Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 HAZİRAN 2008 CUMA spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN az geliyor, okullar kapanmak üzere... Annelerin gözü kondisyon bisikletinde, ya çocuklar? Sınıfı geçmişse ilk isteyeceği hiç kuşkusuz bisiklet. Çünkü sabahları önünden geçtiği mağazanın vitrinini sergileyen full aksesuarlı rengarenk bisiklet onun hayalidir. Baba ekonomisi düzgünse gider alır bir tane bindirir oğlunu. Oğlan binmesini bilmese de ikisi de memnundur. Ama ya baba limitini aşmış kredi kartlarıyla boğuşuyorsa? Yine de gözünü karartıp en ucuzundan bir bisiklet alıp oğlunu mutlu edecektir. Peki ama bu mutluluk ne kadar sürer dersiniz? 1 yıl mı yoksa daha mı az? Daha az sevgili okurlar; ucuza alınan harcıalem bisikletler bir yaz sezonu bile dayanmaz. Ya pedalı ya gidonu yamulur ya zinciri kopar, 35 gün sonra da ya balkona ya da kömürlüğe atılır. Bugün piyasada 150 YTL’den başlayıp 500 hatta 1000, 2 bin YTL’ye varan bisikletler var. Ucuzlar genellikle ithal, yerlilerin de zaten yüzde 50’si montaj. İngilizlerin bir lafı vardır... “Ben ucuz mal alacak kadar zengin değilim.” Bizse “Ucuz etin yahnisi yavan olur” deriz . Bir bisiklet 35 yıl kullanılmaz mı? Eskiden kullanılırdı. Sultanahmet Meydanı’nda geçen çocukluğumda bindiğim bisikletlerin freni bile yoktu. Kontrpedal derdik, pedallarla fren yapardık. Vites mites ne kelime... Şimdi yılda 20 bin amatör bisikletçi, 30’a yakın vitesi olan bisikletlerle Alp’leri geçiyormuş. Bu nedenle de bisiklet dünyası, 1980’lerde imal edilen dağ bisikletini bisikletin devrimi olarak tanımlıyor. Türkiye’deki bisiklet üreticileri de satışa sürdükleri ucuz bisikletlerden memnun değil. “Pahalı yapsak 35 kişiden başka alan yok, elimizde kalıyor. Oysa ucuz bisikletleri çekirdek gibi satıyoruz” diyorlar. Demek ki bu oyundan kimse memnun değil. O zaman yapılacak bir şey olmalı. Tüketiciye göz göre göre kazık atılmamalı. En azından biraz daha kaliteli bisiklet almaya yönlendirmeli. Acaba çocuğun mutluluğunun kısa süreceğini mi anlatmalı babaya, yoksa işe çocuğu bilgilendirmekle mi başlamalı? Ama çocuk anlar mı, o da başka mesele ya... Aslında Sanayi Bakanlığı’nın TSE garantisine uıygunluğu olmalı. Sordum, TSE yine varmış ama ciddiye alan yokmuş. Şimdi AB, tüm Avrupa ülkelerinde bisikletlerin daha güvenilir olması için harekete geçmiş. Ne de olsa önümüzde küresel ısınmanın getireceği sıkıntılar var. Bu arada bir Japon firması da dünya pazarını ele geçirmiş, bisikletleri 2 kalitede toplamış. Bizim ucuz modellerin iki C 19 Olimpiyata pedal... Feyzi AÇIKALIN ürk bisiklet sporunun tarihi Cumhuriyetimizle yaşıt... Bir modernite simgesi olarak 1900’lerin başında yurdumuza giren bisiklet hemen o yıllarda yarışmacı sporcularını da çıkarır. Henüz futbolun bir endüstri olmadığı tarihlerde bir spor olarak bilinirliğini, izlenirliğini sürdürür. Bisiklet için her dönemde yönlendirenler sporun gelişmesi adına azımsanmayacak tuğlalar koyarlar ve bugünlere gelinir. Bisikletin yolda değil de dağda bayırda gideni bir gereksinim, bir tüketim nesnesi olarak icat edilince, Türkiye gibi yol bisikletinde diğer gelişmiş ülkelerle arayı hayli açmış olanlar bu yeniliğe mal bulmuş magribi gibi sarılır. Müftüoğlu federasyonun dağ bisikletinde çabuk sonuç alınabileceğini sezmesi ve planlarını ona göre yapmasıyla Türkiye öngörülen gelişmeyi kaydeder. Dünya Bisiklet Birliği (UCI) Türkiye’deki dağ bisikleti örgütlenmesini ve gelişmeyi fark eder yardımını esirgemez. Ve çok kısa sayılabilecek yoğun bir çabanın sonunda Türkiye bir sporcusuyla 2008 Pekin Olimpiyatları’nda yer alma başarısını gösterir. Dağ bisikletinde bay ve bayanlar 50’şer sporcuyla yarışıyorlar. Son iki yılın sporcu performanslarına bakılarak her ülkenin kontenjanı saptanıyor. 50 kişilik kontenjanın 42’si böyle belirleniyor. 6 sporcu yapılan kıtalararası şampiyonaların birincilerinden oluşuyor. Diğer kalan 2 yer ise en başarılı ülke sıralamasında hemen arkadan gelenlerin oluyor. Türkiye son iki yılda kazandığı 1187 puanla dünya klasmanında 27. sırada yer aldığı için olimpiyatlarda bu Çoçuğum Bisiklet İsterse tipte de yeri yok. Yeri olmadığı için güvenilirliği de yok. Kısacası çocukları göz göre göre tehlikeye atmayın. Evet, bisiklet spordur; eğlencedir, ulaşım aracıdır, doğayla başbaşa kalmanın yoludur ama sözünü ettiğim bisikletleri ki buna kağıt bisikletler diyorlar almayın ya da en az 500 YTL’ye kıyın. Burada bunları yazmam benim topluma karşı sorumluluğum ama bu lafları bir anne, babaya ve de çocuğa anlatmaya kalktığımda büyük tepki alacağımı da biliyorum. Hatta “Eğer seleye oturacaksam motosikletin selesine otururum” ‘diye işi alaya alanların olacağını da biliyorum. Ama hemen belirteyim, bisiklet çevrecilerin dostu ve küresel ısınmaya karşı koyan tek ulaşım aracıdır. Dünyanın çağdaş kentlerinde bisiklet yolları vardır. Bizde de kimi illerde var. Ama ne yazık ki yıllar öncesinde yapılan bir takım girişimlerle başta İstanbul Belediyesi bisiklet yolları yapmaya başlamıştı. Ancak şimdilerde yaptıklarını bozuyor. Trafiğe çözüm buluyoruz diye bisiklet yolları da ihalelere kurban edildi. Otobanlar bile 3’e, 4’e bölündü. İstanbul’a gelen otobanlarda eğer yanlış yola girerseniz yeniden Edirne’ye dönmeniz olası. Trafiğe çözüm olarak Paris Belediyesi 20 bin, Londra Belediyesi 80 bin bisiklet koymuş kentin girişlerine, neden? Trafik sıkışmasın, yakın yere gidecekler bisikletle gitsin diye... Dünya Çevre Haftası’nı geride bıraktık. Pazar günü amatör bisikletçiler Taksim’den yola çıkıp Boğaz Köprüsü üzerinden Harem’e gitti. Güzel bir etkinlik... Bisikleti sevdirmek ve yaymak için çalışanlar var ama yetersiz. TEMA Vakfı’nın bülteninden bir bölüm alarak noktayı koyuyorum. Dünya metropollerinde nüfusla birlikte motorlu araç sayısı her geçen gün artıyor. Hava kirleniyor, gürültü çoğalıyor, trafik kilitleniyor, küresel iklim değişikliği hızlanıyor, petrol bağımlığı ve trafikte kaybedilen zaman ülke ekonomisine büyük zarar veriyor. Yapılan araştırmalar özellikle büyük kentlerde hareketsizliğe ve strese bağlı kalp, obezite, hipertansiyon ve depresyon türü sağlık sorunlarının da ciddi bir artış eğiliminde olduğunu gösteriyor. Hollanda, Danimarka ve Almanya gibi ülkeler yaşanan tüm bu sorunlara yönelik bir çözüm olarak bisiklet için yollar, parklar, projeler, eğitimler yapıyor ve daha da yaygınlaşması yolunda ciddi adımlar atıyor. Biz türbanla uğraşıyoruz... ayucelman?cumhuriyet.com.tr T yolla yer almaya hak kazanıyor. Ve en başarılı ülke sporcusu Bilal Akgül ülkemizi temsil etmek için federasyonca seçiliyor. Ünlü Slovak sporcu Janka Stankova, Bilal Akgül için “Bilal kadar iyi yokuş inen dünyada çok az sporcu var” diyor. Stankova haklı; Adana’da doğup orada spora başlayan sonra da Lassa için yarışan Akgül tam bir yetenek... Fiziksel ve düşünsel olarak biraz daha güçlendiğinde olimpiyatlarda üst sıralarda yer alması sürpriz sayılmıyor. Bunu biz söylemiyoruz, UCI’nin İsviçre’deki gelişim merkezi antrenörü Marc Montandon dile getiriyor. Yarışma sezonuna kışın geçirdiği soğuk algınlığı nedeniyle geç başlayan Akgül Türkiye’deki yarışlar ve hazırlık kamplarıyla form tutuyor. Akgül, Avrupa’da katılacağı yarışmalar öncesinde hazırlıklarını UCI’nın İsviçre Aigle’de bulunan olimpik gelişim merkezinde, İsviçreli antrenör Marc Montandon ve ulusal takım antrenörü Birol Toraman gözetiminde sürdürdü. Sporcumuz antrenmanlarına yön vermek üzere Hacettepe Üniversitesi Spor Hekimliği ABD ve Spor Bilimleri Teknolojisi Yüksek Okulu’nda görevli öğretim görevlilerince yürütülen sağlık taramasıyla performans test sonuçları bu merkezdeki antrenörlerle paylaşıldı. Akgül hazırlıklarına Alman kros bisiklet dünya şampiyonu Malte Urban gözetiminde Almanya’da devam ederken ulusal takım sporcularından Yunus Yetkin de antrenman arkadaşı olarak ona eşlik ediyor. Y Bilal Akgül, Almanya kampının ardından Pekin’deki sıcak ve nemli hava koşullarına aklimatizasyon sağlamak (uyum sağlamak) üzere Türkiye’ye dönerek, antrenmanlarına Alman antrenör Urban eşliğinde Alanya’da devam edecek. 1982 Adana doğumlu sporcumuzu, göğsümüz kabararak 23 Ağustos Cumartesi günü Çin saatiyle 15.00’te yapılacak yarışta izlemek en büyük keyif ve özlemimiz. Fotoğraf:FEYZİ AÇIKALIN ‘HERKESİN SPORU’ İki kez dünya şampiyonu olan Tuncay Başaran’ın dedesi ve babası pehlivan. Bir süre uzakdoğu sporlarıyla uğraşan, imkânsızlıklar nedeniyle bilek güreşine yönelen Başaran, “Bilek güreşinin maliyeti az ve herkesin yapabileceği bir spor. Engelli insanların sağlıklı kişilere üstünlük sağladığı tek branş” diye konuştu. Çelik bilekliler Ahmet YAZICI epiniz bilek güreşinin nasıl yapıldığını biliyorsunuzdur. Rakibin elinin dış yüzeyini mindere değdirdiğinizde maçı kazanırsınız. Ayrıca birçok branşta 3 ihtimal varken, bilek güreşi 2 sonucu olan bir spor... Ya kazanırsın ya da kaybedersin. Yani beraberlik diye bir şey yok. Peki herkesin yaptığı ve bildiği bu branşta Engin Terzi ismini hiç duydunuz mu? Bilek güreşinde Türkiye’ye uluslararası alanda 9 dünya, 7 Avrupa şampiyonluğu kazandırmış, ayrıca hem sağ kol hem de sol kolda dünya şampiyonu olan tek sporcumuz. Bu spora başlamadan önce kızların dahi bileğini bükemiyormuş Terzi... Şu an A Ulusal Bilek Güreşi Takımı’nın kaptanlığını yapıyor. Terzi’yle bilek güreşini ve başarılarını konuştuk. Bilek güreşinin olimpik olmamasından yakınan Terzi, “Top yokken insanlar bilek güreşi yapıyordu. Olimpiyatlara gitmek bizim de hakkımız” dedi. Bilek güreşiyle yolunuz nasıl kesişti? Engin Terzi: Yalova’da çiçekçi dükkanım vardı. Eşine çiçek almaya gelen müşterim bilek güreşinde Marmara Bölgesi şampiyonuydu. Onun yönlendirmesiyle 16 yaşında bilek güreşine başladım. O zamanlar kız kardeşim dahi bilek güre Toprağın bereketi kaçtı Görkem ÇÖTELİOĞLU Fransa’da 2 hafta boyunca nefesler tutuldu. Belki Avrupa Futbol Şampiyonası bile ikinci plana atıldı sırf Roland Garros heyecanına zarar gelmesin diye... Ancak eski havasından biraz olsun uzak olduğunu söylemek mümkün sezonun ikinci Grand Slam’inin... En azından erkekler kategorisinde. Çünkü İspanyolların genç yeteneği Rafael Nadal yine sildi süpürdü toprak kortu. Yenilmez bir armada olduğunu kanıtlarken bu kez Federer karşı koyamadı kendisine... ‘İsviçre saati’ olarak adlandırılan Roger Federer, Nadal’ın karşısında ilk kez bu kadar çaresiz kaldı. Düşünsenize; dünyanın 1 numaralı seribaşısınız ama rakibinizden yalnızca 4 set alabiliyorsunuz. 22 yaşında Rafael Nadal yine kortu yiyecekmiş gibi girdi final maçına; hırsını, azmini ve isteğini olabildiğince yansıttı Paris’e... Ardından maç başladı. İlk set 6/1, ikincisi 6/3 ve üçüncüsü 6/0. Oldukça net skorlar... Hele o son oyun. Sadece 27 dakika sürdü. Federer rakip bile olamadı Nadal’a... İspanyol raket 4 kez üst üste Roland Garros’u kazanırken bir de büyük başarıyı kariyerine yazıyordu. İsveç’in en ünlü tenisçisi Bjorn Borg’un Fransa Açık’ı 4 kez üst üste kazanma rekorunu da kıran Nadal artık oldukça mutlu... Bu final maçı kimilerinin çok hoşuna giderken bazı otoriteleri de oldukça üzdü. Çünkü yıllardır erkekler finalinde neredeyse her Grand Slam’de aynı isimler mücadele ediyor. Çimde Federer, toprakta Nadal kazanıyor. Bu iki ismin arasına girebilen bir raket çıkamadı henüz. Zaten bu nedenle heyecan gitgide bayanlara kayıyor. Bunu tv rating’lerinde de net bir şekilde görebiliriz. Gelecek yıllarda da tablonun değişebileceğini pek düşünmüyor tenisin önde gelenleri. NadalFederer finali uzun süre daha devam edecektir deniliyor. Burada heyecan da gitgide kendini monotonluğa bırakıyor. Şimdi Wimbledon’u bekleyeceğiz. Bu kez çimde yaşanacak mücadele. Finalde Monfils, Ferer, Fernando Gonzalez, Djokovic hegemonyayı yıkmak için mücadele edeceler ama... Sanmıyoruz. Yine Nadal ve Federer Temmuz ortasında finalde karşılaşacaktır. Bayanlarda ise bu kadar karamsar olmaya gerek yok. Bu alandaki mücadele nefesleri kesiyor. Kortlar özellikle Sırp ve Rus savaşına döndü. Roland Garros finalinde de Ana Ivanovic ve Marat Safin’in kardeşi Dinara Safina şampiyonluk için mücadele ettiler. Kazanan; tenisin yeni güzeli Ana oldu... 1 numaralı seribaşı Maria Sharapova ise 4. turda finalist Safina’ya elendi. Kuznetsova’nın çıkışıyla süslediği, Safina’nın tekniğiyle büyülediği ve Jankovic’in gücüyle hayran bıraktığı bayanlar finalinde 20 yaşındaki Ivanovic’in müthiş başarısı yine akıllarımızda yer etti. İlk zaferine ulaşan Ana’yı daha birçok kez finallerde göreceğiz gibi... Kimilerine göre Avrupa Şampiyonası’nın gölgesinde kimilerine göre eski ihtişamından uzak bir Roland Garros’u daha geride bıraktık. Erkek serisinde bir gerileme olduğu kesin ama bayanlar tam aksine nefesleri kesiyor. Sıra Wimbledon’da... Kraliyet ailesinin önünde oynanması nedeniyle ‘beyaz’ kıyafetler içinde geçecek olan 3. Grand Slam’de bakalım yeni şampiyonlar kim olacak? H şi maçında bana üstünlük sağlıyordu. Bu benim gururuma çok dokunmuştu. O hırsla çalışmalara başladım. İlk başarınızı ne zaman yakaladınız? E.T: 1991’de başladığım bilek güreşinde 1992’de Türkiye 2.’si oldum. 1993’teki dünya ikinciliğinden sonra 7 Avrupa, 9 dünya şampiyonluğu elde ettim. Ayrıca dünya bilek güreşi tarihinde 5 sıklette şampiyonluk kazanan tek sporcuyum. 2003’te dünyanın en iyi bilek güreşçisi seçildim. 2004’te de Dünya Bilek Güreşi Onur Ödülü’nün sahibi oldum. Özel antrenman ve beslenme programınız var mı? E.T: Haftada 3 gün antrenman yapıyorum. Ön kol, arka kol, parmak ve kanat çalışmasına ağırlık veriyorum. Bran şa özgü teknik çalışmaları yapıyorum. Toproll: Rakibin parmaklarını çekerek yapılan hamle, look (Kanca tekniği): Rakibin koluna doğru yapılan hareket. Rakibi tuş etmekse bilek güreşinde pin olarak nitelendiriliyor. Beslenme olarak da protein ağırlıklı besleniyorum. Bilek güreşinde önde gelen ülkeler hangileri? E.T: Rusya, Ukrayna, ABD, Bulgaristan, Gürcistan ve Türkiye... Bilek güreşi olimpiyatlarda neden yok? E.T: Dünya Bilek Güreşi Federasyonu, bu sporu iyi tanıtamadı. Top yokken insanoğlu bilek güreşi yapıyordu. Olimpik olmayı hak eden bir branş. Yakın gelecekte Dünya Güreş Federasyonu’na (FILA) bağlanarak olimpiyatlarda yer alacağız. Bu spora başlamak isteyen gençlerin belirli bir fiziksel özelliği olmalı mı? E.T: İlk olarak zeki olması gerekli. Çünkü bilek güreşinde zeka çok önemli bir yer tutuyor. Azimli ve genetik olarak da kuvvetli olması lazım. Kuvvet olmazsa bu branşta başarılı olması çok zor. Yalova’da Bilek Güreşi Federasyonu Başkanı Ahmet Hamdioğlu’nun desteğiyle ilk bilek güreşi okulunu açtım. 12 yaş üstü gençlerimize bilek güreşi hakkında destek vermeye hazırız.