07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Başbakanlık koltuğuna 3. kez oturmaya hazırlanan Berlusconi’nin yeni hedefi ‘köşk’ C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM nümde iki konu duruyor ve ben yazamıyorum! Biri geçtiğimiz günlerde durduk yerde AKP’ye destek anlamında Türkiye’yi ziyaret eden AB’nin iki önemli isminin yaptıkları açıklamalar, diğeri de yine AKP’nin Kıbrıs’taki satış politikalarına destek anlamında durduk yerde “Lokmacı” sınır kapısını geçip Rum kesiminde “dondurma yalayan” M. Ali Talat. Bu iki konunun kahramanları için aklımdan geçenleri istediğim şekilde bir yazabilsem, bu köşe yaklaşık on beş dakikada bitecek. Tamam, Selahattin Duman’ın basın literatürüne yeni kattığı saldırgan “tinerci yazarlar” sınıfından değilim, bunu biliyorum. Ancak, tuhaftır, bu yazımda beynimle ellerim tuşlar üzerinde sürekli savaş halindeler. Aklımdan geçenler kötü, hem de çok kötü. Ellerim ise bu kötülükleri mümkün olduğunca frenlemeye çalışıyor. AB ülkelerinden birinde yaşayan ve Türkiye’ye karşı birliğin politikalarını çok iyi bilen biri olarak istediklerimi, istediğim şekilde bir yazabilsem, millet “Oh be, ellerine sağlık, hislerimize tercüman oldun!” diyecek. Hatta mail kutuma yüzlerce takdir mektupları düşecek. Ama işte olmuyor, olamıyor! Parmaklarım düşündüklerimi bir türlü klavyeye aktarmıyor. Aslında şunu çok iyi biliyorum. Bu kişiler hakkında istediğim kadar edepli yazılar döktürsem de fark etmeyecek. Türk halkı onların amaçlarını ve ne olduklarını çok iyi biliyor. Kendimi Barosso’ya kibarca soru sorup AB yolunda destek isteyen Kumkapılı balıkçıya benzetiyorum. Bakın şimdi, o balıkçı etrafındaki onlarca koruma olmadan Barosso ile sakin bir sokakta karşılaşsaydı neler sormazdı değil mi? Bunu balıkçı da biliyor Barosso da. Bu noktada balıkçı ve Barosso’nun sahte bir sorucevap savaşı içine girdikleri bir gerçek. Benim klavyenin üzerinde ellerimin yaptığı freni, onların ağızları yapıyor. Balıkçı biraz daha gerçekleri ve doğruları sormaya kalksa, korumalar tarafından kesinlikle “paket” edilip götürülecek. Barosso istediği için değil, bizimkilerin işgüzarlığından götürülecek. Aynı şekilde Barosso 18 NİSAN 2008 CUMA Berlusconi’nin dönüşü Nilgün CERRAHOĞLU Berlusconi, Erdoğan gibi tıpkı, seçimleri “yüzde 47”yle aldı. Berlusconi ekibini “mutlak çoğunlukla” iktidara getiren “yüzde 47”de milyarder işadamının partisi “Özgür Halk”ın payı yüzde 38. İktidar ortağı “Kuzey Ligi”nin payı “yüzde 8”. İki partinin birlikte oluşturduğu iktidar blokunun “senatoda” sağladığı toplam oy oranı yüzde 47 yapıyor. Parlamentonun alt kanadı “mecliste” de “merkez sağ blok” olarak anılan iki parti; toplam “yüzde 46.7” yani gene “yüzde 47” civarında oya sahipler. “Yüzde 47” karşısında 6 ay önce kurduğu “Demokratik Parti” (PD) ile seçimlere giren ana muhalefet partisi lideri Waiter Veltroni’nin aldığı oylar ise senatoda “yüzde 33.2”; mecliste “yüzde 34”. Baykal’ın yüzde 20’sinden; sadece 6 aylık geçmişi olan bir partiyle fersah fersah ilerde oy oranları almayı başarmış durumda, başka deyişle Veltroni... Kendi oylarına ilaveten Temiz Eller savcısı Antonio Di Pietro’nun partisiyle beraber “merkez sol blok” olarak seçimlere katılan iki muhalefet partisinin oyları toplandığında senato ve mecliste yaklaşık “yüzde 38”lik ağırlık elde ediyorlar... İtalya’da “yenilgi” olarak adlandırılan bu tablo; Türkiye gibi azgelişmiş bir demokrasiyle karşılaştırıldığında; “merkez sol” adına çok daha canlı ve farklı dinamikler anlamına geliyor... “Merkez sol” Türkiye’den farklı olarak, İtalya’da “yeni bir liderle”, “yeni bir arayış” içindedir. Medya organları üzerinde orantısız bir güce sahip olan Berlusconi karşısında, “havlu atmayacak”, 6 aylık geçmişi olan bu “yeni projeyle” bir sonraki seçimlerde bu kez “iktidarı almak” amacıyla mücadeleye hız verecektir... İtalya’nın Türkiye’ye benzemeyen yanı bu. Benzeyen yanı ise, “yüzde 47 kampının”; “devleti işgal stratejisi”... Başbakanlık koltuğuna “3. kez” oturmaya hazırlanan Berlusconi’nin bundan böyle hedefi “cumhurbaşkanlığı”! Önümüzdeki beş yıllık seçim döneminin bitimi ile Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun cumhurbaşkanlı Yazamıyorum! gerçekleri söylemeye kalksa Türk halkının bildiği suratındaki o maske düşecek. O zaman biz de bu AB denen olgunun içinde yer alan liderler ve memurları hakkındaki düşündüklerimizi! Yazmayacağız. Bu bölümde benim yazmadıklarım, sizin kafanızın içinden geçenlerdir! ??? AB’nin sahte yüzlülerini burada bırakıp, Kıbrıs adasına gitme zamanı geldi. Burada da bizi önemli bir “şahsiyet”, M. Ali Talat bekliyor. Kendisi için ellerim, “KKTC olarak kurduğumuz yavru cumhuriyetimizin cumhurbaşkanıdır. Gerçi bazıları onun için ‘yılan gibi sessiz, sinsi ve zehirlidir’ deseler de, ben öyle olduğunu hiç sanmıyorum! Talat ülkesini seven, vatanının birliği ve bütünlüğü için çalışan, bu uğurda her şeyini düşünmeden feda edebilen, bağımsızlık için yıllarca savaşan, anavatan Türkiye’nin yaptıklarını kesinlikle takdir eden ve Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye’de taparcasına sevilen çok özel bir liderdir” diye yazsa da, kafamın arkasındaki düşünceler, ellerime adeta isyan ediyor. Olsun, her şeye rağmen bu yazımda düşüncelerimi dile getirmeyeceğim. M. Ali hakkında kim ne derse desin, benden istediği desteğe alamayacak. Hatta onun (büyük bir “kahramanlık” örneği göstererek) Rum kesimine geçip “dondurma” yalamasını da barış yolunda önemli bir adım olarak görüyorum. Bu önemli şahsiyetin ilerde dondurma yerine Hristofyas’ın ellerini (!) yalaması bile beni endişelendirmeyecek. Yine biliyorum ki Talat, adadaki iki toplumun barış ve dostluk içinde yaşaması için bundan önce olduğu gibi bundan sonra da her şeyi göze alacak bir liderdir. Bu çok önemli devlet adamını bize kazandırdığı için babası ve annesine, dedelerine, onların önceki büyüklerine sonsuz saygılar sunuyorum. İşte gördünüz, yukarıdaki iki konuda sizin tüm “düşündüklerinizi” bilmeme rağmen yazmadım. Demek ki istersem yazmayabiliyormuşum! [email protected] Ö Silvio Berlusconi, Erdoğan gibi tıpkı, seçimleri “yüzde 47”yle aldı. Berlusconi’nin bundan sonraki hedefi cumhurbaşkanlığı. “Yüzde 47” içinde yer almayan İtalyanlar için “kâbustan farksız” olan bu senaryodan bir kaçış yok. yolsuzluk skandalları nedeniyle yargıçlarla başı sürekli dertte olan “medya patronunun” zaferleri çok tartışılmış, aydınları ayağa kaldırmıştı. O kadar ki, ünlü yönetmen Nanni Moretti iki yıl önce Cannes Film Festivali’nde olay olan “Timsah” adlı filmiyle Berlusconi’yi rezil etmişti. Bugün böyle bir tepki yok İtalya’da. “Berlusconi olgusu” azılı muhalifler tarafından dahi artık bir “hayat gerçeği” olarak kabul edilmiş durumda. Medya imparatorunun yolsuzluk davalarını, çıkar çatışmalarını bundan böyle yalnız “Economist”, “El Pais” gibi yabancı yayın organları yazıyor. İtalyan medyasındaki yorumlar daha ziyade, “güçlü ve istikrarlı bir hükümete” kavuşmanın coşkusunu ifade ediyor. Geri dönüp eski defterleri tekrar açmıyorlar: “Çözüm bekleyen acil sorunlar karşısında, nihayet ülkeyi yönetecek güçlü bir hükümetimiz var!..” havasındalar. Yani “Berlusconizmin normalleşme” sürecinde artık İtalya. Medyada sevinçle aktarılan bir başka gelişme; bir önceki dönemde parlamentoda “39”u bulan siyasi parti sayısının; “5”e inmesi... “Siyasi karar alma sürecinin” böylelikle basitleşeceği ve etkinleşeceği umuluyor. Bu “indirgemenin”, tabloyu okumakta yetersiz kaldığını ifade eden gözlemciler de var tabii. Azınlıkta kalsalar da yüksek sesle ifade edilen bu “istikrar korosuna” katılmayan yorumcular; İtalya’da çok köklü geçmişi olan “komünist solun” parlamento dışında kalmasını kaygıyla karşılıyor. ARLAMENTO DIŞI KOMÜNİSTLER TEK ENDİŞE 3 milyon seçmenin oyunu alan, “Gökkuşağı solu” ittifakıyla seçimlere giren “Yeşiller” ve “komünistlerin” parlamento dışında kalmasının, beklenilenin tam aksine güçlü bir “istikrarsızlık unsuru” oluşturacağını düşünen gözlemciler, parlamento çatısı altında konuşulamayacak konuların “meydanları germesinden” endişe duyuyorlar. BerlusconiBossi koalisyonunun, rotayı sağa kaydırdığı bir ortamda; parlamento çatısında temsil imkânı bulamayan “sol katmanların” sokaklara çıkmasını, somut bir tehdit olarak değerlendiriyorlar. ğının sonu “çakışıyor”. 83 yaşındaki Napolitano’dan bu görev boşaldığı an; 71’lik “dede Berlusconi” Çizme’de “colle” olarak anılan“köşke” çıkacak! “Yüzde 47” içinde yer almayan İtalyanlar için “kâbustan farksız” olan bu senaryodan bir kaçış yok yani. BERLUSCONİZM DÖNEMİ Beş yıl süresince Berlusconi’ye “başbakanlık” koltuğunda tahammül etmek zorunda kalacakları gibi, “köşkte” de ilave “yedi yıl” kendisine dayanmak mecburiyetinde kalacaklar... Bazı gözlemciler bu nedenle İtalya’nın yakın tarihini şimdiden “üç dö neme” ayırıyor: 1920’lerden 45’e dek uzanan “Mussolini dönemi”; “Soğuk Savaş yılları”; Berlin Duvarı’nın çökmesiyle siyasete adım atan medya baronu “Berlusconizm dönemi”... Lafım o ki; 14 Nisan tablosu, gelişmiş Batı demokrasilerinde yaşanan sıradan bir “iktidarın el değiştirmesi” meselesi değil. Berlusconi liderliğinde “merkez sağın” sandıkta elde ettiği açık ara zafer; “Berlusconizm çağını” taçlandırmış oluyor. Bu “zaferin” anlamı, Berlusconi’nin daha önce elde ettiği zaferlerden çok farklı. Gene İtalya’dan izlediğim ’94 ve 2001 yılı seçimlerinde; Berlusconi’nin sağladığı başarı nispeten göreceydi ve P Le Monde’da tarihi grev Le Monde çalışanları, yönetimin gazetenin içinde bulunduğu mali krizden çıkma gerekçesiyle 130 çalışanı işten çıkarma planlarına karşı eylem başlattı. Çalışanlar grup çatısı altındaki bazı dergilerin satılmasına da karşı çıkıyor. Dış Haberler Servisi Fransa’nın önde gelen gazetelerinden Le Monde’un çalışanları, yeni yönetimin işten çıkarma ve grup çatısı altındaki bazı dergilerin satılmasını da içeren kararını protesto etmek için greve gitti. Bir günlük iş bırakma eylemi kapsamında baskıya girmeyen gazetenin bugünkü tarihli baskısının raflardaki yeri boş kaldı. Okuyucusuyla ilk kez 1947’de buluşan yaklaşık 320 bin tirajlı Fransa’nın tanınmış gazetesi Le Monde, tarihinde ikinci kez greve sahne oluyor. İlk kez 1976’da Le Soir gazetesinin satılmasına yönelik girişimler üzerine basın sektöründe tekelleşmeye karşı ulusal protestolara destek veren Le Monde çalışanları, bu kez de yönetimin gazetenin içinde bulunduğu mali krizden çıkma gerekçesiyle 90’a yakını editör ekibinden olmak üzere 130 çalışanı işten çıkarma planlarına karşı eylem başlattı. Grevi Le Monde’un internet bölümü çalışanlarının da desteklediği kaydedildi. Le Monde çalışanları, yaptıkları toplantının ardından yönetime 130 çalışanın işten çıkarılma planının gönüllülük temelleri çerçevesinde yapılması çağrısı yaparken, aynı çatı altında yer alan bazı dergilerin kapatılması kararına da karşı olduklarını vurguladı. ENDİKALARDAN YÖNETİME TEPKİ 1600 kişinin çalıştığı grup bünyesindeki 2 basımevinin ve bazı dergilerin satılması durumunda 170 kişi Obama: Yazıklar olsun Demokratların ‘hassas konulardaki’ düellosu atışmayla bitti Gazete çalışanları, işten çıkarma planını gazete önünde yaptıkları eylemle protesto etti. 1600 kişinin çalıştığı grup bünyesindeki 2 basımevinin ve bazı dergilerin satılması durumunda 170 kişinin daha işinden olabileceği belirtiliyor. Le Monde çalışanları bir kez de 1976’da basında tekelleşmeye karşı greve gitmişti. (Fotoğraflar: AFP) nin daha işinden olabileceği belirtiliyor. 340 kadrolu gazetecinin çalıştığı Le Monde’da yönetimin işten çıkararak küçülme ve böylelikle mali krizi aşma yönündeki hesaplarına ülkedeki gazeteci sendikaları sert tepki gösteriyor. Gazeteciler sendikası (CGT) yaptığı açıklamada, Le Monde’un sorunları olduğunu bildiklerini ancak buna karşın yönetimin kararlarının yaşanan sıkıntılara çözüm getirmeyeceğini bildirdi. Bir başka Fransız sendikası CFDT ise yönetimin planlarının tahmin edilenden daha da kötü olduğunu kaydederek “İşten çıkarmalar bütün bölümlerde yaşanacak. Birçok editoryal bölüm bundan etkilenecek” görüşünü dile getirdi. 2006 yılında 14.3 milyon Avro zarar eden Le Monde’un 2007 yılındaki toplam zararı 20 milyon Avro’ya ulaşmıştı. Reklam gelirlerinin düşmesiyle birlikte, internet ortamında gazetenin daha fazla okunmasının da Le Monde’un içine düştüğü ekonomik krizde etkili olduğu tahmin ediliyor. Fransa’nın Nazi işgalinden kurtuluşunun ardından 1944 yılında Hubert BeuveMery tarafından kurulan ülkenin amiral gazetesi olarak nitelenen Le Monde, diğer büyük gazetelerden farklı olarak her gün öğle saatlerinde bir sonraki günün tarihiyle bayilerde satışa çıkıyor. Gazete geçen aralık ayında seçilmesinin üzerinden henüz 6 ay geçmesinden sonra yönetim kurulunun istifasıyla büyük bir deprem yaşamıştı. Yönetimin istifa gerekçesinin ardında gazetenin mali işlerden sorumlu bölümüyle yaşanan görüş ayrılıklarının yattığı belirtilmişti. Dış Haberler Servisi ABD’de Demokrat Parti’nin başkan aday adayları Hillary Clinton ve Barack Obama, bu kez hassas konulara yer verilen bir forumda, Tanrı ve dini tartıştı. Pennsylvania’da düzenlenen forumda Obama, çalışan sınıfların, yoksullaşmayla birlikte oylarını ekonomik faktörler yerine sosyal faktörlere göre kullandığını söyledi. Halkın tepkisini dine ve Obama ve Clinton, 22 Nisan’da silahlanmaya yönelerek, Pennsylvania’da yapılacak ön seçimlerde bir kendileri gibi olmayanlara kez daha yarışacak. (AFP) antipati besleme, göçmen tirilmenin kendisini “biraz hayal kırıkkarşıtı duygulara kapılma gibi kanallığına uğrattığını” da söyledi. larla dile getirdiğini söyleyen Obama, Cumhuriyetçi aday John McCain’in Clinton tarafından sert şekilde eleştirilkatılmadığı Pennsylvania’da düzenledi. Clinton, Obama’yı “seçkinci” olnen forumda, her iki aday da kürtaj makla, “halkı küçümsemekle” ve halhakkını destekledi. Clinton, hayat olakın dini duygularına saygı göstermesılığının gebelikle başladığını, kürtajın mekle de suçladı. Clinton, dinin yaşameşru olmasını ve güvenli bir şekilde mında yer aldığını, zor ahlaki konularyapılmasını savundu. Obama ise hayada düşünüp taşındıktan ve dua ettikten tın gebelikle başlayıp başlamadığı sorusonra karar aldığını söyledi. suna, “bunun yanıtını bilmediğini, haObama ise tartışmayla ilgili sorular yatın ceninin rahme düşmesiyle başlaüzerine, kendisine “seçkinci” diyen dığına dair kesin bir görüşü olmadığıClinton’a cevaben “Yazıklar olsun” nı” belirterek cevap verdi. dedi. Obama, Clinton tarafından eleş Maocuların zafer ilanı Dış Haberler Servisi Nepal’de monarşinin kaldırılmasıyla gerillaların silah bırakmasının ardından yapılan kurucu meclis seçimlerinin ilk sonuçlarıyla birlikte, Maocular zafer turlarına başladı. Kesin sonuçlar birkaç hafta sonra açıklanacak olsa da sahibi belli olan 5 sandalyenin 3’ünü Maocu adaylar, birini Nepal Komünist Partisi, birini de Nepal Kongresi kazandı.Seçimlerde, parlamentonun 240 üyesi doğrudan; kadınlar, etnik gruplar ve kastlar için ayrılan 335 milletvekilliği ise nispi temsil sistemiyle belirleniyor. 26 sandalye de seçimleri kazanamayacak kamuoyu önderleri için ayrılıyor. Başkent Katmandu’da milletvekili seçilen Maocu lider Prachanda, “Bütünüyle barış sürecine, çok partili siyasi sisteme ve ülkenin ekonomik yeniden yapılandırılmasına bağlıyız” diye konuştu. Geçici hükümette yer alan Maocu liderlerden Hisila Yami de halkın ülkeyi yönetmek için kendilerini seçtiğini ifade etti. S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle