29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Bir şairin, bir devrimin öyküsü Nâzım Hikmet’in 1961’de gerçekleştirdiği Küba seyahati, Küba Türkiye ortaklığı ile belgesel nitelik taşıyan bir film oldu cati Kutlu’nun çalışmalarını es geçmemek lazım tabii. Hasip Akgül, yazdığı siyasal biyografi denemesinde Nâzım’ın kimi şiirlerinden, bazı başka biyografilerden edindiği bilgileri süzerek bir ilk çalışma yapmıştı. 2003 yılında yayımlanan bir diğer çalışma ise Nâzım’ın bu seyahatini tek merak edenin bizler olmadığını gösteren, bir şekilde Mehmet Necati Kutlu’nun bu seyahate odaklanan kitabı oldu. Ön çalışmalarımızda bu iki kaynaktan da faydalandığımızı söyleyerek, yazarlarına buradan bir teşekkür göndermek gerek. Her iki çalışma da, daha çok tarih araştırması niteliği taşıdığı için, kimi boşluklar barındırıyordu. Biz bu filmde biraz da bu boşlukları gidermeye çalıştık. Tanıklıklar sayesinde, Nâzım’ın Küba’sına ve Küba’daki Nâzım’a biraz daha yaklaştığımızı düşünüyoruz. Kübalı dostlarımız özenli bir arşiv çalışması yapmışlardı. Tarihlerine ve belleklerine sahip çıkmak konusunda çok özenliler… Nâzım’la ilgili haberlerin gazete kupürlerine, dergilere, fotoğraflara ulaştık bu sayede… Nâzım’ın şiirinde bahsettiği televizyon kayıtlarına ulaşmayı da umuyorduk. Nâzım’ın hareketli görüntülerine ulaşma ihtimali çok heyecan vericiydi. Bu çalışmamızla ilgili “keşke bu da olsaydı” dediğimiz tek şey hareketli görüntüleri oldu. Ama onlar bulunamadı. Şu ana kadar Türkiye’de ilk kez görünen 10’a yakın Nâzım fotoğrafı var filmde, gazete kupürleri, dokümanlar var. Filmin Nâzım ile ilgili görsel zenginliği bunlarla sınırlı kaldı. Gamze ERBİL Nâzım Hikmet’in 1961 yılında gerçekleştirdiği Küba seyahati, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi tarafından bir belgesele konu edildi. KübaTürkiye ortak yapımı olan “Nâzım’ın Küba Seyahati” (El Viaje de Nâzım a Cuba) adlı filmin yönetmenliğini Çağrı Kınıkoğlu ve Kübalı yönetmen Gloria Rolando yaptılar. Çağrı Kınıkoğlu ile filmin hikâyesini konuştuk. Nâzım’ın Küba seyahatini filmleştirme projesi nasıl ortaya çıktı? Büyük şairin yaşamındaki bu kesiti neden önemsediniz? Nâzım’ın yüzüncü doğum yılı olan 2002 yılında, o zamanki kurumsal adımızla “Nâzım Kültürevi”nde, 100. doğum günü için daha önce yaptıklarımızdan farklı zenginlikleri de barındıran bir etkinlik tasarlarken bu fikir aklımıza düştü: Nâzım’ın Küba seyahatini filmleştirmek… Ancak o dönemki koşullarımız, böyle bir projenin altına girmek için yeterli değildi. Bunu belirsiz bir süre için ertelemiş olduk. Sonraki yıllarda, Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Küba Komünist Partisi (KKP) arasında imzalanan kültürel işbirliği protokolü, bu projeyi yeniden gündeme almamızı sağladı. ÜREÇLER ARASI PARALELLİK Nâzım da, Kübada bizler için “bilmediğimiz” isimler ya da tarihler değildi elbette. Ama konuyla ilişkili olarak daha odaklı bir çalışma yürüttükçe, Küba ve Nâzım buluşmasının bildiğimizin çok ötesinde bir zenginlik içerdiğini fark etmeye başladık… İnsanlığın eşitlik ve özgürlük için dev adımlar attığı yıllardı o yıllar. Bağımsızlık için, halkının cehaletten kurtulması için, sömürüye son vermek için, toplumsal çürümeye dur demek için, burnunun dibindeki canavara meydan okuyarak, insanlığın dev adımlarına eşlik etmeye başlamıştı o küçücük ada… Tabii emperyalizmin saldırıları geldi devrimin hemen ardından. 1961 Nisanı’ndaki Domuzlar Körfezi çıkarması gibi saldırılar Küba Devrimi için süreci iyice kritik hale getiriyordu. Nâzım’ın Küba seyahati de tüm bu yoğunluğun içinde gerçekleşmişti. Ve Küba’da gördükleri, yaşadıkları, çok etkilemişti Nâzım’ı… Küba’da devrimin ilk yıllarına ilişkin, Nâzım’ın yaşamının o dönemine ilişkin ve tabii Nâzım’ın seyahatine ilişkin ciddi bir ön araştırma yaptık. Bu tür benzetmeler yapmak bazen abestir ama, Küba’nın sosyalizme yönelmesiyle Nâzım’ın sosyalizme yönelim süreçleri arasındaki paralellik de şaşırtıcı geliyor bana… Bir ülke ve bir insan ne kadar benzeyebilir ayrı konu, ama toplumsal adalet, eşitlik, özgürlük için sosyalizmin tek çözüm olduğu gerçeğinde buluşmaları açısından, bir benzerlik kurulabileceğini düşünüyorum… Dediğim gibi, bir araştırma sürecinin ardından, bir ön senaryo oluşturduk. Bu arada, Küba’da bu projeyi birlikte hayata geçireceğimiz Küba Sinema Sanatı ve Endüstrisi Enstitüsü (ICAIC) ile temasa geçtik. Hazırladığımız metni onlara yolladık, onlar da bizim sorularımız ve senaryomuz çerçevesinde gerçekten titiz bir ön çalışma ve hazırlık yaptılar. Böylece 2006 Nisanı’nın son haftasında Küba’ya, Havana’ya gittik. AREKETLİ GÖRÜNTÜYE ULAŞAMADIK’ Nâzım Hikmet’in Küba’da geçirdiği döneme ve bunun etkilerine ilişkin başka bir çalışma yok, değil mi? Bu boşluğu hakkını vererek doldurduğunuzu düşünüyor musunuz? Nasıl? Nâzım’ın Küba seyahati, biyografilerde üzerinde çok fazla durulan bir dönem değil. Hasip Akgül ve Mehmet Ne C röportaj YANSIMA OSMAN İKİZ 11 NİSAN 2008 CUMA Blackwater: Katliamların, Cinayetlerin Hesabı Sorulmayan ‘Hayalet Ordu’ şirketlere gidiyor. Irak savaşı için haftada yaklaşık 2 milyar dolar harcandığı göz önüne alınacak olursa, Bush’a yakın şahinler takımının savaştan nasıl para kazandığı hesap edilebilir. Birçok ülkenin ordusundan daha güçlü paralı askerler ordusuna sahip şirketlerin başında Blackwater USA geliyor. DynCorp, Global, Black Hawk, Triple Canopy, Erinys, Armorgroup da ünlülerden bazıları. Dışişleri Bakanlığı ABD Irak’ta görev yapan Blackwater adlı güvenlik şirketinin görevini bir yıl daha uzattı. ‘’Hayalet Ordu’’ diye de anılan özel güvenlik şirketi Irak’taki Amerikan diplomatlarını korumakla görevli. Uluslararası andlaşmalara aykırı olarak görev yapan Blackwater ve benzerlerinden yaptıklarının hesabı sorulamıyor. Çok sayıda cinayet ve katliama adı karışan Blackwater’dan bugüne kadar hesap soran olmadı. Bağdat’ın batısındaki elYarmuk dolaylarında ratgele ateş ederek 17 kişiyi öldüren Blackwater, istediği zaman ev basabiliyor, istediğini gözaltına alabiliyor, küstahça aşağılayabiliyor. Iraklılar buyüzden Blackwater’dan nefret ediyor. Amerikalı gazeteciyazar Jeremy Scahill’e göre Blackwater, dünyanın en güclü paralı ordusu. Irak Başbakanı Nuri El Maliki, CNN’deki konuşmasında Blackwater’ın Iraklıları katlettiğini söyleyerek, sözleşmesinin uzatılmasını ‘’Bu karar Irak Hükümeti’nin onayı olmadan alınmıştır’’ diyerek kınadı. ‘KARAR İZLEYİCİNİN’ Özel olarak mutlaka vurgulamak istediğimi bir şey daha var bu konuda: Küba’da arşiv de kamunun hizmetinde, yani, insanlığın hizmetinde… Kendi arşivlerini paylaşmak için çok istekli ve hevesliler… Türkiye’de ise elinde Nâzım’ın hareketli görüntüsü olduğunu bildiğimiz kimi aydınlar ile temas kurduk ve fakat bize “elinize sağlık, kolay gelsin” demekle yetindiler. Buradaki arşivler özel mülk. İnsanlığın malı değil, onların şahsi malı! Ya “parayı bastıracaksınız” ya da “malını sakınma”ya boyun eğeceksiniz… Bu tür “talihsizlikler” filmde ulaşmayı hedeflediğimiz görsel zenginliğe ulaşmamızı kısıtladı. Konunun hakkını verip veremediğimize ise “izleyici karar verecek” diye kaçamak bir yanıt verebilirim. Biz, kendi açımızdan en fazla şunu söyleyebiliriz: Hakkını verebilmek için azami emek verdik bu yapım için… Zira konunun kendisi çok “riskli” aslında. Nâzım ve Küba Devrimi gibi iki devin arkasına saklanmamaya çalıştık. Nâzım veya Küba Devrimi insanı “alıp götürecek” özel başlıklar çünkü. Biz daha çok bir buluşmayı anlatmaya, bu buluşmanın bugünkü izlerini sürmeye, açıkçası bir taraftan da bu buluşmayı sağlayan “Devrim”in güncelliğine, sosyalizmin insanlık için aciliyetine dikkat çekmeye çalıştık. Umarız bir nebze başarabilmişizdir. Kübalı yönetmen Gloria Rolando ile daha önce tanışıyor muydunuz? Daha önceden tanışmıyorduk. ICAIC bünyesinde çalışıyor. 10’a yakın filmi var. ABD’deki “Kara Panterler Partisi” ve “Siyah Kurtuluş Ordusu” yöneticisi olan ve cezaevinden kaçıp Küba’ya sığınan siyah kadın militan Assata Shakur üzerine 1997 yılında yaptığı film nedeniyle bir dönem ABD’ye girişi yasaklanmış olan bir yönetmen. Birikimini, deneyimini, dostluğunu sakınmadan bizimle paylaştı. İÇ POLİTİKAYA MÜDAHALE EDEBİLİRLER Birinci körfez savaşından önce Bağdat’ta ABD büyükelçisi olarak görev yapmış olan Joe Wilson’a göre milyarlar akıtılarak çok güçlü hale getirilen bu şirketler Amerikan politik yaşamında da önemli figürler haline geldiler. Joe Wilson, bu özel orduların günün birinde iç politikaya müdahale edebileceğini ima ederek şu sorunun gündeme gelebileceğini söylüyor: ‘’Bunlar kimin yanında?’’ Paralı askerlere ne kadar ödendiği bilgileri gizlilik özelliği taşımakta. Buna karşılık Irak’taki şirketlerin güvenliğini sağlayanlara yapılan ödemeler gizli değil. Afrika’da paralı asker olarak çatışmalara katıldığı iddialarıyla suçlanan Albay Tim Spicer’ın başında bulunduğu İngiliz Aegis Defence’e 293 milyon dolar ödendi. Irak polisini eğiten Teksas merkezli DynCorp ise bir milyar doların üzerinde tahsilat yaparak kasasını dolduranlardan. Diplomatları koruma görevi yapan Blackwater’a ödenen de 750 milyon dolar. ABD’nin Irak’ta batağa saplandığı, çekilmek için can attığı söylenip duruyor. Acaba öyle mi? Kirli savaşla, ilerde yeni roller de üstlenebilecek kirli güçler yaratıldı. General David Petraeus, Irak’taki generallerin de özel korumaları olduğunu kendi açıkladı. Irak’ta kontratla çalışan şirketler konusunda araştırma yapan komisyonun üyesi Demokratların Ohio senatörü Dennis Kucinich de Irak’taki ordunun yarısının özel şirketlere bağlı olduğunu öğrendiğinde ‘’tarihte böyle bir şey görülmüş müdür acaba?’’ diyerek, hayretini gizleyemedi. İşin en acı yanı dünya kamuoyunun demokrasi masallarıyla örülen Irak trajedisinin demokrasi finaliyle sonuçlanacağını beklemesi. osman.ikiz?tele2.se GÜVENLİK ŞİRKETLERİNİN KASALARI DOLDURULUYOR Irak’ın durumu İstanbul’un İngiliz işgali altındaki dönemi hatırlatıyor. Bağdat’ta bir hükümet var ama iktidar ABD’nin elinde. Kukla Bağdat Hükümeti, Amerikan yönetiminin dünya kamuoyunu uyutmasına yardımcı olmaktan başka bir işe yaramıyor. Dünya kamuoyu Irak’ta seçimle işbaşına gelmiş bir demokratik iktidar bulunduğu aldatmacasıyla oyalanırken Bush yönetimi hem bölgede istediği politikaları yürütüyor hem de güvenliği sağlama demagojisiyle bölgede kalarak Amerikan şirketlerinin kasasını dolduruyor. Jeremy Scahill, ‘’Blackwater: The Rise of the World’s Most Powerfull Mercenary Army’’ adlı kitabında Irak savaşının şahinlere para akıtan bir kirli savaşa döndürüldüğünü belgelerle anlatıyor. Jeremy Scahill’in araştırmasıyla benzer çalışmalar ve bazı kongre üyelerinin tahminlerine göre Irak’ta görev yapan özel güvenlik şirketlerine bağlı paralı askerlerin sayısı 150200 bin dolayında. Bunlara ne kadar para ödendiği kesin olarak bilinmiyor. Gene tahminlere göre Irak savaşı için ayrılan bütçenin yüzde 40’ı paralı askerleri istihdam eden S ‘H Küba Devrimi’nin coşkusunu yaşamak Senaryonun oluşumu ve filmin hazırlık sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?.. Nâzım, 1961 yılında Küba’daki “1. Yazarlar ve Sanatçılar Kongresi”ne davet ediliyor. Küba’nın büyük şairi Nicholas Guillen tarafından. Bu seyahatte kendisine eşlik edenlerden Fayad Jamis’i de unutmamak lazım tabii… Bu seyahatinde Küba Devrimi’nin heyecan ve coşkusunu tüm kalbiyle yaşıyor ve “Havana Röportajı” ve “Saman Sarısı” adlı şiirlerinde olağanüstü bir betimlemesini yapıyor, “Devrim”in ve Küba’nın… Filmin omurgasını “Havana Röportajı” şiiri oluşturuyor. Bu şiirinde Küba’da rastladığı karakterleri, tipolojileri anlatıyor… Çekimler için Havana merkezli bir çalışma yaptık. Programımızın yoğunluğu nedeniyle, Havana dışına çıkma şansımız olmadı. Yaklaşık 10 gün süreyle kaldık Küba’da… Kübalı ekibin özverili çalışmasını ve harika mesai arkadaşlıklarını anmadan geçmek hata olur. Başta Küba Büyükelçiliği; filmin yönetiminde Gloria Rolando, yapımın örgütlenmesinde Denis Valle çok ciddi emek verdiler bu projeye. Çekimlerde görev alan diğer Kübalı arkadaşlarımız da tabii… Türkiye’de, Küba’da ya da başka ülkelerdeki gösterimler nasıl olacak? Açıkçası şunu söyleyerek başlamak zorunda hissediyorum kendimi: Yaklaşık 10 yıldır yayımlanan Yeni İnsan Yeni Sinema dergimizde ülkemizdeki sinema sektörünün yapısı üzerine pek çok çözümleme yapmıştık. Ama bu filmin hayata geçirilmesinden sonra dağıtım ve gösterim süreçlerinin piyasa tarafından nasıl cendereye alındığını daha içeriden hissettik. Piyasanın sezonları var, piyasanın takvimleri var, piyasayı belirleyen dağıtım tekelleri var… Dolayısıyla, şu anda üstesinden gelmemiz gereken iktisaditoplumsal sorun başlığı var karşımızda. Buna ilişkin bir çözüm geliştirmeye ve filmimiz için bir gösterim takvimi oluşturmaya çalışıyoruz. Küba’daki gösterim süreci için de Küba Cumhuriyeti Büyükelçiliği ile kimi ön görüşmeler yaptık. ICAIC ile de değerlendirmeler yaptıktan sonra, bunun organizasyonunu yapmış olacağız. 20 BİN KİTAP ÖĞRENCİLERE DAĞITILACAK Keloğlan Rusya’da ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sponsorluğunda Rusçaya çevrilen beş Keloğlan masalı 20 bin adet basıldı. Kitaplar, Rusya’da düzenlenecek “Türk Kültürü Yılı’’ etkinlikleri kapsamında Rus öğrencilere dağıtılacak. Daha önce Rus masallarını Türkçeye çeviren Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi Amine Aygistova, beş Keloğlan masalını Rusçaya çevirdi. Rusya’nın başkenti Moskova’daki 1122 No’lu sanat okuluyla irtibata geçen Aygistova, okulda resim öğretmeni Tatyana Aloyşina gözetiminde kitaplar için bir resim yarışması yapılmasını sağladı. Vladimir Spivakov Vakfı’nın işbirliğiyle düzenlenen yarışmada belirlenen 6 Rus öğrenci masalları resimledi. Vladimir Spivakov Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi de olan Amine Aygistova, “Rus masallarını Türkçeye çevirerek başladığım projeyi bu kez Türk masallarını Rusçaya çevirerek sürdürdüm. Bu kapsamda ‘Tembel Ahmet’, ‘Altın Tas’, ‘Altın Saçlı Kız’, ‘Keze Bacı’ ve ‘Son Şans’ isimli Keloğlan masallarını Rusçaya çevirdim. Böylece Rus çocuklarının Türk masallarını okuması sağlanacak” diye konuştu. Binlerce kilometre uzaktan Nâzım’ı duymak Küba’da Nâzım’ın etkisini, izlerini nasıl gözlediniz? Neler hissettiniz? Öncelikle konuştuğumuz insanların Nâzım’ı neredeyse bu ülkenin ortalama aydınından daha iyi, derinlemesine anladıklarını görmek çok etkileyiciydi. Eşitlik ve özgürlük özlemini, emekçi halka duyduğu sevgisini; inatçılığı, entelektüel titzliğiyle, mücadelesini yaşamının merkezine koymuş haliyle. Bu aynı zamanda Nâzım’ın evrensel yönünü gözler önüne seriyordu, bizim için bir “doğrulama” oldu. Film için görüştüğümüz ve Nâzım’la tanışmış Kübalı aydınlardan, örneğin Nâzım’ın tercümanlığını yapmış olan Jaime Sarusky şunları söylemişti: “Keşke dünya Nâzım’larla dolu olsaydı... O zaman daha güzel, daha yaşanılası, daha kardeşçe yaşanan bir yer olurdu... Buna eminim!” Bu sözleri binlerce kilometre uzakta yaşayan birinden duymak, inanın çok güzeldi... Başka... Mesela Küba Komünist Partisi Nico Lopez Parti Okulu Rektörü Raul Valdes Vivo... O da şunu söylemişti: “Şiir ve kahramanlık daima kazanacak. İşte bu iki fikir, tam da Nâzım’ı tarif eden fikirlerdir.” Bunların basit güzellemeler olduğunu sanmıyorum. Bunun dışında Nâzım’ın şiirlerinin çok daha önceleri Latin Amerika’ya ulaştığını da gördük araştırmamız boyunca... Mesela Che, 1956 yılında bir Meksika cezaevinden annesine yazmış ve şöyle demiş: “Geleceğim Küba devriminin geleceğiyle bağlantılı. Ya onunla beraber zafere ulaşacağım ya da öleceğim. Şayet öngöremeyeceğim bir nedenle bir daha size yazamazsam ve kaybedecek olursam bu cümleler abartılı değil. Samimi bir elveda olarak kabul edin. Doğru yolda ve arkamda bırakacağım bir kız ile çemberi kapatmış olacağım. O yüzden ölümü bir frustrasyon olarak kabul etmiyorum, Nâzım Hikmet’in dediği gibi: Mezarıma yalnız bitmemiş bir şarkının hüznünü taşıyacağım.” Che, daha sonra, annesine yazdığı bir başka mektupta yine Nâzım’dan dem vurmuş: “Gökler kararmadı, yıldız kümeleri yuvalarından fırlamadı ne de ortalığı seller, fırtınalar darmadağın etti. İşaretler iyi zaferi gösteriyor. Ama Tanrı bile yanılabilir. O zaman ne mi olur? Senin tanımadığın bir Türk şairinin dediği gibi olur: ‘Mezarıma yalnız bitmemiş bir şarkının hüznünü taşıyacağım.” ‘Türk Tiyatro ve Kültür Haftası’ LUDWİGSHAFEN (Cumhuriyet) Bir süre önce acı bir yangına sahne olan Ludwigshafen kenti, nisan ayının son haftasında Türk tiyatro ve kültür günlerine ev sahipliği yapacak. 24 Nisan 2008 saat 19.30’da yazar Emine Sevgi Özdamar’ın okuma akşamıyla başlayacak olan “Türk Tiyatro Haftası”na, sonraki günlerde Yıldız Kenter ve Muhsin Omurca gibi sanatçılar da çeşitli etkinliklerle katkıda bulunacaklar. 29 Nisan’a kadar sürecek olan programlarda Türk sanat müziği konseri de yer alıyor. Ayrıca Atiye Deniz bir konserle izleyici önüne çıkacak. Karagöz ve Hacivat, Nasreddin Hoca gibi gösterilere de yer verilecek olan haftanın etkinlikleriyle ilgili ayrıntılı bilgi, www.theaterimpfalzbau.de adresindeki internet sitesinden alınabilecek. Yönetmen Çağrı Kınıkoğlu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle