02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MAYIS 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Büyük ülkelerin ekonomik tekelleşme alanı haline gelen kara kıtada Tanzanyalı yetkililer endişeli: Afrika’nın kaderini Çin’e bırakmayın Tarımdan turizme, madencilikten enerjiye kadar kaynakları bol olan ancak ticarette tek ülkeye bağlı kalmak istemeyen Tanzanya, Türk işadamlarını da yatırıma bekliyor. Necdet ÇALIŞKAN DARÜSSELAAM 55 ülkede 900 milyon insanın yaşadığı kara kıta madencilikten tarıma, enerjiden turizm ve altyapıya kadar Çin başta olmak gelişmiş ülkelerden gelen yatırımcıların akınına uğraması, Afrikalıları tedirgin etmeye başladı. 2005’te dünyanın en çok yatırım çeken ülkesi Tanzanya’nın Turizm Bakan Yardımcısı Ezekil M. Maige, “Afrika’nın kaderi Çinlilerin ellerine bırakılmamalı” dedi. Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu’nun (TUSKON) Tanzanya’daki yatırım olanaklarının incelendiği gezi kapsamındaki toplantıda konuşan Maige, özellikle tarım ve turizmde yatırım yapılabileceğini belirterek “12 ay boyunca ürün alınabilen büyük arazilerimiz var” dedi. Ahmet Ciğer, Maige’ye Türk işadamla rını temsilen plaket verdi. “Kitle Şiddetleri Ansiklopedisi” Sitesi C 9 TANZANYA’NIN EGELİ MISIRCISI TUSKON Başkan Vekili Ahmet Ciğer, 2006’dan bu yana “Türkiye Afrika Dış Ticaret Köprüsü” adı altında toplantılar düzenlediklerini dile getirerek “2006’da 500, 2007’de 800 işadamı Türkiye’ye geldi. Bu yıl ise 45 ülkeden 1000’e yakın işadamının gelmesini bekliyoruz” dedi. Yaklaşık 90 Türk’ün yaşadığı Tanzanya’da yerleşik Türk girişimcileri de bulunuyor. Yaşar Holding’de üst düzey yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra yaklaşık 3 yıl önce emekli olan Muammer Öksüzhan da Tanzanya’da ticaret hayatına atılan Türk işadamlarından. Bir televizyon programında izlediği ve beğendiği ülkeye önce turistik, sonra da tarım arazisi bakmak için geldiğini söyleyen Öksüzhan, Tanzanya Yatırım Ajansı’ndan 30 bin dönüm araziyi 99 yıllığına kiraladıklarını ve şu anda bunun bir bölümünde mısır ürettiklerini söyledi. Öksüzhan, “Tanzanya’da tarım arazisi çok, ancak işlenmemiş. Buraya yeni tarım makineleri getirdik. Arazileri hem açıyor hem de işliyoruz” dedi. Öksüzhan, ülkeye ilk geldikleri ve üretime başladıkları yıl 300 tonluk bir mısırın hırsızlarca çalındığını, ancak bugün ise yerel halk ile daha iyi anlaştıklarını söyledi. ‘Meyvemiz bol ama meyve suyumuz yok’ Turizmin ülkenin milli gelirinin yüzde 20’sini oluşturduğunu belirten Maige, “45 yıldır barış içinde yaşıyoruz. Yılda 700 bin civarında turist geliyor. İnşaat sektörümüzün yüzde 40’ı Çinlilerin elinde. Madencilikte ise Kanada, Avustralya ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin tekeli var. Bu tekeli kırmak istiyoruz ama yerli payı ancak yüzde 5’lerde” dedi. Tanzanya Ticaret, Sanayi ve Tarım Odası Başkanı Aloys J. Mwamanga ise şöyle konuştu: “Ülkede taze ve meyve sebze üretimi iyi. Bu üretimleri değerlendirecek meyve suyu, konserve gibi işlenmiş gıdaya dönüştürecek sanayiye ihtiyaç var. Her türlü tarım ürünü yetiştiği için bunlar endüstriyel hale getirilebilir.” Muammer Öksüzhan. Türk mühendisleri kodlayacak, legolarla satılacak Necdet ÇALIŞKAN İsveç merkezli ERP (Kurumsal Kaynak Planlaması) yazılımı firması IFS, Gebze’de açtığı ArGe merkezi ile şirketlerin verimliliğini arttıracak entegre yazılım programları gelişterecek. İşletme içindeki bölümlerin tek bir veri tabanı üzerinden ve eşzamanlı olarak çalıştığı sistemler geliştirdiklerini anlatan IFS Türkiye Kurucu Ortağı Ergin Öztürk, “2 ay önce Gebze Teknopark’ta yeni bir ArGe merkezi açtık. Burdaki amacımız lego adını verdiğimiz yazılım kodları geliştirip yurtdışına satmak” dedi. IFS’nin 6 ülkede (ABD, İngiltere, İsveç, Almanya, Polonya ve Sri Lanka) ArGe merkezinin bulunduğunu ve en büyüğünün Sri Lanka olduğunu belir Gebze Teknopark’ta ArGe merkezi açan kurumsal yazılım şirketi IFS’nin Türkiye Kurucu Ortağı Ergin Öztürk, 3 ay içinde burada geliştirecekleri ürünlerle yurtdışına açılmayı planladıklarını söyledi. ten Öztürk, “Şu anda Sri Lanka’daki merkezin bir bölümün Türkiye’nin de bağlı olduğu Doğu Avrupa bölgesine taşınması gündemde. Bu ya Polonya olacak ya da Türkiye. Gebze’deki ArGe merkezi bir ay içine çalışır hale gelecek. 3 ay sonra da tersane, otomotiv gibi sektörler için ürünler çıkmaya başlayacak” diye konuştu. Öztürk, IFS ve legoların gelişimi hakkında şu bilgileri verdi: 4 Türk mühendislerine yurtdışındaki projelerde görevlendirilmek için çok ciddi talep var. IFS içinde Çin’den sonra en hızlı büyüyen ülke olduk. 2004’ten önce biz Yunanistan’a bağlıydık. Şu anda Yunanistan, Bulgaristan ve İsrail gibi ülkeleri bize bağlamak istiyorlar ama biz istemiyoruz. Biz kendi geliştirdiğimiz yazılımları yurtdışına satabilir miyiz derdindeyiz. 4 IFS uygulamalarının kökeni 1983’te İsveç’te bir nükleer santralın tesis otomasyonunu yapan bir grup üniversiteli gencin çalışmalarına dayanıyor. İsveç’te üniversite mezunu 5 genç, bakıyorlar iş çok yoğun, santralın bahçesine çadır kurup, vardiyalı olarak kod yazmaya devam ediyorlar. Bu yüzden “çadır” bizim müşteri odaklığımızın sembolü haline geliyor. 41995’te şirketlerin büyüme hızlarına cevap verebilecek gerekli yazılım, küçük küçük legolara bölünerek, kodlanıyor. ‘Her şeyi olabildiğince basit yapmak’ İsveçlilerin yaşam felsefesinde var. Şu an itibarıyla 8 bin adet lego var. Şirketin ihtiyaçları neyse, o ihtiyaca yönelik legoları kuruyoruz. Bu legolarla küçük bir ev de devasa bir bina da yapabiliyoruz. dına ister katliam, kıyım, kırım, soykırım, tehcir, sevkıyat veya benzeri bir deyim kullanın, ister “harp hali”dir deyip geçin. Geçtiğimiz 3 Nisan’da, ilmîuhrevi üfürüğünden akademikbilimsel bileği ve nisyan ile malul olmayan beşeri belleğine, yürek ve beyninin gücüne güvenen her kişi, merci ve kurumun katkıda bulunabileceği bir internet sitesi açıldı. Geçmişte her türlü “kayda değer” sayıda, oranda insanın ölümüne neden olan ‘şiddet’in kullanıldığı kavga, olay, cinayet, saldırı, çatışma, savaşı irdeleyecek bir site. Her ne kadar merkezi Fransız Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi (CNRS) ve Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü Uluslararası İnceleme ve Araştırmalar Merkezi (CERI) olsa da, kurucuları dünyanın dört bir köşesinden, evrensel erişilebilirliği nedeniyle de ortakyaygın dil, İngilizceyi yeğleyen bu sitenin başlığı “Kitle Şiddetleri Ansiklopedisi”. Adresi www.massviolence.org olan bu site zaman içersinde insanlık tarihinin yüzkarası olmuş her türlü kitle(sel) şiddet hareket(ler)inin yargılanmasını değil, ayrıntılı dökümünü, dürüstçe sergilenmesini, çok yönlü açıklamasını sunabilmeyi hedefliyor. Hem de hiçbir kısıtlama, karşılık beklentisi getirmeden... ??? İdealini, yüce amacını “Anlamak, unutmamak ve yeniden yaşamamak (tekrardan başlamamak) için...” şeklinde özetleyen sitenin öncü yöneticisi CNRS/CERI Araştırma müdürlerinden, tarihçi ve psikolog profesör Jacques Semelin hiç bir biçimde yargılayıcı, “yargıç” olmadıklarının, asla da olmayacaklarının altını kalın kalemle çiziyor. “Tarihte ‘Kitle Şiddetleri’ kavramından anladığımız, savaşmadan, savaş ortamına girmeden öldürülenlerin durumunu yansıtmaktır”, ilkesini vurgulayan Semelin, “Jenosit/Soykırım sözcüğü o denli muğlak ve yerli yersiz kullanılan bir sözcük ki, “Kitle Cinayeti/Katli” kavramını tercih ediyorum”, diyor. Değerli bilim insanı, niyetlerinin hiçbir biçimde tarihin kara olayları ve karanlık sayfaları arasında bir hiyerarşi veya önem sınıflaması geliştirmek olmadığını belirtiyor. “Holocauste/Shoah” ve “diğerleri” karşılaştırmasını sorgulayan Semelin, “Çok sayıda araştırmacı için Shoah eşsiz ve tek. Yaşananlardan 60 yıl sonra Nazi savaş mekanizması, ideolojisi ve boyutlarının giriftliğini Ruanda veya Balkanlarda yaşananla kıyaslamak olanaklı mı?” şeklinde bir soruyu da şöyle cevaplıyor: “1985 yılında Auschwitz kampı A ziyaretim ve Claude Lanzmann’ın ‘Shoah’ belgeselini izledikten sonra, bu ‘olay’ın tek ve eşsizliğini daha iyi gördüm. Ancak yaklaşımımız ‘karşılaştırmacılık’. İddiamız, her ne kadar yerine getirmesi fevkalade zor da olsa, yaşananları karşılaştırıp, ortak ve özgün yanlarını ortaya koyabilmek. Yani aslında her birini ‘farklılaştırabilmek’, farklılıklarını göstermek... Gündelik dilde ‘soykırım’ büyük katliamla eşanlamlı kullanılıyor. ‘Çok insan öldü, öyleyse soykırımdır’ deniyor. Halbuki bir araştırmacı o kavramı, bu denli hafiflikle kullanamaz. Aksi takdirde her türlü suiistimale alet olur. Bu nedenle ‘katliam’ veya duruma göre ‘kitle cinayeti veya katliamı’ deyişlerini tercih ediyorum. Kendi kendime, bir dizi cinayet ya da katliam hangi koşullarda ‘soykırım’a dönüşebilir, diye sorguluyorum... Hatta çoğu zaman ‘soykırım’ kavramını hiç kullanmamayı bile düşündüm. Alman meslektaşlarım bu sözcüğü dağarcıklarının dışına atmış durumdalar. Aynen ‘terörizm’ sözcüğü gibi. Dünyada birçok devlet siyasi muhaliflerini dağlamak, damgalamak amacıyla onları ‘terörist’ niteleyip sorumluklarından kurtuldum sanıyor...” ??? Semelin “aparteid/ırk ayrımcılığı, kölecilik, hapsetmek” gibi konuların araştırma alanları dışında kaldığını, zira “baskı boyutu”na değil, cinsel şiddet dahil “toplu öldürme eylemleri”ne yöneldiklerini söylüyor: “Ansiklopediye 20. yüzyılla başlıyoruz. Zaman içersinde gidebildiğimiz oranda geriye gideceğiz. Ancak sitemizde Darfur, Irak gibi güncelliğe şimdilik yer yok. Her türlü bilimsel öneri ve katkıya açığız...” Yazı ve seçme kurulunda yer alan, 50 civarında uluslararası planda tanınmış bilim insanın katılımıyla başlayan Ansiklopedi’nin Organizasyon Komitesi’nde yer alan Hamit Bozarslan veya Raymond Kevorkian isimlerini gören bazılarının tüyleri anında diken diken olabilir. Ancak unutmayalım ki, önümüzde bilimsel “Evrensel Kamu Hizmeti” vermek savını savunan bir kürsü yaratılmıştır. Bu ansiklopedik sitede özgün ve anadillerde belgelere, çalışmalara da yer verilecektir. Minderleri, ringleri pek seven milletin evlatları olarak kendi çöplüğümüzde, oralardan ötmek, dayılanmak çok kolay. Haydi bakalım Yeni Zelanda’dan ABD ve İsveç’e, Kamçatka’dan Ateş Burnu ve Alaska’ya bakir bir bilimsel mücadele arenası çıktı karşımıza. Arş yiğitler, hodri meydana! [email protected] ‘Faizin ateşi ekonomiye düşer’ Yabancı aracı kurumlara göre Türkiye’de bankacılık ve inşaat sektörünü zor günler bekliyor Enflasyon ve büyüme tahminlerini revize eden piyasalar, Merkez Bankası’ndan üç ayda yüzde 1.5 faiz artışı bekliyor. Murat KIŞLALI ANKARA Çokuluslu yatırım bankası JP Morgan mayıs, haziran ve temmuz aylarında Merkez Bankası’nın arka arkaya 50’şer puan olmak üzere toplam 150 puanlık (yüzde 1.5) faiz arttırımına gideceğini, büyümenin de 20082009 yıllarında yavaşlayacağını öngördü. Raymond James Yatırım ise mayıs ve haziranda 50’şer puanlık artıştan sonra yılın ikinci yarısında bir 50 puanlık artış daha beklediğini bildirdi. Faiz artışlarından, öncelikle bankalar ve inşaat sektörü gibi faize duyarlı sektörler etkilenecek. JP Morgan’ın 1 Mayıs 2008 tarihli raporunda, faiz arttırımlarının esas olarak “yatırımcı güvenini tazelemeye yönelik olduğu” belirtilerek yapılacak artışlardan sonra gecelik oranların yüzde 16.75’e çıkacağı kaydedildi. Raymond James’in “Gerçeklik Politikası” başlıklı raporunda ise “yüzde 4’lük 2008 enflasyon hedefinin bir anlamının kalmadığı, 2009 enflasyon hedefinin de üçüncü çeyrekte revize edilebileceği” belirtildi. Aracı kurumun “İnşaat Sektörü: Zaman Daralıyor” başlıklı raporunda, artan faizlerin konut kredilerindeki büyümeyi önlediği, konutta arz fazlası, düşük talep ve inşaat girdi fiyatlarında artış yaşandığı kaydedildi. İnşaatçıların “bu yılın sonuna doğru nakit sıkışıklığı yaşayacakları, borçlarını ödeyemez hale gelmelerinin ‘an meselesi’ olduğu” ifade edilen raporda, “İnşaattaki nakit sorunları bankacılıkta geri dönmeyen borçların artmasına neden olacak” değerlendirmesinde bulunuldu. Raporda, “2008 büyüme tahminimizi yüzde 4.4’ten yüzde 3.8’e, 2009 tahminimizi ise yüzde 6’dan yüzde 5.2’ye çekiyoruz” ifadesine yer verildi. alık Grubu’na iki kamu bankasının vermiş olduğu büyük tutarlı kredi, bazı soruları düşündürdü. Ekonomide bankaların işlevleri (fonksiyonları) ne? Kamu bankalarının görevleri arasında bu tür kredilerin yeri var mı? Bankaların yönetim ilkeleri neler olmalı? Bankalar hangi kurallar, değerler çerçevesinde yönetilmeli? Bankaların bir ekonomide temel işlevi, sağladıkları kaynakları ekonomik açıdan verimli kullanmak, toplumsal yönden öncelikli alanlara aktararak kaynak kullanımını iyileştirmek ve bu yolla ekonomik gelişmeye katkıda bulunmaktır. Çalık Grubu’na kredi sağlayan iki kamu bankasının görevleri, kuruluş yasalarına göre incelendiğinde, T. Halk Bankası’nın amacının, ülkenin küçük sanayi, küçük sanat kredisi ihtiyacını karşılamak; esnafın, küçük sanayicilerin, esnaf dernek ve küçük sanat kooperatiflerinin finansmanına katkıda bulunmak olduğu görülür. T. Halk Bankası’nın kuruluş amacı, özetle günümüzde KOBİ (Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelerin) olarak nitelendirilen kuruluşların kredi gereksinimlerini karşılamaktır. Türkiye Vakıflar Bankası ise “taşınır ve taşınmaz mal ve değerler kar Ç YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Çalık Kredisinin Düşündürdükleri Grubu’nu almak için verilen kredi, gerek T. Vakıflar Bankası’nın, hele hele T. Halk Bankası’nın kuruluş amaçlarına, ekonomideki işlevlerine aykırı bulunmaktadır. Basına yansıdığı kadarı ile kredi koşulları da bankacılık yönetim ilkelerine uygun değildir. Ağırlıklı olarak kısa süreli mevduat kaynağı ile uzun süreli kredi vermek bankalarda aktif ve pasifin vade yapılarında uyumsuzluk yaratır; likidite riskini arttırır; bankaların, yükümlülüklerini zamanında karşılama güçlerini azaltır. Gerçi bankaların sağlıklı çalışmaları için BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) gibi göstermelik kurumlar oluşturuyoruz. Ancak bunları amaca uygun biçimde yönetemediğimizden, daha çok siyasal baskı aracı, IMF’ye hoş görünmek, yandaşlara iş olanağı yaratma amaçları için kullandığımızdan istenen sonuçları da alamıyoruz. Bankaları ekonominin büyümesine kat şılığında kredi açmak, ortaklıklar kurmak veya kurulmuş alanlara iştirak etmek, taşınmaz mal alıp satmak, her türlü bankacılık işlem ve hizmetleri yapmak, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Mülhak Vakıflar İdaresi’nin bankaya vermede yarar gördüğü taşınmazları ve işletmeleri rasyonel bir şekilde yönetmek” üzere kurulmuştur. Bu bankanın sermayesinin büyük bölümü, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Mülhak Vakıflar tarafından sağlanmıştır. Ekonomik açıdan bakıldığında bankaların, Çalık Grubu’na, ATV ve Sabah Grubu’nu satın alması için vermiş olduğu krediler bir yatırım kredisi niteliğinde değildir. Satın alma Çalık Grubu açısından bir yükümdür; ancak ulusal ekonomi açısından bir aktarma, bir transferdir. Ülkede yeni bir tesis, işletme kurulmamakta, var olan tesisler el değiştirmektedir. Çalık Grubu’na ATV ve Sabah kıda bulunacak biçimde yönlendiremiyoruz. Yararı olmayan kurumlarla yeni yükler getiriyoruz. Banka yönetimi, bankacılık bilgisi dışında sağlıklı öngörüde bulunma yeteneğini, sağgörüyü (basireti), etik değerlere uyumu, nesnel davranışı gerektirir. “Banka yöneticileri, mensupları adalet, doğruluk, dürüstlük ve sosyal sorumluluğu esas almaya yönelik etik ilkelere uymakla yükümlüdürler” diye yasa hükmü koyuyoruz ama uygulamıyoruz. Yöneticilerde dirayet, liyakat arayacağımıza; itaat, partiye, cemaate, tarikata yakınlık; saygıda, övgüde kusur etmeme gibi özellikler arıyoruz. Doğal olarak başarı kazanılamıyor; kaynaklar savurganca kullanılıyor; haksız edinimler artıyor, servet dağılımındaki adaletsizlikler derinleşiyor. Üretimde kullanılabilecek kaynaklar, bir komuta ekonomisi anlayışı içinde yârana, yakınlara aktarılıyor. Keyfiliği, yasalara, kurallara aykırılığı, adaletsizliği eleştirenler ise cezalandırılıyor. Linç girişimleri, işe son vermeler, yasal uygulama görüntüsü altında cana kastedilmeler sürüyor. Halkımız uyanıncaya, aydınlanıncaya dek bu çarpık düzen; hem de dürüstlük, başarı, hortumları kesiyoruz alalaması altında sürecek gibi gözüküyor. ‘İNŞAAT: ZAMAN DARALIYOR’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle