28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 C röportaj YANSIMA OSMAN İKİZ 13 HAZİRAN 2008 CUMA Çalışalım, ölümden uzak duralım Esra AÇIKGÖZ ngin Cezzar, oyunculuktaki 50. yılını çoktan doldurdu. Ayaktakımı Arasında, Teneke, Keşanlı Ali Destanı, Hamlet bu 50 yıla sığdırdığı oyunlardan bazıları. Bunların ötesinde, Türkiye’nin 68 yılına tanıklık etmiş biri, dolayısıyla onunla konuşmak Türkiye yakın geçmişi hakkında ders almak gibi de. Çünkü o gördüğü baskıya, yediği sansüre, ekonomik zorluklara rağmen oyunculuğu hiçbir zaman politik duruşundan ayırmadı. Renkli bir hayatı var Cezzar’ın, Gülriz Sururi gibi önemli bir tiyatro sanatçısı eş, Yaşar Kemal, Ellia Kazan, Marlon Brando gibi dostlar... Kısacası, Engin Cezzar’ın hayatını bir röportaja sığdırmak zor, o yüzden arada ekliyor; “Benimle ilgili her şeyi biyografi kitaplarımda bulabilirsiniz”. Bu seneki, Uluslararası Tiyatro Festivali Onur Ödülü Gülriz Sururi ve size verildi. Oyunculukta 50 yılı geride bıraktığınızı düşünürsek, bu ödül ne ifade etti sizin için? Çok iyi geldi. Ödül almak bir sanatçıya, hele de niyeyse biz tiyatrocular ödüllere daha da önem veririz, çok keyif verir, inanılmaz motivasyon yaratır. Açıkça konuşulmasa da, sanatçılar arasında ödül için rekabet vardır. Bu tiyatrocuları ayakta tutar. Geçen yıl da Afife Jale Ömür Boyu Başarı Ödülü’nü almıştım. Bu ikisi; bugüne kadar yaptıklarımı değerlendiren ödüller olduğu için çok daha değerli, gurur verici. Bu yüzden, festivale katkım olsun ve yıllardır benimle çalışmak isteyen Mehmet Ergin’e jest yapmak için, festivaldeki “Kız Tavlama Sanatı”nda bir porno yönetmenini canlandırdım. Hiç oynamadığım bir rol olması çekici geldi. 50 yıla onlarca rol sığdırdığınız halde hâlâ rollere kapılmayı nasıl Medya Yöneticileri Uyanacak mı? kitlesinin duygularını kamçılayan resimlerle bezenmiş gazeteler satar. Ya da tam tersi. Balığından, en küçük haberine kadar türbana sarılmış gazete satmaz mı? satar çünkü Türkiye gibi dünyaya iki ayrı pencereden bakan okurların bulunduğu bir ülkede her iki tür gazete de satar. Tıpkı TV kanallarında kakara kikiri dizilerinin ya da Kurtlar Vadisi gibi farklı duyguları gıdıklayan dizilerin çok seyredilmesi gibi. Bu yüzden Türk okurunun 74 dakikalık günlük ’’entelektüel’’ faaliyetiyle övünmek yerine, satış taktiklerine dayalı yayın politikalarını takdir etmek daha gerçekçi olacaktır. Zaten kongreye sunulan ama Türk gazetecilerin hiç ele almadığı bir başka rapor var ki, o durumu bütün gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. ENÇ OKURLAR GAZETELERDEN MEMNUN DEĞİL Gazeteler, haber ajansları kar amacıyla çalışan kuruluşlardır. Okur olmazsa gazete de olmaz, Gazete olmazsa ajanslar iflas eder. Dünyanın büyük haber ajanslarından Associated Press (AP) bu gerçekten hareket ederek okurların gazeteler ilgilerinin azalmasının nedenlerini araştırdı. Araştırma sonuçları rapor olarak Göteborg’da Ditörler Forumu’na da sunuldu. Aslında bütün editörlerin dakikalarla avunmak yerine bu rapordaki alarm zillerine kulak vermesi gerekiyor. Çünkü raporda gazetelerin gençlerin haber gereksinimini karşılayamadıkları vurgulanıyor. AP’nin hazırlattığı raporda 1834 yaş arası gençlerin olayı özünü yansıtmayan haberleri okumadıkları bu yüzden gazete okuma alışkanlığının giderek azaldığı belirtiliyor. Raporda gazetelerle ilgili saptamalar şöyle: Haberlerin hazırlanışı ve sunuluşu yüzeysel. Olaylarla ilgili ayrıntılara yer verilmiyor. Okur savrukça hazırlanan haberleri sonuna kadar okumuyor. Televizyon haberciliğiyle ilgili saptamalar da şöyle:. Ekranlarda sürekli önemli haber diye band halinde başlıklar geçilmesi ve ’’AZZ SOONNNRRAAA’ yı hatırlatırcasına sürekli anons yapılması izleyici üzerinde çekici değil itici etki yaratıyor. Raporu özetleyecek olursak, gazeteler, televizyonlar, çok satma, çok izlenme stratejilerinin yanısıra okur ve izleyici kailetsini nasıl yükseltebileceklerini düşünürlerse uzun vadede kendi çıkarlarına olur. osman.ikiz?tele2.se E Keşanlı Ali Destanı... Cezzar, Hamlet rolünde... başarıyorsunuz, oyunculuk ateşinizi ne harlıyor? Bu tutku işidir, bu tutkuya sahip insanlar, koşullar ne olursa olsun, kaç yaşında olurlarsa olsunlar yorulmazlar. Oyuncu milleti, Jean Cocteau’nun dediği gibi, acayip bir kutsal canavarlar grubudur. Siz bu gruba katılmaya, oyuncu olmaya lisede iyi İngilizce bildiğiniz için sizi sahneye çıkardıklarında mı karar verdiniz, yoksa oyunculuk hevesiniz hep var mıydı? Yoktu, aslında oyuncu olma hevesi diye bir şey yoktur ya oyuncu olursun, ya da olmazsın. Muhsin Ertuğrul’un dediği gibi oyuncu olmak istiyorsan, kapıdan kovulsan bacadan girersin. Ancak çok genç yaşta tiyatro ile ilgilenmek, o işi yapmak, tabii ki kanıma girdi ve daha da çıkmadı. Geçmişe baktığınızda neler görüyorsunuz? Bu ancak bir kitap boyu yanıtlanabilir, kısa bir şey söylemek gerekirse; eza, cefa, koşmak, yorulmak, dinlenmek, tekrar başlamak, mutlu olmak, üzüntü… Tiyatro için düşündüğümde, diyecek Engin Cezzar için oyunculuk hayata ve politikaya yakın bir laf bulamıyorum. olmak demek. Rollerinde de politik karakterleri gözetiyor. Oynamasaydım Sahnede geçen 50 yıla sığdırdıkları da bunun kanıtı; Keşanlı dediğiniz roller oldu mu? Ali Destanı, Hair, Ayaktakımı Arasında... Olmaz olur mu? Hayal kırıklıkları hiçbir zaman hiçbir sanatçının peşini kırgınlık oluyor tabii. Ancak seyirci ulaşmasaydım belki söyleyebilirdim, bırakmaz. Hiçbir tiyatro sanatçısı, gelmiyorsa, kabahat onun mu? ancak şu anda en ufak bir pişmanlığım yüzde yüz başarılı oldum diyemez, Toplum değişiyor, koşullar değişiyor, yok. Çünkü benim Türkiye’ye hepimiz tökezleriz, pilimiz biter, o televizyon denen canavar insanları verdiğim değer hiçbir şeyle dönemlerde yapılan iş de arızalı olur. bağlıyor. Yeni seyirci yetiştirilmiyor. ölçülemez. Üstelik Gülriz’le Engin Cezzar o kırıklıkların, İnsanları çocukken tiyatrolara tiyatromuzu kurunca bir misyon arızaların üstesinden nasıl geliyor? götürmeliyiz, hatta bu Milli Eğitim edindik, bir sürü yerli yazarı Unutarak… Bu, çok önemli bir Bakanlığı’nın görevi olmalı. Oysa Türkiye’de ilk kez biz çıkardık Tanrı vergisidir. İnsanlar günümüz gençliğine, tüketim, tiyatroya. Bundan büyük mutluluk unutamasalar yaşayamazlar. televizyon, her şeye sahip olma olabilir mi? Ya yaptığınız için en çok gurur isteği, korkunç bir maddiyat hâkim. duyduğunuz, iyi ki yapmışım Yapmayı istediklerinizin ne dediğiniz ne var? YİKİ DÖNMÜŞÜM, PİŞMAN kadarını gerçekleştirebildiniz? Çoğu öyle… Çoğunu yaptım. DEĞİLİM Mesela? İçinizde kalan bir şey olmadı Birisi Hamlet’tir. Hamlet dünyadaki mı? bütün oyuncuların rüyasıdır, ben Ama bu bir yorgunluk da verdi Bir iki tane muhakkak vardır. Bu olağanüstü şanslıydım, 23 yaşımda bu ve 17 yıl sahneye çıkmadınız… yaşımda yapabileceğim çok az rol rolü bana Muhsin Ertuğrul verdi. Tiyatromuzu kapamak zorunda kaldı, artık baba roller oynayabilirim. Üstelik de yurtdışında kaldığımızda, 17 yıl Devlet Halihazırda bir proje var mı? oynanacak bir oyun için sözleşme Tiyatrosu’nda yalnızca yönetmenlik Var, Güngör Dilmen bir oyun yaptığınız halde bu rol için yaptım, çünkü tiyatronun bütün yazdı, Galileo. Galileo’nun çok Türkiye’de kalmayı seçtiniz… işlerini biz üstlendiğimizden çok adaptasyonu yapıldı, en meşhuru da Evet, bir gece de karar verdim. yorulmuştum. Brecht’inkidir, ancak Göngör’ünkü Ellia Kazan, yönettiği oyundaki Sonra Mustafa Avkıran’ın başka yerden yaklaşmış Galileo’ya. başrol oyuncusu film teklifi alınca Ayaktakımı Arasında oyunuyla Onu oynamak istiyorum. Mehmet rolü bana teklif etti, anlaşma yaptık, yeniden sahneye döndüm. Şimdi hiç Ergen birlikte bir şey yapalım istiyor. turneye çıkmadan dinlenmek için yönetmiyorum, hep oynamak Ben de tek şartla yaparım dedim, hem Türkiye’ye döndüm. Sonra kuzenim istiyorum. Türkiye’de hem de yurtdışında Leyla Gencer beni Muhsin Ertuğrul’la Bugün tiyatrodan uzak oynayalım. İngilizce oyun oynamak tanıştırdı. Kariyerim, Hamlet’le kalmaktan korkuyor musunuz? istiyorum, içimde kaldı çünkü. İşte başladı. Sonra hep o düzeyi tutturmak Bundan büyük korku mu olur? hep böyle proje içindeyiz. için çalıştım; Keşanlı Ali, Kabare, Öyle bir şey olsa yaşam damarım Bu çok yorucu bir hayat değil Palto… kesilir. mi? Yurtdışında olsaydım daha Oyuncular genelde tiyatroya Hayat yorucu olacak zaten, oturup başka biri olurdum, daha çok gerekli önemin verilmediğinden, hiç bir şey üretmemek hayat mı? parlayabilirdim dediğiniz oluyor izleyicinin çok olmadığından İnsanlar emekli olurlar, bir bankın mu? yakınırlar. Bu mesleğe, insanlara üzerinde oturmaya başlarlar, bir sene Tabii ki bambaşka biri olacaktım, 50 yılımı verdim, ancak aldığım sonra ölürler… Biz çalışalım, uzak ancak daha çok parlardım diyemem. şeyler yeterli değil, diyor musunuz? duralım ölümden... Eğer burada bugünkü durumuma Onu dersen intihar et daha iyi, ama nceki hafta Dünya Gazete Yayıncıları Birliği 61. kongresini yaptı. İsveç’in batı kyısında, okyanusu açık liman kenti Göteborg’daki toplantıya bütün ülkelerden toplam 1800 gazete sahibi ile gazete yöneticisi katıldı. Her yıl tekrarlanan bu toplantılarda gazetelerin satış ve okunurluğu ile ilgili son raporlar üzerine tartışılı, gazetelerin daha fazla satması ve okunması için neler yapılması gerektiği konuşulur. Bu yıl Gazete yaıncıları Birliği’nin yıllık raporuna göre gazete okuru sayısında düşüş olmadığı ancak gazete okumak için ayrılan zamanın azaldığına dikkat çekildi. Gazete yaıncıları Birliği Başkanı raporu sunarken, gazete okumaya ayrılan sürenin genel olarak düştüğünü ama Türkiye’de arttığını söyledi. Türk okuru gazete okumak için günde 74 dakika ayırıyormuş. Kulağa hoş gelen bir haber. Ö G ÜRK OKURU DÜNYA ORTALAMASININ ÜZERİNDE Göteborg’da toplantıya katılan Türk gazetecileri bu haberi sütunlarına taşıdılar. Hürriyet ve Sabah gibi Türkiye’nin iki büyük gazetesinin yaönetmenleri bunu Türk gazeteci yöneticilerinin başarısı olarak yorumladılar. Eldeki verilere bakılacak olursa haksız değiller. Geçen yılın birincisi Belçika’ydı. Üstelik Belçikalılar’ın günlük gazete okumaya ayırdıkları süre 62 dakikaydı. Geçen yıl 62 dakika olan günlük gazete okuma süresini Türkler bu yıl 74 dakika ile geçtiyse tabii ki hem gazeteler hem de okurlar için övünç vesilesi sayılmalı. Ertuğrul Özkök ve Ergun Babahan’a göre bu başarının sırrı Türk gazetelerinin yaşamın her alanına el atarak okurun ilgisini çekecek konuları sayfalara taşımasıymış. Ertuğrul Özkök, başka ülkelerde örneği olmayan zengin köşe yazarı kadrolarının da gazetelerin okunurluğunu artırdığına dikkat çekiyor. Tabii ki yaşamın her alanıyla ilgili haberleri gazete bulması, ve günlük saiyasi sosyal olaylar üzerine bir köşe yazarının yorumunu okuması okur için ilginç. tabii ki bu yüzden de gazete satışları artıyor olabilir ama bu resme bir de başka pencereden bakılması gerekmiyor mu? Gazete sahibi ve yöneticisi için asıl amaç gazete satışını artırmaktır. Hiçbir gazete yöneticisi kamu hizmeti diye zararına gazete yayınlamaz. Kar etmek için ise Türkiye’de renkli basının başarısı inkar edilemez. Sansasyonel haberler, dedikodu ve cinsel açlık zindanından kurtulamamış azımsanmayacak bir okur T İ ROL DEDİĞİN POLİTİK OLMALI... Konuşma boyunca televizyonu eleştirdiniz. Hiç olumlu yanı yok mu? Televizyonun tek bir yanı var, oyunculara para kazandırmak, çünkü tiyatrocular para kazanamaz. Televizyonda istemedikleri iş de olsa yaparak insan gibi yaşamak hakkını kazanıyorlar. Siz de geçen yıl “Sağır Oda” adlı televizyon dizisinde bu yüzden mi oynadınız? Beni rol kandırmıştı aslında, başta mutluydum, ancak senaristler değişti, işin içine her şeyi soktular. Zar zor 13 bölüme dayandım, sonra ayrıldım. Diğer yandan hayatımda ilk defa bu kadar çok para kazandım, utanıyordum neredeyse… Role kolay kanar mısınız? Eğer politik görüşüme aykırı değilse, senaryo sıradan gelse, bütününü çok beğenmesem bile, orada öyle bir rol vardır ki, bazen beni kandırır. Rolleriniz mutlaka politik bir içeriğe de sahip olmalı yani? Oynadığım oyun muhakkak bir politik görüşü savunmalı, bir duruşu olmalı. 50 yıldır sansürle başımız belada, ancak duruşumuz değişmiyor, hiçbir zaman da değişmeyecek. Aslında hayatınız bir Türkiye yakın tarihi an Cezzar, 11 Mart 1971’de perde diyen Hair müzikalinde. latısı da… Beş ihtilal yaşadım ayol… 27 Mayıs, Talat Aydemir’in darbe girişimi, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat… Bir yaşantıya bu kadarı biraz ağır gelir. Sizin için en ağırı ne oldu? Demokrasiye her müdahale iz bırakır, ancak 12 Mart ve 12 Eylül’dü sanırım en çok yıpratanı. Çünkü bu ikisi de çok belirgin şekilde faşist darbelerdi. Bizi çok etkiledi, zorladı, tiyatroları kapadık, bazı bildirilere imzalar attığımız için soruşturmalar açıldı. 11 Mart ge cesi, Hair müzikalinin perdesini açtık. Üç gün sonra beni çağırdılar, oyundaki “Deniz Nerde?” pankartını sordular. “Doğayı arıyorlar çocuklar” dedim, yemediler, böylece ilk sansürümü yedim. Yine de Hair’i 125 temsil oynadık. Düşenin Dostu’nda da neredeyse hapse giriyorduk, ancak demokratik yollardan dövüştük ve kazandık. Aydınlar Dilekçesi’ne imza attıktan sonra TRT’ye yolladığımız projeler kayboldu bir anda… Bu dönemlerde nasıl geçindiniz? Hiçbir zaman aç kalmadık. Şuradan buradan, geçinecek kadar kazanıyorduk. Ekonomik zorluklar yüzünden tiyatromuzu kapadığımızda çok zorlandık, borçlarımızı iki yılda ödeyebildik. Hayatınıza çok önemli insanlar da girdi, sizi en çok kim etkiledi, desem? Hepsi yaşıyor, böyle soru sorulur mu (gülüyor)? Yanıt veremeyeceğim, çoktur, çeşitlidir, renklidir, bütün dostluklarımdan bir şeyler öğrendim. Peki, hayatınızdaki önemli bir kişi de Gülriz Sururi. İkinizin de oyuncu olmasının artısı neler? Bizimki iki hayat değil ki, bir insan gibiyiz. Eşiniz aynı meslekten olduğunda normal bir ilişki kuramazsınız, 24 saat birliktesinizdir. Birbirimizden çok şey öğrendik, hep birbirimizi destekledik, ancak yoruluyorsun da. Ben hep derim ki, biz 40 değil, 80 yıllık evliyiz... Dara antik kentindeki kazılarda sarnıçlar, yeraltı zindanları, kaya mezarları bulundu. Dara gün ışığına çıkıyor Özlem GÜVEMLİ MARDİN Mardin’in 20 kilometre güneydoğusunda bulunan Dara Antik Kenti’nde 22 yıldır devam eden arkeolojik kazılarda çok önemli bulgular gün ışığına çıkarıldı. Sarnıçları, yeraltı zindanları, kaya mezarları Efes Antik Kenti ile rekabet edebilecek özellikler taşıyan Dara Harabeleri’nin üzerinde bulunan köyün de kısa süre içerisinde buradan taşınması planlanıyor. Eski Mezopotamya’nın en önemli kentlerinden biri olan Dara, tiyatro başta olmak üzere birçok etkinliğin merkezi durumundaydı. Roma İmparatoru Anastasius tarafından 505 yılında Sasani akınlarına karşı koymak için askeri garnizon kenti olarak kurulmuştu. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Anastasiopolis adıyla biliniyordu. Emeviler ve Abbasilerin hüküm sürdüğü kentte 22 yıl önce de arkeolojik kazılar başlatıldı. Prof. Dr. Metin Ahunbay başkanlığında yürütülen kazıların özellikle son bir yılında çok önemli kalıntılara ulaşıldı. Yeraltında kalan su sarnıcı, kaya mezarları, baraj, agora, su kemerleri, taşocakları, tapınak, tophane, mağara evler ve zindanlar yıllardır süren kazılar sonucunda ortaya çıkarıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle