan, İngiliz Financial Times gazetesinde, Merkez Bankası’nın önümüzdeki üç yıl için enflasyon hedefini yükselterek güvenilirliğini tehlikeye attığı belirtildi. Merkez Bankası’nın 2009 enflasyon hedefini ikiye katlayarak yüzde 4’ten yüzde 7.5’e yükseltmesini sayfalarına taşıyan gazete, Merkez Bankası‘nın enflasyon hedeflerini, Türkiye’deki ekonomik büyüme önünde bir engel oluşturmaması için yükselttiğini de vurguladı. MB’nin 20092011 yılları için yüzde 4 olan TÜFE hedefi, 2009 için yüzde 7.5, 2010 için yüzde 6.5, 2011 için yüzde 5.5’e çıkarıldı. Kadınları Seven Adam YSL yaratıları birbirini kovalarken bu seçkinci dünyayı altüst edecek bir girişimle 1966’da Paris’in sol yakasında “Saint Laurent Rive Gauche” ilk perakende mağazasını açar. Estetik, güzel kadın giysilerinin ille de tek tek veya özel terzilerce dikilmesi gerekmediğini göstermiştir. Gerçek anlamda “Pretaporter / Hazır Giyim” devri açılmıştır. Bu “devrim”, kuşkusuz o gün işçi veya dar gelirli kadınlara güzel bir takım giysileri vitrinde seyretmekten öteye bir avantaj (!) sağlamamıştı. Ama zihniyetlerde, göz ve beğeni zevklerinde köklü, radikal bir değişimi simgeliyordu. ??? 1968 sosyalfelsefiekonomiksiyasi patlamasının kadın hak ve özgürlüklerini, cinselliğini sorgulaması, erkeğin güç ve nüfuzuna isyan etmesini hazırlayan etkenler arasında YSL’nin 1965’te tasarladığı Mondrian robları, tayyör pantolonları ve sonrakiler de vardı. 1966’da kadına ilk siyah smokini giydirmesi, onu takip eden Sahara ve benzeri kılıklar kadının basitçe erkek taklidi veya erkeksi giyinmesi değildi. YSL benzeri tasarım ve giysilerle kadına hem rahatlıkkuvvet sağlıyor, hem kendine güven aşılıyordu. Birçok sosyal bilimci ve uzmanın yıllarca sonra teslim ettiği gibi Chanel nasıl kadınlara belli bir özgürlük yolu açtıysa Saint Laurent da kadınlara bağımsızlık, kudretiktidar yollarını hazırlamıştı. 1988’de bir adım daha ileri giden bu moda sanatçısı podyumları iyice geniş kitlelere taşıyacaktı. Fransız Komünist Partisi’nin yıllık kitlesel “Fete de l’Humanité” bayramı vesilesiyle olağanüstü ve tarihi bir defile hazırlayan YSL 50 bini aşkın bir topluluk önünde Afrika ve dünya kültürleri esintili bir gösteri sunuyordu. Yves Saint Laurent aslında şu sözleri söyleyebilecek cesaret ve uzak görüşlülüğe de sahipti: “Kadının en güzel giysisi çıplaklığıdır.” ??? 2002 yılında kendini emekli ederken yanında, başta Catherine Deneuve, Claudia Schiffer, Laetitia Casta gibi farklı nesillerden aktris, manken birbirinden güzel kadınlar dev sanatçıya eşlik ederek ona olan sevgi ve saygılarını sergiliyorlardı. O günkü konuşmasında istisnasız bütün kadınları, aslında insanları uyarıyordu: “Modayı çok yakından izleyen kadınları bekleyen bir tehlike vardır. Kendi stillerini, derin doğallık ve zarafetlerini yitirmek. Zarafet bir biçimde devinmek, yaşamın koşullarına uyum sağlamaktır. Gönlünde zarafet olmayan zarif olamaz. Modalar geçici, stil kalıcıdır. İçinde kendimizi iyi hissettiğimiz bir kılıkla her şey olabilir. İyi bir giysi bir mutluluk pasaportudur.” Geçtiğimiz 1 Haziran’da 71 yaşındayken bir beyin tümörünün aramızdan aldığı bu eşsiz kişilik yaşam ve sanatını şöyle özetlemiş: “Ben mutluluk üreten bir el sanatçısıyım.” ugur.hukum?gmail.com erkez Bankası, tutturulamayan enflasyon hedefinin “tek günah M keçisi” olarak gösterilmeye devam ederken, ekonomi politikasının asıl belirleyicisi ve “tek hane ile övünen” AKP hükümetinden “çıt yok”. aşkan Durmuş Yılmaz, panel panel gezip, enflasyon hedefine neden B ulaşamadıklarının savunmasını yine tek başına yaparken; yabancı finans çevrelerine göre de tek bir sonuç çıktı: “Banka, revizyonla güvenilirliğini tehlikeye attı.” Yılmaz, doğru zamanda doğru kararlar aldıklarını, ancak enflasyona yenildiklerini söyledi. Yüzde 4’lük hedefe karşın enflasyonun son üç yıldır bunun iki katına çıktığını belirten Yılmaz, “Evet, enflasyonda biz yenildik. Bunu tartışmanın hiç gereği yok” dedi. Enflasyon hedeflemesini Shakespeare’e atıfta bulunarak savunan Yılmaz, bunun kendileri için “olmak ya da olmamak” meselesi haline geldiğini vurguladı. Var olan kazanımların sürmesi için mali disiplinin şart olduğuna dikkat çeken Yılmaz, IMF’ye ilişkin olarak “IMF olsa da, olmasa da bir program ortaya konup sahiplenilirse başarı sağlanır” diye konuştu. DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Enflasyonun yeniden çift haneye çıkması ve hedeflerde revizyona gidilmesi nedeniyle tartışmaların odağında kalan Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, bankanın uyguladığı politikaları savundu. Diyarbakır Ticaret Odası‘nda düzenlenen “Para Politikaları“ konulu konferansa katılan Yılmaz, kredibilite kaybını da dikkate alarak enflasyon hedeflerini revize ettiklerini söyledi. Yılmaz, “Bundan sonra kredibilitemizin ne olacağı, yapacaklarımıza bağlı. Biz hedeflerle tutarlı para politikasını uygularsak bunu yeniden kazanacağımızı düşünüyoruz. Piyasanın da bizi test edeceğini biliyoruz” dedi. Enflasyon hedefini değiştirmenin bir risk olduğunu ve riski göze aldık larını belirterek bundan sonra yeni hedeflerle tutarlı bir para politikası uygulayacaklarını söyleyen Durmuş Yılmaz, mali disiplinden taviz verilmemesi halinde para politikasının elinin rahatlayacağını, eğer bu olmazsa para politikasının da duruşunu değiştirerek gereken önlemleri alacağını belirtti. “Enflasyon hedefini değiştirmek risktir, biz bu riski aldık” diye konuşan Yılmaz şunları söyledi: “Merkez Bankası doğru kararları, doğru zamanda aldı ve ekonomi buna tepki verdi. Yüzde 10.74’lük enflasyonun 7 puanı gıda ve enerjiden geliyor. Fiyat ayarlamaları olacak, baz etkisiyle enflasyon yaz aylarında artacak. Umarım 2008 yılını tek haneli enflasyonla kapatırız.” Döviz ve faiz yükselişe geçti Ekonomi analistleri Anayasa Mahkemesi’nin türban kararının piyasaları olumsuz etkileyeceğini ancak belirsizliğin bitmesi açısından olumlu olduğunu ifade ettiler Ekonomi Servisi Anayasa Mahkemesi’nin türbanı serbest bırakan anayasa değişikliğini iptal etmesinin ardından döviz ve faiz yükselirken, borsanın güne satışla başlaması bekleniyor. Açıklama piyasa kapanışından sonra geldiği için borsa üzerinde etkisi olmadı. Kararın açıklanmasından önce 1.2290 seviyelerinden el değiştiren dolar, açıklama ile beraber 1.23 seviyesinin üzerine çıktı. Dolar beş dakika içerisinde 1.2350 YTL seviyesine tırmandı. Bu seviyede dengelenen dolar daha sonra ikinci bir hamle ile 1.2400 YTL’ye ulaştı. Analistler, bugün borsanın satışla açılmasını beklediklerini belirttiler. Ekinciler Yatırım Vadeli İşlemler Borsası Müdürü Selçuk Çekinmez, “AKP’nin kapatılma ihtimalinin ön plana çıkmasıyla piyasalar bunu satış yönünde düşünecektir. Zaten yavaş yavaş bu görünüyor. Borsa satışla açılır ve sonra yurtdışına bağlı trend izler diye düşünüyorum” dedi. Global Yatırım Stratejisti Volkan Dükkancık, çıkabilecek en sert kararın çıktığını belirterek piyasaları olumsuz etkileyeceğinin aşikâr olduğunu ifade etti. Borsada satışların görüleceğini belirten Dükkancık, “Borsa satışla açılır. 39 bin 300500 desteğine doğru geri çekiliriz. Borsa buralarda tutunup kararın devamındaki gelişmeleri bekler. Son dönemde ABD’den gelen olumlu datalar bizim şansımız. Ancak borsada orta vadeli azalan trend devam edecek” dedi. Turkish Yatırım Finansal Strateji Müdürü Gökhan Uskuay, kararın piyasalar açısından çok olumlu olmadığını ama belirsizliğin bitmesi açısından olumlu olduğunu kaydetti. “Piyasalar eylül ekim ayında bekledikleri kararı haziran ayında buldular. Belirsizliklerin kalkması açısından borsada yükseliş sebebidir. Kısa vadede satış gelebilir ama sonrasında piyasa rahatlar” diyen Uskuay, İMKB’nin yurtdışı piyasalar arasında olan marjının kapanabileceğini belirtti. am 50 yıllık büyük aşkı, hayat arkadaşı Pierre Berge onun için, “Bir biçimde bütün kadınlar ona bir şey borçlu. Enayi değildi ve ne yaptığının farkındaydı. XX. yüzyılın ikinci yarısında ‘Haute Couture’ de (Yüksek Dikiş/Terzilik) devrim yapmıştı. Dünyayı ve modayı, özellikle de kadınların dünyasını değiştirdiğini mükemmelen biliyordu” şeklinde konuşuyordu. Gelmiş geçmiş en popüler modacı, şahsa özel tasarımlı lüks giysileri hazır giyime yayarak bir anlamda demokratikleştiren bu eşsiz insan Yves Saint Laurent, namı diğer YSL, estetiğin zirvesi gördüğü dişiliği, kadınları seven bir adamdı. Eşcinselliği olsa olsa onun bu hayranlığını pekiştiren, zenginleştiren ek bir etkendi. ??? Giyim ve kuşam evrenine ebediyen damgasını vuran bu adam, o devirde Fransız sömürgesi olan Cezayir’in Oran kentinde 1 Ağustos 1936 tarihinde, tam adıyla Yves Henri Donat Mathieu SaintLarent, dünyaya gözlerini açıyordu. Burjuva bir aile, hastalıklı bir çocukluk, oğluna aşırı düşkün bir anne, cinsel tercihleri nedeniyle çevre işkencesiyle bunalmış bir ilk gençlik. 14 yaşından itibaren moda dergilerinden esinlenerek desenler çizer. Ailesinin şaşkın bakışları arasında günün birinde ChampsElysees bulvarına adına yazdıracağına ant içer. Sözünü hem de nasıl tutacaktır... Genç Yves 18 yaşında kendini Paris’e atar. Aynı yıl, 1954’te HauteCouture Meslek Okulu’ nda üç ay süreyle çizim dersleri alır. Bu arada ünlü Vogue dergisinden Michel de Brunhoff bazı desenlerini basmaktadır. Devrin önemli aracı kuruluşlarından Laine Sekreterliği’nin açtığı yarışmayı kazanıp, yine Brunhoff’un desteğiyle en büyük modaevine, Christian Dior’a girer. Yeteneğini çok kısa zamanda kanıtlayan genç Yves birkaç ay sonra Dior’un modelist asistanı olur. 1957’de Dior’un bir kaza sonucu ani ölümü üzerine eşi görülmemiş bir terfiyle 21 yaşında Dior’un halefi, firmanın Artistik Müdürü atanır. Moda dünyasının dahi ‘Küçük Prensi’ doğmuştur. ??? 1958 yılında kendisini derhal zirveye taşıyacak ilk defilesini “Trapez Koleksiyonu” nu düzenler. O gecede kendinden 6 yaş büyük, edebiyat ve yayın dünyasının yeni parlayan simalarından Pierre Berge ile tanışır. Son nefesine kadar sürecek bir birliktelik başlamıştır. Önce çift yaşamı, 1961’de de kendi adına oluşturduğu “Maison de Couture YSL –Modaevi”ndeki ortaklıkları bu olağanüstü ikiliyi benzersiz bir kariyeri yaşamaya itecektir. Berge işin mali ve işletme yanını, Saint Laurent ise yaratıcılık boyutunu başarıyla yürüteceklerdir. YSL’in Dior markasıyla düzenlediği 6 koleksiyon moda dünyasının bu harika asi çocuğunun rüştünü kanıtlamasına yetecektir. Bağımsız T ali piyasalarda yaşananlar sanal; su kirliliği, enerji yetersizliği, gıda maddeleri üretiminde azalış, her alanda yaygın yoksulluk ise gerçek. Yıllarca ekonomik analiz olarak, ağırlıklı bir şekilde kur, faiz, hisse senetleri fiyatları üzerinde duruldu, tathminlerde bulunuldu, bazen açık bazen sanal bir şekilde birikim sahiplerine aşılamalar, telkinler yapıldı. Ekonomik programlarda, bilgilendirmede, iç tasarruflardan, yatırımların dağılımından, projelerden pek söz edilmedi. Ağırlıklı konular, çoğunlukla döviz, faiz, kur, banka kârları, şirket kârları oldu. Belki kendi açılarından haklı idiler. Gelirin, servetin çok büyük bir bölümü azınlığın elinde olduğuna göre, hizmet onlara sunulmalı, onların çıkarları korunmalıydı. Açlıkla, hastalıkla boğuşan, günde 12 dolar gelirle yaşamaya çalışanların, reklam vererek, para ile adam tutup TV kanallarında koşuşturacak, basında yazı yazdırtacak güçleri yoktu. Mali piyasalarda kâr sanaldı, bir aktarma, katma değeri olmayan ya da çok sınırlı bir transferdi. Çoğu büyük işletmenin açıkladığı muhasebe kârları da sanaldı, gerçek ekonomik kârlılığı yansıtmı M YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Sanaldan Reele yordu. Yarattıkları çevre sorunlarının, su, hava, toprak kirliliğinin, üretim kaybının faturasını toplum ödüyor, maliyeti geniş kesimlere yayılıyor; kârı ise şirketlerin bilançolarında gösteriliyordu. Çevreden, çevrecilikten, doğal kaynakların korunmasından söz edilirken, öte yandan yağmur ormanları kesiliyor, yeşil alan bırakılmıyor, toprak ve hava kirletiliyordu. Bir yandan tarım üretimi engellenirken, öte yandan kirliliğin maliyetini azaltıcı yatırımların yükü geniş kitlelere yükleniyordu. Hava kirliliğini ve ısınmayı bir ölçüde azaltacak, Kyoto Anlaşması, ABD başta olmak üzere birçok ülke tarafından uygulamak bir yana, imzalanmıyordu bile... Özetle, kârlar, ekonomik açıdan sanal; su kirliliği, hava kirliliği, kuraklık, çevre sorunları ise gerçekti. Yaşam kalitesi denirken, su, hava ve toprağın temizliği, doğal güzellikler de buna dahildir. Yaşam kalitesine, temizlik, doğal güzellik, sağlıklı olmak katıldığında, ekonomik büyüme de bir yerde sanal kalmaktadır. Yaşam kalitesini düşüren bir büyüme, en azından çelişkidir. Gelişmelerin reel yönü göz ardı edildiğinde, sanal başarı ile reel başarısızlık çelişkisi yaşanmaktadır. Ekonomik durumu iyiye gidiyor gibi gösterebilmek ya da ekonomide durgunluk yok değerlemesi yapabilmek için, sanal başarı ölçüleri ortaya konuluyor. Örneğin düşük bir büyüme hızı, yüksek bir dış ticaret açığı, yüksek bir fiyat artışı, yüksek bir işsizlik oranı, düşük bir iş hacmi gibi beklentiler açıklanıyor. Alınan sonuçlar önceki dönemlere göre kötü, olumsuz olsa da “Rakamlar beklentilerden iyi geldi” deyip, özür dilerim, mali piyasalara gaz vermeye çalışılıyor. Böylece geniş kitlelerde kriz yok izlenimi yaratılıyor. Bu sanal başarı konusunda tartışılacak bir konu da, düşük de olsa ekonomide büyüme, ekonominin bunalıma girmediğini gösterir mi? Günümüzde ABD ekonomisi için bu tür yorumlar yapılıyor. Büyüme hızı geçmiş dönemlerden daha düşük olsa da, “Beklentilerden daha iyi, yavaş da olsa ekonomi büyüyor” değerlendirmesi ile ABD ekonomisinin krize girmediği savunuluyor. Sadece ekonominin büyüme hızına bakarak, “ekonomi yavaş da olsa büyüyor, kriz yoktur” değerlendirmesi eksik, bazen de yanlış bir değerlendirmedir. Büyüme nereden, hangi sektörlerden kaynaklanıyor? İşsizlik oranı yükseliyor mu? Gelir dağılımı dengeli hale geliyor mu? Eğer büyüme, tarım, imalat sanayii, enerji, madencilik gibi üretken, ileri etkileri yüksek alt sektörlerden kaynaklanmıyorsa; gelir dağılımı daha da bozuluyor ve işsizlik oranı yükseliyorsa, ekonominin yavaş da olsa büyümesi, kriz olmadığının kanıtı olamaz. Mali piyasalarda kâr sanal; şirketlerde muhasebe kârları aldatıcı, susuzluk, su kirliliği, enerji yetersizliği ve kalitesizliği, kuraklık, yoksulluk, açlık ise gerçektir. Sanal başarılar, ne yazık ki gerçekleri değiştirmiyor. İngilizlerin borçlarına avukat yetişmiyor Mortgage kredisinin geri ödemelerini yapamayanların sayısının her geçen gün arttığı İngiltere’de haciz işlemleriyle ilgili olarak bu yılın sadece ilk 3 ayında 27 binden fazla mahkeme kararı alındı. Ekonomi Servisi İngiltere’de mortgage (tutsat) ödemelerini yapamayanların sayısının arttığı, devlet ve vakıfların görevlendirdiği gönüllü avukatların bu konuda yol arayışı içinde olanlara ve açılan davalara yetişemediği bildirildi. Transact adlı vakıf tarafından yapılan konuyla ilgili araştırmanın sonuçlarına göre, aslında ödeme güçlüğüne düşme noktasında sağlıklı bir bilgilendirme alabilen ev sahiplerinin büyük bölümü, evlerini kaybetmeyebiliyor. Ancak devletin ve vakıfların bu kişilere avukat vermekte yetersiz kalması yüzünden pek çok kişi, evlerinin ipoteklerini ellerinde tutan bankalara dönmesine mani olamıyor. Adalet Bakanlığı’nın rakamlarına göre, İngiltere ve Galler’de 2008’in ilk çeyreğinde mahkeme kararıyla evlerine el konulanların oranı bir önceki yılın ilk üç aylık dönemine göre yüzde 17’lik bir artış kaydetti. 2008’in ilk çeyreğinde 27 bin 530 mahkeme kararı alınırken, bu rakam 2007’nin aynı döneminde 23 bin 438 olmuştu. Yapılan araştırmalar, evlerine el konulması sürecinde hukuki yardım alabilenlerin yüzde 85’inin evlerinin ipoteği elinde tutan bankaya dönmesi tehlikesini atlatabildiklerini ortaya koyuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle