02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MAYIS 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Bir Hukuk Cinayeti Mayıs 1972 sabahı, Tuzla Piyade Okulu’nda koğuşta, güneş doğmadan acı içinde uyandım. Ölüm cezaları o saatte infaz edilirdi. Bilmiyordum Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan o sırada hâlâ yaşıyorlar mıydı? Daha sonraları, infazın tanığı avukat Halit Çelenk, Deniz ve arkadaşlarının nasıl yiğitçe ölüme gittiklerini anlatan bir kitap yazacak ve olayın her anını öğrenmemizi sağlayacaktı. Cumhuriyet’te Halit Çelenk’in Mustafa Balbay ile söyleşisini mutlaka okuyun! Orada birden fazla dram göreceksiniz. Birincisi “darağacındaki üç fidanın” dramı, ikincisi, bütün yaşamını insan sevgisine ve hukuka adamış olan Av. Halit Çelenk’in, ömür boyu unutmayacağı bir hukuk cinayetine tanık olmasının dramı. Evet Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan bir hukuk cinayetine kurban gittiler. Onlar o zaman yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun 146/1 maddesi gereği bir mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldılar, karar Yargıtay tarafından onaylandı, cezanın infazı TBMM’de oylandı, karar yerine getirildi. ??? Kısacası kararın şeklen hukuki bütün unsurları tamamdı. Ama bu idam cezası hukukun özüne aykırıydı. O zaman yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun 146/1. maddesi aynen şöyle demekteydi: “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun (anayasasının) tamamı veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisi’ni ıskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler idam cezasına mahkum olur.” Görüyorsunuz, anayasayı tamamen veya kısmen kaldırıp işlemez hale getirmek, ya da Meclis’i vazifesini yapmaktan zorla alıkoymak gibi vahim bir fiil söz konusu. Böyle bir şey nasıl gerçekleştirilebilir? Örneğin sekiz – on kişi bir toplantıda böyle bir suçu işlemeye karar versek ve bulunduğumuz mahallin yemekhanesinden, çatal ve yemek ile ekmek bıçaklarını kaparak, bir minibüsle Ankara’ya yola çıksak. Bu suçtan idama mı mahkum ediliriz, yoksa bir akıl hastanesine mi kapatılırız? Bir hukuk devletinde tabii ki, ikinci şık geçerlidir. Çünkü hukukçuların da belirttiği gibi, bu suçun teşekkül etmesi için “elverişli vasıtaların olması” gerekir. ??? Anayasayı kısmen veya tamamen değiştirmek, TBMM’yi zor kullanarak çalışamaz hale getirmek için herhalde top tüfek, askeri birlik veya sokak çatışmalarını çıkarıp kazanabilecek güçte milis kuvvetleri belki de hava kuvvetleri gerekir. Üç tane çocuk örgüt kurup, dört tabanca beş Kalaşnikof ile bu işi becerebilirler mi? Tabii ki, hayır! Ama 12 Mart’ın darbe ortamında bütün bunlar kale alınmadı. İlahlar kan istiyorlardı ve Deniz Gezmiş ile arkadaşlarını idam ettiler. Suçun gerçekleştirilmesi için elverişli vasıtalara sahip olmayan kişilere verilen idam cezası onandı, infazın yapılması yönünde yasama da karar aldı ve üç fidan darağacında can verdiler. Demek oluyor ki, aslında yukarıda söylendiği gibi iki değil, üç büyük dram vardı. Birincisi nahak yere ölen gençlerin dramı, ikincisi bütün ömrünü hukuka adamış bir insanın ömür boyu içinden çıkmayan, 36 yıl önce bugün yapılan infazda bulunma işkencesinin dramı, üçüncüsü ise işlenen hukuk cinayeti dramı. Bu üçüncüsü Türkiye’nin hem dramıdır, hem de ayıbı. Bütün bunlara alet olanlar, acaba bugün bile vicdan azabı duymuyorlar mı? Konuş Olli Konuş... lat... Seni arıyorum kaç gündür, sesini duymak istiyorum... Yalvarıyorum Olli, haydi çık ve sobele hepimizi... Sen Olli hiç durmadan konuşur, AKP’yi, Tayyip Bey’i, din bezirgânlarını, liberal tosuncukları, Soros’un çocuklarını korur ve kollardın... Sen Olli, AKP’nin kapatılma davasına ilişkin gümbür gümbür konuşurdun... Sen Olli, AKP’yi demokrasinin ve özgürlüklerin simgesi sayar, Fethullahçı koçlara sahip çıkardın!.. Önüm arkam sobe!.. Haydi Olli, haydi aslanım, neredeysen çık ve konuş, şu 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşananlar konusunda... Olli, sevgili dostların, kadeh kaldırdığın arkadaşların bile 1 Mayıs’ta “polis devleti”nin, “dinci faşizm”in ayak seslerini duyar gibi olup “ampul”e veryansın ettiler... Seni özlemişim Olli!.. Haydi fazla bekletme beni!.. Çık ortaya konuş, bir şeyler söyle.. Bak Tayyip çok rahat... Ne diyor biliyor musun? Devlet Taksim’de, Şişli’de, Nişantaşı’nda görevini yapmış... Biliyorsun Olli, devletin yakaları numarasız polisi biber gazı attı ÖDP’ye, DİSK’e... İçeriye girdi!.. Darmadağın etti!.. Bazı liberal meslektaşlarımız AKP’yi “ayıp olmasın” diye eleştiriyorlar kenarından köşesinden. Tayyip Bey’in kendisini çoğaltmak yerine giderek yalnızlaştırdığını bile yazdılar... ??? Bazıları ise Taksim Meydanı’nda polislerin 1 Mayıs sabahı, işçileri ellerinde çiçeklerle karşılayabileceklerini belirttiler... Ah Olli ah!.. Onlar kadar bile olamadın sen, birdenbire kayboldun... Polisler, aldıkları buyruklarla çiçeklerle değil, biber gazıyla karşıladılar işçileri... Eh olacak o kadar!.. Senin dediğin gibi “demokratikleşip özgürlükleri çoğaltıyoruz” AKP sayesinde... Fethullah’ın “Samanyolu TV”sindeki aslanların aslanı emekli paşamızı, her dem taze Atatürkçü(!) bilim insanımızı izlemişsindir... Paranın gözü kör olsun!.. 1 Mayıs’ta konu dönüp dolaştı bir avuç lümpenin, kaldırım taşı sökmelerine, polise taş atmalarına geldi... Şöyle bir düşündüm programı izlerken. Atatürkçü(!) maskesiyle dolaşan, etnik milliyetçiliği “ulusalcılık”la örtmeye çalışan düşüncenin, din ekseninde siyaset yapan AKP’yle, Tayyip Bey’le hiç farkları yok!.. Emekli paşamızla, Atatürkçülüğü kimseye kaptırmayan bilim insanımız harikalar yarattılar o gece!.. Dillerine sağlık!.. Vallahi Olli, en az senin kadar başarılı bu işlerde onlar... Olli, sen başkasın... Ben seni çok özledim!.. Neden ortaya çıkıp konuşmuyorsun 1 Mayıs’ta yaşananlarla ilgili olarak... Çık konuş, belki bu işin bir ucu “Ergenekon”a dayanıyordur, “1 Mayıs’ta Taksim’e” çağrısını DİSK’e, KESK’e “Ergenekon”un görünmeyen başka ucu yaptırmıştır... Bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in “F” tipi kadroları cep, ev telefonlarını dinlemeye alarak bazı ipuçları da bulmuşlardır... Bugünlerde “Cumhuriyet”in Yazıişleri’nde, Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız’ın odasında hep 1 Mayıs konuşuluyor... Şükran Soner, Leyla Tavşanoğlu 1 Mayıs’la ilgili önemli bulgular elde etmişlerdir. İkisi de 40 yıllık gazeteci... Bir de Miyase İlknur var, aman dikkat!.. Bak Olli, senin için “muhbir yurttaş” bile oldum... ??? Cumhuriyet’in “Ergenekon’un Karargâhı” olabileceği duyumlarına açıklık getirdim... Belki dinlemeciistihbaratçı “F” tipinin Cumhuriyet’te “elemanları” da olabilir, iz üzerindeyim... Haa bak unuttum Olli... İlhan Selçuk’un odası kapalı... Din bezirgânlarına ve sahtekârlar çetesine göre gizli toplantıların yapıldığı, “Ergenekon Karargâhı” orasıydı... Karargâh şimdi Amerikan Hastanesi’ne taşındı(!), bu da benim size kıyağım olsun!.. Haydi Olli, çık ortaya, baksana ipuçları da verdim... Konuş Olli, konuş!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 6 İ şi gücü bıraktım Olli Rehn’i arıyorum... Neredesin Olli, ne olursun ortaya çık, konuş ve beni rahat KOLOMB: BU AMERİKA’YI KEŞFETTİĞİME BİN PİŞMANIM.. ‘Darbe günlerinden zor dönemdeyiz’ Can HACIOĞLU ESKİŞEHİR Sinema sanatçısı Tarık Akan, bugün Türkiye’de sinema sektörünün darbe dönemlerinden bile daha zor bir dönem geçirdiğini belirterek “Filmlerimizi çekerken sıkıyönetimi gördük. Tehditler aldık, ölümü göze aldık, film çektik. Ama sinemacılar açısından şu dönem daha zor. Karşıda var gibi görünen ama görünmeyen güçler var” dedi. Anadolu Üniversitesi tarafından bu yıl onuncusu düzenlenen Uluslararası Eskişehir Film Festivali düzenlenen törenle başladı. Festivalde, Hale Soygazi ile birlikte onur ödülü alan Akan, “40 yıllık oyuncuyum. Filmlerimizi çekerken sıkıyönetimi gördük. Tehditler aldık, ölümü göze aldık, film çektik. Ama sinemacılar açısından şu dönem daha zor. Karşıda var gibi görünen ama görünmeyen güçler var. 1950’de başladılar. 1980’den sonra şaha kalktılar. Bu metafizik doğma inançlılar ile nasıl mücadele edilecek ve kaliteli filmler yapılacak bilemiyorum. Bilim insanları televizyonlarda metafizik düşünceleri savunuyor. İnsanlarımızda metafizik düşüncelerin etkisinde yetişiyor. Bu şartlarda bugün ülkemde film yapmak zor” diye konuştu. Akan ayakta alkışlandı. AKP Milletvekilleri Murat Mercan ve Nedim Öztürk ise Akan’ın konuşmasının ardından salonu terk etti. Sinemaya Emek ödülü alan, sinema yazarı Sevin Okyay’ın, “Bu ödülü, emek bayramında hırpalanan emekçiler adına alıyorum” sözleri de uzun süre alkışlandı. Festival 12 Mayıs’a kadar sürecek. Birincilik ödülü İranlı sanatçıya ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Alanya Turizm Tanıtma Vakfı’nca (ALTAV) bu yıl sekizincisi düzenlenen Uluslararası Akdeniz Karikatür Yarışması sonuçlandı. Bu yıl “Akdeniz’de turizm” temasıyla düzenlenen yarışmanın jüri üyeliklerini gazetemiz yazarı Deniz Som, karikatürist Kâmil Masaracı, Cihan Demirci, Nüvit Özkan, İbrahim Tapa ve Marlene Pohle yaptı. Yarışmada İranlı Muhammed Ali Khalaji birinci olurken Türkiye’den Ali Bulca ikinci, Hırvatistan’dan Dragutin Dado Kovacevic de üçüncü oldu. Ödüller, 31 Mayıs’ta sahiplerine verilecek. TRT’de çalışıyor Said Nursi hayranı prodüktör TRT 1’de yayımlanan Ezberbozan programının yapımcısı Sadık Yılmaz, Sadık Yalsızuçanlar takma adıyla yazdığı kitaplarda, Said Nursi’yi Küba devriminin öncüsü Che’ye benzetiyor. Fırat KOZOK ANKARA Abbas Abalı takma adıyla yazdığı kitapta rejime ve TRT’ye yönelik sert eleştirilerde bulunan Muhsin Mete’nin ardından kurumda benzer bir olay daha ortaya çıktı. TRT 1’de yayımlanan Ezberbozan programının yapımcısı Sadık Yılmaz, Sadık Yalsızuçanlar takma adıyla yazdığı kitaplarda, Said Nursi’ye hayranlığını dile getiriyor. Yılmaz, Said Nursi’yi Küba devriminin öncüsü Che’ye benzetiyor. Halen TRT Ankara Televizyonu Eğitim Kültür Programları Müdürlüğü’nde prodüktör olarak görev yapan ve Ezberbozan adlı programın yapımcılığını üstlenen Sadık Yılmaz, Sadık Yalsızuçanlar takma adıyla “Namaz Risalesi / Bediüzzaman Said Nursi” gibi kitaplarını yazdı. Yılmaz, “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği Olarak Bediüzzaman Said Nursi” başlıklı makalesinde, “Henüz yaşamının baharında, gençlik günlerinde zekâsı ve İslami sorunlara ilişkin derin vukufiyeti, Said Nursi’ye ‘Bediüzzaman’ adını kazandırmıştır” diyor. Said Nursi’nin yaşamı boyunca lakabının onurunu taşıdığını savunan Yılmaz, Said Nursi’yi Küba devriminin öncüsü Ernesto Che Guevara’ya benzetiyor. Yılmaz, makalesinde “Fakat Bediüzzaman, tıpkı devrim sonrası Küba’sında kendisine sanayi bakanlığı önerilince geri çeviren ve tekrar Bolivya dağlarına dönen Che gibi, teklif edilen bu türden resmi görevlerin tümünü reddetmiştir” görüşünü dile getiriyor. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr Almanya’da yine yangın Dış Haberler Servisi Almanya’nın NeuUlm kentinde, Türklerin de yaşadığı bir binada çıkan yangında 17 kişi yaralandı. Polis, yangının kundaklama sonucunda çıktığına dair henüz bir ipucu olmadığını bildirdi. Yaralılar çevre hastanelere kaldırılırken, binada oturanların yarısının Alman, diğerlerinin ise 3 Türk’ün yanı sıra bazı AB ülkeleri vatandaşları olduğu bildirildi. Yangın sırasında bazı kişilerin binanın alt katlarından aşağıya atladıkları, yangında çevredeki binaların da hasar gördüğü belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle