07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 ŞUBAT 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM KamuÖzel İşbirliği kapsamında, özel sektörün kamu yatırımlarına devlet güvencesi geliyor Özele devlet garantisi Hükümetin hazırladığı taslağa göre, kamu yatırımlarının sonucu verilen hizmetin bedeli ödenemezse, devlet bunu “gölge ücret” ile karşılayacak. Murat KIŞLALI ANKARA Özel sektörün yapacağı kamu yatırımlarına devlet garantisi verilecek. Bu yatırımlar sonucunda verilecek hizmetlerin bedelini yurttaşlar ödeyemezse “gölge ücret” adı altında devlet ödeyecek. Bu hizmetlerin bedellerinin yatırımları yapan özel sektöre ödeneceği de devletin garantisi altına alınacak. Garantilerin verilmesine hükümet karar verecek. Hükümetin hazırladığı “Kamu Özel İşbirliği” (KÖİ) taslağının “Risk Paylaşımı ve Riskler” başlıklı 19. maddesinde “Görevli şirkete, üretilecek ve kamu veya tüketiciler tarafından kısmen veya tamamen satın alınacak mal ve hizmet bedelleri ile görevli şirket tarafından yapılan ve idareye belirli bir süre ile kiralanan tesisler için yapılacak kira ödemelerine idare ve/veya gerekli hallerde Maliye Bakanlığı veya Hazine Müsteşarlığı tarafından garanti verilebilir” denildi. Aynı maddede “Görevli şirket tarafından arz edilecek mal ve hizmetler için oluşacak talebin net olarak öngörülemediği durumlarda mal ve hizmetin miktarına ilişkin alım garantisi, idare ve/veya gerekli hallerde Ma Semih’i de Yitirdik! C 9 Borçlara hükümet güvencesi Taslağın 19. maddesinde özel sektörün yapacağı yatırımlar için alınacak borçlara da garanti getirildi. Taslaktaki hüküm şöyle: “KÖİ projesi çerçevesinde köprü krediler sağlanmasına veya sağlanacak bu krediler için geri ödeme garantisi vermeye ve KÖİ modeline dayanan tesisin ve/veya şirketin hisselerinin söz ko nusu projelere ilişkin anlaşmalardaki koşullara uygun olarak satın alınması halinde de dış kredi borçlarını yüklenecek idarelerin lehine, finansör kuruluşlara kısmi garantiler vermeye ve garanti koşullarını belirlemeye Hazine Müsteşarlığı’nın görüşü ve bağlı olduğu bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.” liye Bakanlığı veya Hazine Müsteşarlığı tarafından garanti verilebilir” hükmü de yer aldı. Maddedeki “Görevli şirket tarafından arz edilecek mal ve hizmetler için oluşacak talebin net olarak öngörülemediği durumlar” yine taslağın 3. maddesinde “gölge ücret” başlığıyla “Görevli şirketin işletme süresinde ürettiği mal ve hizmetlerin bedelinin, mal veya hizmetten yararlananlar tarafından ödenmesi çeşitli nedenlerle mümkün olmayan yatırımlarda, mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya kullanım miktarlarına göre belirlenen ve idare tarafından görevli şirkete ödenen ücreti ifade eder” şeklinde tanımlandı. ÜRETİMİN YÜZDE 46’SI KOÇ’TAN Koç Holding Otomotiv Grubu Başkanı Turgay Durak, Türk otomotiv sanayiinin yakaladığı başarıya dikkat çekerek sektörün 2012 hedefinin 2 milyon araç üretmek olduğunu kaydetti. Durak, üretimde Koç Holding şirketlerinin 520 bin adet araç ile yüzde 46’lık paya ulaştığını belirtti. AİLELER BÜYÜK İLGİ GÖSTERECEK Ford’un ABD ticari araç pazarının yüzde 40’ına sahip olduğuna dikkat çeken Ford Otosan Genel Müdürü Micheal Flewitt, Transit Connect’lerin geniş iç hacmi, düşük yakıt tüketimi ve manevra kabiliyeti ile pazarda özellikle işletmeler ve aileler tarafından büyük ilgi göreceğini söyledi. Ford Otosan ABD yolcusu Ford Otosan, Kocaeli fabrikasında üretilen Transit Connect’i Ford’un anavatanı olan ABD’ye ihraç etmeye hazırlanıyor. Ekonomi Servisi Ford Otosan Genel Müdürü Michael Flewitt, Kocaeli fabrikasında üretilen Transit Connect araçları gelecek yıldan itibaren ABD’ye ihraç edeceklerini belirterek fabrikanın kapasitesini bu yıl 320 bine çıkaracaklarını bildirdi. Ford Otosan’ın ABD’ye yapacağı ihracata ilişkin düzenlenen basın toplantısında konuşan Flewitt, Ford’un anavatanı olan ABD’ye ilk kez Türkiye’den otomobil ihraç edileceğini vurguladı. Flewitt, söz konusu ihracat için Ford Otosan’ın Kocaeli fabrikasının kapasitesinde 20 bin adetlik artış sağlanacağını, İnönü fabrikasındaki üretim potansiyelinin de artırılacağını ifade etti. ABD’deki olası talebe karşı Avrupa’da da Ford’a ait fabrikalardan birinde Transit Connect üretimi gerçekleştirilmesinin hedeflendiğini dile getiren Flewitt, bu konudaki çalışmaların Ford Otasan ile birlikte yürütüldüğünü kaydetti. Flewitt, ABD’de ticari araç pazarında Ford’un, yüzde 40’lık pazar payı ile ilk sırada yer aldığını, Transit Connect’in de bu pazarda küçük şirketler için çok cazip olacağını söyledi. Transit Connect’in tasarımına, Ford’un ABD’deki merkezinde başlandığını ve öncelikle Avrupa pazarları için geliştirildiğini aktaran Flewitt, Transit Connect’in, Türkiye ve Avrupa pazarlarından farklı olan ABD pazarı dinamikleri doğrultusunda Ford Otosan tarafından yeniden geliştirileceğini, bu pazara sunulacak aracın en önemli farklılığının ise 2.0 litre benzinli motor ve otomatik şanzıman olacağını kaydetti. Sabahatv’de Çalık’a izin oğu zaman bir yazı, bir sav, bir bilgi küçümsenir: “Teorik,” uygulama, pratik çok farklı, yaşama uymuyor, gibi eleştiriler yöneltilir. Bir yerde gereksiz bilgi veriliyor, dayanaksız görüşler ileri sürülüyor izlenimi verilir. Üstü kapalı şekilde akıl da verilir, yol da gösterilir, uygulamaya bakın, uygulamayı aktarın, teorik bilgiler şöyle geçiştirilse de olur, diye. Sağlam varsayımlara, uzun süreli gözlemlere dayanan teorinin uygulamaya ışık tutması, yol göstermesi gerekir. Teoriye aykırı, kozmetik uygulamaların zamanla yaldızı dökülür, başarısız sonuç ortaya çıkar. Teori, geleceğin daha iyi kestirilmesine olanak verir. Dikkat edilirse teorik bilgisi daha sağlam olanlar, en azından orta sürede daha gerçekçi öngörülerde bulunurlar. Bilgi eksikliği, belki teorinin küçümsenmesine, teorik diye yararlı, yol gösterici bilgilerin bir yana itilmesine yol açar. Son dönemde dünyada yaşanan ekonomik çalkantı, kapitalist düzende girişimcilerin ve işletme liderleri diye nitelendirebileceğimiz CEO’ların önemini ortaya koymuştur. Kuşkusuz ekonomideki gelişmeler, hükümetlerin izledikleri politikalar, işletmelerin başarısını (performansını), faaliyet sonuçlarını etkiler. Ancak bu Ekonomi Servisi Radyo ve Televizyon Üst Kurul (RTÜK), Çalık Grubu’nun Sabahatv’yi almasına ilişkin başvuruyu uygun bularak izin verdi. RTÜK’ten yapılan açıklamada, “Yapılan değerlendirmeler sonucunda, atv ve Radyo City’ye ait izin ve lisanslar ile kanal ve frekansların kullanım haklarının Turkuvaz AŞ adına tesciline karar verilmiştir” denildi. TMSF, geçen yıl yapılan ihalede atvSabah’ın, Çalık Grubu’na 1.1 milyar dolara satışına karar vermişti. Satışın kesinleşmesi için RTÜK’ün izin vermesi gerekiyordu. emih Vaner’i 12 Şubat’ta, geçtiğimiz salı akşamüzeri yitirdik. Hepimizin, tüm dost ve yakınlarının başı sağolsun. Yeri doldurulamaz bilim adamlarımızdan, “eş”i bulunamaz nadir insanlarımızdan, arkadaşlarımızdan biriydi. Bu “eşsizlik” laf olsun diye sarf edilmiş bir sözcük değil. O son derece tutucu, zorlu Fransız idari ve akademik dişlilerinin arasından sıyrılıp, Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü ve Fransız Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi (CNRS) gibi bir kuruma girmek başlı başına devasa bir hendeği atlamak olduğu gibi, bir Türk olarak kendini kabul ettirmek uçurum aşmak gibi bir süreç. Hem de ruhunu, onurunu, aydın dürüstlüğünü kaybetmeden... ??? Matem yazısı yazmak her zaman çok acı. Her türlü yazıdan daha ağır ve yorucu. Ancak birilerinin bu gölgedeki büyük insanlara asgari vefayı göstermesi, onlardan kalan, kalacak izleri vurgulaması bir boyun borcu, asgari şükran ifadesi. Berlin Festivali’nde Fatih Akın’la boy gösteren, ‘yeni keşif, transparan göçmen kızımız’ (!) ile anında tanışırsınız, ama eserleri asırlar boyu Türkiye tanıtacak bir Semih Vaner şu fani dünyadan göçer gider de, o boyalı basın hakkında tek kelime etmez. Aslında Semih’i belki bir kısmınız Türk basınındaki bir iki yazısından veya “Unutkan Tarih (Sovyet Sonrası Türk Dilli Alan)”, “TürkYunan Uyuşmazlığı” (Metis yayınları) gibi Türkçeye de çevrilmiş çalışmalarından tanıyabilirsiniz. Semih’in eseri elbette ki bunun çok ötesinde. ??? Kısaca aktaralım. Semih Vaner, sevgili dostu Baskın Oran’ın deyişiyle, onunla aynı gün, aynı yıl dünyaya gelmiş, 26 Temmuz 1945. İstanbul doğumlu Semih, Fransızca eğitim veren SaintBenoit Lisesi’ni bitirdikten sonra başarılı bir öğrenci olarak Lozan’da Siyasal Bilgiler okudu. Doktorasını Paris Sorbonne Üniversitesi’nde tamamladı. Devrinin bütün idealist solcu gençleri gibi heyecanla ülkesine göreve koştu. Türkiye’ye gitmeye karar verdiği günlerde sanırım 1976 yılında tanışmıştık. O günlerin tehlikesinin bilincindeydi. Döndü, İstanbul Üniversitesi’ne girdi. Staj veya kısa süreli bir burs için 1979’da Paris’e geldiğinde, belli bir Türk aydın grubu olarak kendi aramızda toplanıp sohbet ettiğimiz, yayın yaptığımız Türkiye Demokratik Kolektifi’ne katılarak Türkiye’ye ilişkin umut ve endişelerini anlattı. Birkaç arkadaşıyla Bursa Uludağ Üniversitesi’nin kuruluşunda yer aldı. Karanlık 12 Eylül tünelinden çıkışı 198182 yıllarında Paris’te buldu. Zorlu bir süreçten sonra Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü ve Fransız Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi / CNRS bünyesinde kurulu CERI / Uluslararası Araştırma ve İncelemeler Merkezi’nde hem öğretim görevlisi hem de araştırmacı olarak çalışmaya başladı. Mükemmel Fransızcası, keskin zekası, eleştirel bakışı, bilimsel titizliği, geniş kültürü, zengin mizah özelliği ona zaman içerisinde seçkin bir konum kazandırdı. Bugün de Türkiye’nin gündeminde olan demokratikleşme, AB ilişkileri, TürkYunanKıb S rıs sorunu, Ermeni tartışması, Kürt ve benzeri çok etni ve kültürlülük soruları gibi konularda yazdı, araştırdı, ulusal ve uluslararası arenalarda, platformlarda kısa soluklu çıkar ve kaygılardan uzak, Türkiye’nin, Türk toplumunun, insanının uzun vadeli yararları doğrultusunda mücadele etti. Yorulmaksızın her sorulana cevap, her davete icabet etti, binlerce genç öğrenci yetiştirdi, eğitti. ??? 1984’te Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü ve CNRS çerçevesinde kurduğu “Fransız Doğu Akdeniz ve Türkİran Dünyası Araştırmaları Derneği / AFEMOTI” bünyesinde çıkarttığı bilimsel CEMOTI dergisi alanında bir ilkti ve özgünlüğünü bugüne kadar korudu. 10 kişisel ve kolektif araştırma kitabı, çok sayıda bilimsel makale ve katkısı olan Semih Vaner başta Le Monde, Le Figaro ve Liberation gibi Fransız gündelik gazeteleri olmak üzere tüm Fransız basınyayınında çıkan yazıları ve konuşmalarıyla Türkiye konusunda ölçüt isimdi. Dünyada, Fransa’da Türkiye için düzenlenen sayısız eylem ve toplantı da ülkesinin gerçek, dürüst bir aydını olarak yer almış, AB ve Fransız yöneticileri tutarsız politikalarından ötürü şiddetle eleştirmiş ve katıksız, içten bir İnsan Hakları savunucusu olmuştu. Tek yavrusu Simon Rıza altı aylıkken yitirdiği eşine sıra dışı bir sevgiyle bağlıydı. Kendini yalnızca bugün 19 yaşında olan oğlu ve akademik ve siyasi mücadelesine hasreden bu parlak bilim insanı, sürekli yeni projeler üretmiş, sayısız kolektif çabanın başını çekmişti. Yıllardır onu kemiren ve tanısı bir türlü tam olarak konamayan hastalığına rağmen hastane yatağında bile ülkesini düşündü, öğrencilerini bırakmadı. 35 yıldır Fransa’da yaşayan biri olarak sizlere acımızın derinliği ve kaybımızın büyüklüğünü nasıl anlatmalıyız, bilemiyoruz. Fransız kamuoyunun cahilliğine, başta Fransız sağcı ve milliyetçi hareket ve politikacıların çalışmaları, müdahaleleri olmak üzere radikal Ermeni çevrelerin yıkıcı ve baltalayıcı faaliyetleri, Türk makamlarının yıllardır süren beceriksiz, soluk, silik tavır ve tepkileri ve de elbette ki Türkiye’deki içler acısı siyasi gelişmeler eklenince cevaplanacak yoğun soru ve sorunların sorumluluğu kısmen de olsa iki elin parmak sayısının geçmeyen Fransa’da yaşayan Türk ve Türkiye kökenli aydına düştü. Bu aydınlarımızın başında Semih’in de “En Büyüğümüz” diye nitelediği, 19 Temmuz 2005’te 63 yaşında aramızdan ayrılan bilge insan Stefan Yerasimos geliyordu. Semih Vaner geçtiğimiz yıl Fayard yayınlarından çıkan, uzun yıllar bir başucu eseri, ansiklopedik referans olarak kalacak, çok sayıda uzmanın katkılarıyla hazırladığı “La Turquie” (Türkiye) başlıklı bir kitabını ona ithaf etmişti. Şimdi de öteki “En Büyüğümüz” bizi öksüzyetim bıraktı. Son konuşmalarımızdan birinde şöyle demişti: “Nicolas Sarkozy dünya için Recep Tayyip Erdoğan’dan daha büyük bir tehlikedir. İkincisi kendi düştüğü yeri yakar, ilki Avrupa’yı, yani dünyanın aydınlık yüzünü...” [email protected] Ç YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Teori ve Pratik ra dışı davranabilmek, Doğru kararlar almak ve uygulamak, Bilgece davranmak, çalışanlara güven vermek, Kurumsal ruh oluşturmak, Şeffaf olmak, gizli kapaklı davranmamak, Davranışları ile çalışanlar için örnek oluşturmak, çalışanları etkilemek, beklentileri yüksek tutmak, adil davranmak, Öğrenmeyi, kendini geliştirmeyi sürdürmek, Yenilikçi olmak, kaynakları savurganca kullanmadan, gösterişe kaçmadan yenilikleri uygulamaya koymak, İşletme ile ilgili olanlara girişimci, sermayedar ve çalışanlara hesap vermek, Başarıları paylaşmak, başarıyı üstlenip, başarısızlığı çalışanlara ya da işletme dışı etkenlere yıkmamak, Kariyer planlaması yapmak, ye sistematik bir risktir. Tüm işletmeleri etkiler. Ancak uygulamaya bakıldığında işletmelerin bu çalkantıdan çok farklı boyutlarda, hatta yönlerde etkilendiği görülmektedir. Bu farkı doğuran en önemli etken, işletme liderlerinin tutumları ve yetenekleri arasındaki farktır. İşletme liderleri (CEO’lar) gerçekte işletmeler için sistematik olmayan, yalnız o işletmeyle sınırlı bir risk oluştururlar. Ne yazık ki işletme kitaplarında, konuya ilişkin makalelerde tanımlanan, özellikleri belirtilen işletme liderleri ile uygulamada gizlenen bazı liderler arasında bir uyum, özdeşlik gözlenmemektedir. İşletme liderlerinde genellikle, aşağıda özetlenen niteliklerin, yeti ve artamların (meziyetlerin) bulunması aranmaktadır: Gerçekleştirilebilir projeler geliştirmek, izlenecek stratejiyi belirlemek, İleri görüşlü, vizyon sahibi olmak; gerektiğinde farklı düşünebilmek, sı ni lider, ardıllar (halefler) yetiştirmek, Ahlak pusulasına, etik değerlere sahip olmak. Aranan bu nitelikler, genel işletme kitaplarında yazılı olduğu gibi, zaman zaman bu köşede de yollama yapılmaktadır. Uygulamada gözde işletme liderlerinin daha çok gösterişe kaçtıkları, medya ile reklam bağlantısı, ilişkisi kurup kendi tanıtımını yaptıkları, bilançoları makyajlayarak başarılı gözüktükleri, yıllık primlerini yükselttikleri, en azından pohpohlama ile hükümet üyeleri ile iyi geçindikleri, izlenen ekonomi politikaların destekçisi gözükerek gizli veya açık yalakalıkla övgü düzdükleri, şeffaf olmadıkları, çalışanlara karşı kapalı oldukları, aşırı risk üstlendikleri, hatta bazılarının ahlak pusulası olmadığı gözlenmektedir. Dünyada yaşanan son ekonomik türbülansın, çalkantının boyutunun büyük, maliyetinin ağır olmasında, sonucunun net gözükmemesinde büyük finans kuruluşlarının yöneticilerinin, CEO’larının payı büyütülür. Gerekli niteliklere sahip olmayan işletme liderleri, bir süre parlak sonuçlar açıklasalar dahi, sonuçta arkalarında enkaz bırakmaktadırlar. Teorik gibi, ütopik gibi görünen öneriler, aranan nitelikler; CEO’lar, işletme liderleri için de geçerlidir. Ukrayna DTÖ üyesi oldu Deniz BERKTAY KİEV Ukrayna’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üyeliğine ilişkin protokol, Cenevre’de Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yuscenko ve DTÖ Genel Sekreteri Pascal Lami tarafından imzalandı. Ukrayna’nın örgütte tam üye konumunu kazanabilmesi için protokolün 4 Temmuz tarihine kadar Ukrayna Parlamentosu tarafından onaylanarak DTÖ Sekretaryası’na teslim edilmesi gerekiyor. Üyeliği, Ukrayna’nın metalurji ve kimya endüstrisinin önde gelen çevreleri desteklerken devlet desteğinin 5 yıl içinde aşamalı olarak kalkacağı tarım ve otomotiv sektörlerinin zarar göreceği belirtiliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle