23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 NİSAN 2008 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR 301. maddede değişiklik önerisi, TBMM Başkanlığı’na sunulurken dava açma izni Köşk’e bırakıldı AKP yargıya güvenmiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Ceza Yasası’nın (TCY) 301. maddesinde değişiklik öngören yasa önerisi, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. “Türklüğü” yerine “Türk milleti”, “cumhuriyet” yerine “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ibarelerinin getirilmesini öngören AKP hükümeti, Türk milletini aşağılama ile temel milli yararlara karşı fiillerde dava açma iznini Adalet Bakanı yerine Cumhurbaşkanı’na vererek hükümete yönelik eleştirilerin önünü kesti. Türk milletini aşağılama suçunun cezası, üst sınırı 2 yıla düşürülerek erteleme kapsamına alındı. TCY’nin “Türklüğü aşağılama” başlıklı 301.maddesi ile “temel milli yararlara karşı hareket” başlıklı 305. maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin yasa önerisi, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. 301. maddenin başlığını “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama” olarak değiştiren yasa önerisine göre, “Türklüğü” yerine “Türk milleti”, “cumhuriyet” yerine “Türkiye Cumhu Anayasa Mahkemesi Olsaydı… C 5 301. maddenin başlığını “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama” olarak değiştiren yasa önerisine göre, “Türklüğü” yerine “Türk milleti”, “cumhuriyet” yerine “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ibareleri getirilecek. Bu madde kapsamındaki suçlar, cezanın üst sınırı 3 yıldan 2 yıla düşürülerek erteleme kapsamına alındı. riyeti Devleti” ibareleri getirilecek. Bu madde kapsamındaki suçlar, cezanın üst sınırı 3 yıldan 2 yıla düşürülerek erteleme kapsamına alındı. “Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında arttırılır” fıkrası ise madde metninden çıkarılacak. Bu madde kapsamındaki suçlardan dolayı kovuşturma yapılabilmesi için Cumhurbaşkanı’nın izni gerekecek. Öneride ayrıca, temel milli yararlara karşı (bağımsızlık, toprak bütünlüğü, milli güvenlik ve Cumhuriyetin anayasada belirtilen temel nitelikleri) fiillerde bulunmak amacıyla yabancı kişi veya kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için maddi yarar sağlayan kişiye 3 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilmesini düzenleyen TCY’nin 305. maddesi kapsamında kovuşturma yapılması da Cumhurbaşkanı’nın iznine bağlanıyor. Önerinin gerekçesinde, “Bu maddelerdeki suçtan dolayı kovuşturma yapılması, partiler üstü ve yansız bir kişi olan Cumhurbaşkanı’nın iznine bağlı kılınmıştır” denildi. 301. maddenin mevcut haliyle öneride öngörülen hali şöyle: Öneri: “(1) Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, 1. fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. (4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması Cumhurbaşkanı’nın iznine bağlıdır.” TCY’nin 301. maddesinin yürürlükteki mevcut hali ise şöyle: Mevcut hali: “(1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede, bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. (4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.’’ Dedektif böcekler ürkiye’de ilk kez Tkullanılan yöntem ANTALYA (AA) Isparta’da 5 yıl önce işlenen cinayetin günü ceset üzerindeki böceklerin incelenmesi sonucu belirlendi ve polis, cinayeti delillerden yola çıkarak aydınlattı. Isparta Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan yazılı açıklamada, Köy Hizmetleri Müdürlüğü’nde çalışan memur Hayri Atasoy’un 5 Ağustos 2003’te yalnız yaşadığı evde 47 yerinden bıçaklanarak öldürülmesiyle ilgili cinayetin aydınlatıldığını bildirildi. Atasoy’un cesedindeki böceklerin İzmir Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği ifade edilen açıklamada, Atasoy’un cinayet zanlılarının Türkiye’de ilk kez entimolojik (böcek) bulguların incelenmesiyle tespit edildiği kaydedildi. Cesetteki böceklerin öldürülme gününün tespitini sağladığı ve cinayetin, cesedin bulunmasından 3 gün önce işlendiğinin ortaya çıktığı belirtilen açıklamada, olay tarihinde eve giren kişilere ilişkin geniş çaplı araştırma yapıldığını bildirildi. Delil incelemelerinin ardından Cinayet Büro Amirliği ekiplerinin Hayri Atasoy’un H.H.T. (24), M.Ö. (27) ve M.E.Y. tarafından öldürüldüğünün ortaya çıkarıldığı bildirilen açıklamada, olayda gözcülük yaptığı belirlenen F.B.’nin (23) cinayeti itiraf ettiği kaydedildi. Tutuklanan 4 zanlıdan ikisinin Hayri Atasoy’u, kendilerine homoseksüel ilişki teklif etmesi sonucu öldürdükleri yönünde iddialarda bulundukları öğrenildi. Kurtuluş Savaşı’nın son gazisi toprağa verildi CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Kurtuluş Savaşı’nın son gazisi 110 yaşındaki Yakup Satar yaşamını yitirdi. Eskişehirliler, son gaziye son görevlerini yapmak için cenaze töreninde bir araya geldiler. 1898 yılında Kırım’da dünyaya gelen Yakup Satar, 5 yaşındayken ailesi ile birlikte göç ederek Eskişehir’e yerleşti. Osmanlı ordusunda 50 özel asker ile birlikte Bağdat’a gitti. Bağdat’ta savaşırken İngilizlere esir düştü. Daha sonra, esir değişimi nedeniyle İngilizler tarafından bir gemiyle İstanbul’a gönderilen Osmanlı askerleri arasında bulunan Yakup Satar, Anadolu’nun işgal edildiğini görünce, Mustafa Kemal’in ordusuna katıldı. Kurtuluş Savaşı’nda, makineli tüfek kullanıcısı olarak önemli görevler yaptı. Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra Eskişehir’e yerleşti. Fırın ve bakkal dükkânı çalıştırdı. Kurtuluş Savaşı’nın son gazisi unvanına sahip olan Yakup Satar, kendisini ziyarete gelenlere her zaman “Biz bu vatanı çok zor şartlarda kurduk. Size teslim ettik. Vatanın kıymetini bilin. Vatanı böldürmeyin. Özellikle Batılılara ve Ermenilere dikkat edin” uyarısında bulundu. Gazi Satar, geçen genel seçimlerde AKP’nin seçim afişlerinde kendi fotoğrafını kullanmasına sinirlenerek AKP’yi mahkemeye vereceğini söyledi. 6 çocuk ve 48 torun sahibi olan Yakup Satar, evinde rahatsızlanarak yaşamını yitirdi. Satar için , Reşadiye Camisi’nde öğle namazından sonra askeri tören düzenlendi. Törene, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Eskişehir milletvekilleri Murat Mercan, Nedim Ünal, Beytullah Asil, Eskişehir Valisi Kadir Çalışıcı, 1. Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Bilgin Balanlı, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fevzi Sürmeli, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fazıl Tekin ile Eskişehirliler katıldı. Cenaze törenini başta TRT olmak üzere, birçok televizyon canlı olarak ya ürkiye’de her şey saptırılıyor: Bütün kavramlar, terimler, kurumlar… Demokrasi, Laiklik, Milli İrade, Milli Egemenlik, İktidar, Seçim, Meşruiyet, Anayasa, Yargı, Anayasa Mahkemesi, Anayasal yargı süreci… En başta da tarih! Üstelik bu saptırma “resmen” yapılıyor. Yani resmi kurumlarca. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders kitaplarında… Örneğin hükümetlerin, belediyelerin kararlarıyla… Çünkü saptırma “siyasal” kaynaklı. Kavramları, terimleri, kurumları ve tarihi, “politikacılar” saptırıyor… İktidar sahipleri de politikacılar oldukları için, bu saptırma “resmi” bir nitelik kazanıyor… ??? Tarihimizin en çok ve en şiddetle saptırılan konusu 19501960 arasında Türkiye’yi yöneten Demokrat Parti iktidarı dönemidir. Tabii bu dönemi sonlandıran 27 Mayıs 1960 hareketi, bu hareketin nedenleri ve sonuçları da asla soğukkanlı ve bilimsel, gerçeklere uygun bir biçimde tartışılmaz: Çünkü politikacılar, bu dönemi, geniş kitlelerin duygularını istismar edecek biçimde kullanmayı, siyasal çıkarlarına uygun biçimde saptırmayı tercih etmişlerdir. ??? En belirgin ve en sert saptırma, toplumsal ve tarihsel gerçeği adeta tam tersine çevirme, “Demokrasi şehidi Menderes” söyleminde görülür. Ne yazık ki bu dönemin sonunda asılan Adnan Menderes, kendisine yapılan bu haksızlıktan sonra, sanki bütün günahlarından arındırılmış, katlettiği demokrasinin kurucusu, koruyucusu ve şehidi ilan edilmiştir. ??? 27 Mayıs müdahalesine yol T açan süreç, Demokrat Parti’nin kendisini iktidara getiren demokratik mekanizmaları, kurum ve kuralları rafa kaldırmasıdır. Bardağı taşıran son damla, “Tahkikat Komisyonu” adıyla Meclis’te 15 milletvekilinden kurulan özel yetkili bir mahkemedir. Bu karar demokrasiye karşı tam bir sivil darbedir: Menderes , bu kararla, Meclis’te politikacılardan oluşan bir mahkeme kurmuş ve muhalefet partisini bu mahkemede yargılamak istemiştir. “Tahkikat Komisyonu” sadece milletvekillerinden oluşur… Hem sivil hem askeri yargı yetkilerine sahiptir… Hem savcı hem yargıç görevi yapacaktır… Temyizi yoktur… İşte askeri müdahaleye yol açan “bardağı taşıran son damla” budur. İktidarın, yetkilerini aşmasını ve meşruiyet dışı kararlar almasını önleyecek demokratik bir mekanizma, bir kurum, yani Anayasa Mahkemesi o dönemde yoktur. ??? Askeri müdahale sonrası hazırlanan ve halkoylaması ile kabul edilen 1961 Anayasası, pek çok çağdaş ve demokratik kurum ve mekanizma ile birlikte, Anayasa Mahkemesi’ni de kurmuştur. Şükredelim ki, bugün bir Anayasa Mahkemesi var. Rejim, kendi kendini denetleyebiliyor. Anayasa Mahkemesi’nin yargı sürecini ve bu sürecin bir parçası olan Yargıtay Başsavcısı’nın iktidardaki AKP hakkında iddianame hazırlamasını “Yargı darbesi” veya “Demokrasinin böğrüne saplanmış hançer” olarak niteleyenler, demokrasiye asıl hançeri saplayanlardır. ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org 110 yaşında yaşama veda eden Satar Mustafa Kemal’in ordusunda büyük zaferi yaşamıştı yımladı. Bakan Unakıtan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına cenaze törenine katıldığını söyledi. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da törene çelenk gönderdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül adına da törene Cumhurbaşkanlığı Yaveri Jandarma Albay Semih Okyay katıldı. Eskişehir Müftüsü Ahmet Akın’ın kıldırdığı namazdan sonra, bir süre top arabası üzerinde götürülen Yakup Satar’ın Türk bayrağına sarılı cenazesi daha sonra cankurtaranla Büyükşehir Belediyesi Asri Mezarlığı’na götürüldü. Satar, Asri Mezarlık’taki aile kabristanında toprağa verildi. Gençlerin genel kültürü yetersiz Öğrencilerine ilk derste “Muhsin Ertuğrul’u tanıyan var mı?” diye sorduğunu anlatan Dormen, “20 kişilik sınıftan 3 kişi parmağını kaldırıyor. En büyük neden, Köy Enstitülerinin kapanmış olması” dedi. Can HACIOĞLU ESKİŞEHİR Tiyatro Sanatçısı Haldun Dormen, gençlerin genel kültürlerinin çok zayıf olduğunu belirterek bunun en büyük nedeninin Köy Enstitüleri’nin kapatılması ve özel televizyon kanalları olduğunu söyledi. Dormen, “Bir rol için istediğiniz kadar oyuncu var. Tek bir şikâyetim var. Genel kültür diye bir şey kalmadı. Ben öğrencilerime ilk derste ‘Muhsin Ertuğrul’u tanıyan var mı?’ diyorum. 20 kişilik sınıftan 3 kişi parmağını kaldırıyor. En büyük neden, Köy Enstitülerinin kapanmış olması, TRT’den sonra gelen kanalların kültür ve sanat adına pek bir şey yapmamasıdır. Artık, özel kanallarda sadece magazin, dedikodu programları izliyoruz” dedi. 1955’TE DORMEN TIYATROSU’NU KURDU Amerika’da tiyatro eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye dönüp 1955 yılında Dormen Tiyatrosu’nu kurduğunu anlatan Dormen, “Dormen tiyatrosu ‘papaz kaçtı’ oyunu ile perdelerini açtı. Büyük bir başarı elde ettik. Türkiye’de bu oyunla ilk kez dinamik, hızlı, mizansenli bir oyun sergilenmekteydi. Erol Günaydın’ın ilk oyunuydu. Benim de Türkiye’de ilk oyunumdu. Hedefimiz, seyirciyi düşünme vakti bırakmadan eğlendirmek, sonradan da düşündürmekti” diye konuştu. Türkiye’de müzikli her oyunun müzikal olarak tanımlandığını ifade eden Dormen, sözlerini şöyle sürdürdü: kdeniz Üniversitesi öğrencisi iki grup arasında silahlı çatışma olduğunu televizyonların akşam haberlerinde izlerken ürktüm. Sanki bir zaman tünelinde ve 12 Eylül 1980 öncesindeydim. Sakalı ve her hali ile o üniversitede öğrenci olmadığını ortaya koyan görünümü ile siyah elbise giymiş iri kıyım bir adam, elindeki silahı ateşleyerek kaçıyordu. Çevresindeki genç çocukları yönetir gibi bir hali vardı. Kameranın sadece seslerini alabildiği öteki gruptakilerden birisinin de sesi geliyordu. “Erdal Ağabey dikkat. Tabancası var” diyen o ses, o sakallı ve çıplak başlı adamın dışındaki çoğunluğun, bu yolun henüz acemi yolcuları olduklarını gösteriyordu. 12 Eylül öncesinde, sadece CHP’nin bir parlamenteri değil, partinin özellikle gençlik sorunlarından da sorumlu yöneticisi kimliği ile sağlı sollu fraksiyonları çok yakından izlemek durumundaki birisi olarak, Antalya’daki kampus çatışmasını oluşturan bu iki karşıt görüşe mensup öğrencilerin kavgasında boy gösteren iri kıyım delikanlının Ömer Ulusoy adında ve öğrencilik ile ilişkisi bulunmayan birisi olduğunu öğrenmek, ürküntümü daha da arttırdı. O dönemi yaşayan hemen herkesin bildiği, o lejyonerler demek ki yeniden sokaklara dönme hazırlığındaydılar. Antalya polisinin verdiği bilgiye göre A DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Akdeniz Üniversitesi yerleşkesinde bulunan ve Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı öğrenci yurdundaki kavgaya karışanların sayıları 40’ı buluyor. Bu 40 kişinin 25’i yurtta kalan öğrencilerden oluşuyor. 4’ünün ise öğrencilikle ilgisi bulunmuyor. Silahlı iki kişiden birisi olan Ömer Ulusoy 34 yaşında. Ateşli Silahlar Yasası’na muhalefet, uyuşturucu madde bulundurmak suçlarından beş kez işlem yapılmış. Gazetelerde okumuş olmalısınız. MHP il binasına girip çıkan, ama MHP İl Başkanı’na göre parti üyeliği de bulunmayan kimsesiz birisi imiş bu Ömer Ulusoy. Devlet Bahçeli yönetimindeki bugünün MHP’sinin binalarının birer yolgeçen hanı olmadığını Antalya’daki il başkanının bilmeyişi gerçekten vahim bir durum. İl başkanı, hem Ömer Ulusoy’un partilerinin üyesi olmadığının altını çiziyor. Hem de isteyenlerin binalarına özgürce girip çıkmasını çok doğal karşılayarak, bu karşıt görüşler arasındaki çatışmaya önlem almadıkları için Yurt Müdürü ile Üniversite Rektörü’nü sorumlu tutarak olaylar Karşıt Görüşlerin Sokak Çatışması... dan sıyrılmaya çalışıyor! Bu eski tosun rolündeki uyuşturucu taşıyıcısının, kimi kirli senaristler tarafından oluşturulmaya çabalanan kirli senaryoların içine MHP’yi de bulaştırmak için kullanılabilecek birisi olabileceğini aklına getirmeyecek kadar da deneyimsiz birisi olmalı Başkan Mustafa Akar. Oysa, herkes Türkiye’de oluşturulmaya çalışılan bu son gerginlik için hem çok duyarlı olmalı. Hem de ilk tetiğin niçin Antalya’da ve Akdeniz Üniversitesinde çekilmek istenildiğini araştırmalıdır. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın, aynı zamanda Üniversiteler Arası Kurul’un da başkanlığını yapıyor. AKP iktidarının üniversiteleri genelgelerle yola getirmesi düşüncesiyle YÖK’ün başına oturturken, Cumhurbaşkanı’ndan TBMM Başkanı’na, Başbakan’dan, Maliye Bakanı’na kadar günümüzün politika kurtları tarafından “neyi, ne zaman ve nasıl yapacağı” konusunda bir dizi nasihat verilen Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ı geri çekilmeye zorlayan ilk girişimin sahibi olan Akaydın’ın rektörlük ettiği bir üniversitede olayların çıkarak büyümesini isteyenlerin seçimi olamaz mı Antalya? Gerçi, dün kendisine bu doğrultuda bir soru soran gazeteciye, böyle bir olasılığı düşünmediğini, düşünmek dahi istemediğini söylüyor Sayın Akaydın. Ama.. Yerleşke içindeki yurt binasının penceresine terör örgütü bayrağının asılması ile ateşlenen bir provokasyon girişimi ile atılan ilk adıma karşılık olarak başlayan protestoların oluşturduğu kavgalar, silahlı çatışmaya dönüşme eğilimi gösteriyor. Öyle olduğu için de, öncelikle farklı düşüncelere sahip, ama ülkesinin bütünlüğünü gözetecek gençlerin çok dikkatli olmalarını, ajitasyonlara gelmemelerini çağrıştıran bir dönemin kapısında olduğumuzu ortaya koyuyor. Provokatörler, “Nereden başlarsak başarırız?”ın yanıtını bulmak yarışında olmalılar. Çok değil. Bir ay kadar geriye doğru gazete arşivlerini tarayarak, ÜAK Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Akaydın için yazılanlara, verilen demeçlere göz atarsanız, o kara sakallı uyuşturucu taşıyıcısının öncü olarak kullanılmak istenildiği son olayın perde gerisindeki gölgeleri daha da saydam halde değerlendirebilirsiniz. ‘HER MÜZİKLİ OYUN MÜZİKAL DEĞİL’ “Herhangi bir oyununa bir müzik konulduğunda ya da bir kabare sergilendiğinde müzikal deniliyor. Bu yanlıştır. Müzikal, şarkı ve dansların katkısı ile o hikâyeyi anlatmak demektir. Durup dururken şarkı söylenmiyor. Bir de müzikal bence tek bir bestecinin baştan sona şarkıları yazdığı bir eser olmalıdır. Müzikal oyuncusu tiyatro oyuncusudur. Her iyi oyuncu müzikal oynayabilmelidir. Sesinin iyi olması gerekmez. Kulağının iyi olması ve duygularını müzikle ifade edebilmesi yeterlidir.” obirgit?ekolay.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle