Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 NİSAN 2008 CUMA haberler GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Rusya’da Gülen’le ilişkili bütün STÖ’ler Nurculuk kapsamında yasadışı ilan edilebilecek C İlhan Selçuk’un Yüreği en önemli atardamarı... Bazen bütün insanlığı içine sığdırdı, bazen acı çeken bir küçük çocuğa dar geldi o yürek. Kendine en ağır işkenceleri yapanları bile affedebilen bir yürek. Gün geldi, Anadolu bozkırlarında bir çiftçi, Zonguldak’ta maden işçisi, Tuzla’da tersane işçisi oldu... Gün geldi sanatçı, edebiyatçı, asker, şehit oldu. Gün geldi bir bilge, bir filozof, bir Hallacı Mansur oldu. Gün geldi Baba Erenler oldu. Böyle bir yürek durur mu? Hikmet Çetinkaya’nın dediği gibi, “İlhan Selçuk, Ziverbey Köşkü’nde ve birçok kez gözaltına alındığında da her zaman morali yüksek olmuştur. Bu ameliyata da morali yüksek girdi. En kısa sürede sağlığına kavuşarak aramıza geri dönecek”. İlhan Selçuk’u sevenler, onun yeniden aramıza döneceğine inanıyorlar. İlhan Selçuk’u sevenler, şimdi hastane bahçesinden ve Türkiye’nin her yerinden sesleniyorlar: ‘İlhan Selçuk, Pencere’ye çık.’ İlhan Selçuk Pencere’ye çıkacak. Hastaneye giderken, ameliyata girerken ölümle bile nasıl dalga geçtiğini biliyorsunuz. Yeniden Pencere’ye çıktığı zaman nasıl dalga geçeceğini de tahmin edebiliyor musunuz? Damarla. Kapakçıkla. Kulakçıkla. Karıncıkla... hikmet.bila@ntv.com.tr 5 İslamcı akımlara darbe Deniz BERKTAY KİEV Rusya Üst Mahkemesi’nin, Rusya Federasyonu Başsavcılığı’nın talebi doğrultusunda aldığı Nur cemaatini yasaklama kararı, bu cemaatin Rusya’daki etkinliklerine son verilmesi konusunda yaşanan ikiliğe son vermiş bulunuyor. Nur cemaati, 2002 yılında Rusya’nın iç güvenlik teşkilatı olan FSB tarafından kara listeye alınarak Rusya Federasyonu toprakları içinde ülke bütünlüğüne aykırı hareketler gösteren ve radikal İslamı aşıladığı belirtilen vakıflar ve şirketlerden bir bölümünün kapatılmış olmasına karşılık, Nur cemaati, resmi olarak yasaklanmamış, sadece devlet güvenliğine aykırı eylemlerde bulunduğu dile getirilmişti. Fethullah Gülen’in cemaati tarafından Rusya’nın değişik yerlerinde 1990’lı yılların başlarında açılmaya basalanan “Türk okulları”, ilk olarak, 1990’lı yılların sonunda, fakat asıl olarak, Vladimir Putin’in Devlet Başkanı olduğu 2000’li yılların başlarında yoğun incelemelere maruz kaldı. FSB’nin 2002 yılı Aralık ayında açıkladığı yıllık raporunda, Başkurdistan, Çuvasistan, Buryatiya, Hakasya ve Kuzey Kafkasya (Dağıstan, Çeçenistan ve Stavropol) bölgelerinde “Toros”, “Eflak”, “Serhat” ve “Ufuk” adlı vakıf ve firmaların Nurcuların elin Rusya Yüksek Mahkemesi’nin aldığı kararla Nurculuk faaliyetlerinin tamamen yasaklanmasının ardından, Fethullah Gülen cemaati ile doğrudan ya da dolaylı ilişki içinde olan ya da üçüncü kişiler tarafından yönlendirilen sözde sivil toplum örgütlerinin “Nurculuk faaliyeti” kapsamında değerlendirilip yasadışı ilan edilmesinin önü açıldı. de bulunduğu ve bu kuruluşlar ülke güvenliğini tehdit eden faaliyetler ve yabancı istihbarat örgütleri lehine istihbarat faaliyetlerinde bulundukları için kapatıldıkları, buralarda bulunan Türk uyrukluların sınır dışı edildikleri belirtiliyordu. Rusya’da Nur cemaatine yönelik ikinci büyük operasyon, 2005 yılında Tataristan’da gerçekleştirildi. Tataristan’da radikal İslami eğilimlerin artması karşısında alarma gecen FSB, Tataristan’da Nur cemaatine yönelik düzenlediği operasyonlarda, kayıtsız olarak faaliyet gösteren ve Nur cemaati ile bağlantılı olduğu anlaşılan yerlere baskınlar düzenledi. Cemaate üçüncü büyük darbe, 2007 yılının mayıs ayında Koptevskaya Bölge Mahkemesi’nin Tataristan savcılığının talebi doğrultusunda Saidi Nursi’nin kitaplarını yasaklaması oldu. Eylül ayında kesinleşen kararın gerekçesinde, Saidi Nursi’nin kitaplarının radikal İslamı aşıladığı, okuyucu kitlesini çevresinden yabancılaştırdığı ve onları kendilerinden olmayanlara karşı eyleme geçmeye teşvik ettiği belirtiliyordu. Gülen’in okullarına yönelik operasyonlarda, 2007 yılı, bir dönüm noktası oldu. O tarihe kadar, Rus olmayan etnik grupların yaşadıkları bölgelerde bulunan 16 okul kapatılmış, buna karşılık Tataristan bölgesi ile Rusların çoğunlukta olduğu Moskova ve St. Petersburg’daki okullara dokunulmamış iken, ağustos ayında, St. Petersburg kentinde, Türkiye’deki Fatih Kolejlerini de işleten Çağ öğretim işletmeleri tarafından işletilen 664 numaralı lise, devletleştirildi. Diğer taraftan da, etnik ve dini yapı ile ekonomik ilişkiler açışından Rusya’nın en hassas bölgelerinden biri olan Tataristan’da etkinlik gösteren 7 lise üzerinde denetimler arttırılarak, değişik gerekçelerle, okullardaki Türk uyruklu öğretmenler Türkiye’ye dönmeye zorlandı. Gerek St. Petersburg, gerekse Tataristan’da Gülen’in okullarına karşı tat Fethullah Gülen bikatların birdenbire artması ile ilgili yapılan değerlendirmelerde, Türkiye’deki 2007 genel seçimlerinin ve Türkiye’deki siyasi İslamın tırmanışta olmasının da çok büyük etkisinin olduğu belirtiliyor. AKP yönetimi, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin hükümlerini anayasaya taşımak istiyor oç. Dr. Atıf Akçevin ve ekibi, İlhan Selçuk’un kalp ameliyatını yaptı. Kalbi besleyen bir ana damar vardı, değiştirdiler. Üç koroner damar vardı, değiştirdiler. Kalbin sol kulakçığı ile sağ karıncığı arasında bir kapakçık vardı, onardılar. Doktorlar bütün dikkatlerini işlerine vermişlerdi. Saatlerce İlhan Selçuk’un kalbini oluşturan parçalarla uğraştılar. Damar. Kulakçık. Kapakçık. Karıncık. Doktorlar, Selçuk’un kalbini açtılar, milim milim kestiler, biçtiler, diktiler, onu daha sağlıklı hale getirmek için, tıp bilimiyle yetkinleşen parmaklarını kuyumcu titizliğiyle kullandılar. O sırada... Damarların, Kulakçıkların, Kapakçıkların, Karıncıkların arasından sızan bir şey, açık bırakılan göğüs boşluğundan sessizce süzüldü. Hastanenin bahçesinden bütün ülkeye ve bütün dünyaya yayıldı. O ‘sevgi’ydi... İlhan Selçuk’u 83 yıldır yaşatan, 56 yıldır yazdıran sevgi. Cumhuriyet’teki Pencere’sinden tüm insanlığa yayılan sevgi. Bu ülkenin çağdaş, adam gibi yaşayan insanlar ülkesi olması için, bu dünyanın tok, mutlu, özgür, eşit insanların dünyası olması için 83 yıldır çarpan bir yüreğin D Pakete ‘AİHS’ vurgusu AKP hükümeti, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmayı “demokratikleşme paketi” adı altında getirmeye hazırlanırken, bu konuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni esas almayı düşünüyor. Bu kapsamda, AİHS’nin “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” başlıklı 9. maddesi, “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesi, “Örgütlenme özgürlüğü” başlıklı 11. maddesinde yer alan hükümlerin anayasaya taşınması tartışılıyor. Emine KAPLAN ANKARA AKP hükümeti, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak anayasa değişikliği için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade, din ve vicdan ile örgütlenme özgürlüğüne ilişkin hükümlerini esas almayı planlıyor. AKP, paketteki düzenlemelerin “Avrupa kriteri” olduğunu belirterek muhalefeti uzlaşmaya zorlamayı hedeflerken; anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi’nde süren davaları etkilemeyeceğine dönük geçici madde konusunda ise bir karar verilemedi. Pakette hangi maddelerin yer alacağına ilişkin genel eğilimin, bu hafta netleşmesi bekleniyor. AKP, muhalefeti yine “AB” kozuyla uzlaşmaya zorlamayı hedefliyor. Bu çerçevede, AİHS’deki hükümlerin anayasaya taşınması üzerinde değerlendirmeler yapılıyor. AİHS’nin ise özellikle “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesi ile “dernek kurma ve toplantı özgürlüğü” başlıklı 11. maddeleri üzerinde duruluyor. Akademisyenlerin hazırladığı anayasa taslağında, bu maddelerden yola çıkılarak bazı düzenlemeler önerilmişti. AİHS’deki maddeler şöyle: . madde: Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir. . madde: Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir. . madde: Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir. Reformlar desteklenmeli İstanbul Haber Servisi Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Türkiye’den ayrılırken ziyaretinin TürkiyeAB ilişkileri açısından verimli geçtiğini söyledi. Barroso “Gelecekte birlikte daha da büyük işler başaracağımıza kesinlikle inanıyorum’’ dedi. İstanbul’dan ayrılmadan önce Atatürk Havalimanı’nda basın toplantısı düzenleyen Barroso, yaptığı görüşmelerde hem Türkiye için, hem de Türkiye’nin AB üyeliğine daha yakınlaşması için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin yanı sıra Türkiye’deki tüm siyasi güçlere reformları desteklemeleri yönünde teşvik mesajlarını sunduğunu anlattı. Barroso, sabah saatlerinde bazı gazetecilerle Çırağan Sarayı’nda kahvaltıda bir araya geldikten sonra tekneyle Boğaz turuna çıktı. Barroso, eşi ile birlikte AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ve eşiyle bir araya geldi. Kumkapı Limanı’ndaki Balık Pazarı’na giden Barroso, balıkçı Mustafa Gün ile kısa süre sohbet etti. (Fotoğraf: AA) 9 11 Göktepe ödülleri sahiplerini buldu “11. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri”, Göktepe’nin doğum gününde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde (TGC) düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Törende konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç, Göktepe’nin öldürülmesi olayında gösterdiği hassasiyet nedeniyle eski TGC Başkanı Nail Güreli’ye teşekkür etti. Törende, yazılı haberler dalında “Esir Kampı Değil, Tuzla” başlıklı haberiyle Sabah gazetesinden Sadık Güleç, görüntülü haber dalında “IrakKayıp Silahlar Dosyası” haberiyle NTV’den Adnan Gerger, fotoğraf dalında ise “Polisin Peşinden Ayrılmadı” adlı fotoğrafıyla Milliyet gazetesinden Arif Arslan ödül aldı. Törende ayrıca, “Bir Barış Savaşçısı: Dalai Lama” başlıklı haberiyle TRT’den Devrim Gürkan’a, “Piç Diye Öldürdü. DNA Testinde Oğlu Çıktı” başlıklı haberiyle Hürriyet gazetesinden Özgür Cebe’ye ve “Dağlıca olayı konusunda gösterdiği fikri takip cesareti” nedeniyle Taraf gazetesine de ödül verildi. 10 ydın Çubukçu 19 yıl, Ertuğrul Kürkçü 14 yıl, Oğuzhan Müftüoğlu 14 yıl, Mahir Sayın 4.5 yıl ve ben Oral Çalışlar 7 yıl cezaevinde yattık. Bu beş adam, Ankara’da bir panelde aynı masanın etrafında konuşmacıydık. Yıl 2008. Türkiye 68’inin bilinen isimleri. Aradan tam 40 yıl geçmiş. Bu duygulu buluşma bana, bundan 39 yıl önceki bir toplantıyı anımsattı. Belki de o günden bu yana başlayan bölünmelerin, ayrılıkların, askeri darbelerin, idamların, öldürmelerin ardından bu beş insan ilk kez bir araya geliyorduk. Mahir Sayın’ın aramızda en az hapis yatıyor olmasının nedeni uzun yıllarını yurtdışında sürgünde geçirmek zorunda kalmasıydı. Yoksa toplam 58.5 yıllık hapis, 70’i rahat geçerdi. ??? 19 Mayıs 1969 gecesi, o dönemde gençlik hareketini etkileyen en önemli isim olan Mihri Belli’nin annesinin Ankara Kızılay’da Çelikkale Sokak’taki dairesinde toplanmıştık. Mihri Belli ile topluca görüşmek istiyorduk. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Gülten (Şavaşçı) Çayan, Doğu Perinçek, Yusuf Küpeli, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Gün Zileli, Ömer Özerturgut, Tarık Almaç, Mustafa Kemal Çamkıran gibi o dönemde gençlik hareketinin ön A SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR de gelen isimlerinin çoğunun katıldığı bir görüşmeydi bu. Bir başka yönüyle bakıldığı zaman TİP’e karşı muhalefetin, MDD’nin tüm temsilcileri oradaydı... Hepimiz Mihri Belli’den bir inisiyatif bekliyorduk. Bu beklenti yasal bir parti üzerineydi. TİP’ten umudumuzu kesmiştik ve yeni bir yasal parti, artık eylemlerimizi ve hedeflerimizi, sınırlı bir gençlik hareketi olmaktan çıkarır, daha etkili bir siyasi mücadeleye dönüştürebilirdi. Bunu o dönemdeki büyük ağırlığı nedeniyle bir tek Mihri Belli yapabilirdi. Hepimiz bu beklentiyle Mihri Ağabey’in çağrısına uyarak bir araya gelmiştik. Mihri Belli bu beklentimize uygun bir tutum göstermedi. Bu nedenle herkes ona kızdı. Sonraki yıllarda da bu kritik toplantının günahı hep onun üzerine yıkılır. Ben de daha önceki değerlendirmelerimde buna benzer düşünceler dile getirmiştim. Aradan 40 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra Mihri Ağabey’in bu 58.5 Yıl Yatan 5 Devrimci... konuda geri durmasının haklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık gençlik eylemlerinin içinde şiddetin önemli bir ağırlığı vardı. Belli’nin buna dur demesinin imkânı yoktu. Parti böyle bir kontrolü sağlayabilir miydi, ondan da emin değilim. Zaten aradan çok geçmeden gençlik gruplarının bu önde gelen temsilcileri kendilerine yeni siyasi çizgiler belirleyip eylemlere giriştiler. Biz de o akşam daha sonra hep “Aydınlıkçılar” olarak anılacak akımın önde gelen beş ismi, Mihri Belli’nin evinden çıkıp bir pastaneye gittik. Saatler gece yarısını geçmişti. Doğu Perinçek, Ömer Özerturgut, Gün Zileli, Cengiz Çandar ve ben Oral Çalışlar, gizli bir parti kurmaya karar verdik. Yollar ayrılmıştı. Sonraki yaşananlar biliniyor. THKO’yu Denizler kurdular, Mahir THKPC’yi kurdu. İdamlar, Kızıldere katliamıyla o dönem bir tarih haline dönüştü. Aradan 40 sene geçtikten sonra Kızıldere’den sağ çıkan tek isim DevGenç’in son genel başkanı Ertuğrul Kürkçü, DevYol hareketinin önde gelen ismi Oğuzhan Müftüoğlu, Halkın Kurtuluşu geleneğinden Aydın Çubukçu, Kurtuluş geleneğinin tanınmış isimlerinden Mahir Sayın ve ben eski Aydınlıkçı Oral Çalışlar, bir masanın etrafında geçmişi ve geleceği konuşuyorduk. Belki de ilk kez son DevGenç kurultayından bu yana aynı salondaydık. Tam 38 yıl sonra. Üstelik o zaman birbirimize neredeyse düşman gözüyle bakıyorduk. Konuşacak o kadar çok şey birikmişti ki. 68’de neler olmuştu, bugün büyük bir kriz içindeki sosyalist hareketin o günlerden kaynaklanan zaafları nelerdi? Örneğin bugünkü soldaki milliyetçi etkilerinin kökleri o günlere uzanıyor muydu? Askeri darbeler sırasında solda ortaya çıkan zaaflar hangi tarihsel köklerden kaynaklanıyordu? Bugün sosyalistler birleşebilirler miydi? Bunun ne gibi koşulları vardı? Konuştuk… Uzun yıllardan sonra… Neler konuştuğumuz yeri geldikçe aktaracağım... oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Zana’ya 2 yıl hapis DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Kapatılan DEP’in eski milletvekili Leyla Zana geçen yıl Nevruz kutlamaları sırasında yaptığı konuşma nedeniyle 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Zana hakkında geçen yıl Nevruz kutlamaları sırasında yaptığı konuşma nedeniyle açılan dava sonuçlandı. Tutuksuz yargılanan Zana, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde karar duruşmasına katılarak savunmasını yaptı. Zana, düşüncelerinden dolayı yargılanıyor olmayı Türkiye demokrasisi açısından bir ayıp olarak kabul ettiğini söyledi. Zana, geçen yıl yapılan Nevruz etkinliğinde ifade ettiği, “Kürtlerin 3 lideri var. Bu 3 lidere minnet borçluyuz” sözlerindeki niyetinin örgüt propagandası yapmak olmadığını savundu. Mahkeme heyeti, Zana’nın Terörle Mücadele Kanunu’nun “Terör örgütünün propagandasını yapmak” suçunu kapsayan 7/2. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. Heyet, ayrıca Zana’nın duruşmada okuduğu ve mahkemeye sunduğu savunmasının örneğinin soruşturma başlatılması için savcılığa gönderilmesine de karar verdi.