29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Para Fonu Başkanı StraussKahn: Krizi çözmek için uluslararası düzeyde hükümet müdahalesi şart C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 11 NİSAN 2008 CUMA IMF de devlete sarıldı Uluslararası Ödemeler Bankası Genel Müdürü’ne göre mevcut durum, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana gelişmiş ülkelerde görülen en ciddi piyasa dalgalanması. Bank for International Settlements (BIS, Uluslararası Ödemeler Bankası) Genel Müdürü Malcolm Knight, Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan söyleşide, finans piyasalarında devam eden çalkantının İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gelişmiş ekonomileri vuran en kötü sarsıntı olduğunu söyledi. SağSol Yok ki... ya katliamları, Cumhuriyet’e ikinci kez bomba eylemi, cami provokasyon eylemi, çocuk yaşlarda tetikçiler, meczup yargılamasına çok uygun sabıkalı tipler. Akdeniz Üniversitesi’nde kameralara yakalanan eli silahlı kişinin uzaktan yakından öğrencilikle bir ilişkisinin olamayacağı başından belli. Yıldırım hızı ile sabıkaları, başka eylemlerdeki görüntüleri medyaya yansıyor. Suçlu yakalanmış duygusunu mu alıyoruz, yoksa işin provokasyonuna ilişkin daha bir karmaşa, büyük oyun mu ortaya çıkmış oluyor? Eli silahlı, öğrenci olmadığı, provokasyonda önemli rol oynadığı besbelli kişinin MHP’li damgasına ilişkin, MHP bağırıyor: “Bizim partililerimize, terörden uzak durmaları uyarılarımız yinelenip dururken, bu partimize yönelik büyük komplodur” deniliyor. AKP’nin Anayasa Mahkemesi’nde açılan dava bağlantılı olarak MHP’den beklediği desteği göremediği, kızgınlık sürecinde “Olur mu olmaz mı?” sorusuna yanıt vermek olanaksız. Tek bilebileceğimiz; tetikçiler için de geçerli olmak üzere, günümüzde yükselen sağ damgalı kimliğin aslında “Türkİslam, Kürtİslam, radikal İslam...” olarak tanımlanabilecek bir çerçeve içinde geliştiği yolunda. Tabii ki biz uydurmuyoruz. Bir sürü televizyon kanalında yapılan açık oturumlarda, gazete köşelerinde teorisyenlerinin savunduklarının özeti böyle çıkıyor. Kendilerini sol sayanlar için de, paylaşım, eşitlik, Marksizmden yola çıkıldığını söyleme olanağı yok. Günümüzde bir zamanlar revizyonizmle suçlanan Kemalistler, Cumhuriyetçiler, laikçiler başta olmak üzere, çağdaş demokasiyi savunan çok sınırlı sayıda liberal, aşirettarikat sarmalına karşı, ayrımcılığa da itirazları olan çok sınırlı sayıda Kürt kökenliler, dincilikten, kafatasçılıktan uzak durmaya çabalayan Türkler, en çok ulusalcılar kendilerini solcu saymaktalar. En büyük trajedi de ABD, AB çıkarları adına emperyal çıkarları savunan, kendilerini modernitenin içinde gören ılımlı İslamcılarla ikinci cumhuriyeçilerin, aydınlanma, çağdaşlaşma karşıtı hizmetlerini saklamaya yönelik kendilerini solcu gösterme çabaları. Üniversitelere sıçratılmak istenen çatışmaların ülkemiz geleceği için çok büyük tehdit oluşturduğu ne kadar kuşku götürmezse, sağsol çatışması olduğu o ölçeklerde kuyruklu yalan. Ne fark eder, demeyin. Odağı bile sanal pazarlanan bir çatışma oyununda sağlıklı önlem alınma niyeti olabilir mi ki? soner?cumhuriyet.com.tr BIS: 60 yılın en kötüsü Uluslararası haber ajansı Reuters cuma günü 17 piyasa yapıcısı arasında bir anket yaptı. Aralarında Merrill Lynch, Lehman Brothers gibi finans devlerinin de bulunduğu 15’i ABD ekonomisinin resesyona girdiğini kabul etti ve faiz indirimi beklediğini açıkladı. Reuters’ın önde gelen Wall Street şirketleri arasında yaptığı anket, cuma günü açıklanan istihdam rakamları, ABD’nin resesyona girdiğini ve bunun da ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz oranlarında yeni indirimler yapması gerektirdiğini gösterdi. Devler ‘resesyon’ dedi Ekonomi Servisi Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique StraussKahn, kredi krizine çare bulmak için uluslararası düzeyde hükümet müdahalesinin gerekli olduğunu söyledi. StraussKahn Financi al Times gazetesinde yer alan söyleşide, “Kamu müdahalesi gereğinin gittikçe daha açık hale geldiğini düşünüyorum” dedi. StraussKahn bu açıklamayı, dünya genelinde merkez bankası yöneticileri ve maliye bakanlarının IMF ve Dünya Bankası toplantıları için bu hafta bir araya gelmelerinden hemen önce yaptı. Ülkelerin finans yöneticileri, bu toplantı larda finans piyasalarındaki çalkantıya yönelik atılacak adımlar üzerine görüş alışverişinde bulunacak. IMF Başkanı, menkul kıymetler piyasası, konut piyasası veya bankacılık sektörüne yönelik devlet müdahalesinin, para politikasına ve mali politikalara destek olarak bir “üçüncü savunma hattı” sağlayacağını belirtti. StraussKahn, “Borçların yeniden ya pılandırılması için çaba harcanmalı. Bankalarla ilgili olarak eğer, sermayenin getireceği tamponlar özel sektör tarafından hızlıca onarılmazsa, devlet parasının kullanılması düşünülebilir” dedi. StraussKahn, kredi krizinin sadece ABD’nin sorunu olmadığını da belirtti: “Kriz globaldir... Ayrışma teorisi denilen şey tamamen yanıltıcı” dedi. FİTCH: BANKALARIN İŞİ ZORLAŞIYOR Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, yayımladığı “Banka Sistemik Risk” raporunda, dünya genelinde bankaların giderek zorlaşan faaliyet ortamı ile karşı karşıya olduğunu açıkladı. Bankacılık sektöründe sistemik riskin yükselmeye devam ettiğini ifade eden Fitch, özellikle ABD ve İsviçre bankacılık sistemlerinin ABD subprime krizi nedeniyle zayıfladığını belirtti. Fitch, global olarak kredilerde büyümede sert düşüşün devam ettiğini de vurguladı. Fitch, bu yıl global reel kredi büyümesinin yüzde 9’a gerilemesini bekliyor. Rusya’da çimento kıtlığı Hesaplara göre hızla büyüyen inşaat sektörüne çimento yetiştiremeyen Ruslar, yaz aylarında bugünkünün üç katı fiyata fırlaması beklenen piyasa koşullarından pay almak için Türkiye’ye yöneldi. Neriman ÖZCAN Hızla büyüyen inşaat sektörüne çimento yetiştiremeyen Ruslar, Türkiye’ye el attı. Rusya çimento sektöründe en büyük satın alma operasyonu sayılan Rus “Sibirskiy Tsement”in 1989’da Türk pazarına özelleştirmeyle giren İtalyan İtalCementi bünyesindeki Set Çimento’ya ait 4 fabrika, bazı hazır beton tesisleri ile Ambarlı’daki limanı satın alma operasyonunun ardında Kuzey komşumuzdaki çimento kıtlığı yatıyor. 1 Nisan 2008 tarihinde Moskova Fon Borsası’nda yapılan işlemlerde çimentonun tonu 3 bin 5004 bin ruble seviyesinde gerçekleşti. Bazı yorumculara göre bu yaz Rusya’daki çimento fiyatlarında çok büyük artışlar olacak. ABD’de keskin düşüş Ekonomi Servisi ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke, ilk kez ABD ekonomisin resesyona girmesinin mümkün olduğunu kabul etti, ancak faiz indirimleri ve diğer acil önlemlerin etkisini göstermesiyle, büyümede ikinci yarıda yeniden canlanma beklendiğini söyledi. ABD Hazine Bakanı Henry Paulson da ABD’nin ekonomisinin keskin bir şekilde gerilediğini ve zorlu bir çeyrek dönemle karşı karşıya olduğunu belirtti. Reuters’in haberine göre Bernanke, Kongre’de yaptığı konuşmada, her ne kadar ekonomide bir miktar büyüme görülüyorsa da, bu yılın birinci yarısında küçülme olabileceği uyarısında bulundu. Kongre’nin ortak ekonomik komitesine hitap eden Bernanke, “Resesyon mümkündür... Tahminlerimize göre halen hafifçe büyüyoruz, ama bizce bütün olarak birinci yarıda hafif bir daralma olabilir” dedi. Konut sektöründeki çöküş ve kredi piyasalarındaki çalkantıdan ciddi olarak etkilenen ekonomiyi desteklemek için Fed, gösterge faiz oranlarını eylül ortasından bu yana 300 baz puan indirerek yüzde 2.25’e düşürdü. Bernanke, sözünü ettiği önlemlerin zaman içinde büyümeyi teşvik edeceğini söyledi. Finans piyasaları çevrelerinde bu sözler, Fed’in kararlı faiz indirme uygulamasının sonuna yaklaşıldığı biçiminde yorumlandı. Hazine Bakanı Paulson, ABD’nin ekonomisinin, keskin bir şekilde gerilediğini ve zorlu bir çeyrek dönemle karşı karşıya olduğunu söyledi. Beijing’de gazetecilere açıklama yapan Paulson, Bernanke’nin bir ihtimal olarak belirttiği, ekonominin resesyona girme riski olup olmadığı sorusunu yanıtlamadı. Paulson, “Zorlu bir çeyrek olacağı ve ekonominin keskin bir şekilde gerilediği yönünde şüphe yok” şeklinde konuştu. 1 milyon ton ithalat yetmedi azı B değerlendirmelere göre geçen yıl Rusya’nın çimento ihtiyacı 2007 yılında 75 milyon ton oldu. Üretilen çimento miktarı ise ise 65 milyon ton olarak gerçekleşti. Yaklaşık 1 milyon ton çimento ithal edildi. Bugün Rusya’da çimentodaki açık yüzde 1314 civarında. Ton fiyatının 1012 bin ruble civarına kadar yükselebileceği ve bunun şimdikine göre en az yüzde 300’lük bir artış anlamına geldiği ifade ediliyor. Bu durumda, Rusya’da çoğu şirket yatırımlarını artırmayı planlıyor. Örneğin Maltsovskiy Portland Çimento fabrikasının gelişimi için 2008 yılında 820 milyon ruble harcanacağı açıklandı. Fabrika geçen yıl 3.48 milyon ton çimento üretti. Üretim oranının 2008’de yüzde 8 arttırılması planlanıyor. Diğer iddialı bir şirket de Fransız Lafarge. Lafarge, iki yıl içinde Ukrayna’nın Lvov bölgesinde kuru yöntem ile çimento üretecek fabrikasını tamamlayacak. Dağlık Altay’da da çimento fabrikası inşaatı için muhtemel yatırımcılar ile görüşmeler yapılıyor. Altay Cumhuriyeti yetkilileri beklenen inşaat patlamasına hazırlıklı olmak için bu yola gittiklerini açıklıyorlar. n son Akdeniz Üniversitesi kampusunda yaşanan silahlı çatışma çok haklı bir kaygı ile medyanın gündeminde öne çıktı. Bu duyarlılığın başta siyasi iktidarı, sorumluları uyarabileceği, bir de gelişen teknoloji sayesinde tetikçilerin ekranlara takılması, istenirse önlem alınabileceği anlamında sevindirici. Yine de “Biz bu filmleri, hazırlanmış sırıtan kötü senaryoları olsa da, provokasyon boyutu çok ağır, olumsuz sonuçları ile birlikte çok gördük..” dedirten bir yan var ki.. İnsanın tüylerini diken diken ediyor, içini ürpertiyor... 12 Mart, 12 Eylül süreçlerini çağrıştıran görüntüye destek vermek istercesine, medya işin sansasyonunda; olup bitenlere teğet bakma eğilminde, “yeniden sağsol öğrenci çatışmaları” imajına takılıyor. Dünyada, hele de Türkiye’de sağsol kalmış gibi... Tek ideoloji, tek kutuplu dünya pompalamasında, yeni emperyalizm, yeni dünya sömürü düzeni çarklarının işlemesinde, sağsol gerçeğini unutturmak üzere, insanları ırklar ve dinler, mezhepler ayrımcılığı üzerinden çatıştırmak üzere çok yol alındı. Irak’ta bu günlerde en çıplak, dünyanın her yerinde aynı dinden farklı mezheplerden insanlar acımasız, ilkel, en kanlı boyutlarda birbirlerini kesip biçebildikleri içindir ki.. kanlı petrolün önlenemez fiyat yükselişi ile köşe dönme yaşanabildi. Sağsol, emeksermaye çelişkisi, emperyalizm algılamaları üzerinden örgütlenmeler, çözüm arayışları, ancak emperyal güçlerin ağırlıklı petrol çıkarları ilişkili etkin güç kullanmadıkları bölgelerde, günümüzde sınırlı ölçeklerde Güney Amerika ağırlıklı ülkelerde görülebiliyor. Türkiye’de şu süreçte, siyaseten gündem dışında kalmış ideolojik kavramlarla örgütlenmeleri unutun; düşünme, tartışma ortamlarında söz etmeye kalkışanlar uzaylı muamelesi görmekteler. Üniversitelere de sıçratılmak istenen çatışmaların odağında, Türkiye için ideolojik çatışmalardan çok daha tehlikeli sonuçlar doğurabilecek, ırk ve din, mezhep ayrımcılığı üzerinden, cepheleştirme oyunları var. ??? Çok kötü senaryolar ile çok başarılı, tehlikeli oyunların sahneye konulması ise 12 Mart, 12 Eylül süreçlerini aratmayacak benzerlikte. Baltalar, silahlar güvenlik koruması altındaki üniversitelere kolayca giriyor. Polis her zamanki gibi acayip taraf tutuyor, suçlu kolluyor... Günümüz teknolojisinde tetikçilerin kameralara yakalanmaları olasılığı yükseldikçe, yakalanabilen tetikçiler giderek daha bir meczup, çocuk kimlikli oluveriyorlar... Trabzon’daki papaz cinayeti, Hrant Dink, Malat E Microsoft’a 367 milyon dolar ceza SEATTLE (AA) Microsoft, iki patent hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle AlcatelLucent firmasına 367 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edildi. San Diego kentinde görülen davada Bölge Mahkemesi heyeti, Microsoft’un Tablet bilgisayarlarında kullandığı el yazımı tanımlama teknolojisiyle, AlcatelLucent firmasının örnek tanımlama patentlerini ihlal ettiğine karar verdi. Mahkeme heyeti ayrıca, Microsoft’un, Outlook email ve Windows Mobile dahil bazı programlarında da AlcatelLucent’in kullanıcılarının, takvim gününü menüden seçme şeklindeki patent hakkını ihlal ettiğini belirtti. ürkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye yapılmayacağını, 1980’lerin sonundan beri konunun içinde olanlar açık olarak biliyorlar. Zaten bu nedenle, “AB’ye alınmayacak olan Türkiye’nin, Avrupa üzerinden Batı kapitalizminin güdümüne sokulabilmesi için”, 6 Mart 1995 belgesi imzalandı. En çok uğraşan da Washington’du. “Washington, Brüksel ve içimizdeki oligarşi üçlüsü”, Osmanlı’nın kapitülasyonlarını bu belge ile geri getirmenin ilk adımını attılar. Abdullah Gül, 8 Mart 1995’te TBMM’de yaptığı konuşma ile Türkiye’yi sömürgeleştiren bu belgeye haklı olarak isyan ediyordu (*). AKP hükümeti iktidara geldikten sonra, 2004 ve 2005 yıllarında imzalanan iki çerçeve anlaşma ile, “Türkiye’nin AB’ye alınmayacağını gösteren maddeler” bir bir belirlendi. Türkiye’nin AB ile olan “tek yanlı bağları” üç ayaklıdır: Washington, Brüksel ve Türkiye’deki oligarşi. Oligarşinin içine 28 Şubat 1997’den sonra, işbirlikçi dinciler de dahil oldular ve “Avrupacı lobiye katıldılar”. Brüksel’de bugün, “Türkiye’nin üyelik perspektifine” yönelik hiçbir belge bulunmuyor. Namuslu davranarak, Aralık 2007 Lizbon doruğunda, “Görüşmelerde üyelik perspektifinin bulunmadığını” kayda geçirdiler. Günter Verheugen’in, Alman gazetecilere, “Biz Türklere, akıllı insanların anlayacağı bir tarzda, üye yapılmayacaklarını zaten söylüyoruz” ifadesi, belgeye de konmuş oldu. Bizdeki oligarşinin artık, “aptalı oynamasına gerek kalmadı”. T BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Ama yine de ısrarla, Verheugen’i haklı çıkaracak bir biçimde aptalı oynayanlara ne demeli? İmzalanan kapitülasyon belgesi ile (6 Mart 1995) Türkiye’nin AB dışı dünya ile ticari ilişkileri ipotek altına alınmış oldu. Anayasaya aykırı bir biçimde egemenlik hakkı tek yanlı devredildi. (**) 17 Aralık 2004 ve 5 Ekim 2005 anlaşmaları ile Türkiye’nin üyelik yerine özel bağlanma sürecine sokulacağı bir bir yazıldı. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye karşı aldığı birçok karardan, ilerleme raporlarının içeriğine kadar her yere, “Kopenhag kriterleri” dışında ve üyelikle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan, aleyhimize düzinelerce madde konuldu. Ayrıca çerçeve anlaşmasına, “AB organlarının Türkiye’ye yönelik olarak aldığı ve alacağı kararların, görüşme sürecinin bir parçası olduğu” maddesi eklendi. Oligarşi artık, “Bu kararlar bizi bağlamaz” yalanını söyleyemeyecek. TürkiyeAB iktisadi ve ticari ilişkilerinde dev ticaret açıklarından piyasanın işgaline kadar fiili gelişmeler ortaya çıktı. Türkiye üye yapılmadan iktisadi ve siyasi bir sömürge konumuna sokulmaya başlandı. Sağduyu sahibi çoğunluk bu ‘AB Sürecinin’ Bozulmasından Kimler Korkuyor? nu görüyor ve yaşıyor. Peki, bütün bu olumsuz koşullara karşın “AB sürecinin” bu hali ile devamını savunanlar kimler? Amaçları ne? 1) İşbirlikçi dinciler, AB’yi arkalarına alarak Türkiye içindeki yollarını açmak istiyorlar. Özünde AB’ye karşı oldukları halde, bugün için ihtiyaçları var. AB ile dinciler bir alışveriş içindeler. Yollarını açtırmaya karşılık AB’nin (ve Batı’nın) her istediklerini bol bol veriyorlar. Hatta “bir adım önde” gidiyorlar. AKP ve AB, sürecin bu hali ile devamını istiyor. Brüksel’in “Dava” ile ilgili olarak apar topar Türkiye’ye taşınması bundan; aralarındaki alışverişin sürmesi için statükonun bozulmaması gerekiyor. 2) Bölücüler de AB sürecinin devamını istiyorlar. Onlar da AB’yi arkalarına almışlar. Avrupa Parlamentosu’nun Kürdistan projesine katkısı var hızıyla yürüyor. ABD işi Irak’ın kuzeyinde yürütürken Brüksel, Türkiye’nin güneydoğusunda projeyi tamamlıyor. 3) Bazı büyük sermaye çevreleri ise “AB’nin (ve Batı’nın) yeni Türkiye politikasını” desteklemek zorunda kaldılar. Batı kapitalizmi (ve şirketleri) ile kurdukları kader bağları, onları buna mecbur ediyor. Kapitülasyonlara ve sömürgeleşmeye karşı çıkamıyorlar. Uzun vadede aleyhlerine olduğunu bile bile. Avrupa (ve Batı) kendilerine, “Oligarşi içinde ortaklık” sunuyor. Oligarşinin ayakta kalması için Batı’nın talepleri karşılanmalı. ‘AB Süreci’ bir kaldıraç Ermeni diyasporası, “AB süreci” kesilmesin istiyor. Fener Patrikhanesi, “Sakın ha, bu süreç aksamasın” diyor… Atina ve Rumlar, AB süreci bozulacak diye hop oturup hop kalkıyorlar. Neredeyse Bakoyanni’yi rüşvet olarak bize verecekler. Barzani ve Talabani’nin süreç kesilecek diye ödleri patlıyor, tabii PKK’nin de… Ve Washington…Türkiye’nin AB üzerinden devşirilmesini ve Gül’ün 1314 yıl önce karşı çıktığı gibi, “Türkiye’nin arka bahçe yapılmasını” en fazla onlar istiyor. Zavallı Tony Blair’in canı çıkmıştı; Paris’e, Berlin’e, Papadopulos’a, “Yahu susun Türkleri uyandıracaksınız” demekten yorulmuştu adam. Sevgili okurlar, AB süreci Türkiye’yi AB’ye üye yapan değil, ülkeyi sömürgeleştiren bir süreçtir. Oligarşi tarafından programlı bir biçimde yürütülmektedir. Belgeler, istatistikler ve yaşanan sonuçlar ortada…Sürecin yürümesini isteyenlerin niyetleri başka… (*) Avrupa’yla Derin Bağlar, Truva, 2007 (**) Dr. Faruk Başlar’ın makalesi, “Avrupa, Çıkmaz Sokak, Manisalı ve Öğrencileri”, kitabı içinde sayfa 209263, Bilgi Yayınları, 2006 www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali FORBES 14 Türk şirketi devler listesinde Ekonomi Servisi Forbes dergisi dünyanın en büyük şirketlerini açıkladı. 2 bin şirketin yer aldığı listeye Türkiye’den 14 şirket girmeyi başardı. Dünyanın en büyük 2 bin şirketi geçen yıl toplam 30 trilyon dolar gelir yaratırken 2.4 trilyon dolar kâr elde etti. Bu şirketlerin piyasa değeri ise 39 trilyon dolar olarak hesaplanıyor. Forbes’a göre dünyanın en büyük şirketi HSBC olurken onu General Electric izledi. Listedeki Türk şirketlerinde başı ise İş Bankası çekiyor. Listeye giren Türk şirketleri şöyle: 371. sırada Türkiye İş Bankası, 384. Akbank, 405. Garanti Bankası, 605. Koç grubu, 690. Sabancı grubu, 879. Turkcell, 893. Türkiye Halk Bankası, 909. Vakıflar Bankası, 990. Tüpraş, 1185. ENKA, 1280. Doğan Holding, 1424. sırada Erdemir, 1836. Petrol Ofisi, 1844. Ford Otomotiv.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle