Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 HAZİRAN 2008 CUMA bilim/vaziyet C Yağmur Deniz 17 Laik Türkiye’nin evrim mücadelesi Saygın bilim dergisi Current Biology’de (vol 18, No 10) yer alan bir makaleye göre yaradılışçılık yavaş yavaş üniversitelere sızıyor. Atatürk’ün laik devlet vizyonunu benimseyen öğretim görevlileri durumdan son derece rahatsız. Yazıda özetle şöyle deniyor: “Türk biyologlar kaygı duymakta son derece haklılar. Çok sayıda akademisyen Türkiye’nin İslamcılığa doğru yavaş yavaş kaymasından rahatsız. Bu yılın başında Türkiye’ye gelen Amerikalı evrim biyoloğu Jerry Coyne, bu nedenle Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) büyük bir heyecanla karşılandı.” Reyhan OKSAY umhuriyetin kurulmasından sonra eğitim reformlarının bir parçası olarak evrim kuramı Atatürk’ün gayretleriyle biyoloji müfredatına eklenmişti. Öyle ki Atatürk, bazı bölümlerini bizzat kaleme aldığı “Tarih ve Hayat Bilgisi” isimli ders kitabında, evrimi, materyalizmi ve Batı bilimini hararetle savunuyordu. Ancak Atatürk’ün ölümünden sonra dini muhafazakârların Osmanlı döneminden miras kalan koşulları yeniden yaratmak için çaba sarf ettiğini görüyoruz. Fakat diğer taraftan, Atatürk’ün laik devlet kavramının üniversiteler, yargı ve ordu içinde sağlam bir yer edindiği de açıkça görülüyor. ANKARA karşılaşıyor. Böylece yaradılışçılar, bilim ve evrime karşı olan öğretmenleri kolayca eğitebiliyorlar. Öğretmenlere yönelik bir araştırmada genç öğretmenlerin dini görüşleri ile çatıştığı için evrimi daha fazla reddettikleri görüldü. DTÜ’DE EVRİM ÜZERİNE KONUŞMALAR ODTÜ son yıllarda bir program çerçevesinde, evrim üzerine konuşma yapacak bilim adamlarını Ankara’ya davet ediyor. İlk davet edilen konuşmacı Douglas Futuyma idi. Futuyma “Evrim Kuramı: Biyolojinin en Önemli Kuramı” başlığı altında bir konuşma yaptı. Futuyma’yı “Evrim ve Biz” adlı konuşmasıyla Andrew Berry izledi. İlkbaharda Jerry Coyne, “Doymak Bilmeyen Cehalet ve Bağnazlık: Akıllı Tasarım Evrime Karşı” başlıklı bir konuşma yap Fatih Hoca’ya slogan önerisi: Benim adım Fatih Terim. Gerisi Allah kerim! ORUN giyim tarzına “S indirgenince, onları birbirinden ayırmak da güçleşiyor; ama asıl konu giderek militanlaşanlardır” diyor Mustafa Yıldırım ve şu değerlendirmeyi yapıyor: “Genç kızlar, ortaokul çağında çocuklar, binlerce yıllık örtünme geleneklerini bir yana bırakarak kendi kendilerine karar vermişler ve başlarını sıkı sıkıya sarmışlar. Sonra kendi kendilerine örgütlenmişler; Cuma namazı çıkışlarında gösterilere başlamışlar; kendiliklerinden ‘Müslüman Kadınlar Günü’ düzenlemişler; Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi Humeyni’nin kızı kendiliğinden İstanbul’a gelip toplantılarda konuşmuş. Genç kızlar, kendiliğinden zincirleme eylemlere başlamışlar; ilkokul çağındaki çocuklar alınlarına kendiliğinden kızıl bant çekmişler. Koalisyon Gösterilerde ‘kahrolsun laik diktatörlük’ pankartları kendi buluşları olmuş. Bunca kurumlaşma, örgütlenme, gösteri, sayısız yayın hep hayırseverlerin para yardımıyla başarılmış. İnandırıcı geldiyse sorun yok. O zaman televizyonlarda seslendirilen ‘türbana yandaş’ ya da ‘türbana karşı’ fetvalarına kapılıp kendinizi de yurttaşları da kandırmayı sürdürebilirsiniz. Sorun şurada ki, ‘İslam devrimcisi’nin siyaseten attığı her adım, Müslümanların bir İmametin emri altında birliği ve şeytanın yok edilmesi hedefine uygundur. Bakmayın siz emperyalizme gönülden bağlı liberal(!) sosyologların örümcek gevezesi profesör hanımların C Douglas Futuyma şanslarının ellerinden alınacağından kaygı duyuyorlar. Pek çok bilim adamı bu trendi durdurmaya ve değiştirmeye çalışıyor. Bunların korkusu, dini köktendincilerin halihazırdaki eğitim politikalarını tehdit etmesi. Kence ODTÜ’deki evrim konuşmalarını yaklaşık 800 kişinin izlediğini ve sıraları doldurmakta sıkıntı çekmediklerini belirtiyor. Coyne’nin yaptığı son konuşmanın en dolularından biri olduğunu belirten Kence, Türkiye’nin farklı bölgelerinden dinleyicilerin geldiğine dikkat çekiyor. Pek çok insan bilim ve evrim konusundaki bu aydınlatıcı girişimlerin başarılı olacağına inanıyor. Kence, bilim ve evrimi savunan bilim insanlarının sayısının her geçen gün arttığını; ODTÜ ve diğer üniversitelerdeki örencilerin de bilim ve evrimi savunma çabalarına katılmak istediklerini belirtiyor. Dinleyicilerden çok olumlu bir elektrik aldığını söylemekle birlikte Coyne de yaradılışçıların baskısı altındaki bir ülkede evrim ile ilgili çalışmaların akıbeti konusunda kaygıları olduğunu belirtmişti. AKP’nin tüm çabalarına karşın akademisyenler Türkiye’de laiklik kavramının yıkılmayacak kadar sağlam köklere sahip olduğuna inanıyor ve bunun böyle devam edeceğini umuyor. Kence de bu konuda umutlu: “Yaradılışçılar, evrim karşıtı faaliyetlerinde kaynağı belli olmayan inanılmaz miktarlarda para harcıyorlar. Ama bizler yine de sonunda bilimin kazanacağına inanıyoruz.” Kaynak: Current Biology Vol 18, No 10 O kıvırtmalarına; asıl olan ‘İslam devrimcileri’nin ne dediği ve yaptığıdır. Gerisi kendini aldatmaktır. İşin aslının, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı cihat olduğunu anlamak için bir ‘imamın zuhur’ ederek iktidarı ele almasını beklemek mi gerek? Amerika’nın oyununa gelince: İslam devrimciliğini demokrasi içinde yumuşatma inancı ve bağımlıuyumlu Müslümanları da kullanarak ulus devletten kurtulmaktır! Uyumlulaşmış Müslümanlar da akılları sıra ABD’yi kullanarak düşlerindeki İslam devrimini reformlarla gerçekleştirecekler. Sonuç olarak İslam cihatçısı da uyumlu görünen İslamcı da ulus devleti istemiyor. Koalisyon hedefe yaklaşıyor. İzin verilmez mi dediniz? İşin birkaç yargıca ve savcıya kalması da sizi uyandırmıyor mu?” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com AKP yalan haber pompalıyor: Denize düşen asparagasa sarılır! Yorgun Ahmet Önen: “Dinleniyorum ama nedense yorgun değilim!” MÜCADELENİN MERKEZİ Bugün Ankara, yaradılışçılığın güçlenmemesi için başlatılan mücadelenin merkezi konumunda. Akademisyenler ve bilim adamları, İslami yaratılışçıların güçlü etkilerine karşı mücadele ederken, okullarda ve üniversitelerde gerilim giderek artıyor. 15 yıldır Türkiye’de evrim kuramının yerine yaradılışçılık kuramını yerleştirmek için çaba sarf eden Bilim ve Araştırma Vakfı (BAV), Türkiye’nin yalnızca Ortadoğu’nun değil tüm dünyanın yaradılışçıların merkezi olacağını iddia ederek, “emeklerinin meyvelerini kısa zamanda toplayacaklarını” umut ediyorlar. Adnan Oktar’ın başkanlığında faaliyetlerini sürdüren BAV, geçen yıl şubat ayında Türkiye ve dünyadaki pek çok okula gözalıcı resimlerle bezenmiş Yaradılış Atlası’nı göndererek uluslararası medyada da manşetlere çıktı. Vakfın faaliyetleri, yükselen İslami köktendincilikle birlikte yürütülüyor. Ne var ki Türkiye, diğer Müslüman ülkelerle karşılaştırıldığında laiklik ve bilimin daha derinlere kök saldığı görülüyor. tı. Bu konuşmalarda insan topluluklarında bilimin önemi ve evrim kuramının insanlara nasıl yarar sağladığı ve bilimsel yaratıcılık ile akıllı tasarımın niçin bilimsel olmadığı, tam tersi dini bir görüş olduğu konularında odaklanıldı. RDOĞAN HÜKÜMETİ KAYGILARI KÖRÜKLÜYOR Recep Tayyip Erdoğan’ın şimdiki hükümeti laik kesimdekiler için bir kaygı kaynağı. AKP İslami bir parti olmasına karşın ciddi bir oy potansiyeline sahip. Dolayısıyla hükümetin din ile laik devlet arasındaki ayırımı zayıflatmaya yönelik girişimlerini eleştirenler anında demokratik olmamakla eleştiriliyorlar. Mart ayında yargı, laik devleti zayıflatmaya yönelik dini tehditleri engellemek amacıyla girişimde bulundu. Bu trendin devam etmesi durumunda bilim adamları gelecek nesillere bilim ve evrimi öğretme EVRİMİN KURAN’DAKİ YERİ Bazı Müslüman filozoflar evrim kavramının Kuran’da yer aldığını ileri sürüyor. ODTÜ’den biyolog Aykut Kence bu konuda görüşlerini şöyle dile getiriyor: “Bu yorum Hıristiyan Teistik Evrimcileri’nin görüşleriyle örtüşüyor. Bu görüşe göre evrim de Tanrı tarafından yaratılmıştır. Bu filozoflardan biri XIV. yüzyılda yaşamış olan İbni Haldun’dur. Haldun’un önerdiği evrim kuramına göre yaşam minerallerden türemiştir. Mineraller bitkilere daha sonra da hayvanlara evrilmiştir.” ARADILIŞÇILIK 1985’ten BU YANA OKULLARDA Yaradılışçılık resmi olarak 1985 yılından bu yana okullarda okutuluyor. Bilim insanlarına göre yaradılışçılık Amerikan yaradılışçıları ile işbirliği içinde olan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ABD’den ithal ediliyor. Türkiye’deki bilim insanları toplu olarak ABD’dekiler kadar güçlü olmadığı için yaradılışçılık çok az bir dirençle E LAF olsun torba dolsun türünden bir laf vardır: Onu öyle demezler, peynir ekmek yemezler! Öyle dediler; böyle dediler; demediklerini bırakmadılar. Türbanı üniversiteye sokmak için İslamcı ve Türkİslamcı koalisyonu ile yapılan anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi’nin iptal etmesi üzerine ağızlarına geleni söylediler. Yetmedi, demokrasiyi yozlaştırdıkları gibi “darbe”yi de ayağa düşürmekten kendilerini alamadılar. Neymiş, “cüppeli darbe”ymiş; Meclis’in kararını yok sayan mahkemenin kararı “yok” hükmündeymiş... Bedava kömür ve erzak torbalarıyla kazanılmış milletvekili çoğunluğuna dayanarak bütün gücü kendinde görüyorsan kürsüye çıkar “Anayasa Mahkemesi’nin kararı yok hükmünde olduğu için uygulanmayacaktır” dersin ve hatta yeni bir mahkeme kurup Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına imza atan hukukçu dokuz üyesini “darbe” yapmaktan yargılarsın. Dilin kemiği yok hesabıyla konuşmakla olmuyor. Çünkü onu öyle demezler, peynir ekmek yemezler! Meclis Başkanı Köksal Toptan da bunun farkına varmış olmalı ki Anayasa Mahkemesi üyelerine hukuki yaptırım Peynir ekmek uygulanmasını isteyenlere karşı “Yok artık, o kadar da değil” demek gereğini duymuş. Fakat Köksal Toptan’ın farkında olmadığı başka bir durum var; Meclis Başkanı sıfatıyla tarafsız olması gerektiği, AKP’li Müslüman kardeşlerden biri olmadığı! Sen git bu işin başındaki kişi AKP Genel Başkanı RTE ile baş başa görüş ve sonra basın toplantısı düzenleyip Anayasa Mahkemesi’nin kararını “yetki aşımı” olarak tanımla; ardından da Meclis’teki partilerin genel başkanlarıyla konuyu görüşeceğini açıkla. Nerede kaldı senin tarafsızlığın. Cumhurbaşkanı AKP’den, Başbakan AKP’den, Meclis Başkanı AKP’den. Bu üç koltuğun bir partide toplanmasının demokrasiye hayır getirmeyeceği söylenmişti. Dinlemediler. Dinleme deyince; AKP’liler polis marifetiyle bütün Türkiye’yi dinliyorlar. Bu arada, Köksal Toptan’ın Meclis’in yanına “senato” kurulması düşüncesi de konuyu daha dramatik bir hale getiriyor. Senato; Demokrat Parti diktatörlüğüne karşı 27 Mayıs Devrimi’nin demokratik açılımıydı. Eski bir “darbe”den medet ummak ne hazin! Görülmekte olduğu gibi; onu öyle demezler, peynir ekmek yemezler! Bunalim Erol Barutçugil: “Bebek yüzlü ev baskısından bunalıp, sıkmabaşa sınırsız özgürlük talep etmiş olmalı!” Fotog^raf Necati Cebe: “En önde eski hükümlü; sağında bilimsel aşırmacı, solunda sahte diplomalı; hemen arkasında yeni zenginler. Beraber yürüyorlar bu yollarda. Kıskananlar çatlasın!” Sarayli M. Ali Kılınç: “Müze saraylardan alınacak eski Osmanlı eserleriyle birlikte Hırkai Şerif de Çankaya’da sergilenecek mi!” AKP toplantı üstüne toplantı yapıyormuş... “Beraber toplandık biz bu masalarda!” ÇED KÖŞESİ Y Cumhuriyetin imamları rof. Dr. Şerif Mardin’in, toplumdaki dinci dayatmalar için kulandığı “mahalle baskısı” deyimini pek beğenenlere, özetle şunları anımsatmıştık: “Mahalle kavramı dünyada sadece bize ait sosyal ve kültürel bir değerdir; Anadolu kentlerinde ‘komşuluk dayanışması’ndan, yakın çevreye sahiplenmeye kadar geniş bir ortak yaşam ve birliktelik anlayışını simgeler...” (Bkz. Cumhuriyet17 Ekim 2007, ÇED Köşesi) Bu nedenle Prof. Mardin’in, “şeriat dayatması” gibi gerçekçi tanımlamalar dururken, kuşaktan kuşağa yaşatmamız gereken bir “zenginliğimiz”i, dinciliğin kaynağı olarak göstermesi; yine o “mahalle kültürü yoksunu” tarikatçıların özlemi değil midir? Nitekim özellikle Başbakan’a bağlı TOKİ’nin kimliksiz ve kişiliksiz toplu konut projelerine bir de bu gözle bakın... Ortak özellikleri, “mahallî karakterler”i göz ardı etmek; kentle bütünleşen “mahalle düzeni” yerine “dışa kapalı, çevreden soyutlanmış bir içe dönüklük” içinde “siteleşme” ; yani “cemaat”leşme… Prof. Mardin, şimdi de “Cumhuriyetin öğretmeni imama yenildi” diyerek yeni bir tartışma yarattı. Kimileri “pek beğenmiş” görünürken, kimileri de sadece şu nedenle eleş OKTAY EKİNCİ P Gen araştırmaları TATLI YİYECEKLERE DÜŞKÜNLÜK, KALITSAL Bir insanın tatlıyı sevip sevmediği genlerine bağlı. Amerikalı bilim insanlarının araştırmalarına göre, en önemli gen GLUT2. Bu genin belli başlı bir varyantını taşıyan kişiler daha fazla şeker ve tatlı yiyor. Glikoz taşıyıcısı tip 2’nin kısaltılmışı olan GLUT2, pankreasta, karaciğerde, ince bağırsakta, böbreklerde ve beyinde etkindir. Yapı planı kalıtımda yer alan bir gen ürünü olan taşıyıcı kandaki glikozun hücrelere aktarılmasından sorumludur. Şekerin özellikle beyindeki hücrelere ne çok az ne de çok fazla aktarılmaması önemli. Bu yüzden GLUT2’nin şeker alımı için bir tür sensör işlevine sahip olduğu tahmin ediliyordu ve GLUT2 işlevindeki bozukluklar diyabet riskine işaret edebilirdi. Bilim insanları bu tahmini kontrol etmek için beden kitle indeksi yüksek olan ve diyabet başlangıcı bulunan yaşlı insanlar ve zayıf ve genç insanlardaki iki GLUT2 varyantını karşılaştırmışlar. İki grupta da bildik GLUT2 varyantı bulunurken, katılımcıların %20’sinde GLUT2’nin değişime uğramış türü bulunuyordu. Tam da bu katılımcılar daha fazla şeker ve şekerli yiyecekler tüketiyor. İki grup için de geçerli olan bu sonucun yaş veya beden ağırlığıyla hiçbir ilgisi yok. Beyindeki şeker taşıyıcısı, açlık hissini kontrol eden ve yiyecek alımını ayarlayan merkezlerde üretilmekte. Değişime uğrayan GLUT2 yani daha az şeker taşıyan ve şeker alımını daha duyarlı gösteren varyant, bazı insanların niçin daha fazla tatlıya ihtiyaç duyduklarını açıklamakta. Bilim insanları “dur sinyalini” yapay olarak çalıştırmayı başarırlarsa, şişmanlığı önleyebilecek çözümler üretebileceklerini sanıyorlar. tiriyor: “Öğretmenle imamı karşı karşıya getirmek doğru değil...” Bu itiraz doğru görünse bile yeterli mi? Mardin’in yeni benzetmesi de “Anadolu kültürü”nden ve tarihsel birikimlerinden beslenememiş bir “Batıcı”lığın izlerini taşımıyor mu? Şeriat zorbalarının günahını mahalleye yüklemesiyle, günümüzdeki “dinci”liği “imamın zaferi” olarak tanımlaması, aynı bakışın ürünleri değil mi? Oysa “Cumhuriyetin de imamları” vardı.. ve bugünkü “cumhuriyet karşıtı imamlar”ın baskılarına rağmen hâlâ da varlar... Onlar ne Osmanlı’nın ne de Suudilerin dincileri oldular; sadece “Anadolu imamları”ydılar; bugün de öyleler… 1932’den 1950’ye kadar tam 18 yıl, ezanın “Türkçe okunması”nı; Kuran’ın “Türkçe açıklanması”nı; dahası Kuran kursları yerine cumhuriyetin okullarının yaygınlaşmasını ve örneğin birçok halkevinde laikliğin erdemleri üzerine eğitim çalışmaları yapılmasını hem desteklediler, hem de uygulamanın içinde görev aldılar... “Anadolu imamları” ulusal bağımsızlık mücadelesine katıldıklarında, Cumhuriyetin öğretmenleri henüz yeni yeni yetiştiyordu. Bu nedenle Prof. Mardin, sadece “imam” yerine, örneğin “Suudi imamı” gibi bir tanımlamayı yeğle seydi; “tarihle bugün arasındaki fark”ı da gerçekçi bir anımsatmayla vurgulamış olur; Benzer şekilde “dinciler”in, Anadolu değerlerinden uzaklaşan sözde “çağdaş”larımızın toplumla bağlarının zayıflamasından da yararlandıklarını söyleseydi; çok daha “aydın”latıcı bir uyarı yapmış olurdu... Sözün kısası Cumhuriyet, Anadolu uygarlıklarının “aydınlanma devrimi”ydi. ‘Anadolu imamları’ da bu devrimin “aydın”ları arasındaydı. Rahmetli babam, aile büyüklerimizin ölüm yıldönümlerinde Fatih Camisi’nden tanıdığı “çağdaş bir imam”ı Kuran okuması için evimize davet ederdi. O yıllarda, laiklik karşıtı gelişmeler bir yana, türban bile gündemde olmadığı gibi, ne olduğu dahi bilinmezdi; çünkü yoktu!.. “Aile imamı”mız ise “Arapça” girişi çok kısa tuttuktan sonra “Türkçe” sürdürdüğü okumasını bitirirken, hem Atatürk için hem de “Cumhuriyeti kuran devrim arkadaşları” için dualar eder ve derdi ki: “Bizi tüm İslam âleminde en medeni ve en çağdaş toplum haline getiren büyüklerimizden Allah razı olsun...” 1970’lere ait bu anımı, Prof. Mardin’in yorumlarına sunuyor; tüm “Cumhuriyet imamlarımız”a armağan ediyorum... ekinci?cumhuriyet.com.tr