29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Kapatma davasına karşın AB yetkilileri AKP’yi savunma adına Türkiye’ye gözdağı yarışında C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM aberi basın organlarımız “Kardak değil gerdek krizi” manşetleri ile verdi. Balıkesir’in Ayvalık ilçesindeki şu meşhur “nikah” töreninden söz ediyorum. Atina’da subay olduğu belirtilen Midilli adalı bir Yunanistanlı, geçtiğimiz yıllarda tanışıp nişanlandığı kızla evlenmek üzere Ayvalık’a geliyor. Nikah için gün alınıp tüm hazırlıklar yapılıyor. Bizim taze gelin ile Yunanlı astsubay masanın başında yerlerini alıp tören başladığında ortalık birden geriliyor. Türk gelin önce şaka olsun diye nikah memuruna “hayır” ardından “evet” diyor. Ortalıkta dönenlere ilk başlarda bir anlam veremeyen Yunanistanlı damada gelişmeler anlatıldığında, o da “peki o zaman ben de on kez hayır diyorum” diyor. Bizim densiz gelinimiz ortalığın gerilmesi üzerine damada dönüp “şaka yaptım” diyor ve imzalar atılıyor. Ancak gerginlik giderilmiyor. İmza sonrası yeni evlileri herkes alkışlarken gelinin alkışlamaması damadı çileden çıkartıyor. Bu defa “Neden alkışlamadın?” krizi çıkıyor. Bu anlaşmazlıkta sağ salim atlatıldıktan sonra damat “beni bekleyin size sürprizim var” diyerek ortadan kayboluyor. Yarım saat sonra ortaya çıkan Yunanistanlı astsubay, yanında taşıdığı çantadan bazı resimler çıkartıp nikah masasına seriyor. Ardından yine beraberinde getirdiği mumları resimlerin çevresinde yakarak tüm davetlilerin babasının anısına saygı duruşunda bulunmalarını istiyor. Resimlere ilk başta anlam veremeyen davetliler ve Türk gelin, bunların damadın Kıbrıs’ta ölen babasının resimleri olduğunu öğrenince ortalık yine karışıyor. Kız tarafı ve davetliler yapılanın saygısızlık olduğunu belirterek büyük tepki gösteriyorlar. Gelin nikah salonundan çıkarak evine kapanıyor. Gönlünü almak isteyen damat bu girişiminde başarılı olamayınca, salona dönüp davetlilerin gözleri önünde nikah yüzüğünü çıkartıp önce ağzına atıp çiğnemeye çalışıyor, ardından yüzüğü havaya atıp futbolcu gibi “vole” atmaya çalışıyor. Bununla da yetinmeyen psikopat Yunanistanlı, nikahın ardından gelinin evini basıp paraları, cep telefonunu ve bazı belgeleri çalıp kaçıyor. Ve finalde Edremit polisi tarafından önce gözaltına alınıp, sonra serbest bırakılıyor. Daha gerdeğe bile giremeden ayrılık rüzgarına kapılan yeni gelin (bazı haberlere göre) “tüm davetlilerden özür dilemezse, kesinlikle ayrılırım” diyormuş. Bu noktada, 20 yıldan bu yana Atina’da gazetecilik yapan ve Yunanistanlıları iyi tanıyan biri olarak yeni geline “Güzin Abla” tarzında bir dizi tavsiyelerde bulunacağım. ??? “Bak kızcağızım! Senin derdin ve hayalin 33 yaşından sonra psikopat da olsa biriyle evlenip kısa yoldan bu ülkeden tüymektir. Bu kadar olandan sonra eğer bu adam seni Yunanis 11 NİSAN 2008 CUMA Avrupa’dan tehdit yağıyor Çimen TURUNÇ BATURALP BRÜKSEL Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nunAnkara’ya yapmayı planladığı ziyaret öncesi AB yetkililerinin kapatma davasına karşı AKP’yi destekleyen ve Türk hukuk sistemini adeta tehdit eden açıklamaları sürdü. Barrosso, Türkiye’ye üyelik tarihi verilemeyeceğini söyledi. AB'nin Dış Politika ve Savunma Yüksek Temsilcisi Javier Solana, AKP'nin kapatılmasının Türkiye'nin AB ile ilişkilerine "darbe vuracağını", "sonuçlarının da çok kötü olacağını" söyleyerek Anayasa Mahkemesi'ne "mesaj" yolladı. AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn de AB sürecinin "Türkiye'de istikrar çapası olmasının" kapatma davasıyla ''bir kez daha test edileceğini'' söyledi. Avrupa Parlamentosundaki bir komitenin oturumunda konuşan Solana, AKP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde açılan davaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yüksek mahkemeye mesaj veren Solana, "Türkiye'de yüksek mahkemenin makul davranacağı umudunda olduğunu'' söyledi. ''Kapatma, Türkiye'nin Avrupa'da bizimle ilişkilerine bir darbe olur'' diyen Solana, ''kapatmanın sonuçların çok kötü olacağını'' söyledi. Gazetecilerin sözlerine ilişkin ayrıntı istedikleri Solana, demokrasilerde parti kapatmanın ''normal bir şey olmadığını'' söylemekle yetindi. AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn de Hıristiyan Demokratlar seminerinde yaptığı konuşmada, ''Geçen yılki cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerde AB sürecinin Türkiye'de istikrar çapası olması ciddi şekilde test edildi. AKP'ye açılan kapatma davasında bir kez daha test edilecek'' dedi. Rehn, ''özellikle temel haklarla ve ifade özgürlüğüyle ilgili acil reformlar beklediklerini'' ifade etti. YELİK TARİHİ VEREMEYİZ’ Türkiye ziyareti öncesi gazetecilere bilgi veren AB Komisyonu Başkanı Manuel Barroso, "Türkiye'nin geleceğinin tartışıldığı kritik günlerde konfe Ayvalıklı Geline Nasihatler! tan’a götürmek ister sen de gidersen, başına gelecekleri sıralayayım. Öncelikle normal evliliklerde olduğu gibi gerdeğe girdiğin ilk gece yatakta olacağını kesinlikle zannetme. Bu adamın daha nikah masasında yaptıkları dikkate alındığında sen gerdeğe, 1) Bu psikopatın babasının mezarı başında girebilirsin; 2) Babasının öldürüldüğünü iddia ettiği Kıbrıs’ta dağlık bir bölgede (ya da neresi ise) girebilirsin; 3) Türk düşmanı bir grup astsubay ve subayın katıldığı kapalı bir toplantıda girebilirsin; 4) Babasının ayininin yapıldığı kilisenin içinde girebilirsin; 5) Türkiye’yi gören Midillinin herhangi bir dağında girebilirsin; 6) Eşin olan bu psikopat sana hem seks hem de normal yaşamında kesinlikle “düşman Türk” muamelesi yapacaktır; 7) Gerdek görüntülerin veya resimlerin bir süre sonra ya Yunan silahlı kuvvetlerinin ilan tahtalarına ya da YouTube’e düşebilecektir. Bak kızım! Aklını bir an önce başına alıp bu psikopata tekmeyi vurmazsan o kafanın çekeceği çok şey var. Bu işler öyle elinde nikah cüzdanı ile gazetelere poz vermeye benzemez. Eğer bu saydıklarımı dikkate almayıp “ben illa da bu adamla evleneceğim” diyorsan, benden günah gitti. Nasıl olsa evlendikten bir süre sonra bu psikopat seni birliğinin bulunduğu Atina’ya getirecek. Burada başına gelecekleri düşünmek bile istemiyorum! Aşağılanacaksın. İtilip kakılacaksın. Belki dayak, belki işkence göreceksin. Sana her zaman şu hatırlatılacak: “Sen benim babamı öldürenlerin kanındansın.” Böyle bir ortamdan kurtulmak istediğinde feryatlarını Atina’da olmama rağmen belki ben bile duyamayacağım. Sevgili kızım! Bazı Yunanistanlı subay ve astsubaylar o kadar hasta ruhludurlar ki, iş sonrası “Tüh bugün de Türklerle savaşamadık” diye sızlanarak evlerine dönerler. Ancak onları evde kendileri gibi Yunanistanlı kadınlar bekler. Bu kadınlar bizim Türk kadınları gibi değildir! Erkekleri ister subay, ister polis, ister bakan olsun, susta yapıp oturttururlar! Yani deyim yerindeyse doğduklarına pişman ederler. Erkek kadını bir aldatırsa, kadın onu iki aldatır. Erkek bir vurursa, kadın üç vurur. Erkek bir bağırırsa, kadın üç bağırır. Sonunda ne olur bilir misin? Erkek kadına tekme atıp evden kovacağına, kadın erkeği tekmesille gönderir. Şunu bil ki, sen bunların hiçbirini yapamayacaksın. Ayrıca Türkiye’nin Atina başkonsolosluğunda “kadın sığınma evi” olmadığına göre aklını başına al ve o poz verdiğin evlenme cüzdanını şimdiden yırtıp atarak bu işe bir son ver. Benim 33’lük gelin kızım. İşte sana olacaklar ve nasihatler. Gerisi senin ve ailenin bileceği iş. [email protected] ‘Ü rans vermeye gitmiyorum" dedi. Kapatma davasını şaşkınlıkla karşıladıklarını anlatan Barroso, davanın demokrasi ve hukukun ilkelerine uygun seyretmesi gerektiğini söyledi. Müzakere sürecinin kapatma davasından etkileneceğini söylemenin erken olduğuna işaret eden Barroso'nun, "Türkiye'ye tam üyelik tarihi vermenin mümkün olamayacağını son olaylar da göstermiştir" ifadesini kullanması dikkat çekti. Temmuz ayından önce iki yeni başlık açılacağını belirten Barroso, "demokratik sekülerizmi önemsediklerini ancak sekülerizmin din haline gelmemesi gerektiğini düşündüklerini" bildirdi. Barroso bir soru üzerine AKP değil Türkiye'nin bütünü ile çalışmak istediklerini söyledi. H HizbullahEl Kaide işbirliği El Kaide, Hizbullah’ın denetim dışındaki kadrolarıyla işbirliği yaparak eyleme geçmeye çalışıyor. Konya’yı siyasi, Gaziantep’i askeri üs seçen El Kaide’nin, farklı İslami geleneklerden gelse de Hizbullah’la işbirliğine girmesi hayra alamet değil! Mehmet FARAÇ İstanbul’da, 1520 Kasım 2003’te Yahudilerin ve Hıristiyanların ekonomik, siyasi ve dini merkezlerine yönelik 4 intihar saldırısı gerçekleştirdikten sonra yeraltına çekilen Türk El Kaidesi, taban çalışması açısından ciddi bir devinim yaşıyor. Gaziantep’te ilk kez devlete silah çeken ve bir polisi şehit eden örgüt, Hizbullah’ın denetim dışındaki kadrolarıyla işbirliği yaparak eyleme geçmeye çalışıyor! Bin Ladin’in adamları militanlaşan Selefiliği tüm kentlerde örgütlü bir güç haline getirmeyi hedefliyor! İstanbul’da iki sinagog, İngiltere Başkonsolosluğu ve HSBC Bank Genel Müdürlüğü’ne yönelik saldırıların ardından El Kaide’ye yönelik operasyonlarda 320 civarında kişinin bilgisine başvurulmuştu. İstanbul’da 60 kişiyi katleden, 650’den fazla insanı yaralayan 73 militanın yargılanması 2006 yılının ağustos ayında tamamlandı. Örgütün elebaşıları Baki Yiğit, Fevzi Yitiz, Harun İlhan, Yusuf Polat ve Louai Sakka ağırlaştırılmış müebbet, Osman Eken ve Adnan Ersöz müebbet hapis, 41 sanık da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Bu dönemde El Kaide hücreleri yeraltına çekildi, ancak 2007 yılında yeniden harekete geçti. Polis de örgüte yönelik 20’den fazla operasyon yaptı ve Konya, Aksaray, Bursa, İstanbul, Gaziantep gibi kentlerde 300 civarında militanı gözaltına aldı. lığında oldukları iddiasıyla 10 kişi gözaltına alındı ve bunlardan üçü tutuklandı. Örgüt bu operasyonun ardından sessizliğe gömüldü ve militanlar seyyar satıcı olarak kendilerini kamufle etmeye çalıştı. Ancak polis kentin, El Kaide’nin VanAfganistan hattındaki bekleme noktası olduğunu tespit etti ve operasyonları sürdürdü. İki ay sonra, Haziran 2006’da örgütün lojistik birimlerinin bulunduğu Bursa’da da 23 kişi yakalandı. El Kaide 2007’nin sonuna kadar askeri yapılanmalarını tamamladı ve 2008 yılını eylem yılı ilan etti. Bu stratejiyi çözen polis, 10 Ocak 2008’de Van, Adana ve İstanbul’da gerçekleştirilen operasyonlarda, aralarında örgütün Van bölge sorumlusu İbrahim Şen’in de bulunduğu 38 kişiyi yakaladı. Bu operasyon salt örgütün beyin takımına bir darbe vurmadı, aynı zamanda El Kaide’nin VanGaziantep hattındaki hücrelerinin bağlantı ve eylem planlarının detaylarını da deşifre etti. Putin’e başbakanlık garantisi Dış Haberler Servisi Rusya'da gelecek ay devlet başkanlığı koltuğundan başbakanlık koltuğuna geçmesi beklenen Vladimir Putin'e iktidardaki Birleşik Rusya Partisi'nden “gel liderimiz ol” çağrısı geldi. Parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran Birleşik Rusya'nın Başkanı ve aynı zamanda parlamento sözcüsü olan Boris Vladimir Putin, siyaset Gryzlov, yeni devlet sahnesinden çekilmeyeceğinin başkanı Dimitriy sinyallerini vermişti. Medvedev’in 7 Mayıs’taki yemin töreninin ertesi olarak nitelendiren Medvedev'e günü, kendilerinin başbakanlık bırakacak olan Putin, politika adaylarının Putin olduğunu sahnesinden çekilme niyetinin ilan edeceklerini söyledi. olmadığını daha önce dile “Putin'e partimizin liderliğini getirmişti. üstlenmesini teklif edeceğim” Putin, aralık ayındaki diyen Gryzlov, 7 Mayıs'ta parlamento seçimlerinin Putin'in başbakan olması ardından “Başkanlık seçimini, yönünde parlamentoya öneride Birleşik Rusya Partisi bulunacaklarını ve 8 Mayıs'ta tarafından aday gösterilen ve da bunu uygulamaya benim de desteklediğim sokacaklarını belirtti. Medvedev kazanırsa, onun Parlamentoda üçte iki ekibinde ben de başbakan çoğunluğa sahip bulunan olmayı kabul ediyorum” partinin başkanı Gryzlov demişti. Gözlemciler, Rus “Putin'i başbakan olarak liderin başbakan olması halinde seçeceğimizi garanti ediyoruz” de ülkenin siyasi gücünün diye konuştu. Medvedev'de değil Putin'de Putin'in Birleşik Rusya'nın olacağı görüşünü taşıyor. Rusya liderliğine getirilmesinin, Birleşik Partisi'nin lideri partinin 1415 Nisan'daki olmasa bile Putin'in Sovyetler kongresinde karara Birliği'nin yıkılmasının bağlanabileceği belirtiliyor. Her ardından göreve gelen en güçlü ne kadar Birleşik Rusya'ya başbakan olacağı belirtiliyor. teknik olarak üye olmasa da, Rusya'da devlet başkanının Putin'in Kremlin yanlısı bu başbakanı görevden alma partiye verdiği destek biliniyor. yetkisi bulunuyor ancak yeni Görev süresi yasal olarak dolan bir ismi atamak için ve geçen ayki seçimlerle 8 yıldır parlamentonun onayı oturduğu devlet başkanlığı gerekiyor. koltuğunu “siyasi vârisi” İSTANBUL’A HİCRET! Örgüt silahlı eyleme geçemeden ablukaya alındı ve polis 24 Ocak’ta Gaziantep’te düğmeye bastı. El Kaide’ye yönelik düzenlenen operasyonda militanlar ilk kez devlete silah çekti. Çıkan çatışmada 1 polis şehit oldu, 4 terörist de öldürüldü. Bu çatışmanın ardından kent merkezi ile Kahramanmaraş ve İstanbul’da düzenlenen operasyonda, Çeçen asıllı bir Rus vatandaşının da aralarında bulunduğu 45 militanın gözaltına alınması, örgütün Gaziantep’i üs seçtiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Gaziantep’te El Kaide’ye vurulan darbe, örgütün çökertilmesi olarak algılandı. Oysa 1 Nisan’da yapılan bir operasyon, El Kaide hücrelerinin yayıldığını ve tıpkı Hizbullah’ın 1999’da yaptığı gibi İstanbul’a hicret ettiğini kanıtladı! Ümraniye, Fatih, Bağcılar, Beyoğlu, Bahçelievler, Avcılar, Üsküdar ve Gaziosmanpaşa’da düzenlenen operasyonda, eylem planı hazırladıkları ileri sürülen 45 kişi gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilenler arasında Hizbullah liderlerinden Hacı Bayancık’ın oğlu Halit Bayancık’ın olması, yalnızca örgütün radikal dinci bir örgütle iyice ilişkiye girmesini değil, El Kaide’nin polise yeni saldırılar ve ünlü isimlere suikastlar için çalışma yürüttüğünü de ortaya çıkardı. Konya’yı siyasi, Gaziantep’i askeri üs seçen El Kaide’nin, farklı İslami geleneklerden gelse de Hizbullah’la işbirliğine girmesi hayra alamet değil! ÖRGÜTÜN ÜSSÜ GAZİANTEP 20062007’deki operasyonlar, örgütün en az 40 kentte hücre oluşturmasını değil, aynı zamanda El Kaide’ye katılımların devam ettiğini de ortaya çıkardı. Pakistan ve Afganistan’da 2007 içindeki çalışmalarda Türk kökenli 12 militanın yakalanması da Türk El Kaidesi’nin Bin Ladin’e bağlılığını bir kez daha gösterdi. Gaziantep’te 2006’nın nisan ayında silahlı eylem hazır İlk 'kayıp çocuk' davası sonuçlandı Dış Haberler Servisi Arjantin'de diktatörlük döneminde “kaybolan” solcu bir çiftin çocuklarını yasadışı olarak evlat edinen eşler ile bir yüzbaşı hapis cezasına çarptırıldı. Arjantin'in tarihine “kirli savaş” olarak geçen 19761983 askeri diktatörlük döneminde “kaybedilen” kişilerin çocuklarıyla ilgili ilk dava sonuçlandı. Maria Eugenia Sampallo'nun, kendisini evlat edinerek büyüten aileye karşı açtığı davada mahkeme, kocayı 8 yıl, eşini 7 yıl, emekli bir yüzbaşıyı da 10 yıl hapis cezasına çarptırdı. DNA testleri sonucu, Sampallo'nun gerçek anne ve babasının, 1977'de tutuklanan ve öldüğü kabul edilen solcu bir çift olduğu ortaya çıkmıştı. Sampallo'nun annesinin, tutuklandığında 6 aylık hamile olduğu, ancak doğan bebeğin sahte belgeler hazırlanarak yasadışı olarak evlat verildiği belirlenmişti. İnsan hakları grupları, Arjantin'de “kirli savaş” döneminde yaklaşık 400 bebeğin kaçırıldığını tahmin ediyor. Bu kişilerin büyük çoğunluğunun gerçek kimlik bilgilerine ulaşıldığı belirtiliyor. “Kirli savaş” döneminde kaybolan ve öldürülen solcu ve muhaliflerin sayısının ise 11 bin ila 30 bin arasında olduğu ifade ediliyor. illi irade” diyor da başka bir şey demiyor. “Milli irade hedef alınıyor!” diye yeri göğü inletiyor Başbakan: “Kimse kendini milli irade üzerinde görmesin. (Kapatma davası) AKP’yi değil, milli iradeyi hedef alıyor. Demokrasi bu kadar ucuz mu? Millet iradesi hiçe sayılarak hukuk tesis edilemez!” RTE bu “milli irade” söylemini artık öyle abarttı ki Bahçeli bile dayanamayıp sonunda bir “milli irade kalkanından” bahsetti. Baykal da “milli irade hamasetinden” söz etti... Yani liderlerimiz farkında! “Milli iradenin”; “kalkan” ya da “hamasete” dönüştürülebilen, araçsallaştırılabilen bir şey olduğunun farkındalar... Bu da bir gelişmedir. Her musibetten bir hayır doğar misali, “AKPRTE vakası” sayesinde belki artık “dokunulmaz kutsallık” atfedilen bu “milli irade” söyleminin, “çoğulcu demokrasilerle” bağdaşmadığı anlaşılır. “Demokrasi jargonunda” böyle bir kavram yok çünkü. Yurtdışında onca yıl gazetecilik yaptım. “Milli irade” adına pozisyon alan tek demokratik lider görmedim... Kaderimizin barışmadığı Avrupa demokrasilerinde liderler, “seçmen” ya da “yurttaş” adına konuşurlar. “Seçmen/yurttaş” ifadesi çünkü tek vücutmonolitikamorf bir blok değil; “çeşitli “M SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ‘Milli İrade Kalkanı!’ Çok partili demokrasilerde siyasi partiler, tapulu arazi gibi “milli iradeyi” bir başlarına sahiplenemezler. Çoğunluk iradesinden söz etmek adına kullanılabilecek tek kavram “halk iradesi” olabilir. Ama “halk iradesi” de “milli irade” demek değildir. “Halk iradesi” katılımcılık içeren bir “egemenlik kaynağını” ifade eder. “Halk iradesi=milli irade” şeklinde bir önkoşul ya da kabul olamaz... AKP, CHP, MHP, DTP seçmenlerinin tercihleri “halk iradesinin” sonucudur. Bu partilerin her biri “milli irade”nin ortağıdırlar. Ancak hiçbiri toplam ve toptancı bir “milli irade” adına konuşamaz... AKP’nin oy oranı yüzde 47. “Milli irade” adına yüzde 47 dayatıldığında, yüzde 53’ün iradesi (ki bu da bir “halk iradesi”) ne oluyor? Sıfır! RTE’nin “milli irade” söyleminde “yüzde 53=0”! Böyle şey olur mu? lik” yani “çoğulculuk” içerir. Türkiye’de “demokrasi dili” henüz çoğulcu değil. Demokrasiden bahsedebilmek için, öncelikle bu dilin değişmesi, değişebilmesi gerekir. Fransız, İtalyan, İspanyol liderlerin ağzından, “yurttaşlar” “les citoyens”, “i cittadini”, “los ciudadanos” sözcüğünü çok duyarsınız. “Milli irade” “volonte nationale”, “volanta nazionaie”, “voluntad nacional” şeklinde bir ifadeye tanık olmazsınız. İsterseniz şöyle bir deney yapın: “Google”a girin ve “milli irade”nin yabancı dillerdeki bu karşılıklarını yazın. Karşınıza çıkan ilk haberin Erdoğan’ın AKP davası bağlamında verdiği Ali kıran, baş kesen “milli irade” vaazları olduğunu göreceksiniz. Sarkozy; Prodi, Zapatero söylemlerinde bu üsluba karşılık veren bir “milli irade” referansı bulamazsınız. Bulamazsınız çünkü “milli irade”; “çoğulculuk” barındırmayan “tek parti” döneminden kalma bir kavramdır. “Halk iradesi” denildiğinde, içine yalnız iktidar partisinin değil, muhalefet ve azınlığın görüşleri de katılıyor. Muhalefet iradesi de dikkate alınıyor. Muhalefet hiçe sayıldığında, “halk iradesi” toptan sıfırlanmış, hiçe sayılmış oluyor. “Halk iradesiyle”, “milli irade” böylesine farklı kavramlar. Halktan aldığınız egemenlik ve “meşruiyet kaynağı” size sadece “hükümet etme hakkı” verir. “Milli iradenin” tapulu mülkiyetini vermez. İktidar yani “hükümet etme hakkının sınırları” ise hukuk devleti, frenlerdengeler sistemi, medya, sivil toplum gibi unsurlarla denetlenir. Tartışılmaz, paylaşılmaz bir güç tekeli değildir demokrasi. Demokrasi=sandık değildir. İktidar=”milli irade” hiç değildir. Demokrasilerde iktidarların sınırları vardır. Sandığa indirgenen demokrasiler, “biçimseldir.” Bizim demokrasimiz işte böyle “biçimsel bir demokrasi.” Özü olan demokrasiler oysa ki yukarıda saydığım denetim mekanizmaları aracılığıyla “iktidarların yurttaşlara hesap verdiği” sistemlerdir. “Kendi iradesini” dayatmak adına “milli irade kalkanını” kullanan AKP, iktidar denetimi kabul etmiyor. Ve “Bu bir yargı darbesidir!” diye zeytinyağı gibi üste çıkıyor. Devenin “nerem doğru?” hikâyesi var ya. O hesap. Nietzsche’nin son savaşı! Dış Haberler Servisi Almanya'da Leipzig kentinin güneyindeki Roecken kasabası, bir kömür madeni projesi yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. 600 nüfuslu kasabanın en büyük kozu ise ünlü filozof Nietzsche'nin mezarına ev sahipliği yapması. Maden projesi gerçekleştirilirse, Nietzsche ve akrabalarının mezarlarının da bulunduğu bir kilisenin taşınması gerekiyor. Fransız haber ajansı AFP'nin haberine göre, Amerikan Mibrag firmasının projesine karşı oluşturulan Roecken ve bölgedeki diğer kasabaları temsil eden derneğin başkanı Dorothee Berthold, “Nietzsche tek umudumuz” diyor. Geçen ekimde Heuersdorf kasabası sakini 59 kişi, tüm yasal yolları tükettikten sonra evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bu gelişme bütün dünyanın dikkatini çekti. Çünkü kasabadaki 750 yıllık kilise temellerinden sökülerek 12 kilometre öteye taşındı. Nietzsche ve akrabalarının mezarları ise Roecken'de, ortaçağda inşa edilen başka bir tarihi kilisenin hemen yanında. Rahip Joachim Salomon, ünlü filozofun mezarının, maden ocaklarına yer açmak için taşınmasının “kültürel utanç” vesilesi olacağını söylüyor. nilgun?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle