Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 HAZİRAN 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN Turhan Selçuk C 3 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA ABD’nin Zaferi evgili, ABD’ye ilki 1979 yazında olmak üzere beş kez gittim; toplam altı aydan fazla süre geçirdim ve doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, birkaç kent hariç belli başlı yerlerinin hepsini gezdim, birçok kişi tanıdım, biri de benimki olan aileler ile yakın ilişkiler kurdum, ülkeyi ve insanlarını elimden geldiğince, her yönleriyle tanımaya çalıştım. Bir frenk sözü vardır, “İlk izlenimler en doğrularıdır” diye. 1979 yılındaki üç aylık gezimin son yazısı şöyle bitiyordu: “ABD bayrağının elli yıldızı var, hepsi de birbiriyle eşit, Amerikan yaşamının da, elli değişik yüzü var, hepsi de birbiri kadar gerçek ve geçerli...” Daha sonraki gezilerimde de bu görüşümde çok fazla değişiklik olmadı. ABD kadar ilk bakışta her yönü ve insanları birbirine benzer gibi görünen ama biraz daha dikkatle bakınca, büyük çelişkiler barındıran bir ülke görmek, gerçekten güç. Ama bu çelişkili yönlerden birine ağırlık verip, öbürlerini görmezden gelmek çok yanıltıcı olacaktır. Amerikan başkanlık seçimlerini izlediğimiz 2008 yılında doğrusu, Irak’ın gaddar işgalcisi ABD hakkında çok olumlu şeyler düşünmek ve yazmak oldukça zor. Hatta diyebiliriz ki, bugün dünyamızın karşı karşıya bulunduğu önemli sorunların, küresel ısınma da dahil, hiç de küçümsenmeyecek bir bölümü ABD’den kaynaklanıyor. ??? İnsan türünün geleceğini de tehdit eden çarpık küreselleşmenin kalesi emperyalist ABD için ileri sürülebilecek eleştirilerin büyük çoğunluğuna katılmamak mümkün değil. Ama bütün bunları ileri sürüp tartışırken, Demokratlar’ın başkan adayı olması kesinleşmiş Barack Obama’nın durumunu da göz ardı etmemek gerek. Barack Obama, Beyaz Saray’a ulaşabilir mi, ABD Kenya kökenli bir zenciyi başkan seçecek aşamaya geldi mi, bu kişi seçilirse, Washington’ın politikalarında ve dünyaya bakışında, hepimize rahat nefes aldırabilecek bir değişiklik olabilir mi? Bu soruları burada ele alacak değilim, yalnızca bunların yanıtları konusunda fazla iyimser olmadığımı söylemekle yetineyim. Hele hele koskoca emperyal bir mekanizma olan ABD’nin politikalarında kişiler yüzünden köklü değişiklikler oluşacağını düşünmenin yanıltıcı olduğu kesin. Zaten, konunun bu türlü politik yanları değil beni ilgilendiren. Ama Obama’nın Demokrat Parti başkan adaylığını kazanmasının, şöyle bir geriye doğru dönüp baktığımızda hiç de küçümsenecek bir olay olmadığını, o toplumun hâlâ değişime ne kadar açık olduğunu söyleyebiliriz. Değişime açık olmak, gelişmenin ve varlığını sürdürmenin en önde gelen öğesi. ??? Çok değil, yarım yüzyıl öncesine 1950’li yılların ikinci yarılarına doğru gidelim. ABD’de zenci – beyaz ayırımı bütün şiddetiyle sürmekteydi. Altmışlı yılların başlarında ABD’de bulunan Haluk Şahin’in de belirttiği gibi, kimi yerlerde, restoranların kapılarında “Köpekler ve zenciler giremez” ibaresi hâlâ asılı duruyordu. Kimi yerlerde, otobüslerde, beyazlar önde zenciler arkada, sinemalarda beyazlar perdede, zenciler balkonda oturuyorlardı. 1963’te öldürülen Kennedy’nin iktidar döneminde, zencilerin üniversiteye federal polislerin himayesinde girdikleri görüntüler daha elli yıllık bile değil. Bugün Barack Obama’ya bakarken, bu toplumun bu alanda elli yılda aldığı mesafenin büyüklüğünü görmemek mümkün değil. Bütün bunları söylemekten amacım, ne Amerikan politikasını irdelemek, ne de hâlâ çok şanslı görmediğim Obama’nın şansı hakkında tahmin yürütmek. Amacım olaylara bakarken birçok yönünü birden görmek, kimileri öne çıkarırken, kimilerini de görmezden gelme yanlışına düşmemek. Bu tür bir bakışa çok ihtiyacımız var, hele hele son zamanlarda... Amerikan politikasını ve onun simgesi olduğu dünya görüşünü sevmiyorum. Ama yine de, o toplumdan alacağımız dersler olduğunu bir kez daha görüyorum. Vardiya... aşamak için kullanılan sözcükler, zamansız ölümleri çağrıştırır insana... Bir gece rüzgârı, vardiya saatlerinde ölümle buluşunca yabancı bir lacivert, suların üzerinde belirir... Tuzla Tersaneleri’nde ölen bu kaçıncı işçi? Bir ay içinde dört, dokuz ayda 26... Sönmüş gözleriyle yürüyen karartının, bunca acılarla yoğrulmuş çaresizliğine düşen insanlar, ölümü göze alıp bir lokma ekmek parası için çalışıyorlar. Ağrı, Ardahan, Bitlis, Hakkâri, Iğdır, Kars, Muş ve Van gibi kentlerde her dört işçiden üçü sigortasız... Yani kayıt dışı!.. Yani sosyal güvencesi yok!.. Ankara’da üç işçiden birisi kaçak... Ne dersiniz? Ege‘den Akdeniz’e; Karadeniz’den Trakya’ya dek kaçak işçi oranı yüzde 50 Türkiye’de... Marmara Bölgesi sanayinin candamarı... Bu yörede kaçak çalıştırılan işçi oranı yüzde 42.4... Bir ülkenin insanları asgari ücretin bile altında çalışmak zorunda kalıyorlar... İş ve aş!.. Güneydoğu’yu kuşatan yoksulluk İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in varoşlarını kuşatıyor... Erzak torbalarıyla doyurulan halk, din eksenli bir siyasal partiyi “kurtarıcı” olarak görürken, sol partiler olup bitenleri sadece seyrediyor... Talan ve vurgun düzeni işliyor “Allah rızası” için, havuzlarda toplanan paralarla yeni bir sermaye sınıfı yaratılıyor... Daha dün adı sanı belli olmayan firmalar ortaya çıkıyor... İşsiz kalan bir babanın iki yaşındaki kızını öldürüp intihar etmesinin nedenlerini tartışmayan bir toplum bu gibi olayları önemsemez!.. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2 bin 300 lira... Çukurova’da, Gediz’de, Amik’te, Söke’de pamuk çapalamaya giden ırgatların gündeliği 15 lira değil mi? Tuzla Tersaneleri’nde kaçak çalışan işçiler ne alıyor günde? 17 lira!.. Köşe dönücüler, Hazine ve orman alanlarını talan edenler, Kaz Dağları’nı, Madra Dağı’nı, Kozak Yaylası’nı, Toroslar’ı, Efemçukuru’nu, Turgutlu dağlarını çokuluslu şirketlere teslim edenler bu gerçeği neden görmezler? Kadını kapatan, yaşamdan uzaklaştırıp evine tutsak eden kafa “Allah rızası” için küplerini doldurduklarından... ??? Gök gürültüsüyle uyandığım bir sabah, yağmur olanca hızıyla yağıyor, ardından dolu salonun pencere camlarına vuruyordu... Televizyon açıktı... Sönmüş gözleriyle genç bir adam uzatılan mikrofona şöyle diyordu: “Bir ekmek 1 YTL oldu; beş ekmek 5 YTL... Ben ayda 500 YTL alıyorum...” O anda yaşamak için kullanılan sözcükleri aramaya başladım ama bulamadım. Derin bir uykunun kapısında bekler gibi oldum genç adamın sözlerini duyunca... Sonra uzun uzun düşündüm... O genç insan için “laiklik kavramı”, “demokrasi”, “özgürlük”lerin bir anlamı olabilir miydi? Evine beş ekmek götürmek zorunda olan genç, salt ekmek derdine düşmüştü... Dört kişilik ailenin açlık sınırının 2 bin 300 YTL olduğu Türkiye’de genç adam 500 YTL kazanıyordu ayda... Ben yaşamı eski aşk şiirlerine benzetmeye başladım artık... Devlet, açlık sınırını 2 bin 700 YTL olarak açıklarken, bu ülke nüfusunun yüzde 80’inin aç olduğunu vurguluyor... Böyle bir toplumda nasıl geliştireceğiz demokrasimizi, söyler misiniz? Çocuklarımızın yarınlarından kuşku duyar olduk!.. Din eksenli siyasetçiler işte bu olguyu bildikleri için, yoksul varoşlarda, kırsal kesimde “tarikatçı yapılanmaya” destek veriyorlar... Amaç örgütsüz bir toplum yaratmak, dinsel öğeleri yaşamın bir parçası haline dönüştürmek... Başardılar bunu!.. Erzak kamyonları şimdiden dolaşmaya başladı Anadolu’da, büyük kentlerin varoşlarında... Sol partiler ise bu olguyu kavrayamadılar... Örgütsüz bir toplum... Örgütsüz bir sol.. ??? Günlerdir 30 yaşındaki işsiz babanın iki yaşındaki çocuğunu öldürüp intihar etmesini düşünüyorum... Hiç kimse derinliğine inmedi, hiçbir TV kanalı bu olayı irdeleyen tartışma programı yapmadı... Ben bir an için gözlerimi kapadım... Tuzla Tersaneleri’ndeki ölümler... Batman’da, Iğdır’da şafak sökmeden iş bekleyen işsizler... Yıllar önce Adana’da ırgat pazarına gitmiştim... Şafak sökmek üzereydi... Onların öyküsünu anlatmıştım Çukurova’yı yazarken... Şimdi Adana’nın, İzmir’in, İstanbul’un, Ankara’nın ve Türkiye’nin her kentinin ırgat pazarı var... Bir ekmek 1 YTL... Yaşamak için kullanılan sözcükler, zamansız ölümleri çağrıştırıyor bana... Vardiya saatleri, yabancı lacivertin suların üstüne düştüğü vakitlerde... S Y “EZİLENLER” Madımak’a vali engeli... Sıvas Valisi Veysel Dalmaz’ın otel sahiplerine ‘Burayı satmayın, sizin için iyi olmaz’ diyerek CHP’nin Madımak Oteli’ni müze yapma projesine karşı çıktığı öne sürüldü. ANKARA (ANKA) CHP’nin, Madımak Oteli’ni satın alıp müze yapma projesi Vali engeline takıldı. CHP Sıvas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, Sıvas Valisi Veysel Dalmaz’ın, otelin sahiplerini aradığını ve “Burayı satmayın doğru olmaz, sizin için de iyi olmaz” dediğini öne sürdü. “Devletten beklediğimiz 15 yıllık bu ayıbı temizlemesidir” diyen Özdemir, “Maalesef devletin tavrı bu ayıbı sürdürmeden yana” yorumunu yaptı. Valisi Dalmaz’ın engel olduğunu öne sürdü. Otel sahiplerinin Vali Dalmaz tarafından “satmayın” telkinine maruz kaldığını ileri süren Özdemir, şöyle konuştu: “Bakanlık burayı almazsa parti olarak bir kampanya başlatalım, bu oteli satın alalım diye düşündük. Amacımız müzeyi 2 Temmuz’a yetiştirmekti. Başlangıçta bizim önerimize ‘Burası kütüphane olabilir’ diyen Sıvas Valisi, maalesef el altından mal sahiplerini arayarak ‘CHP’nin bu teklifi karşısında burayı satmayın, doğru olmaz. Sizin için de iyi olmaz. Biz Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla görüştük. Otelin altındaki lokanta olan yeri DÖSİM Mağazası yapalım, otelin tadilatı için de size kolaylık sağlarız’ diyor. Bunu bana bizzat otel sahipleri anlattı. Bu çok çirkin bir tavır. Devletten beklediğimiz şu. 15 yıldır ortada bir ayıp var. Devletin tavrı da bu ayıbı sürdürmeden yana.” LATİF OKUL, DAVAYI KAZANDI TRT Müşaviri 2 binYTL tazminat ödeyecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT’nin eski Yayın Denetleme Kurulu Başkanı Latif Okul, kendisini “PKK işbirlikçisi” olmakla suçlayan Genel Müdür Müşaviri Tuğrul Utku’ya karşı başlattığı hukuk mücadelesini kazandı. Latif Okul, Tuğrul Utku’nun haber dairesi başkanı olduğu dönemde, kendisini kastederek “PKK işbirlikçisi, kızı dağa çıktı, teröristtir” dediği gerekçesiyle Utku’yu mahkemeye vermişti. Davayı görüşen Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi, konuyla ilgili tanıkları dinledikten sonra kararını açıkladı. Mahkeme, suçun işleniş biçimi ve Utku’nun amacı gözetilerek Tuğrul Utku’nun 100 gün karşılığı adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verdi. Cezayı 2 bin YTL’lik para cezasına çeviren mahkeme, adli para cezasının ödenmemesi durumunda hapse çevrilmesini kararlaştırdı. VALİ’DEN ‘SATMAYIN’ TELKİNİ Sıvas’ta 2 Temmuz 1993 tarihinde ateşe verilerek 33 aydının katledildiği Madımak Oteli’nin müze yapılmasına ilişkin tartışmalar sürüyor. Madımak Oteli’nin müze yapılmasına ilişkin çalışmaları yürüten Özdemir, CHP’nin Madımak Oteli’ni satın alarak müze yapma girişimine Sıvas Wiesbaden CUMOK bilanço çıkarıyor WİESBADEN (Cumhuriyet) – Geçen yıl sonuna doğru ilk toplantılarını gerçekleştiren ve daha sonra da “Wiesbaden CUMOK” olarak düzenli bir biçimde her ay bir araya gelen Wiesbaden’daki Cumhuriyet okurları girişimi, yaz dönemi öncesindeki son toplantısında bir “ara bilanço” çıkaracak. Girişim adına gazetemize bilgiler veren Bulut, 15 Haziran’da yakın çevredeki Cumhuriyet Hafta okurlarıyla bir araya geleceklerini ve bu girişimin ilk sonuçlarıyla ilgili genel bir döküm yapılacağını belirtti. Her ayın üçüncü pazar günü WiesbadenBiber, Bunsenstrasse’deki ünlü Galatea Anlage’deki Gençlik Merkezi’nde (Jugendzentrum) buluştuklarını ve çok yararlı tartışmalar yaşadıklarını kaydeden Bulut, şu açıklamalarda bulundu: “15 Haziran’da, yaz tatili öncesinde son bir kez buluşup toplantılarımızın sonuçlarını gözden geçireceğiz. Yeni döneme de yine aynı yerde ve 21 Eylül’de bir toplantıyla gireceğiz. Yurtsever, ilerici, Atatürkçü, yüzü aydınlığa dönük, aydın, demokrat ve çağdaş düşünceli insanların oluşturduğu bu ‘WiesbadenCUMOK’ etkinliği, gerçekten yeni olanaklar yarattı. Yeni dostluklar kurduk, atılım yapmak isteyenlere umut verdik. Ortalama 3540 kişinin katıldığı toplantılarımızda çok hoş tartışmalara tanık olduk. Hem Almanya’yı hem de Türkiye’yi iç içe yaşıyoruz, sorunlarını birlikte gözden geçiriyoruz ve çözümler arıyoruz. Çevre illerde de CUMOK örgütlenmelerini teşvik ediyoruz. Yüreği yurt ve insan sevgisiyle dolu insanları aramızda görmek, bizlere güç katacaktır. Biliyoruz ki, gücümüz birliğimizdedir. Bu toplantılar boyunca bir araya getirdiğimiz olanaklarla iki kurumu Cumhuriyet Hafta’ya abone yaptık. Bu sayıyı arttırmaya çalışacağız. Ayrıca çevre illerdeki CUMOK girişimlerini de desteklemeyi sürdüreceğiz.” Metin Bulut, CUMOK girişimiyle ilgili olarak, kendisiyle, 01783277893 numaralı telefon üzerinden bağlantı kurulabileceğini de sözlerine ekledi. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 212/ 343 72 69