02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MAYIS 2008 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Baykal, İçişleri Bakanı ya da Başbakan hakkında gensoru önergesi verebileceklerini bildirdi C 1 Mayıs’ta DevletMillet Ayrımı Yanlışlığı 5 ‘Provokasyonu iktidar yaptı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 1 Mayıs olaylarıyla ilgili olarak “Ortada bir provokasyon vardır ama bu provokasyon sadece iktidarın uygulamasından kaynaklanan bir provokasyondur” derken, İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında gensoru önergesi verip vermeyecekleri sorusuna “Bu tabloya seyirci kalmak istemiyoruz. Artık İçişleri Bakanı mı olur, Başbakan mı olur?.. Bu süreçte İçişleri Bakanı’na pek rastlayamadık ama olayların arkasında Başbakan’ın ve onun siyasi anlayışının bulunduğu çok açıktır. Bunu arkadaşlarımız kendi içinde konuşup değerlendirecektir ama 1 Mayıs’ta çıkan olayları değerlendiren Baykal, “Ortada bir provokasyon vardır ama bu provokasyon sadece iktidarın uygulamasından kaynaklanan bir provokasyondur. Başbakan’ın özür dilemesi gerektiğine inanıyorum. ‘Yanılmışız’ demesi lazımdır. ‘Provokasyon olur zannettik, olmayacakmış’ demesi lazımdır” dedi. parlamentoda bunu bir konuşmamız lazım” yanıtını verdi. Baykal parti meclisi toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, ekonomik göstergeleri değerlendirdi. Baykal, “Enflasyon çok kaygı verici bir düzeyde artış sergilemeye başlamıştır. Türkiye tekrar 2002 tablosuna hızla yönelmeye başlamıştır’’ görüşünü dile getirdi. 1 Mayıs’ta yaşananların üzüntü verici olduğunu vurgulayan Baykal, şu görüşleri dile getirdi: “Sorumlusu sendikalar değil, iktidardır. Yaşanan olaylar göstermiştir ki, ortada bir provokasyon vardır ama bu provokasyon sadece iktidarın uygulamasından kaynaklanan bir provokasyondur. İktidar uzlaşmacı bir tavır içine girseydi hiçbir provokasyon olmayacaktı. İktidar, bir dayatmacı, inatçı, yasaklayıcı bir tavır içine girmiştir. Bu sadece iktidarın özgüvenini kaybetmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tablo karşısında Başbakan’ın özür dilemesi gerektiğine inanıyorum. ‘Yanılmışız’ demesi lazımdır, ‘Provokasyon olur zannettik, olmayacakmış’ demesi lazımdır.” AYGI VEREN DAĞILMA SÜRECİ’ Baykal, bir gazetecinin, AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in ‘K Türkiye’de laiklerle Müslüman demokratlar arasındaki kırılmaya ilişkin sözleri anımsatılarak yöneltilen sorular üzerine “Maalesef, Türkiye AKP iktidarı döneminde kaygı verici bir dağılma süreci içine girmiştir. Vatandaşlarımız bu teşhisi yaptığı takdirde, bütünleşme sürecine girilmesi kaçınılmazdır” görüşünü dile getirdi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın Başbakan Erdoğan hakkında Yüce Divan dosyası hazırlandığı yönündeki sözleriyle ilgili sorular üzerine CHP lideri, “Hukuki süreçler kendi kuralları içinde işliyor. Hepimiz buna saygı göstermeliyiz” demekle yetindi. Yaka paça gözaltına alınan Limterİş üyeleri, “Tersane işçisi köle değildir”, “Artık ölmek istemiyoruz”, “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganları attı. Limterİş Sendikası’ndan yapılan açıklamada gözaltına alınanların serbest bırakılması istenerek polisin tutumu kınandı. (AA) ‘Hükümetten güç aldılar’ İlhan TAŞCI ANKARA İstanbul’daki 1 Mayıs kutlamalarında aşırı güç kullanımına tepkiler sürüyor. Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, müdahalenin çok abartılı olduğunu vurgulayarak “Hâlâ 1977 Mayıs’ının sendromu var. Polis de hükümetten güç aldı. Emniyet güçleri de iradeleri dışında sert önlemler almaya yöneltilmiş olabilir. Sonuçta toplum içinde yaşıyorlar, etkilenmemeleri mümkün değil” dedi. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, AKP’nin hep laikliğe karşı işlem ve eylemleriyle eleştirildiğini anımsatarak, “Oysa AKP ne demokrat ne insan haklarına saygılı bir parti. Bunu yıllardır söylüyorduk ama dikkate alınmıyordu. Demokrat ve insan haklarına saygılı olmadığını sergilemiş oldu” dedi. İstanbul Valisi Muammer Güler’in “orantılı güç” kullanacakları açıklamasını anımsatan Kaboğlu, şunları söyledi:“Aslında geçen yılki uygulamanın aşırı olduğunun itirafıydı. Geçen seneki hatayı işlemeyeceğiz anlamına geliyordu. Fakat bu yılki manzarada bırakın ölçüyü, hiçbir ölçülülükle açıklanamayacak bir şiddet söz konusuydu. Önceden planlanmış, yukarıdan emir verilmiş, ne pahasına olursa olsun sokağa çıkan kişileri belirli mekânlarda şiddet yoluyla bastırma, pasifize etme yönünde bir uygulama vardı. Yaşananları vahşet olarak nitelendirmek mümkün.” Polis Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Bal da olaylar öncesinde, polis, valilik, devletin diğer unsurları ile sendikaların ortak bir iletişim dili kuramadıklarını belirterek “Bu gerilimi arttırdı. Hükümetin de kapatma davası sonrasında girdiği telaşeli hal ile hükümet hüküm edemez durumda. Oysa sendikalarla toplantılar yapıp bazı gizli bilgiler paylaşılarak riskler anlatılabilirdi. Hükümetin sertleşen dili dikkat çekiciydi. Sendikalar ve işçilerce yanlış yorumlanacak cümleler kuruldu, bu da ortamı daha gergin hale getirdi. Kapatma davası sürecinde hükümet sesinin Polisin 1 Mayıs’ta aşırı tonlarını ayarlagüç kullanımının 1 Mayıs makta zorlanıyor” 1977 sendromundan şeklinde konuştu. kaynaklandığı belirtildi. Tuzla tersanesine giden Erdoğan’la görüşmek isteyen sendikacılar gözaltına alındı evgili okurlarım Türkiye’de yanlış varsayımlara, yanlış kabullere dayalı çözümlemelerle insanlar yanlış noktalara yönlendiriliyor. ??? Bunların birincisi ve belki de en önemlisi laiklik ve demokrasi kavramları arasındaki ilişkide yaşanıyor. Laikliğe karşı olanlar, sanki demokrasi ile laiklik arasında bir karşıtlık, bir çatışma varmış gibi sınıflandırmalar yapıyorlar. “Müslüman demokratlar ile laikler arasındaki çatışmadan” söz edebiliyorlar. Sanki Müslümanların hiçbiri laik değilmiş, ama hepsi demokratmış ya da laik olanlar Müslüman ve demokrat olamazmış gibi. Bu iddianın temel yanlışı, laiklik ile demokratlık arasında bir karşıtlık, bir çatışma olduğunu öne sürmesidir. Oysa laiklik, demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır, demokratlığın ön koşuludur; aralarında uyum vardır. Laik olmayan insan demokrat olamaz. Tabii demokrat olmak için sadece laik olmak da yetmez. İnanç alanının dışındaki temel hak ve özgürlüklerden de yana olmak gerekir; ifade özgürlüğü, muhalefet özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi. Ama unutmayalım, laik olmayan yani devletin bütün farklı inanç sahiplerini ve inançsızları aktif olarak koruması gerektiğine inanmayan bir kişi asla demokrat olamaz. Dinci çizgide siyaset yapan AKP’nin yandaşları, demokrasi ile laiklik kavramları sanki birbirine karşıtmış gibi bir izlenim yaratarak rejimin altını oyuyor. ??? İkinci yanlış devlet ile millet kavramlarını birbirine karşıtmış, birbiriyle çatışma halindeymiş gibi göstermektir. Bu anlayış, yani devlet ile milletin karşıt olduğu görüşü ancak S demokrasinin olmadığı, otoriter veya totaliter rejimler için geçerlidir. Demokrasilerde, devlet “Milli Egemenliğe” dayalı olduğu için gerek kuramsal olarak gerekse uygulamada, devleti millet oluşturur ve aralarında bir karşıtlık değil, bir birliktelik, bir bütünleşme vardır. Örneğin, devletin en önemli kurumu olan hükümet, millet tarafından seçilir. Örneğin, devleti ayakta tutan adalet sisteminin kararları “millet adına” verilir. Devlet, millete hizmet eder, zaten onun için vardır. Otoriter veya totaliter rejimlerde görülen “ceberrut, baskıcı, faşist devlet” demokratik rejimlerde “hizmetkâr devlete” dönüşmüştür. Milletin başhizmetkârı, hem devlet hem de hükümet adına Başbakandır; çünkü o makama, hizmet etmesi için seçilmiştir. Günümüz siyasetinde “Başbakan” aslında “Başhizmetkâr” demektir. Bu açıdan, 1 Mayıs olaylarını çözümlerken “AKP, milletin değil, devletin yanında yer aldı” görüşü son derece yanlıştır. Milleti demokrat, devleti faşist olarak görmek, tanımlamak ve birbirine karşıt iki kavram olarak sunmak, cehaletten değilse, kötü niyetten kaynaklanan bir yanlıştır. AKP, 1 Mayıs 2008’de İstanbul’daki uygulamalarla hem Devlete hem de Millete karşı bir tutum sergilemiştir. Galiba 1 Mayıs’taki hükümet uygulamalarının ne anlama geldiği hakkındaki en doğru çözümlemeyi DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi yapmıştır: “Bu iktidarın özgürlükten anladığı sadece türban özgürlüğüdür!” Böylece AKP’nin sahte demokratlığı, demokrasiyi çarpıtarak, laikliği yok etmek için kullandığı açıkça ortaya çıkmıştır. ‘Ölmek istemiyoruz’ diyemediler İstanbul Haber Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen sendikacı, işçi ve emek dostlarına ve İstanbullulara “cehennemi” yaşatan kent yöneticileriyle birlikte, iş kazalarında art arda işçilerin yaşamlarını yitirmesi nedeniyle “işçi cehennemi” olarak anılan Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeydi. Başbakan Erdoğan’ı gideceği Dearsan Tersanesi önünde bekleyerek tersanelerde yaşananları anlatmak isteyen 5 Limterİş Sendikası yönetici ve üyeleri gözaltına alındı. ÜLER VE CERRAH’LA TERSANEYE GITTI Erdoğan beraberinde 1 Mayıs’ta İstanbul’daki şiddet ve ablukanın uygulayıcıları İstanbul Valisi Muammer Güler, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile emekçilerin üzerine su sıkan panzerlere su takviyesi yapan araçları temin eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la bir tekneye binerek Tuzla’ya hareket etti. Başbakan Tayyip Erdoğan, Tuzla Tersaneler Bölgesi’ne geldiği sırada Limterİş Genel Sekreteri Kamber Saygılı’nın da aralarında bulunduğu işçi ve sendikacılardan oluşan grup, görevlilere, Başbakan Erdoğan’a tersanelerde yaşananları anlatmak istediklerini belirttiler. “Tersanelerde iş cinayetlerine son. Artık ölmek istemiyoruz” yazılı pankart açmak isteyen sendikacılar, güvenlik şeridini ihlal ettikleri gerekçesiyle tersanenin karşısına alındılar. Daha sonra çevik kuvvet polislerinin kuşattığı Saygılı, sendika yönetim kurulu üyesi Mustafa Karaoğlan, Ali Doğan, İbrahim Ayız, Evren Yelli yaka paça gözaltına alındı. Gözaltına alındı. Limterİş üyeleri “Tersane işçisi köle değildir”, “Artık ölmek istemiyoruz”, “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganları attı. Gösteriyi izleyen Atılım gazetesi muhabiri Mustafa Kapar da gözaltına aldı. Limterİş Sendikası’ndan yapılan açıklamada gözaltına alınanların serbest bırakılması istenerek “tersane işçilerinin yaşam hakkı mücadelesine yönelik tahammülsüzlük” kınandı.Erdoğan, Tuzla’daki Dearsan Tersanesi’nde “Yeni Tip Karakol Botu Projesi’’nin ilk iki botunun kaynak törenine katıldı. Erdoğan yeni tip karakol botunun ilk kaynağını yaptı. Erdoğan’ın ardından Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç da kaynak yaptılar. Törende, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 1. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Koçman ile çok sayıda davetli yer aldı. Erdoğan’ın konuşmalar sırasında bir ara gözlerinin kapandığı dikkat çekti. RDOĞAN: GEMİ SANAYİSİ İLERLEDİ Erdoğan buradan sonra Koç Grubu’nun şirketi RMK Marine’nin “Sahil Güvenlik Arama Kurtarma Gemisi Projesi”nin örnek blok kaynağı törenine katıldı. Burada konuşan Erdoğan, iktidara geldikleri 5.5 yıl içinde gemi ve savunma sanayisinin geçirdiği ilerlemeyi anlatarak, TSK’nin savunma sanayisindeki dışa bağımlılığını en aza indirmeyi amaçladıklarını söyledi. ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org CHP’de yeni yönetim belirlendi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Parti Meclisi (PM) ilk toplantısını yaparak Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyelerini seçerken Genel Sekreter Önder Sav yerini korudu, genel saymanlığa da Mustafa Özyürek seçildi. CHP’nin 32. olağan kurultayında seçilen yeni PM, ilk toplantısını yaparak 20 kişilik MYK’yi belirledi. Genel Sekreter Önder Sav, 80 PM üyesinin oybirliğiyle yeniden bu göreve seçilirken CHP lideri Deniz Baykal’ın yeni PM’ye almadığı Mahmut Yıldız’dan boşalan genel saymanlık görevine 75 oy alan İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek seçildi. Yılmaz Ateş, Sırrı Özbek, Erdoğan Toprak, Fevzi Topuz, Savcı Sayan, Rıza Yalçınkaya, Nur Serter, Mehmet Ali Susam, Faik Öztrak, Ali Kılıç ve Suat Binici MYK’ye giren yeni isimler oldu. Mesut Değer, Algan Hacaloğlu, Onur Öymen, Mehmet Ali Özpolat, Cevdet Selvi, Mehmet Sevigen ve Bihlun Tamaylıgil de MYK’deki yerlerini koruyan isimler oldu. CHP Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığı’na ise Orhan Eraslan seçildi. CHP lideri Baykal toplantıda yaptığı konuşmada “Türkiye siyasi bunalımda. Kendi tarihiyle hesaplaşır konuma getirildi. AKP aldığı yüzde 47 oyu taşıyamadı. Bu süreçte biz hukukun özgür bir biçimde işlemesini istiyoruz. CHP’nin Türkiye’ye karşı tarihi sorumlulukları var” dedi. Baykal, yürürlükte olan programdaki bazı hedeflere ulaşıldığını, yeni hedefler belirlenmesi gerektiğini söyledi. G E azı “sağcı” yazarlarda “sol”a özlem depreşiyor arada sırada. Türkiye’de “güçlü bir sol”un eksikliğinden yakınıyorlar. “Sol” ile kastettikleri de sosyal demokrasi! Şüphesiz, sosyal demokrasi de soldur! Ama sol deyince, ilk akla gelen, “sosyalist sol”dur. Sosyalist sol, mutlaka “aşırı uç” olmak zorunda değildir! Hele sosyalizmin tarihinde bunca birikimin olduğu günümüz dünyasında! “Proletarya diktatörlüğü” gibi kavramlar, 18. yüzyılın iktisadi ve sınıfsal güçler ve aralarındaki ilişkiler için özellikle geçerli olan çıkarsamalardı! Bugün ne eski “proletarya” var ne de proletarya “büyük toplumsal değerleri” yaratan sınıftır! “Kol emeği”nin, toplumsal değer yaratmadaki payı (nüfusu gibi) giderek azalıyor! Bugünün “sosyalist sol”unun sahibi kimlerdir?! Kimler olmalıdır?! Ve “sosyalist sol”un, küresel ve ulusal içeriği, hedefleri, politikaları neler olmalıdır?! Bütün bunlar tartışma konularıdır! Dünyanın bunalımının eksenleri ne olabilir? Mesela “küresel çevreiklim, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya” B CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI ‘Sol’a Özlem! miştir, sağcı iktidarlar döneminde baskılanan “sosyalist sol”, 1971, 1980 darbeleri ile de yerle bir edilmiştir! (Bence, bundan payını “sosyal demokrasi” de almıştır!) “Sosyalist sol” olmadan, “sosyal demokrasi” var olabilir miydi? Bugün, “sağcı” ve var olan küresel düzen doğrultusunda davrananlar, CHP’yi “çağdaş sosyal demokrat” olmamakla eleştiriyor ve CHP’nin sıkıntılarının buradan geldiğini ileri sürüyor! CHP’nin pek çok politika ve yönetim sıkıntıları var ama bunların başında, bence, dünya ve Türkiye’nin küresel analizinin doğru dürüst yapılamaması ve Türkiye’yi ve sınıfları güçlü kılacak, sosyalekonomi ve kalkınma politikaları üretilememesi gelir! ??? Bakıyorum, “vay çağdaş olamadın, o nedenle de nal topluyorsun ile “küresel yoksulluğu ortadan kaldıracak yeni bir ekonomi politikaları” olabilir mi? Bu iki eksen, “sosyalist sol”un programı olabilir mi? Bu programın taşıyıcı sınıfının da, yaratılan toplumsal değerler toplamı içinde payı en büyük noktaya gelen “Bilgi Toplumu Sınıfı” olduğunu düşünebilir miyiz!?! Eski “sağcı”, “solcu” kalıpların yerini, aslında çoktan yeni başka düşünce eksenlerinin, kavramların, “kalıpların” alması gerekmez mi? “Sola özlem” duyan “sağcı” yazarlar, belki de, dünyadaki yeni oluşumlar karşısında, yeni “sosyalist sol”un içinde mi yer almalıdır?! ??? Türkiye, “sosyalist sol”un en azgın ezildiği “Avrupa ülkesi”dir! “Demokrat” olabilmek için önce bu gerçeği saptamak gerek. 1950 öncesi de ezilmiştir ama 1950 sonrası mahvedil seçimlerde” noktasında tıkanıyor eleştiriler! Onlara göre, “çağdaş sosyal demokrasi”nin referansı nedir? Namusluca saptayalım: Yeni liberalizmin “küresel değerleri”! Yani, dünyayı hem ekonomik hem de sürdürülemez bir düzen bakımından çıkmaza sokan yeni liberalizme ne kadar yaklaşırsan, o kadar “çağdaş” olabileceğiniz vaaz edilmektedir! Böyle bir referans olabilir mi? Kendisi de krize giren, bütün politikaları bir bir çökmeye başlayan ve “yeni kapitalizm” arayışları başlatan “yeni liberalizm”i referans alacak bir düşünce, politikalar ve davranışlar, yeni liberalizmle birlikte zaten batar! Oysa, yeni liberalizme karşı, onun dünyayı, ülkeleri, toplumları, insanları tahribatına ne kadar gerçek alternatif politikalar üretebilirsen, o kadar çağdaş sosyal demokrasiyi inşa edebilirsin! O kadar çağdaş demokrat olabilirsin! Ne dersiniz? Yabancılar da sendika kurucusu olabilecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bakanlar Kurulu’nda ele alınan tasarıya göre, sendika kurucusu olmak için Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olma şartı kaldırılıyor. Tasarının yasalaşmasıyla sendikalar, yabancı sendikalarla işbirliği yapabilecek. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, 1 Mayıs’ta yaşanan olayların sendikalar tarafından AİHM’ye ve ILO’nun gündemine götürüleceğinin anımsatılması üzerine, “1 Mayıs’ta çok tatsız olaylar yaşanmıştır. Bundan sonra bunu çok sağa sola taşımanın gereği olduğu kanaatini taşımıyorum” dedi. OTER ŞARTI KALDIRILIYOR Hükümet, “Sendikalar Yasası”nda değişiklik öngören yasa tasarısını da toplantıda ele aldı. Tasarı taslağının, ilgili bakanlık ve birimlerce son değerlendirmelerinin yapılmasının ardından Meclis tatile girmeden yasalaşması benimsendi. Değişikliğe göre; “Sendikaya üye olmak ve ayrılmak noter onayına bağlı olmaktan çıkarılıyor, sendikaya üye olma yaşı 16’dan 15’e düşürülüyor, sendikaların yurtdışı temsilcilikleri de olacak, yabancı sendikalarla işbirliği yapabilecek. Sendikalaşmada işkolunda yüzde 10 barajı kaldırılıyor”. Son dönemde tarım ve gıda sektöründe yaşanan sıkıntıların da ele alındığı toplantıda, Tarım Bakanı Mehdi Eker, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’ten oluşan komisyonun çalışma yapması da benimsendi. N obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle