Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 NİSAN 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Aysun Kayacı’nın Dağdaki Çobanı ir toplantı için üç gün yurtdışına gittim. Dönüşümde gördüm ki, Aysun Kayacı ile “dağdaki çoban”ı, gündemin ilk sırasındaki yerlerini koruyorlar. Aysun Kayacı’yı TV’den tanıyoruz. Ben ilk kez NTV’deki “Haydi Gel Bizimle Ol!” programında tanıdım. Daha önce de ünlüymüş. Güzel bir genç kız, ama aklından geçeni uluorta söylemeseydi, Türkiye’nin en tanınan, aynı zamanda en fazla saldırılan kişisi olur muydu bilmiyorum? Herkesin hakkında konuştuğu “dağdaki çobanı”nı ise kimse tam olarak tanımıyor. Çünkü somut bir kişi değil, soyut bir kavram o. Neleri simgeliyor? Bana göre umarsızlığı, bilgisizliği, yoksulluğu, tabii ki yalnızlığı, bütün bunların toplamı olarak bahtsızlığı... Yani o ne denli soyut bir kavram da olsa tekil değil, hatta çoğunluktan biri. Tek farkı, bütün bu özellikleri yaptığı iş dolayısıyla daha iyi yansıtır durumda olması. Üniversite öğrencisi olduğunu öğrendiğimiz Aysun Kayacı, demokrasimizi eleştirirken, ‘Dağdaki çobanın da, benim de bir oyumuz var, böyle demokrasi olur mu?’ deyiverince kıyamet koptu. Başbakan bile kendisine çattı. ??? Kayacı’ya hak vermediğimi, görüşlerini paylaşmadığımı baştan söyleyeyim. Bu tartışmanın 19. yüzyılda kalmış olması bir yana, bu ülke, üniversitedeki öğrenciler, öğretmenler ile dağdaki çobanın el ele vermesiyle, omuz omuza çarpışmasıyla kuruldu. Dağdaki çoban ile üniversite kürsüsündeki delikanlı Çanakkale’de de omuz omuza çarpıştılar ve şehit olduktan sonra koyun koyuna gömüldüler. Kısacası dağdaki çobanın herkes kadar harcı var bu vatanın temelinde. Ama ne yazık ki, dağdaki çoban temel harcına alın terini, kanını kattığı vatanın nimetinden, demokrasinin yararından kendine düşen payı alamadı. Eğer bugün hâlâ, onu bilgisizliğin, çaresizliğin, umutsuzluğun simgesi olarak algılıyorsak, bunun kabahati, onun değil, onu orada unutan bizim sırtımıza yüklenebilir ancak. Seksen beş yıllık Cumhuriyet, harcında payı bulunan dağdaki çobanına ulaşamamışsa, çobanın adını cehalet vesilesiyle kimse ağzına almak hakkına sahip değildir. Olayın bu gerçek yönünü gördükten sonra, “dağdaki çoban” konusunda, yakışıksız yakıştırması dışında, Aysun Kayacı’nın bunca eleştiriye konu olmasındaki haksızlığı da görmezden gelemeyiz. Çünkü dağdaki çobanın yazgısında birinci derecede sorumlu olan Kayacı değil. ??? Okul söz konusu olunca, onu aklına getirmeyen, onun okullaşma koşullarını yaratmayan, ama onun oyu söz konusu olunca, peşinden koşanlardır asıl sorumlular. Onlar ki, yalnız dağdaki çobanı değil, köydeki kasabadaki, kentteki bilumum insanı cehaletin veya yarı cahilliğin pençesine terk etmişler, yalnızca oyunu almakla yetinmişlerdir, şimdi dağdaki çobanı ya da köydeki yeğenini, ya da kentteki işsiz akranını, kasabadaki ahbabını, yapay bir çıkışla Kayacı’ya karşı savunuyor görünerek, gösteri yapmak hakkına sahip değillerdir. Onlar ki, cehalet üzerine politika bina ederler, sureti Hak’tan görünüp, demokrasi, eşitlik ve kardeşlik nutukları atma hakkına sahip değillerdir. Onlar ki, kendi ülkesinin insanını, benzer ülkelerin altında bir okullaşma düzeyinde tutmuşlardır, onlar ki, eğitimin süresini kısıtlı kılarken, düzeyini de düşürmüşlerdir, şimdi halktan yana tavır koyuyor gibi davranma hakkına sahip değillerdir. Dağdaki çoban, bizim kardeşimizdir. Ama hakkını yediğimiz, yüzüne bakmak hakkına sahip olmadığımız kardeşimiz. Biz kurallarını kendimizin koyduğu bir yarışta, dağdaki çobana aynı hakkı tanımadan aynı olanakları sağlamadan, onu saf dışı bırakarak, oyunu kendi aramızda oynayıp, kendi aramızda yarışan insanlar konumundayız. Dağdaki çobana da, aynı hakkı sağlamış olsaydık, belki de bugün o bizim yerimizde olacaktı, bizde onun... Sözde Değil, Özde... ürkiye “İslam devleti”ne doğru hızla ilerliyor mu? “Evet” diyenlerin “faşist”, “hayır” diyenlerin “demokrat” sayıldığı bugünlerde gazetelerde çıkan iki küçük haber... Migros Türk’ün belirli tarihlerde bir kampanyası vardır; bu kampanya tüm ürünlerde geçerlidir... Bir süre önce Migros “bir şişe şarap alana ikincisi yüzde elli indirimli” kampanyası başlattı... Aynı durum tekstil ürünlerinde de oluyor, bir gömlek alana bir kravat bedava veriliyor... Uygulamalar değişik... Migros Türk’ün “şarap kampanyası” acı sonla bitti... Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı “Reklam Kurulu” Migros’u cezalandırdı... Neden mi? Alkol kullanımını teşvik edici ve özendirici bulduğu için... Migros’a 59 bin 199 YTL para cezası uygulandı... Mısır’da bir mağazada da aynı uygulamaya tanık olmuştum. Orada da “bir şişe şarap alana ikincisi yüzde elli indirimli” değil, parasızdı. Bir şişe parasıyla iki şişe şarap almıştım üç yıl kadar önce. Mısır laik bir ülke değil!.. Orada demokrasi yok!.. Ulema ise var!.. Ama Mısır’da böyle bir cezalandırma yöntemi yok... Malezya’da ve Endonezya’da da öyle!.. İran’da alkollü içki satışı tümüyle yasak dükkânlarda, alışveriş merkezlerinde... Ama evlere servis yapan kaçakçılar hangi marka viski, kanyak, şarap vb. istersen getirirler.. Türkiye işte böyle bir ülke oldu AKP iktidarında... ??? Bu arada Pepsi Cola Servis ve Dağıtım Şirketi’ne internet sitesinde tanıtımı yapılan “Duygularını Göster” kampanyasında “Sıkmabaşlı fotoğrafların site moderasyonunca onaylanmayacağı” belirtildiği için 60 bin YTL para cezası verildi... Suçu ne Pepsi’nin? “Kişilik haklarını zedeleyici ve ayrımcılığı destekleyici açıklama yapmak...” Bizim “AKP medyası”nın “bezirgânları” yani “besleme medya”nın tosuncukları böyle haberleri yazı konusu etmiyorlar... Etmezler!.. Çünkü onlar demokrat, özgürlükçü!.. AKP’ye söz kondurmazlar... AKP demokrasinin ve özgürlüklerin simgesi!.. Türkiye’de “laiklik karşıtı çalışmaların odağı olmak” 2002’den beri “demokrasiözgürlük” yutturmacasıyla perdeleniyor... AKP ve yandaşları tam anlamıyla “kafayı iyice yemiş” olacaklar ki toplumu enayi yerine koyuyorlar... Bir tarafta yüzde 53, AKP’de yüzde 46.7... Tarikatçı, dinci, liboş takımının arkasında bazı Avrupa milletvekilleri var... İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın hesabı başka; üç büyük devletin “derin güçleri” Güneydoğu’yu da kapsayan “Kürdistan”ı yaşama geçirmek için çalışıyor... Bizde ise devlet içinde örgütlü çete ya da silahlı güç var!.. Farkımız bu Avrupa ülkeleriyle... Roth olsun, Lagendijk olsun, laik bir toplum ve devlet düzeni olmadan demokrasi ve özgürlüklerin gelişmeyeceğini bilmezler mi? Bu gerçeği Roth ve Lagendijk yıllar önce kendi yakın tarihlerini okuyup öğrenmişlerdir. Avrupalılar Rönesansın ve aydınlanmanın keyfini çıkarırken Türkiye’ye “İslam devleti” modelini ABD’yle ortaklaşa biçip üzerimizde deniyorlar... AKP’nin kapatılıp kapatılmayacağına Anayasa Mahkemesi karar verecek... AKP ya kapatılacak ya da kapatılmayacak... Ben, bir siyasal partinin kapatılmasına karşıyım. Türkiye’de siyasal partiler anayasanın ve yasakların koruması altındadır. ??? O zaman? Türkiye’deki siyasal partiler de anayasanın laiklik ilkesini çiğneyemezler... TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk diyor ki: “Yüzde 47 oy almış bir parti hakkında, laiklik karşıtı suçlamalarıyla kapatma davası açılmasını Avrupa’da çok az politikacıya anlatabiliyoruz...” Nasıl yani? Avrupalı aydınlar, yazarlar, sanatçılar, bilim insanları, önde gelen gazetecileri Türkiye’nin “İslam modeli”ni benimsediğini, laikliğin altının oyulduğunu görüyorlar... Görmeyenler ise Lagendijk ve çevresi... Bir de “besleme medya”nın tayfaları, AKP ve yandaşları... AKP, kendini savunurken “laiklik karşıtı” olmadığını sözde değil, özde göstermeli... B T TÜSİAD, Türkiye için ek hazırlattı Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından hazırlanan ve “Frankfurter Allgemeine Zeitung” adlı gazetede "Türkiye neden Avrupa'ya ait" başlığıyla yayınlanan ekte Almanya'nın önde gelen siyasetçileri ve işadamlarının Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin görüşlerine yer verildi. Almanya'nın eski Cumhurbaşkanı Walter Scheel, Türkiye'nin AB üyeliğinin, bir başarı öyküsünün mantıklı devamı olacağını söyledi. Nasyonal Sosyalizm döneminde ailesiyle Almanya'dan kaçmak zorunda kaldığı için Türkiye'de büyüdüğünü anlatan DaimlerBenz şirketinin eski Yönetim Kurulu Başkanı Edzard Reuter de, "Alman, Avrupalı ve Türkiye dostu olarak Türkiye'nin AB üyeliğini destekliyorum. Bu bizi güçlendirecek" dedi. Alman Federal Meclisi üyesi Lale Akgün ile Berlin eyalet meclisi üyeleri Emine DemirbükenWegner ve Bilkay Öney de, Türk kökenli politikacılar olarak Avrupa'nın birlikte büyümesini yürekten desteklediklerini, böylece sadece Türkiye'nin değil, Almanya ve Avrupa'nın da Türkiye'yle birlikte kültürel ve ekonomik olarak gelişeceklerini ifade ettiler. "Türkiye Avrupa için bir kazançtır" başlığıyla TÜSİAD tarafından ekte yer alan bir açıklamada da, Türkiye'nin ekonomisinin ve enerji sağlama imkânlarının AB için büyük bir kazanç olacağına, Türkiye'nin ayrıca AB'nin güvenliğini arttıracağına dikkat çekildi. (Fotoğraf: AA) TRT, Banu Avar’a yer bulamıyor K urumda Gülen cemaatine yakın isimlerin egemenliği artıyor sürpriz bir kararla en çok izlenen programlar arasında yer alan Avar’ın Sınırlar Arasında adlı programını TRT 1’den alarak, reytingi düşük olan TRT 2’ye kaydırdı. Ancak Avar’a yönelik girişim bununla da sınırlı kalmadı. Avar’ın programının, TRT 2’de yayımlanacak olan Gürcistan’ı konu alan “Tiflis: Gül Devriminin Ardından” başlıklı bölümü yayından kaldırıldı. Bunun yerine “Rusya” konulu bölümün yeniden yayımlanması kararı alındı. Konuyla ilgili açıklama yapan Avar, TRT’nin “içine fil girmiş bir porselen dükkânına” dönüştürüldüğünü belirterek “7 Nisan yayınımızdan bir hafta önce programın bundan böyle TRT 2’de cuma günü gece yarısına yakın bir zaman yayımlanacağını öğrendik. Yayın saatlerinin sürekli değiştirilmesi nedeniyle izleyicinin takibinin zorlaştırıldığı TRT’nin en çok izlenen haber programı artık sadece tesadüfen rastlayanlar tarafından izlenebilecek” dedi. Fırat KOZOK ANKARA Banu Avar’ın hazırlayıp sunduğu “Sınırlar Arasında” programını sürekli sansürleyen TRT yönetimi, bu kez farklı bir yönteme başvurdu. TRT 1’de program yapan Fethullah Gülen cemaatine yakın isimlerin sayısı hızla artarken Avar’ın programı TRT 1’den TRT 2’ye kaydırıldı. Programın da gece yarısı yayımlanması kararlaştırıldı. Sınırlar Arasında’nın “Tiflis: Gül Devriminin Ardından” adlı bölümü de yayından kaldırıldı. Bir süre önce “Abhazya Cumhuriyeti” konulu programı yapılan tüm reklamların ardından bir anda yayından kaldırılan, aradan bir hafta geçtikten sonra “makaslanarak” yayımlanan gazeteci Banu Avar’a yönelik sansürcü tutum farklı boyutlar kazanıyor. Dinci medya organlarında çalışan ve Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen isimlere art arda yeni programlar hazırlatan TRT yönetimi, renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69