29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Yargıtay Başsavcılığı, Fethullah Gülen hakkındaki beraat kararına itiraz etti C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 11 NİSAN 2008 CUMA ‘Şeriat amaçlı örgüt’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Fethullah Gülen hakkındaki beraat kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararına itiraz etti. Başsavcılık, Gülen’in “cürüm işlemek için teşekkül oluşturduğu ve teşekkülü yönettiğini”, ancak bu suç için öngörülen zamanaşımının dolması nedeniyle davanın düşürülmesini istedi. Başsavcılığın istemini Yargıtay Ceza Genel Kurulu karara bağlayacak. Fethullah Gülen’in kitaplarından ve çeşitli konuşmalarından alıntılar yapılan itirazda, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 21 Nisan 1999 tarihli raporu, Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın aynı dönemdeki raporları, tanık anlatımları, yurtdışındaki “Nurculuk’’ faaliyetleriyle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazı ve belgeleri ile genel müdürlüğün “Fethullah Gülen örgütü’’ ile ilgili şirketler, okullar, dershaneler ve vakıflar hakkındaki tespitlerine yer verildi. İtirazda, yerel mahkeme tarafından Gülen’in eylemlerinin bir bütün olarak Terörle Mücadele Yasası kapsamında olduğu kabul edilerek davanın af yasasıyla kesin hükme bağlanmasının ertelendiği anımsatılarak “laik düzeni yıkmak amacıyla örgütlenen sanığın eylemlerinin’’ Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında değil, Ceza Yasası’nın “Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçunu kapsadığı vurgulandı. Başsavcılığın itirazında, “Sanığın (Gülen’in) liderliğini yaptığı ve varlığı sübuta eren örgütün TMK’de tanımlanan şekilde terörü yöntem olarak benimsediğine ve bir terör örgütü olduğuna dair delil bulunmadığı, silahlı eylemlerinin de tespit edilemediği’’ anlatıldı. “Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak’’ suçunun, esasen ‘’hazırlık hareketi’’ olduğuna işaret edilen itirazda şu değerlendirme yapıldı: “Yasa koyucu hazırlık hareketlerini amaçlanan suçu önlemek için cezalandırmaktadır. Suç, soyut tehlike suçudur. Suç işlemek için teşekkülün oluşturulması yeterli olup amaçlanan suç ya da suçların işlenip işlenmemesi önemli değildir. Teşekkülün oluşturulması ile suç tamamlanmış olur. Teşekkül mensuplarının suç işlemek için anlaşmış olmaları yeterlidir. Yasa koyucunun amacı, basit bir birleşme olmayıp kamu için tehlike yaratacak birleşmeyi cezalandırmaktır.’’ İtirazda, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, bu yöndeki kararlarından da örnekler verildi. Başsavcılığın itirazında, “Fethullah Gülen’in kurucusu ve lideri olduğu örgütün eylemleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, ‘toplanma ve örgütlenme özgürlüğü’nü içeren 11. maddesi kapsamında’’ da değerlendirildi. dışında örgütlenmeleri ve faaliyetleri sözleşmenin 11. maddesi (toplanma ve örgütlenme özgürlüğü) kapsamında değerlendirilemez, insan hakları, demokrasiyle bağdaşmaz ve hukuktan himaye talep edemez.’’ Başsavcılığın itirazında şu değerlendirmeler yapıldı: “Laik düzeni yıkmak amacıyla örgüt oluşturan ve yöneten sanığın eyleminin 765 sayılı TCK’nin 313/24. maddesi unsurları itibarıyla tartışılıp değerlendirildiğinde cürüm işlemek için teşekkül meydana getirilmesi suçunda aranan delillerin yeterli ve kesin olduğu görülmüştür. Sanık Fethullah Gülen’in ülke içinde oluşturup daha sonra ülke dışında organize edip yönettiği örgütün, Türkiye’de mevcut anayasal düzeni değiştirmek ve laiklik ilkesini de kaldırarak yerine şeriat esaslarına dayalı devlet kurmak amacında olduğu, aşamaları, tebliğ, cemaat ve cihat temelinde, yurtiçinde ve dışında dershane, okul, üniversite, yurt, hazırlık kursları ve kurduğu şirketler aracılığıyla eğitimli bir kadro ve ekonomik bir güç oluşturarak yönetimde teşkilatlanmayı, devlet idaresini ele geçirmeyi hedeflediği, sanık Fethullah Gülen’in yurtdışına çıktığı 21 Mart 1999 tarihinden sonra da aynı amaç doğrultusunda faaliyetlerini sürdürdüğü, teşekkülün varlığını koruduğu sonucuna varılmıştır.’’ Sanığın eylemlerinin bir bütün olarak, 765 sayılı TCK’nin 313. ve 5237 sayılı TCK’nin 220. maddesinde yazılı suçu oluşturduğu ve ‘’cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek ve bu teşekkülü yönetmek’’ suçunun tüm unsurları ile oluştuğu ifade edilen itirazda, maddelerde öngörülen ceza itibarıyla lehe hükmün 765 sayılı TCK’nin 313/24. maddesi olduğu kaydedildi. ERİAT ESASLI DEVLET KURMAK İSTİYORLAR’ İtirazda, “Sanık ve oluşturduğu teşekkülün nihai amacı, yazılarında ve konuşmalarında da belirtildiği üzere cebir ve şiddet de kullanmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilga (anayasal düzeni değiştirmek, anayasanın ihlali) ile şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmaktır. Sanık Fethullah Gülen, suça konu örgütün kurucusu ve lideridir. Sanığın kurduğu örgütte, sürekliliğin varlığı ile üye sayısının yasada belirtilenin (üç kişi) çok üzerinde olduğunda kuşku yoktur’’ denildi. İtirazda, suç tarihinin temadinin son bulduğu iddianamenin hazırlandığı 31 Ağustos 2000 olduğu, bu tarih itibarıyla davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi gerektiği vurgulandı. İtirazın sonuç bölümünde, 9. Ceza Dairesi’nin 5 Mart 2008 tarihli onama kararının kaldırılarak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraata ilişkin 5 Mayıs 2006 günlü hükmünün bozulması istendi. Bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na göre düzeltilmesinin mümkün olduğuna işaret edilen itirazda, zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesi istendi. Başsavcılığın itirazını Yargıtay Ceza Genel Kurulu karara bağlayacak. Kurulun başsavcının görüşü doğrultusunda karar vermesi durumunda Gülen’in teşekkül kurup yönettiği ve şeriat esasına dayalı devlet kurma amacında olduğu kesinleşecek, ancak zamanaşımı nedeniyle Gülen hüküm giymeyecek. Ortak Hayatımızdan Haberler... İddianamede belirtilen kişilere kalan, günü geldiğinde çıkıp, tiyatro yapmadan savunmalarını yapmalarıdır. Konuyu yeniden anayasa değiştirmeye dökmek, affedilmez bir yanlış olur, dikkat! Bir öğrendiğimiz gerçek de şu: Avrupa Birliği’nden, günlerdir, “Bu davanın haklılığı yok!” diye, bir sürü zibidi medyada. Bir Olli Rehn, bir Joost Lagendijk, bir Jan Marinus Wiersma... Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinden ve ilkelerinden habersiz bir güruh! Bre şaşkın takımı, üstüne titrediğimiz laikliği, Avrupa’dan değil de Patagonya’dan mı aldık? Hayır, bu dava sürecek ve sonucunu da suratlarınıza çarpacağız. Türkiye’nin yüce bir yargısı ve çağından haberli yargıçları vardır... AKP’lilere de bir öğüdümüz şudur: Bu adamlardan gelenler olacak, yüz vermeyin bu taşeronlara! ? Bir gözümüz de, sosyal demokratlarda! AKP, er geç arkasında bir boşluk bırakarak tarihe karışacak. Yerine, ister istemez bir başkası ortaya çıkacak. Peki, sosyal demokratlar cephesinde neler olacak? Neler olmalı? Sosyalistlerimiz var, ama etkisiz. Sosyal demokratlarımız var, üç parti halinde. Yani o cephe dağılmış durumda. Peki niçin tek bir partide birleşmezler? CHP, en çok eleştiri topluyor: İdeolojisi, dört dörtlük bir sosyal demokratlığın uzağında, bir de, yönetimi demirperde ilkelliğinde; parti tek bir liderin sultası altında yıllardır. CHP, değişmeden küflenmiş kalmış... Bu durum artık böyle gitmez: CHP , tepeden tırnağa değişmelidir! AKP karşısında bir seçenek olmalı! Yaklaşan büyük Kongre’de, bütün sosyal demokratlar ortaya çıkıp yeni bir CHP için ellerini birleştirmelidirler. Halkımız bu yeni CHP’yi bekliyor... ‘DÜZENİ YIKMAK İSTİYOR’ Kapatılan Refah Partisi’nin başvurusu hakkındaki AİHM’nin 13 Şubat 2003 tarihli nihai kararından da alıntı yapılan itirazda, AİHM’nin oybirliğiyle AİHS’nin 11. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna vardığı anımsatıldı. “Şeriat düzeni getirmek amacının, Avrupa kamu düzenine aykırı olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 4. maddesine göre de aykırı olduğu’’ vurgulanan itirazda şöyle denildi: “Gülen örgütlenmesinin nihai amacı göz önüne alındığında, dosyada toplanan delillerle sabit olan ‘Işık Evleri’ tabir edilen yerlerde toplantılar yapmaları, buralarda çeşitli örgütsel faaliyetlerde bulunmaları, ülke genelinde ve yurt PROF. GEORGE JOFFE: Avrupalı çifte standartlı Çimen TUNÇ BATURALP BRÜKSEL Cambridge Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Merkezi’ne bağlı Ortadoğu ve Kuzey Afrika Uluslararası İlişkiler Merkezi’nin kurucusu ve yöneticisi, aynı zamanda Oxford Üniversitesi İslam Araştırmaları Merkezi’nde Avrupa’da İslam Göçü konulu araştırmalarını sürdüren Prof. George Joffé, “Avrupalılar bir yandan türbanın kültürel çeşitliliğin göstergesi olduğunu iddia ederler, diğer taraftan ise türban sizin ‘Avrupalı’ olmadığınızın bir işaretidir derler. Bu da onları rahatlatır” diyor. Joffé ile Avrupa’nın İslama bakışı ve Türkiye’deki gelişmeler üzerine konuştuk. Türkiye’de son yirmi yılda türban takanlar çoğaldı. Birçok Avrupalı ‘Bu sizin geleneğiniz.. niçin tepki gösteriyorsunuz’ diyor. Türbana sarılı Türkiye’yi tercih ediyor gibiler... Bu kendi değerlerine bir tür ihanet değil mi? George JOFFÉ: Avrupa’da İslam dünyası geniş anlamda “öteki” olarak tanımlanır. Yabancıdır. Biz olamayan şeydir. Bir yandan Avrupalılar, türbanın kültürel çeşitliliğin göstergesi olduğunu iddia ederler, diğer taraftan ise türban sizin “Avrupalı” olmadığınızın bir işaretidir derler. Bu da onları rahatlatır. Bu da bir Avrupa başarısızlığıdır. Size kesinlikle katılıyorum. Siz Avrupa’dan baktığınızda Türkiye’yi nerede konumlandırıyorsunuz? JOFFÉ: Bu bölünme kaçınılmaz, çünkü Türkiye de de Latin Amerika’da olduğu gibi avantajlılar ve avantajsızlar var. Bu bölünmeyi örneğin Venezüella’da, Bolivya’da ya da Ekvador’da da görürsünüz. Bu fenomen sadece İslam dünyası veya Türkiye’ye özgü bir fenomen değil. İnsanlar yaşam standartlarını yüselttikleri, refaha ulaşmanın yöntemlerini edindikleri ölçüde toplumdaki gerilim azalacaktır. Türkiye toplum olarak değişim sürecine 1924’te Atatürk’le başladı, bu devam etmelidir. Edecektir de... Asıl güçlük Avrupa’yı ikna edebilmektedir. Avrupa, Türkiye’nin gerçekten laik bir ülke olmasının ortaya çıkardığı sonuçların üstesinden gelme çabalarını kabul etmelidir. Türkiye’de dinin toplumdaki etkisinin artması Avrupa’yı nasıl etkiler? JOFFÉ: Bugünkü gerginliklere ve Avrupa’dan gelen tepkilerin neden olduğu hayalkırıklıklarına rağmen, Türkiye modern bir devlet ve toplum olma hedefine bağlı, pozitif yönde gelişme gösteren bir ülkedir. Bu hedefe yönelik direnç ve gerici bir tutum yansıtan yeterince örnek olduğu bir gerçektir. Ama kanımca Türkiye siyasi yöJoffé. rüngesine kilitlenmiştir ve bunu hiçbir şey değiştiremez. Modernizm, toplum içinde karşı konulamayacak yeterince kalabalık bir azınlık tarafından benimsenmiştir. Türkiye’de ordunun rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Ordu Türkiye’de laikliğin garantisi olmuştur. Ve çok önemli bir rol bu. Ama aynı zamanda demokratik bir ülke olacaksanız ordunun sivil yönetimin altında olması gerekir. İtiraf ediyorum ki ordunun bu anlamda çok sıra dışı bir rolü var. ‘Ş lhan Selçuk, salıverildikten sonra ilk yazısında, yaşanan olaylara bakıp hayatı yorumluyordu. Pazar günü de, hastanede tedavi altına alındı. Oradan yolladığı bir yazısını 1 Nisan’da köşesinde okuduk. O özlü yazının bir yerinde şöyle diyordu Ağabey: “... Bugün Türkiye’de kuşaklar boyu sürecek bir ortak yazgının hesaplaşmasını hep birlikte yaşıyoruz, bakalım bu sınavı onurla verebilecek miyiz? Bu bizim ortak hayatımız... Gelgitlerin içinde yaşandığı için görüntüler aldatıcı da olabilir, esasını algılamaya yönelik bir mantığı üretebilecek kadar tarihsel bilince sahip olmalıyız... Çünkü o tarihe sahibiz... Daha sonra yaşayacağımız olayları yaşamadan ya da yaşadıktan daha sonra tüm gerçekliğiyle algılayabilmek talihine sahip olabilmek bir bilinç işidir. İnsan neyi, nasıl yaşayabileceğini nasıl bilebilir ki? Ama her şeyi algılayabilir...” Büyük bir kalemden bir hayat dersi, bir felsefe dersi... ? Ortak hayatımızın bir başka hesaplaşması da başladı: Anayasa Mahkemesi, AKP’nin kapatılmasını içeren iddianameyle ilgili kararını oybirliğiyle aldı. Dava kabul edildi ve gözler mahkemede... AKP’nin iktidara geldiği günden olan bitenler belleğimizde: Türban, imam hatipler, Kuran kursları. Ve devlet örgütünde kadrolaşma... Bir yandan da, Türkiye’nin ülke ve ekonomi olarak “liberal yağma”ya açılması. Bunlar olurken, Cumhuriyetin en büyük eseri olan “laik ve demokratik eğitim” hançerlenmeye başlandı. Onun yanı sıra AKP’li belediyeler, hayatın üstüne bir İslam şalı çektiler. “Yapmayın, etmeyin” dendi, dinlenmedi... Anayasa Mahkemesi’nde açılan dava, işte bu gericiliğe verilen bir yanıttır: Yüksek Mahkeme, örnek bir yargılamanın ardından, önümüze unutulamayacak bir ilam koyacaktır. İ Ata’nın sözü Almanya’da afiş BERLİN (AA) Almanya’da Berlin eyalet yönetimi tarafından, “işletme masraflarının çok fazla olduğu” gerekçesiyle kapatılması istenen Tempelhof Havaalanı’nın kapatılmasına karşı düzenlenen kampanyanın afişlerinde, Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü Türkçe olarak kullanıldı. ICAT adlı derneğin basın sözcüsü Malte Pereira, afişlerin Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere konulacağını belirterek, bu sözü, hem Türk hem de Alman anayasalarında yer aldığı için tercih ettiklerini söyledi. Havaalanının kapatılmaması için en az 611 bin oy gerektiği kaydedildi. niversitelerde çatışma, siyasi istikrarsızlık için önemli yollardan birisidir. 12 Eylül 1980 öncesi olayları, şimdi elimizdeki yeni bilgi ve belgelerle tahlil ettiğimizde her şeyi daha iyi anlayabiliyoruz. Devlet içinde askeri darbe yapmak isteyen ve ABD’nin de desteğini arkasına alan bir güç, belli ki iç çatışmayı sonuna kadar körükledi. Amaç toplumda çaresizlik hissi yaratarak askeri darbenin meşrulaştırılmasını sağlamaktı. 12 Eylül döneminde MHP’nin efsanevi lideri Alparslan Türkeş’le uzun süre aynı cezaevinde kaldık. Mehmet Ali Ağca Roma’da Papa’yı vurduğunda da cezaevinde birlikteydik. O zaman bana şunları söylemişti: “Oral Bey ister inanın ister inanmayın, bazı ülkücü gençleri bizim irademiz dışında kullandılar. Birçok olayda bazı güçler onları yönlendirdiler.” Türkeş’in bu sözlerinin anlamını Susurluk kazasının ortaya çıkmasından sonra daha iyi anladık. Devletin bazı birimleri Abdi İpekçi cinayetinin faillerine, Ankara Bahçelievler katliamının aranan kişilerine yeşil pasaportlar vermişti, onları bazı suikastlarda kullanmak istemişti. Yine bir MİT yetkilisi Abdullah Çatlı’yı 12 Eylül öncesinde de kullandıklarını, bu dönemde itiraf etmişti. Bu sözler Türkeş’in söylediklerini anlamlı hale Ü SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR getiriyordu. Akdeniz Üniversitesi’ndeki Eli Silahlı ‘Genç’ idam cezası talebiyle yargılanması sırasında onlarla aynı cezaevindeydik. Nasıl bir ruh hali içinde olduklarını, nasıl bir hayal kırıklığı yaşadıklarını biliyorum. Onları da kullanarak askeri darbeyi gerçekleştirmişlerdi. ??? 12 Eylül öncesi toplum içinde ciddi bir gerginlik ve çatışma ortamı yaratılmıştı. Gençlik bu çatışmanın fitiliydi. Toplumun çok geniş kesimleri bir şekilde bunun içine çekilmişti. MHP’nin bugünkü yönetiminin biraz geçmişten çıkardığı derslerle, biraz toplum içinde çatışma istemeyen eğilimin etkisiyle ülkücü gençlerin bu çatışmaların içine girmesinden yana olmadığı söylenebilir. Tabii ki eski alışkanlıklar, çatışma geleneği ülkücüler içinde varlığını sürdürüyor, bunu ortadan kaldırmak yönergelerle mümkün olmayabilir. MHP lideri Bahçeli’nin Kemal Kerinçsiz gibi isimleri partiden uzak tuttuğunu görüyoruz. MHP’nin bu davranışının ar ??? Antalya’da Akdeniz Üniversitesi’nin bahçesine eli silahlı bir militan nasıl girebilir? Kapıda o kadar güvenlik önlemi varken kılığından kıyafetinden öğrencilikle hiçbir ilgisi olmadığı hemen anlaşılabilecek bir kişi orada nasıl zuhur edebilir? O kişi önümüzdeki günlerde yakalanabilir. Gelişen teknolojinin provokatörlerin işini zorlaştırdığı bir gerçek. Ayrıca bir başka gerçekse 12 Eylül öncesi olaylarda MHP bu olayların aktif bir tarafıydı. Alparslan Türkeş, “Bazı adamlarımızı kullandılar” dese de MHP bu olayların içinde vardı. Tabii ki tek taraflı yoktu, sol kesimden de MHP ile çatışan ve bu çatışmayı aşırı noktalara götürenler vardı. MHP ve bazı sol kesimler bu çatışmalardan rant elde edebileceklerini sanıyorlardı. 12 Eylül askeri darbesi MHP yönetimini de, solcuları da hapse tıkınca, işin aslı esası ortaya çıktı. MHP yöneticilerinin kasında ülkemizdeki toplumsal değişimin de etkiliği olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de son yıllarda ekonominin büyümesiyle orta sınıflar da epece yaygınlaştı. Orta sınıflar, toplumun dengesi gibidir. Bir toplumda ne kadar yaygın bir orta sınıf varsa, o toplumun demokratikleşmesi daha kolaydır. MHP, son seçimlerde bu orta sınıfların bir kesiminin oyunu aldı. Dikkat edilirse MHP’nin oyları orta Anadolu’dan Batı’ya ve Akdeniz’e kaydı. Orta sınıf çatışma istemiyor. Bu MHP’yi etkiliyor. ??? MHP’nin ve ülkücülerin aktif olarak yer almadığı bir çatışmanın yaygınlaşması ve kitleselleşmesi kolay değil. Marjinal gruplarla iç çatışma körüklenemez. Suikastlar yapılabilir, bombalar atılabilir, ancak kitlesel karşılaşmalar yaratılması mümkün değildir. Antalya’da Akdeniz Üniversitesi’nde meydana gelen olayları küçümsemek için söylemiyorum bütün bunları. Tabii ki çatışmayı ciddiye almalıyız. Üstelik bazı kesimlerin iç gerginlik planları yaptığını da görüyoruz. Türkiye, ciddi bir değişim sürecinden geçiyor. Bunun sancılı ve iniş çıkışlı olacağı da bir gerçek… oralcalislar?cumhuriyet.com.tr EKİN GÜMÜŞTCEK YÖNETE İBB Brüksel’de ‘merkez’ açıyor ver, AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Sabah Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, Star Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Zaman yazarı Andrew Finkel ve Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru dikkat çekiyor. Saraçhane'deki Belediye Sarayı'nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Topbaş, bu ofis ile amaçlarının 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'un AB kamuoyunda daha iyi tanıtılması olduğunu söyledi. İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından Brüksel'de hazırlanan AB İstanbul Merkezi açıldı. İBB Başkanı Kadir Topbaş'ın onursal başkanı olduğu merkezin başında AB hukukçusu ve CPS Stratejik Danışmanlık Grubu Genel Müdürü Tulu Gümüştekin bulunacak. AKP'ye yakınlığı ile bilinen isimlerin çoğunlukla olduğu Karma Koordinasyon ve Yönetim Kurulu üyeleri arasında ise Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ahmet Se
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle