23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 NİSAN 2008 CUMA spor NEYMİŞ Galatasaray Cafe Crown ve Beşiktaş Cola Turka, Avrupa’nın 2 numaralı kupasına damga vurdu C 19 Yenilseniz de alkışlar size Can İŞBAKAN ABDÜLKADİR YÜCELMAN utbol dünyamızda Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden elenişi konuşuluyor. Medyada Fenerbahçe’nin başarılı olduğu manşetlere çıkıyor, peki ama sonuç ne? Fenerbahçe ilk maçta kendi sahasında yendiği Chelsea’yi Londra’da yenemez miydi? Başka bir gün bilemem ama o gün yener veya berabere kalırdı ama mutlaka yarı finale çıkardı. Nedeni de şu; Fenerbahçe ikinci bir yengiye inanmamıştı, hazır değildi. Oysa İngiliz takımı da hazır değildi, hatta tek gol yese 3 atacağından da emin değildi. Ne yazık ki Fenerbahçe kendi yazgısını kendi çizdi, elindeki kuşu kaçırdı. Üzülelim mi? Elbette ama çok değil, Fenerbahçe bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde gösterdiği başarıyı sürdürürse o zaman sevinelim, “Durun bakalım biz de varız’’ diyelim. Tek Chelsea yengisiyle övünmek hem yetmez hem büyük iddia taşıyan Fenerbahçe’yi tatmin etmez. Fenerbahçe sportif açıdan bu sezon yarı finale kalabilirdi kalamadı, ama Fenerbahçe bugün Türkiye’nin en güçlü kulübüdür. Nutuk atmak, gazetecileri karşına alıp mikrofonlara konuşmak, kameralara poz vermek kolay. Davulun sesi uzaktan ne kadar hoş gelirse pembe laflarla lagaluga yapmak da dinleyenlere belki hoş gelir ama sonuç sıfıra sıfır, elde var sıfır ise ne denir?.. Fenerbahçe geçen yıllar içinde lagaluga yapmadan ekonomisini sağlamlaştırdı, kendi özdeğerleri ile 50 bin kişilik stat yaptı, tesislerini katladı ve kulübün Başkanı Aziz Yıldırım’ın projelerini teker teker gerçekleştirerek Avrupa’nın en iyi kulüpleri arasına girme yolunda büyük adımlar attı. Çeyrek finale kalarak 12,5 milyon doları da kasasına koyarak daha büyük projeler düşünmeye başladı. Galatasaray’ı ekonomi açısından üçe beşe katladı. Profesyonel liglerdeki 151 takımın büyük bölümü icra takibindeyken toplam 160 trilyon borcu olan kulüpler Ankara’ya giderek Başbakan’a ricacı oluyor. Fenerbahçe’nin devlete tek kuruş borcu olmamasına karşın Galatasaray’ın toplam 38 trilyon borcu olması ezeli rekabetin mali ve ekonomik ölçülerini de ortaya koymaktadır. Peki ama bu büyük uçurum neden ve nasıl oluştu? Galatasaray, UEFA Kupası’ndaki başarısı ile dünyaca tanınırken; kupayı kucakladıktan sonra kendi içindeki ayrılıklar ve aykırılıklar nedeniyle kazandığı başarının üstüne yattı. Kulübü borç sarmalına sokanlar da teker teker çekilip gidince sportif başarı ile ekonomi inişe geçti. Oysa Fenerbahçe parasına para kattı, büyük yatırımlara girdi, futbol takımına şöhretli yıldızlar kattı. Hem yurt içinde hem Avrupa’da başarılı olmanın gereğini yerine getirerek sahadaki 11 kadar yedek kulübesini de zenginleştirdi. Benim Bildiğim Aziz Başkan Yapar mı Yapar! F T orino’nun ünlü meydanı Piazza Vittoria’da yağmurlu gökyüzünün altında umutlu bir başlangıç yemeği yiyen basketbolun duayenleri ilerleyen günlerde oldukça üzülecekti. Daha ilk maçtı ve Beşiktaş Cola TurkaGalatasaray Cafe Crown eşleşmesinden birisinin yarı finale ulaşacak olması bir sevinç kaynağıydı. Türk basketbolu kazancaktı en azından, kaybeden olmayacaktı. Ancak fikirler çabuk değişti. İki temsilcimizin oynadığı basketbol “Avrupa’nın en iyi 2.liğine” sahip Türkiye’ye yakışmadı. Ancak bu bir görüştü. Bir diğer kesimse stresin ve taktik mücadelesinin böyle bir oyuna yol açtığını belirtiyordu. Benim aklımsa bunu almıyordu. Bütün maçları seyrettim. Sert savunmalar, güçlü mücadeleler ve hızlı hücumlar büyülemişti beni… Tek bir maçta uykudan gözlerim kapanmıştı; o da Beşiktaş Cola TurkaGalatasaray Cafe Crown karşılaşmasıydı. Tribünlerin boş olması ‘beyaz ışıklı’ salonun güzelliğini gösteriyordu bize. Oysa ki uçaklarda ve trenlerde gördüğümüz Beşiktaşlı ve Galatasaraylı taraftarların salonu dolduracağını sanıyorduk. Meğerse sayıları 40 kişiyi geçmiyormuş. İşte bir utanç daha. Otelde beraber kaldığım İspanyol gazetecilere, “Bizim taraftarımız çok iyidir, burayı bir basketbol kentine çevirirler” desem de temsilcilerimizin maçından sonra saklanacak köşe aradım, çünkü kimsecikler gelmemişti. Aslında suç bizim seyircilerimizde değildi. Kimse yoktu ki… Bir tek Joventut Badalona’nın dikkate alınabilecek kadar taraftarı vardı. Onlar da finale geldiler çünkü Barcelona’dan Torino’ya direk uçuş avantajını kullanmışlardı. Torino sokakları ise bir hayli ilginç. Gazetecileri hiç sevmiyorlar. Ama bizim İstanbul’dan geldiğimizi duyunca biraz olsun rahatlıyorlar çünkü İtalyan medya mensuplarını pek tutmuyorlarmış. Aslında burada ULEB’e de bir eleştiri getirmek gerek. Torino neden Final 8 için seçilmiş? Bir basketbol kenti değil, insanlar bu sporu sevmiyor… Varsa yoksa futbol onlar için… Ancak ULEB Kupası devam ederken JuventusMilan maçı oynandı. Yine ortada kimse yoktu. Spora karşı mı bir genel ilgisizlik vardı, tahmin etmek güç. Bir paragraf da Hakan Şükür’e… Deneyimli oyuncuyu Torino’da unutmamışlar. Şükür üzerinden yıllar geçmesine karşın hâlâ Torino’nun en sevilen oyuncularının başında geliyor. Evet, en baştaki tartışmamıza dönelim… “Türk basketbolu kaybetti mi, kazandı mı?” Bunun için şunu örnek gösterebiliriz. ULEB Kupası’nda finali oynayan Joventut ve Girona’nın en önemli oyuncuları İspanyol. Kendi ülkelerinin altyapılarından çıkan isimler; Rudy Fernandez, Ricky Rubio, Victor Sada, Marc Gasol ve Ribas takımlarının iskeletindeki oyuncular. Bizde ise yabancı oyuncular ne derse o oluyor, limitsiz kredilerinde ‘saçma’ şut tercihlerini bile ayakta alkışlıyoruz. Herhalde bizlerde de kabâhat var. ULEB Kupası’nın Katalan finalini 7954 gibi açık bir farkla Joventut kazandı. İspanyol ekibi turnuvanın ilk gününden finalin sonuna dek oynadığı basketbol ve istekli görüntüsüyle kupayı hak ettiğini herkese gösterdi. Evet; Avrupa’nın bu önemli organizasyonu sonlanırken en büyük dileğimiz Türkiye’deki basketbol düzeyinin de böylesine önemli turnuvalarda boy gösterecek seviyeye çıkması... Fenerium’u kurarak Fenebahçe’nin markalı ürünlerini pazarladı, yandaşlarının aidiyetini ateşleyerek milyarlar kazanırken bir yandan da sahada başarılı sonuçlar aldı. Ayrıca diğer sporları da ihmal etmedi. 2007’de kazandığı kupalarla Guinnes Rekorlar Kitabı’na aday oldu. Ayrıca 2007 yılında 30 trilyonu kasasına koyarken 2006’daki 22 trilyonluk satışının da rekorunu kırdı. Özellikle Başkan Aziz Yıldırım’ın tribünlerdeki küfürle mücadelesi bayan ve çocukların da stada gelmelerine yol açtı ki bugün Fenerbahçe’nin maçları bir bayram şenliği içinde geçiyor. Piyasa değeri milyar Doları aşan Fenerium adeta darphane gibi para basıyor ve Fenerbahçe bütçesinin yüzde 30’unu yandaşların desteği oluşturuyor. Bugün bunları konuşmak çok kolay ama Fenerium’un bu hale gelmesi hiç de kolay olmamıştır. Teker teker korsan ürünler yapanlar sıkı takiple yakalanmış, davalar alçılmıştır. Kısaca Fenerbahçe markasına sahip çıkmıştır. Bugün Fenerium dünyaya Fenebahçe markalı ürünler ihraç eden; Fenerbahçe’nin bir şirketidir. Gerçek sahibi ise Fenerbahçe’ye gönül vermiş Fenerbahçelilerdir. Dahası da var ama geçelim, çünkü yeni projeler bekliyor Fenerbahçe’yi... Rahmetli Hasan Özaydınlı’nın başkan olduğu dönemde tek arzusu 100 bin üyeli bir Fenerland kurmaktı. Bugün Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Hasan beyin düşünü katlayarak yerine getirmek için kolları sıvıyor. Sayın Yıldırım’ın önünde futbol takımının bu yıl bıraktığı yerden devam etmesi için yeni transferler, 1 milyon üyeli bir Fenerbahçe ailesi, Fenerbahçe Üniversitesi, dev bir Fenerbahçe alışveriş merkezi gibi ciddi porojeler var. Kimi sosyal kimi ekonomik bu projeler lafla olacak şeyler değil, ama benim bildiğim Aziz Başkan yapar mı, yapar!.. Çünkü yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. F.BAHÇE BAŞKANI YILDIRIM ayucelman?cumhuriyet.com.tr ‘FORMANIN HAKKINI VERDİK’ urnuvayı dördüncü sırada bitiren Galatasaray Cafe Crown’da antrenör Murat Özyer, ekip olarak önemli deneyimler kazandıklarını belirterek, “Takımın buraya gelene kadar, verdiği mücadeleden çok memnunum. Formalarının haklarını verdiğini düşünüyorum. Bu turnuvanın bize bir getirisi olacaktır. Türkiye liginde artık daha farklı oynayacağız. Sertliğe karşı nasıl reaksiyon vereceğimizi öğrendik. Bunu lige taşıyacağız. İyi savunma yapan daha tempolu oynayan bir Galatasaray Cafe Crown geliyor İstanbul’a... Bu turnuva bize bazı şeyler kattı. İlk olarak Galatasaray Cafe Crown olarak bakarsak, Hukuksuz işim olmaz Spor Servisi Eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un adaylığını koymadığı 14 Şubat’taki federasyon seçiminden 25 gün önce sekreteri Semra Özel’le 5 yıllık bir anlaşma yaptığı iddiası spor kamuoyunda gündem yarattı. Bir gazetenin iddiasına göre Ulusoy, federasyon seçiminden önce 19 Ocak 2008’de sekreteri Semra Özel’le 5 yıllık bir anlaşma imzaladı ve 2 bin 250 YTL olan maaşını 3 bin 750 YTL’ye yükseltti. Ve işten çıkarılması halinde, kalan aylardaki tüm maaşlarının toptan ödenmesini de hükme bağladı. Yeni seçilen federasyon başkanı Hasan Doğan 25 Şubat’ta Semra Özel’i işten çıkardı. Gazetenin iddiasına göre Semra Özel federasyona ihtarname çekerek tazminatları ve 59 aylık maaşını kapsayan toplam 300 bin YTL’yi bulan tazminatının ödenmesini istedi. Bu gelişmeler üzerine federasyon sözleşmenin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı imzalandığı gerekçesiyle dava açtı. İlk duruşmanın 3 Haziran’da yapılacağı belirtildi. Futbol Federasyonu’nun eski başkanı Haluk Ulusoy ise, bu görevi yaptığı dönemde yönetim kurulunun aldığı tüm kararlarda ve yapılan tüm işlemlerde herhangi bir hukuka aykırılığın söz konusu olmadığını bildirdi. T Joventut Badalona’yı örnek alalım; onlar seneler önce küme düştü. Kendi içinden yetiştirdikleri oyuncular ve iyi bir organizasyonla bugün burada final oynuyorlar. Galatasaray Cafe Crown olarak altyapımızı hareketlendirmemizin zamanı geldi. Biz Kerem Tunçeri’den başka Euroleague ya da ULEB’e oyuncu veremedik. İkinci konu; bizim belirli bir bütçe içinde kurduğumuz takımda herkesin sağlıklı olmasına ihtiyacımız var. Tufan Ersöz, Hüseyin Beşok ve Dee Brown’a tam performanslarıyla ihtiyacımız oldu. Ama sakatlıları da önleyemiyorsunuz daha önceden. Tam takım olsaydık sonuç farklı olabilirdi” dedi. Cengizhan ÇELİK Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’te yapılan uluslararası kürek yarışlarında madalya kazanan sporcular arasında Fenerbahçe Kürek takımının genç sporcuları Cihan Ayger ve Kadir Ünsal’da vardı. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün her branşta zirve hedefinin ardından kürekte gelen bu başarılar camiayı da sevindirdi. Cihan Ayger ve Kadir Ünsal’la bu başarılarının sırrıyla gelecekteki hedeflerini konuştuk. Kürek sporuyla nasıl tanıştınız? Yoğun antrenman temposundan etkileniyor musunuz? Cihan Ayger: Kartal Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü’nü kazandım. 3.sınıf öğrencisi olmam gerekirken 2. sınıfta eğitimimi sürdürüyorum. Yaklaşık 2 senemi antrenman yapmak için verdim diyebilirim. Günlerim çok yoğun bir tempoda geçiyor. Sabah 06.30’da kalkıp Ömerli Barajı’na gidiyorum. F.Bahçe’den zafere kürek Ardından okula gidip derslere giriyorum. Genelde eve gelip bir iki saat uyuduktan sonra akşam antrenmanını yapmaya başlıyorum. Bu durum İstanbul’un trafiğinde zaman zaman çekilmez bir hâl alabiliyor. Kulübümün ve ailemin sağladığı imkânlar olmasa bu tempoyu sürdürmem olanaksızdı. Kadir Ünsal: 1989 doğumluyum. İlkokulu Altunizade Hafize Özal İ.Ö.Okulu’nda okudum. Şu an ise Akşam Lisesi’nde eğitimime devam ediyorum. Liseyi bitirdikten sonra Marmara Spor Akademisi’ne girmeyi amaçlıyorum. Kürek sporunu 5 yıldır yapıyorum. Antrenmanlarımız çok yoğun bir tempoda geçtiğinden özel hayatımızda bir çok şeyden fedakârlık yapmak zorunda kalıyoruz. Ama bundan hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Yaptığımız spor çok çalışmayı gerektirdiği için çoğu zaman kampta bulunuyoruz. Bü yüzden ailem ve arkadaşlarımdan uzak kalıyorum. Ama başarıyı yakalamak istiyorsam hayatımda bazı şeylerden fedakârlık yapmak zorundayım. F.Bahçe gibi büyük bir camiada olmak hedeflerinize ulaşmanızda nasıl bir etki yaratıyor? C.A: Kulübümüzün bizlere sağladığı olanaklar, Türkiye’nin üstünde bir destek. Ve bu sayede bizler de bunun farkında olarak çalışmaktayız. F.Bahçe’de bulunuyor olmak hedef büyütmemizi sağlıyor. Keşke diğer spor kulüpleri de bu tarz bir yapılanma içerisine girse de kürekte daha iyi sporcular yetişse. K.Ü: F.Bahçe’de olmak benim için büyük bir şans. Milli takıma giden yolun büyük bir camiadan geçtiğini tüm sporcular bilir. Ve ben en büyük camialardan biri F.Bahçe’deyim. Türkiye’de bu spora en çok yatırım yapan kulüp F.Bahçe’dir. Ancak F.Bahçe’nin bu alanda tek olmaması gerekir. Diğer kulüplerimiz de kürek sporuna yönelmeliler ki rekabet ortamı ile yarışmacı bir platform oluşturulsun. Kürek branşını bizlere anlatabilir misiniz? C.A: Kürek sporu; basketbol, futbol, voleybol gibi sporların aksine ligi olmayan bir spor. Yılın belirli aylarında yarışlar olur. Genelde sezon başlangıcı eylül, sezon sonu ağustos temmuz olarak düşünülür. Bunun nedeni sporcuların yarışlara gereken şekilde hazırlanabilmesi ve yarışlarda gerekli performansı gösterebilmeleri için yeteri sayıda antrenman yapabilmelerinden gelir. Bundan sonraki hedefleriniz neler? C.A: Kürek sporunu en iyi şekilde temsil edebilmek adına çalışmaktayım. Bu sporu birilerine sevdirebilirsem ne mutlu bana. Gelecek planlarım arasında kürek antrenörlüğü var. Ama daha öncesinde uluslararası alanda başarı ve madalyaların gelmesi gerekir. K.Ü: İlk etapta okulumu bitirip spor akademisine girmeyi düşünüyorum. Daha sonrasında Cihan’ın da söylediği gibi uluslararası alanda başarıların gelmesi için elimden gelenin en iyisini yapmak için çalışacağım. Türkiye’de sayılı kişinin başardığı Dünya şampiyonasında madalya almak istiyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle