07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı 18 NİSAN 2008 CUMA CÜNEYT ARCAYÜREK Selçuk’un sağlığı düzeliyor Başyazarımız İlhan Selçuk’un doktorları, bypass ameliyatının ardından gelişmelerin normal seyretmesi üzerine her türlü riske karşı açık tutulan göğüs kafesini kapattı İstanbul Haber Servisi Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Başyazarımız İlhan Selçuk, geçirdiği bypass ameliyatının ardından ilk geceyi yaşamsal fonksiyonları yönünden durağan ve beklenmedik bir gelişme yaşanmadan geçirdi. Selçuk’un doktorları gelişmelerin normal seyretmesi üzerine, ameliyatın ardından her türlü riske karşı açık tutulan göğüs kafesini de kapattı. Vehbi Koç Vakfı (VKV) Amerikan Hastanesi’nde yaklaşık 6 saat süren bir operasyon geçiren ve halen yoğun bakımda bulunan Selçuk’un durumu ile ilgili hastaneden yapılan yazılı açıklamada, “İlhan Selçuk, ameliyat sonrası ilk gecesini yaşamsal fonksiyonları yönünden stabil (dengeli) geçirmiş, beklenmedik bir gelişme olmamıştır’’ ifadelerine yer verildi. Ameliyatın ardından basın toplantısı düzenleyen Dr. Atıf Akçevin ve Dr. Oryal Gökdemir, ameliyata geliş süreci konusunda bilgi vermişlerdi. Dr. Akçevin, ameliyat başlangıcından itibaren Selçuk’a, kalbi yoğun olarak destekleyici tedavi verilmeye başlandığını belirterek, şunları kaydetmişti: “Açık kalp ameliyatı sırasında kalbin sol kulakçığı ile sol karıncığı arasındaki kapak onarılmış ve biri sol göğüs damarı diğeri bacaktan alınan toplar damarlar olmak üzere dört adet bypass yapılmıştır. Bu sırada kalp adalesinde yaygın enfarktüs alanları olduğu görülmüştür. Ameliyatın sonuna doğru intraaortik balon pompası ile dolaşım desteği sağlanarak yoğun kalp destekleyici ilaç tedavisi başlanmıştır. Kalbin genel durumunu kontrol altında tutabilmek için göğüs kemiği kapatılmadan sadece cilt dikilerek hasta yoğun bakıma alınmıştır. Genel durumu düzeldikten sonra göğüs kemiği kapatılıp uyandırılacaktır.” Gazetecilerin “Selçuk’un gözaltına alınması bu durumu tetikledi mi?” sorusunu Gökdemir, “Etkilememiş demek mümkün değildir ama tek neden de bu değil. Tetikleyen etken olabilir” diye yanıtlamıştı. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Böyle Gelmiş Böyle Gider (mi?) ünya devleti olduk. Olduk olmasına da ülkeler, önemli uluslararası kuruluşlar kitlesel açlık ve yoksullukla uğraşırken; bizimkiler, 301. davalarına izni cumhurbaşkanı mı versin, yoksa adalet bakanı mı tartışması içinde gün tüketiyorlar. Kuraklığın getirdiği üretim düşüklüğünün dünyada 100 milyon kişiyi etkileyeceği açıklanıyor. Bu açıklama, bu gerçek bizimkini etkilemez. Diyor ki, Bush ve Putin hiç ülkelerinde oturuyorlar mı, durmadan geziyorlar. Benim onlardan eksik yanım ne ki, elbette ben de gezeceğim diyen bir mantığa sarılmış, şimdi Katar’da. Orada Arap’ın yalelli ile mutlu saatler geçiriyor. Yoksulluk, açlık… Bize ve bizimkine işlemez. Mısır’da ekmek fiyatlarına zam gelmiş, halk sokağa dökülmüş. Oysa ülkemizde ekmeğe sık sık zam gelir, zorunlu yiyecek maddeleri her gün zamlanır. Anketler açlık ve yoksulluk sınırında olanların sayısının her ay arttığını açıklar. İşsizlerin sayısı giderek çoğalır. RTE’nin, örneğin işsizliğe savunusu dillere destan. Mantığı devlet adamlığı kadar basit: “Sadece bizde mi işsizlik? Bak ABD’ye, Avrupa’ya, orada da işsizlerin sayısı artıyor” diyor. İlk fırsatta söyleyeceği şöyle olabilir: “İşte dünya. Her yerde açlık ve yoksulluk gırla. Dünya devletiyiz. Bizde de aynı sorunların yaşanması doğal... Doğal ama bunu ne medya ne de muhalefet anlamaz, anlayamaz…” Türkiye bu kafa ile dünya devleti olmanın ıstırabını yaşıyor. ??? Hükümet, hükümet olsa gerçeği kabul eder ve kamuoyunu doyurucu önlemler üzerinde çalıştığını açıklayarak hükümet olduğunu kanıtlar, diye düşünmek boş yere kafa yormak anlamına geliyor. Kuraklık nedeniyle azalan üretim, birden tarım ürünleri fiyatlarının hızla artmasına neden oldu. Bakliyat dünyada yüzde 20 artarken bizde yüzde 80 zamlandı. Ayçiçeği yağının fiyatı 2’den 5.5 YTL’ye fırladı. Mısır ve arpa fiyatları bir kat arttı ve zam sırasının sanki ucuzmuş gibi ete geldiği yazılıyor. Tarım Bakanlığı’nın onca uyarıya karşın kılı kıpırdamadı. Kuraklık spekülatörlerin işine yaradı. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin hatalı fiyat saptamaları, buğday ithalinin gecikmesi, kuraklık nedeniyle rekoltenin düşeceğini ve fiyatların yükseleceğini hesap eden zahire tüccarlarını harekete geçirdi. Piyasaya peşin para ile girdiler. Ne kadar buğday, arpa, ne varsa topladılar. Meslek kuruluşları TMO’nun piyasayı düzenleme görevini yerine getirmediğini açıklıyorlar. Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, “gıdada kirli kârın büyüdüğünü, buğday yüklü gemilerin açık denizlerde vurgun için beklediğini” söylüyor. TMO’nun ve hükümetin sorumluluğunu yadsıyan Tarım Bakanı Mehdi Eker, piyasayı insafına bıraktığı spekülatörleri suçluyor. ??? Hükümet düne kadar ekonomi açısından Türkiye’nin sıkıntı yaşamadığını, yaşayamayacağını açıklıyordu. Global kriz başladığından beri RTE, ekonominin tıkırında gittiğini günlerce savundu. Tehlikenin kapıyı çalacağını söyleyen iş çevrelerini ve muhalefeti suçladı. Yabancı mali kaynaklar küresel krizin Türkiye’yi etkileyeceğini, hatta etkilediğini söylüyor. Ne diyor dış kaynaklar? Büyüme hızının düşmesi ve enflasyon Türkiye için sorun. Enflasyon yükselirken büyüme yavaşlıyor. Dikkat! Bir TV haber bülteninde rastladım, ne ki medyada göremedim; Katar’daki bir konuşmasında RTE, nasıl olduysa “ekonominin ‘bulantılı bir döneme’ girdiğini” söylüyordu. Dışarıda söylediğini içeride unutacaktır. RTE fiyatların farkında mı acaba? Mercimeğin yüzde 133, barbunyanın yüzde 70, kuru fasulyenin yüzde 62, nohutun yüzde 100, bulgurun yüzde 10, Osmancık pirincinin yüzde 100 zam gördüğünü biliyor mu? Bilmesine bilir de, hükümetine toz kondurmamak illetinden mustarip olduğu için gerçekleri bir türlü itiraf edemez. Böyle gitmez demek, nafile. Toplum kuzuların sessizliği içinde. Böyle gelmiş, böyle gider. AB’nin AKP Kriterleri! Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso’nun 10AB 12 Nisan tarihli Türkiye ziyareti sırasında verdiği mesajlar, yaptığı konuşmalar bizde şu soruyu çağrıştırdı: Acaba AB’nin AKP’ye özel, yeni kriterleri mi oluştu? Barroso, Türkiye’nin 80 yılı aşan birikimini neredeyse sıfırlamak üzere gelmiş. Arkadaşın konuşmasını isimsiz yayımlasak ve sorsak: Sizce bu görüşler kimin? Gelişmeleri biraz yakından izleyen herkes şu yanıtı verecektir: “Bir AKP demagogunun...” Barroso’nun laiklikle ilgili sözlerinden birkaçı: “Laikliğin uygulaması yerine göre değişir, demokratik laiklik olmalı...” “Laiklik din değildir...” “Demokrasi, laiklikten önemlidir!” Elbette ülkelere göre kimi uygulama farklılıkları olabilir ama, laikliğin özü değişmez. Eğer duruma göre değişiyorsa, sormak gerekir: “AB’nin ortak değerleri” tanımının ne anlamı var? Laikliğin din olmadığını Türkiye’de aklı başında herkes söylüyor. Bu sözü size hangi AKP’li öğretti? Demokrasinin laiklik olmadan yaşayamayacağını bizim söylememize gerek yok; birazcık kendi tarihinize bakın, yeter! ??? Barroso, laiklik konusunda AKP’nin eline bütün kozları ve pozları verdikten sonra parti kapatma davasına geçti. Tanımı düzeltelim, parti kapatma dersek içine öteki davalar da girer; AKP’nin kapatılması davasına değindi! Dedi ki: “Yargı kararı, Avrupa standartlarına uygun olmalı.” Arkadaşın laiklik standardı yok. Türkiye tipi ülkeler, kendi sorunlarıyla baş başa kalabilir, Türkiye kendi çözümünü kendisi bulmalı. Ama, yargı standardı var! Nedir o? AKP kapatılmamalı! Barroso, Türkiye’ye gelmeden önce verdiği demeçlerde olduğu gibi , Ankaraİstanbul’da da parti kapatmayı düzenleyen yasalara karşı çıkmadı, AKP’nin kapatılmasını anlayamadığını söyledi! Kendisine AKP’liler Türkiye’de nasıl konuşması gerektiğini çok iyi öğretmişler. Önce “Anayasa Mahkemesi’nde görülmekte olan bir davayla ilgili yorum yapamam” de... Sonra, ver veriştir... Davaya şaşırdığını söyle... Demokratik ülkelerde böyle şey olmaz, de... Atış serbest! Yargıda standart getiren Barroso, türbanda yine tavır değiştiriyor, “AB’de bu konuda standart yok” diyor. Zart dersem standart var, zurt dersem yok! AB bu işi zart zurta çevirdi... Barroso, Türkiye’ye verip veriştirdikçe, AKP’lilerin zevkten dört köşe olduğunu gördük! ??? Sanki AB katlarında şu tür hesaplar yapıldığını hisseder gibiyiz: Türkiye bu gidişle raydan çıkar. Biz de raydan çıkmış bir ülkeyi AB’ye alamayız, deriz. Yeni bir düzen tutalım, deriz. İmtiyazlı bir şeyler yaparız. Böylece hem Türkiye’yi yanımızda tutmuş oluruz hem de içimize almamış oluruz. Bu yolda bizim en büyük yardımcımız AKP’dir! Barroso, Anıtkabir defterine şunları yazdı: “Ülkesine kararlı reformlarla hizmet eden ve onu modernliğe götüren büyük vizyon sahibi devlet adamı Kemal Atatürk’e saygılarımı sunarım.” Barroso’ya bir çift sözümüz var: Reformlardan modernliğe yazdıklarınız doğru. Mustafa Kemal, onları hiçbir dış dayatmayla yapmadı, ulusal iradeyle yaptı. O kazanımları sizin AKP kriterlerinizle heba etmeye niyetimiz yok! ankcum?cumhuriyet.com.tr D İlhan Selçuk’un ameliyatının ardından Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ziyaretçi akınına uğradı. Çok sayıda okurun yanı sıra eski YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme de Selçuk için açılan ziyaretçi defterine geçmiş olsun mesajlarını yazdılar. Sanatçı Rutkay Aziz, Bahçeşehir Belediye Başkanı Kemal Aydın, eski Spor Bakanı Erdoğan Toprak, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da ziyaretçiler arasında yer aldı. (SERKAN YILDIZ / NİHAN İNAL) Özgüven ‘suç’ işlemeyi sürdürecek Ozan YAYMAN İZMİR Halka 10 tona kadar suyu ücretsiz dağıtan, ekmeği 25 kuruşa satan, sağlık hizmetini parası olana 1 YTL, bunu da bulamayana bedava sağlayan ve bu uygulamaları nedeniyle “görevini kötüye kullandığı” gerekçesiyle suçlanan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, “Bu yaptıklarım suç ise ben suç işlemeye devam edeceğim” dedi. Özgüven, sosyal belediyecilik çerçevesinde hizmet ürettiklerini belirterek “İlçemizde yaşayan insanların yaşam kalitesini arttırmayı istiyoruz. Bu uğurda verilemeyecek hesabımız yok” diye konuştu. Bu suçlama geçen yıl düzenlenen Dikili Barış Festivali sırasında yaşadığım bir olayı aklıma getiriyor: Başkan Özgüven’in makamında festival programını alıyoruz. O sırada ilçeye yakın yerleşimlerden Çandarlı’dan yaşlı bir kadın giriyor. Çandarlı, Dikili’nin hizmet sınırı içerisinde değil. Ancak yaşlı kadının Özgüven’den istemi, eşinin ambulans ücreti alınmaksızın hastaneye taşınması. Kadın, çaresiz olduğunu, yaşadığı yerde ücretsiz sağlık hizmeti olmadığını aktararak “Bu olanağı bize bir tek Dikili Belediyesi sunar” diyor. Özgüven, “Sen belediyeden daha zengin değilsin. Ambulansın gidiş, geliş ücretini belediyenin alacağına yazalım. Ne zaman paran olursa o zaman ödersin” diyerek ambulansın Çandarlı’ya yola çıkması talimatını veriyor. Bu olayın üzerinden henüz 1 yıl bile geçmeden, şimdi Özgüven hakkında, halka hakkı olan hizmeti götürdüğü gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın gerekçesi de ilginç: “Görevi kötüye kullanma.” ELEDİYECİLİK YALNIZCA ALTYAPI ÜRETMEK DEĞİLDİR’ Özgüven, böyle bir suçlama karşısında şaşkın. “Belediyecilik sadece altyapı hizmeti üretmek değildir. Sosyal anlamda, artı değer üretebilmektir. Bu anlayışla çıktığımız yolda yürüyoruz” diyor. Özgüven, hem su tasarrufu sağlamak hem de halkın üzerindeki maddi yükü azaltmak adına 10 tona kadar suyun ücretsiz kullanımını sağladıklarını vurgulayarak “Bu uygulamamızın ardından su da ‘B ha tasarruflu kullanılmaya başlandı” diyor. Özgüven, bunun yanı sıra toplu ulaşımı ücretsiz yaptıklarını, öğrencilerin okul kapısına kadar bırakıldığını belirterek şunları söylüyor: “ Evine bir ekmek yerine iki ekmek alan kişi, sanırım belediyeden şikâyet etmiyordur. Hastanede cebinde parası olmadığı için tahlil yaptıramayan kişi, ücretsiz sağlık hizmeti karşısında tepki göstermiyordur. Bizim anlayışımıza göre parası olana değil, tüm yaşayanlara sağlık ilkesi esastır. Bu çerçevede sürdürdüğümüz, sosyal belediyecilik anlayışımız kesintisiz biçimde devam edecek. İlçede yaşayan insanların yararına yaptığımız bu uygulamalar suç ise açıkça söylüyorum suç işlemeye devam edeceğim.” Dış Haberler Servisi ABD’li İran ve Ortadoğu uzmanı Michael Rubin, “Türkiye’nin dönüm noktası” başlıklı makalesinde, hakkındaki “şeriat amaçlı çete” kurma suçlaması Yargıtay’ın gündeminde bulunan Fethullah Gülen’i, İran’daki İslam devriminin başındaki Ayetullah Humeyni’ye benzeterek Amerikan yönetimine, “Dini yönetim getirmek isteyen AKP hükümetini desteklemeyin” çağrısında bulundu. Beyaz Saray yönetiminin neocon (yeni muhafazakâr) çizgisinin düşünce kuruluşlarından “American Enterprise Institute” (AEI) araştırmacısı ve “Middle East Quarterly” dergisinin editörü olan Rubin’in makalesi, “National Review” dergisinin internet sitesinde yayımlandı. Fethullah Gülen’in Teksas Üniversitesi’nde “barış kahramanı” olarak ödüllendirildiği, Londra’da İngiliz diplomatlar ve lordlar tarafından konferansta selamlandığı ve yıl sonunda Amerikan Georgetown Üniversitesi’nde Gülen cemaati üzerine bir konferans yapılacağı hatırlatılan makalede, cemaatin dünya çapında milyarlarca dolarlık şirketlere, okullara, yardım kuruluşlarına ve medya organlarına sahip olduğuna dikkat çekildi. Makalede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın döneminde on binlerce Gülen taraftarının Türk devleti bürokrasisine girdiği ve özellikle polis teşkilatıyla İçişleri Bakanlığı ‘Gülen Humeyni gibi’ kadrolarında yoğunlaştıkları belirtildi. ‘AKP NÜFUZ KURDU’ Gazetemizde yer alan haberleri kaynak gösteren Rubin, Gülen’in 1973 yılında İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından “din devleti kurma girişimiyle” suçlandığını, 1986 yılında Türk ordusu içinde cemaatin bir hücresinin tespit edildiğini, 1998 ve 1999 yıllarında Gülen’in taraftarlarına seslenirken sarf ettiği, “devletin kontrolünü sessizce ele geçirmeyi” öğütleyen sözlerinin televizyon ve gazetelerde yer aldığını dile getirdi. ABD’li uzman, Gülen hakkında “laiklik karşıtlığı” nedeniyle 1998 yılında açılan davanın, 2002 yılında iktidara gelen AKP’nin medya ve yargı üzerinde nüfuz kurmasının ardından 5 Mayıs 2006’da bozulduğunu, ancak mahkeme sürecinin hâlâ tamamlanmadığını ifade etti. Gülen’in yargı sürecinden kurtulması halinde Türkiye’ye dönebileceğini yazan Rubin, “Eğer bunu yaparsa, 2008 İstanbul’u, 1979 Tahran’ı gibi görünebilir” dedi. Rubin, makalesinin bu kısmında, halen Gülen ile Humeyni’nin benzer yanlarını vurgularken Humeyni’nin sürgünde olduğu Paris’te, Avusturya televizyonu muhabirine, “İslami Cumhuriyetin lideri olmak istemiyorum, hükümet gücünün elimde olmasını istemiyorum” diyerek dünyayı kandırdığını anımsattı. Sözlerini, “Şimdi Ankara’da olduğu gibi, o zaman da Tahran’daki elçilik yetkilileri, siyasi seçkinlerle ‘garden partileri’ tercih ediyor ve toplumun çok dar bir kesimiyle temas kuruyorlardı” diye sürdüren Rubin, ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA’in, Humeyni’nin niyeti hakkında “kör” olduğunu vurguladı. ‘LAİK DÜZEN SALLANTIDA’ Rubin, Gülen sessiz kalsa da, Türkiye’ye dönüşünün taraftarlarınca, 1924 yılında kaldırılan “halifeliğin” yeniden tesisi gibi gösterileceği tahmininde bulunarak Türkiye’deki anayasal laik düzenin hiç bu kadar sallantıda olmadığı yorumunu yaptı. AKP’nin medyayı kontrolü altına aldığına ve gazeteciler üzerindeki baskıların arttığına işaret edilen makalede, şu ifadelere yer verildi: “Erdoğanve Gülen’in, Türk köşeyazarları ve yorumcuları arasındaki destekçileri İslamcılığı demokrasiyle, laikliği faşizmle özdeşleştiriyor; çok sayıdaki Batılı diplomatın, ‘ılımlı İslam’ kabulüyle kucaklanmasına hoşgörü göstermeye hevesli olduğu bir çizgi bu. Erdoğan’ın kendisi Hitler’in yo lunu açanın laiklik olduğunu, İslamcılığın asla böyle bir sonuç üretmeyeceğini söyledi.” AKP’ye Anayasanın laiklik ilkesini çiğnediği gerekçesiyle kapatma davası açılmasının ardından, 21 Mart günü gazetemizin başyazarı İlhan Selçuk’un da aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alındığını hatırlatan Rubin, Hürriyet gazetesi köşeyazarı Ahmet Hakan’ın da Fethullah Gülen’in amcasının oğlu Kemalettin Gülen tarafından telefonla tehdit edildiğine dikkat çekti. ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın bu hafta içinde, kapatma davasına karşı AKP’ye destek vereceği “duyumunu” aktaran Amerikalı uzman, böylesi bir çıkışın Türk kamuoyunun tepkisini çekeceği uyarısında bulundu. Rubin, mahkeme sürecinin devamına destek yönünde sözler sarf etmesi durumunda ise Condoleezza Rice’ın bu defa AKP tarafından suçlanabileceğinin altını çizdi. Bush yönetimini 7 yıldır Irak, Filistin ve Lübnan’da izlediği yanlış politikalar nedeniyle “demokratikleşme” idealini “kirli bir kelimeye” çevirmekle suçlayan Rubin, ABD’nin daha fazla demokrasiyi altüst etmek için dini kullanan ve hukuk düzeni yerine kargaşa arayışında olan partileri desteklememesini istedi. ABD Dışişleri Bakanı’na seslenen Rubin, makalesini, “Türkiye uçuruma yaklaşıyor. Lütfen Bakan Rice, kenardan aşağı itmeyin” diye bitirdi. Sirmen’e ‘Gazetecilik Onur Ödülü’ İstanbul Haber Servisi Beykent Üniversitesi tarafından her yıl düzenlenen İletişim Onur Ödülleri’nin 7’ncisi düzenlendi. Gazetemiz yazarı Ali Sirmen’e “Gazetecilik Onur Ödülü” verildi. Öğrencilerin bilgisayarlar aracılığıyla online olarak oy kullandığı törende, diğer ödül alan isimler şöyle: Sefa Önal (Sinema), Atilla Dorsay (Sinema Yazarlığı), Erol Evgin (Müzik), Yıldız Kenter (Tiyatro), Halil Ergün (Televizyon), Ara Güler (Fotoğraf).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle