08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 NİSAN 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Jose Manuel Barroso Lumpen Liberaller ve Venedik Komisyonu Komisyon Başkanı BarroAB so’nun TBMM’de yaptığı konuşmayı dengeli bulanları hayretle izliyorum. Türkiye ne hale gelmiş de haberimiz yokmuş. Laf arasında Kürtlerin kültürel ve siyasal haklarından söz eden Barroso acaba gerçekte neyi kastediyordu? Kürt kökenli vatandaşlarımızın bireysel bazdaki haklarını mı, yoksa onlara azınlık olarak yeni bir statü verilip sağlanması gereken kolektif hakları mı? Barroso hem Meclis’teki konuşmalarında, hem de öbür demeçlerinde sık sık Venedik Komisyonu ve kriterlerinden söz etti, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı kapatma davasını yadırgadığını da gizlemedi. Komisyon Başkanı, Başbakan Erdoğan ile birlikte düzenlediği ortak basın toplantısında da, kapatma davası ile ilgili yorum yapmayacağını söyledikten sonra, “...ama ümit ediyorum ki, Anayasa Mahkemesi’nin kararı hukukun üstünlüğü ilkesiyle uyumlu olacaktır ve AİHM’de Venedik Komisyonu’nun kararları, prensipleri çerçevesinde olacaktır” demiş. ??? Venedik Komisyonu ve kriterleri sözünün edilmiş olması, bizim lumpen liberalleri çok memnun etmiştir sanırım. Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’nin Sovyetler’den çözülmüş olan ülkelere demokraside Avrupa kriterlerini anlatmak için kurulmuş olan bir heyet. AKP adına yeni anayasa hazırlamakla görevlendirilen Ergun Özbudun da, bu kurulun bir üyesi. Son zamanlarda, konunun sık sık gündeme gelmesinin nedeni ise Komisyon’un siyasal partiler ile ilgili 10 11 aralık 1999 tarihlerinde yayımladığı rapor. Burada siyasal partilerin kapatılmasının son çare “ultima ratio” olduğu söylenirken, anayasayı barışçı yoldan değiştirmeye çalışmanın bir kapatma nedeni olamayacağı belirtilmekte. Bizim lumpen liberaller de buna dayanarak, AKP’nin anayasanın 138. maddesindeki açık hükmüne karşın, anayasa değişikliği yaparak, kapatılmayı imkânsız kılmanın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı AB kriterlerine uydurmaktan başka bir anlam taşımayacağına bizi inandırmak istiyorlar. Önce hemen belirtelim, söz konusu raporda ileri sürülen kimi kriterler, bizim anayasamızda daha o belgeden önce de yer almıştır. Örneğin 69. maddede 1995 değişikliğinden sonra yer alan odak oluşturma ölçütü, bunlardan biridir. Ve Komisyon’un, üyelerinin bireysel davranışlarından partinin sorumlu tutulmaması ilkesinin bir nevi tekrarıdır. ??? Ancak gerçekleri tümüyle ve tüm açıklığıyla söylememe kurnazlığını pek seven bizim lumpen liberaller, kamuoyuna gerçekleri tam olarak açıklamamaktadırlar. Nitekim barışçıl yoldan anayasa değiştirmeyi parti kapatma nedeni saymayan Venedik Komisyonu’nun 10 11 aralık 1999 tarihli raporu, aynı zamanda üç davranışı da bir kapatma nedeni olarak kabul etmektedir. Bu üç neden şunlardır: 1 Irkçılık 2 Yabancı düşmanlığı 3 Hoşgörüsüzlük (intolerence) Burada bu üç kavramın içinde, cebir şiddetin kendiliğinden yer aldığı görüşünden hareket edilmektedir. Nitekim raporu da esinleyen BM Kişisel Haklar Sözleşmesi’nin 20. maddesi, savaş propagandasının, bu cebir şiddet içermese de, kendi başına suç oluşturduğunu söyler. Mantık basittir, savaş zaten cebir şiddettir, propagandasında şiddet olması ayrıca aranmaz. “İntolerence” sözcüğüyle raporda ifade edilen, hoşgörüsüzlük konusuna gelince: Din ve vicdan özgürlüğüne hoşgörüyü yasal zorunluluk haline getiren laikliğin çiğnenmesinin, raporda yer alan hoşgörüsüzlük hükmünün tam karşılığı olduğunu anlamak için acaba daha kaç Sıvas Madımak Oteli olayı yaşamamız gerekiyor? Bu arada, Venedik Komisyonu’nun söz konusu kararının, bizdeki parti kapatma davasıyla ne kadar ilgili olabileceğini, nasıl etki yapabileceğini görmek için AİHM’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’nin kapatılmasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmayan 13 Şubat 2003 tarihli kararına bakmamız gerekir. Venedik Komisyonu’nun raporundan iki yıl sonra verilmiş olan kararda, Yüksek Mahkeme’nin, rapora aykırılık görmemiş olması dikkat çekici değil mi? Öyle görünüyor ki, konu daha enine boyuna tartışılmaya muhtaçtır. Devam edeceğimi belirtirken, uzmanları da konuyu daha ayrıntılı incelemeye davet etmek isterim. Besleme Medyanın Aslanları(!) esleme Medya”nın tarikatçı ve liberal tosuncuklarını izliyor musunuz? Eh, her biri aslan parçası, kükrüyorlar sürekli!.. Onları geçelim!.. Önce Deniz Baykal’ın bir hafta önce katıldığı CNN’deki tartışma programındaki sözlerini anımsatayım isterseniz: “Yaşadığımız krizin nedeni ben miyim? Niye çözümü CHP’den ve benden bekliyorsunuz?” Baykal yerden göğe haklı!.. Sağcısı, solcusu, dincisi, dinsizi; ırkçısı, tarikatçısı CHP’ye ve Deniz Baykal’a vuruyor: “CHP, AKP’yi kurtarsın, Deniz Baykal bu yolda öncü olsun!” Yok yahu!.. Laik demokratik Cumhuriyetin tüm kazanımlarını, değerlerini yok sayacaksın; gerçekleri söyleyenleri, Türkiye’de laik rejimin altının oyulduğunu yazanları, çizenleri “laikliğin demokrasi için vazgeçilmez şart olduğu bir şehir efsanesidir” diyeceksin; sonra da kalkıp “Deniz Baykal, AKP’yi demokrasi için kurtarmalı” mavrasıyla ortalığı ve kafaları karıştıracaksın... AKP’nin “besleme takımı” önce Cumhuriyetin temel ilkelerine, Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkıp şöyle desin: “Laiklik olmadan demokrasi olmaz; demokrasi olmadan laiklik olur!” Ondan sonrası kolay!.. Tayyip Bey ABD’yle, AB’yle anlaşıyor, uzlaşıyor ama Cumhuriyetin temel değerlerine iş gelince elinin tersiyle itiyor... Deniz Baykal ve CHP doğru yoldadır... CHP’nin 1950’lerde İsmet İnönü’nün, 70’lerde Bülent Ecevit’in yaptığı muhalefetin aynısını Deniz Baykal yapmaktadır... Bu sözüm de “Kurultayda Baykal”ı devirmek yolunda kulis yapanlar içindir. Bakın böyle bir işe girişmesinler. Yapılacak eylem Deniz Bey’le uzlaşarak, diri, siyasi derinliği, birikimi olan bir PM oluşmasıdır. ??? Şimdi gelelim Türkiye’de olup bitenlere, Fethullahçılara, din bezirgânlarına, Soros’un Çocukları’na, lümpen liberallere... AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso konuştu, görüştü, yedi, içti ve gitti... Barroso “Laiklik” kavramının bile ne olduğunu bilmiyor; eğer biliyorsa gazeteciliği bırakırım... Avrupa ortaçağda din savaşlarını yaşadı. Şimdi Avrupalı Aydınlanma Devrimi’nin keyfini çıkarıyor. Avrupalı, kadın rahibelerin başına taktıkları örtüyü kullanmıyor. Kocası bu nedenle Avrupalı kadına baskı yapmıyor. Türkiye’de din ve inanç özgürlüğü yokmuş, askerler dinsizmiş, laiklik şehir efsanesiymiş, demokrasi önemliymiş... Haydi buyurun Suriye’ye, Mısır’a gidelim... Orada “laiklik kısmen var gibi gözükür” ama demokrasinin “d”si yoktur... Kadın ve erkek aynı kahvede içki, nargile içer, turistler eğlenir, gezer... Hepsi vardır bunların!.. İsteyen kadın memur çarşafla da gider çalıştığı kuruma, pantolonla da... Başı açık da çalışır, kapalı da... İki ülkede seçim barajı yüzde 5’tir... İki ülkede ne özel TV vardır ne patronu olan gazete... Suriye daha özgür gibi gözükür. Oteller Mısır’daki gibi yoğun koruma altında değildir Suriye’de. İki ülkede de sıkıysa “demokrasiözgürlük” diye konuş, muhalefet yapmaya kalk başına neler gelir!.. Suriye’de şimdilik köktendinci bir tehlike yoktur ama Mısır, “Müslüman Kardeşler”den sonra “El Kaide” belasıyla uğraşmaktadır, Pakistan’da olduğu gibi... Son 50 yıldır laik demokratik Cumhuriyetin altı oyuluyordu zaten... ??? Beş yıldır iktidar olan AKP, ABD ve AB’nin desteğiyle “İslamcı Devlet Yapısı”nın çatısını Tayyip Bey’i destekleyerek kurdu... O nedenle Deniz Baykal, lümpen liberal takımın, besleme medyanın aslanlarının(!), Fethullahçı tosuncukların sözünü dinleyip “Hay hay emriniz olur, AKP’yi demokrasi adına kurtarırız” demez, diyemez. Deniz Baykal’ı açık tavrından ötürü hem Kurultay öncesi, hem de sonrası desteklemeyi sürdüreceğim... Bir başka neden ise şu: Deniz Baykal, 26 Nisan’da yapılacak CHP Kurultayı’nda 1100 delegenin oyuyla yeniden genel başkan seçileceği için... “B DOKTOR, YAZDIĞIN BU REÇETELER IMF REÇETELERİNDEN FARKSIZ. KULLANDIKÇA DURUMUM KÖTÜLEŞİYOR 56 kilodaki haltercimiz koparmada altın, silkme ve toplamda 2 gümüş kazandı Mutlu Avrupa şampiyonu Vitale MEDİNA LIGNANO İtalya’nın Lignano kentinde süren 87. Avrupa Büyük Erkekler Halter Şampiyonası’nda 56 kiloda podyuma çıkan Halil Mutlu koparmada altın, silkme ve toplamda da gümüş madalya kazandı. Doping nedeniyle aldığı cezanın ardından 3 yıl aradan sonra erkekler 56 kiloda mücadele eden Mutlu, koparmada ilk 2 denemesinde başarılı olamadığı 120 kiloyu 3. ve son hakkında kaldırarak altın madalya kazandı. Silkmede ise ilk hakkında başarılı olamadığı 149 kiloyu 2. hakkında kaldıran Mutlu, 3. deneyişinde ise 151 kiloyu kaldıramadı. Ulusal sporcumuz 151 kiloyu kaldırmak isterken ayağına kramp girdi ve podyumdan sekerek ayrıldı. Mutlu, silkmede gümüş madalyada kaldı. Halil Mutlu toplamda 269 kiloya ulaşarak gümüş madalyanın sahibi oldu. Halil Mutlu kazandığı madalyaları Türk halkına armağan ettiğini belirterek, “Yaşadığım talihsiz günlerden sonra podyuma yine madalya ile dönmek benim için büyük mutluluk. Bana zor günlerimde destek verenlere teşekkür ediyorum. Ufak bir sakatlık yaşamasam 3 altın kazanacaktım. Ama bundan sonra daha iyi bir Halil izlettireceğim” dedi. 56 kilodaki diğer haltercimiz Sedat Artuç antrenman sırasında sakatlanarak yarışmadan çekildi. Ay Yıldızlı sporcumuzun sağ bacağında lif kopması oluştu. Bayanlar 53 kiloda ise Emine Bilgin, dereceye giremedi. Öte yandan erkekler 56 kilo koparmada 118 kiloyla Moldovalı Igor Bour 2., 111 kiloyla da Belçikalı Tom Goegobuer 3. oldu. Halil, koparmada 120 kiloyla altın madalyaya ulaştı. TRT’de sular durulmuyor Genel Müdür İbrahim Şahin’in yaşanan teknik bir problem nedeniyle azarladığı Mete Coşkun emekliliğini istedi ve çalışanların alkışları arasında kurumdan ayrıldı. Kadrolaşmayı sürdüren Şahin, TRT arşivlerinin başına da imam kökenli bir ismi getirdi. Fırat KOZOK ANKARA TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in TRT 1’de yayımlanan Alaturka programında yaşanan teknik aksaklık nedeniyle azarladığı Genel Müdür Yardımcısı Mete Coşkun emekliye ayrıldı. Şahin, Arşivler Dairesi Başkanlığı’na da meslek yaşamına imamlıkla başlayan bir ismi getirdi. Edinilen bilgilere göre Alaturka Solist Yarışması’nın senkronizasyon (ses ve görüntü uyuşmazlığı) sorunu yaşandı. Olay üzerine Genel Müdür İbrahim Şahin, Teknik Genel Müdür Yardımcısı Mete Coşkun’u azarladı. Şahin’in sesini yükseltmesi üzerine Coşkun, “Bana böyle bağıramazsınız” diyerek emekliye ayrılma kararı aldı. Coşkun TRT çalışanlarının alkışlarıyla kurumdan ayrıldı. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Mete Coşkun, TRT’de 35 yıl hizmet verdiğini anlatarak, “Ben göreve o kurumda kablo kanallarında fare pisliği temizleyerek başladım. Türkiye’yi siyah beyazdan renkli televizyona geçiren teknolojinin altyapısını hazırladım. Bugün gelinen noktada TRT’nin bu kişilerce yönetilmesi gerçekten acı. TRT onların kurumu değil. O kurumda her şeye rağmen, her toplantıya Atatürk rozetimi takarak gitti” dedi. Genel Müdür Şahin, kurumdaki kadro operasyonunu alt birimlerde de sürdürüyor. Buna göre Arşiv Dairesi Başkanı Turgay Çakımcı da görevinden alındı. Çakımcı’nın yerine yayın şefi olarak görev yapan Sezai Karataş getirildi. Karataş’ın, meslek yaşamına Şereflikoçhisar’da imam olarak başladığı, bir süre imamlık yaptıktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na, oradan da TRT’ye geçiş yaptığı öğrenildi. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle