07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 ŞUBAT 2008 CUMA kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL Yerküremizde en büyük kozmoz yapıcısının kadınlar olduğunu unutmamalıyız C 15 Kaos ve özgürlük üzerine kimi zaman gökle birlikte, kimi zaman tek başına toprak belirir. Toprak doğurgandır, toprak anadır, toprak kadındır. Çekilen acı, bir doğum sancısıdır. Doğumla birlikte kaos kozmosa dönüşür. Prometheus ağlıyor ÇOCUKLARIMIZIN ADINA On iki yaşındaydım. Maçka’da dedem ve anneannemle, teyzelerim ve dayılarımla birlikte oturduğumuz 12 numaralı büyük ahşap konağın çatı katındaydım. Babamın bölme duvarlarını kendi elleriyle yapıp daireye dönüştürdüğü, güzelim balkonundan eşsiz bir Boğaz manzarasının seyredildiği, henüz şimdiki gibi azalmamış olan güvercinlerle, kumrularla komşuluk ettiğimiz çatı katında annemle yalnızdık. Babam ya işteydi ya da ev aramaya gitmişti yine, uzun süredir yaptığı gibi. Konakta bizden başka oturan kalmamıştı. Aşağıdan asırlık bir evin ahşap bedenine inen darbelerin uğursuz ritmi, aralıklı sarsıntılar ve beynimin içinde zonklayan gürültüler halinde ulaşıyordu bize. Konağı yıkıp yerine apartman dikecek müteahhidin yıkım ekibi alt katlardaki pencere ve kapı pervazlarını söküyordu. Annem ağlıyordu. On iki yıllık ömrümün, içinde şekillendiği dünya yıkılıyordu, kaosu yaşıyordum. Karnınızda evrenin yaratılışı kadar uzun bir süre taşıdığınız, adım adım şekillenen ve bu şekillenişi size giderek güçlenen “Ben buradayım” işaretleriyle hissettiren bebeğinizi sonunda kucağınıza alıp, sizden kopmuş, artık ayrı bir beden ve ruh olarak var olan o minimini, sıcacık varlığı bağrınıza bastığınızda, onun size sarılan ellerini, dokunuşunu, dudaklarını, soluğunu hissettiğinizde onunla birlikte yepyeni bir kozmosa doğduğunuzu, artık başka bir evren kurduğunuzu, başka bir evren olduğunuzu da duyumsarsınız. Dünyada bu yeni kurulmuş evreni bozabilecek hiçbir güç yoktur. Türkiye’de, hangi gerekçeyle olursa olsun, kadın üzerinden kaos yaratmak isteyenler ve bunda bir ölçüde başarılı da olanlar, şu koskoca uzayın içinde küçücük bir nokta olan yerküremizde en büyük kozmos yapıcısının biz kadınlar olduğunu hiç unutmamalıdırlar. O ahşap konağa inen ve çocukluğumun dünyasını yerle bir eden kazmaların uğursuz gürültüsünü hâlâ duyuyorum ruhumda. Ve tüm gücümle haykırıyorum: Yarattığınız kaosun içinden tırnaklarımızla, dişlerimizle, düşlerimizle; hapsedilseler veya diplerinden kesilseler bile daha gür, daha boyun eğmez olarak geri gelecek, özgür rüzgârlarda uçuşacak saçlarımızla söküp çıkaracağız, yeniden bir araya getireceğiz yeni bir kozmosun gizil, devingen güçlerini ve çocuklarımızın geleceğini mutlaka ama mutlaka koruyup yeniden inşa edeceğiz, onların adına, onlarla birlikte... KAOS NEDIR? Ansiklopedide kaosun iki tanımı var: 1. Dünyanın oluşumundan önce maddeyi oluşturan öğelerin genel karışıklığı; 2. Büyük düzensizlik, kargaşa, genel karışıklık. Tanımlardan ilki, sözcüğün geldiği Yunanca “khaos” teriminin mitolojideki anlamına gönderme yaparken ikincisi daha çok bu mitolojik terimin toplum ve insan yaşamına taşınmış bir kullanımını gündeme getiriyor. Azra Erhat, “Mitoloji Sözlüğü”nde, Kaos halinin farklı yaratılış mitolojilerinde farklı görünümlerindeki ortak nokta tekdüze bir görünüm altında henüz ayrışmamış, ayrı ayrı adları konmamış, neye gebe oldukları henüz bilinemeyen bir elementler yığını, gizilgüçler topluluğu bulunmasıdır. “boşluk, daha biçime girmemiş, varlığa kavuşmamış öğelerin karışımı” anlamına geldiğini belirttiği bu terimi Hesiodos ve Ovidius’tan iki alıntıyla örneklemiş: “Khaos’tu hepsinden önce var olan” diyor Hesiodos, “Theogonia” (Tanrıların Soykütüğü) adlı yapıtının başında. Ovidius ise “Metamorphoseis”te (Başkalaşımlar) “Kımıldamaz, biçimsiz, düzensiz ağır bir yığın, / karmakarışıkmış içinde nesnelerin türlü türlü öğeleri” diye tanımlıyor “khaos”u. Farklı yaratılış mitolojilerinde farklı görünümlere bürünür “kaos” hali. Kimi zaman “hiçlik”tir sadece, kimi zaman engin bir derinlik, dipsiz bir uçurum, kimi zaman da uçsuz bucaksız sular... Bence hepsindeki ortak nokta, tekdüze bir görünüm ve o dış görünüşün altında henüz ayrışmamış, ayrı ayrı adları konmamış, neye gebe oldukları henüz bilinemeyen bir elementler yığını, gizilgüçler topluluğu bulunmasıdır. Sonra bu tekdüze görünümün içinden ‘Güldestan’ Avrupa yolcusu Kültür Servisi İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin ‘Güldestan’ projesi, şubat ayında Hollanda, mart ayında Saraybosna, haziran ayında Almanya olmak üzere üç yurtdışı turnesine gidiyor. 2005 yılında Türk dans sanatının yurtdışında tanıtılması amacıyla yaratılan proje, 14 Şubat’ta Amsterdam De Meervaart’da, 15 Şubat’ta Utrecht, Stadsschouwburg’da, 16 Şubat’ta Dordrecht, Schouwburg Kunstmin’de, 17 Şubat’ta Rotterdam, Theater Zuidplein’de seyircilerle buluşacak. Koreografisinin Beyhan Murphy, müziğinin Mercan Dede’ye ait olduğu ‘Güldestan’, 21 kişilik bir dansçı ekibi ile sahnelenecek. (0 212 249 11 35) asıl başladığı konusunda henüz kesin bir bilginin olmadığı Ludwigshafen faciasıyla ilgili gelişmeleri okurken, ateşle oynamanın ne kadar tehlikeli olabileceği konusunu düşündüm. Oysa ateşe insanlık hiç de “yakıcı” sonuçlarına uymayan anlamlar yükler. Hele Yunan mitolojisi... “İnsanlığın çocukluk evresidir” derler Yunan mitolojisi için. Bu mitolojideki öyküler insanın hayal dünyasının ne kadar geniş olabileceğinin gerçekten de en iyi örneklerindendir. İnsanlarla kavgaya tutuşan tanrılardan tutun, doğaüstü güçlere sahip ölümlülere kadar, ancak hayal dünyamızda yaratabileceğimiz kişilerle, olaylarla doludur bu öyküler. Ben de okudum tabii bir zamanlar. Sevdim de. Hem de çok. Bu öykülerde ateşi, insana yararlı bir nesne gibi gösterdiğine bakılırsa, “çocukluk evresi” öykülerinde bile neyi nerede kullanacağını gayet iyi biliyormuş demek ki o dönemin insanoğlu/kızı. Ölümlülerin, yani insanların koruyucusu olan Prometheus’un, Tanrılar Tanrısı Zeus’la kapışması ateş yüzündendir, bilirsiniz. Zeus, her neye sinirlendiyse insanlığı, elinden ateşi alarak cezalandırmak istediğinde “ölümlülerin koruyucusu” Prometheus’u bulur karşısında. Prometheus, tanrıların yurdu Olimpos dağından çaldığı ateşi insanlığa verir yeniden. ??? Ateş, farklı kültürlerde ifade ettiği bir çok anlamın yanı sıra aydınlık demek elbette. Yoksun olmamamız gereken bir aydınlık yani. “Henüz çocuk sayıldığı” dönemde bile, masallarında, efsanelerinde ateşi bir kıyım aracı olarak görmemiş insanlık, böyle anlaşılıyor. Sözümona “olgunluk dönemi” olan günümüze bakın bir de. Prometheus’un, ihtiyaçları vardır diyerek tanrıya kafa tutup insanlığa getirdiği ateş, ırkçı alçaklar ile faşist namussuzların insan kıyım aracıdır artık. Prometheus’un Olimpos dağından bin bir zorlukla yeryüzüne indirdiği ateş, günümüzde incecik çöpler halinde kibrit kutularına sığdırılmıştır. Taşı taşa, odunu oduna vurarak kıvılcım çıkartmayı yani sürtünme yasasını binlerce yıl öncesinde bırakarak, ateşi elinin altında her an bulunduracak kadar küçük bir nesneye dönüştüren insanlık, bu küçücük kibrit kutularıyla büyük yangınlar çıkarabilmektedir. Örneği çok. Ruanda’da, neyi alıp veremedikleri hâlâ bilinmeyen Hutular ile Tutsiler arasında bir milyona yakın insanın canına mal olan iç savaşta, binlerce insan ateşe verilerek öldürüldü. Çok yakın zamanda politik gerek N çelerle başlayan şiddet olaylarında onlarca insanın kesici aletlerin yanı sıra, yakılarak öldürüldüğünü de gördük Kenya’da. Ortaçağ Hıristiyanlığında, sözümona “kafir” sayılanları yok etme biçimi de onları ateşe atmaktı. Biz de ateşi, bu örneklerdeki uğursuz işlevine uygun kullanmadık mı Sivas katliamında? Prometheus, Zeus’un evinden ateş çalıp insanlığa getirdiği için herhalde mahcuptur. Irkçı alçaklar ile faşist namussuzlar, sadece kibrit çakıp ev kundaklamayı becerebilirler. Dün de öyleydiler. Ateşi, hem insan hem de kitap yakmada kullanabildiler sadece. Irkçı alçaklar, “yok etme”nin en vahşi, en yürek dağlayan yöntemini ateşle buldular. On üç yıl önce Solingen’de kundakları evde Genç ailesinin birçok ferdini yakmışlardı. İngiliz ırkçıları da, 80’li yıllarda, Pakistanlı bir anneyi, üç çocuğuyla, posta kutusundan attıkları gazlı bezle tutuşturdukları evde yakarak öldürmüşlerdi. ??? Irkçılar tek bir millete mensupturlar. Irkçı milletine. Alman’ı, İngiliz’i, Türk’ü, Kürt’ü, Sünni’si, Alevi’si fark etmez. Solingen’de, Ludwigshafen’de, Sivas’ta kibrit kullandılar mı bu ırkçı alçaklar? Kullandılar. Benim için önemli olan budur işte. “Bizden değildir” diyerek, karşı oldukları düşünceyi, inanç biçimini ya da yaşama tarzını değil, doğrudan doğruya “insanı” yakmıştır bunlar. Hangi mezhepten ya da ırktan oldukları beni ilgilendirmez bu alçakların. Ama adlarına cinayet işledikleri mezhep ya da milliyetin diğer mensuplarını ilgilendirmeli. Ludwigshafen’deki vahşete ırkçı olmayan Almanlar, Sivas’taki vahşete de mezhebi bir bağnazlık içinde olmayan Sünniler karşı çıkmalılar. O alçakların ellerindeki kibritleri belki onlar alabilirler. Mitolojide/dinler tarihinde, ateşi inanlığa getiren Prometheus da var, İbrahim peygamberi ateşe atan Nemrud da. Ya Prometheus’u mahcup etmeyecek, ateşi insanlığın faydasına kullanacağız ya da Nemrud’un eline, insan yaksın diye meşale tutuşturacağız. Ya Sivas’ta, Ludwigshafen’de yananların yanında olacağız ya da cebinde kibrit taşıyan kundakçının. Bitirirken iki noktaya dikkat çekmek isterim. Bir: Gerçekten de artık kesin tercihler yapmayı gerektiren bir çağda yaşıyoruz. Aymazlığın alemi yok. İki: Eğer bu Ludwigshafen faciasının ırkçılarca değil de bir kaza sonucu gerçekleştiği ortaya çıkarsa, siz bu yazımı lütfen Sivas katliamını düşünerek okuyun. [email protected] 2008 Nobel Edebiyat Ödülü için Türkiye’den üç aday Kültür Servisi PEN Türkiye Merkezi, Nobel Edebiyat Komitesi’nin daveti üzerine, ülkemizden Yaşar Kemal, Leyla Erbil ve İlhan Berk’i 2008 Nobel Edebiyat Ödülü için aday gösterdi. İlhan Berk, Türkiye’nin Nobel Edebiyat Ödülü adaylığının Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın hakkı olduğunu belirtirken, Leyla Erbil, Yaşar Kemal gibi büyük bir anlatı ustası ve İlhan Berk gibi şiire yepyeni ufuklar açmış bir edebiyatçıyla birlikte böyle bir ödüle aday gösterilmekten kıvanç duyduğunu bildirdi. ‘Tuhaf bir kadın’ adlı öykü kitabı TEDA projesi kapsamında Almancaya çevrilen Leyla Erbil, “Halen Kültür Bakanlığı’nın tavsiye ettiği 100 yazar listesinde olmamama ve Batı’da yeterince tanınmamama rağmen; 2004 yılından sonra bu yıl da ödüle aday gösterilmem çok sevindirici. Ne var ki, ödülü hiçbirimizin kazanamayacağını düşünüyorum” diye ekledi. Yaşar Kemal bugüne dek birçok kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildi ve başta ‘İnce Memet’ olmak üzere hemen hemen tüm yapıtları birçok yabancı dile çevrildi. Türk şiirinin yaşayan en büyük ustalarından İlhan Berk’in ise üç kitabı son yıllarda Amerika ve İspanya’da yayımlanmıştı. DÜNYA BASIN FOTOĞRAFLARI YARIŞMASI Türk kızları ödül getirdi Çeviri Servisi Doğu Anadolu’nun kırsalında iki kız çocuğu... Boylarına bakılırsa ikisi de ilköğretim öğrencisi. Kızlara odaklanan bu enstantane Agence Vu adına çalışan İngiliz fotomuhabiri Vanessa Winship’e Dünya Basın Fotoğrafları yarışmasında ödül getirdi. Winship, 10 ayrı dalda 23 ülkeden 59 fotomuhabirinin ödül aldığı yarışmada “portre öyküleri” dalında birinci oldu. Uzun lafın kısası kazanan isimler arasında Türkiye’den fotomuhabiri yok. Ancak, Anadolu insanının “görsel malzeme” olduğu bir kare var. Büyük ödülü Afganistan’da çektiği sığınakta yorgun düşmüş ABD askeri fotoğrafıyla Tim Hetherington’ın kazandığı yarışmada başarılı olan isimlere ödülleri 27 Nisan’da Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da düzenlenen törenle verilecek. ivas’ta 1993 yılının 2 Temmuz’u, Pir Sultan Şenlikleri’ne katılmak, türküler söylemek, şiirler okumak, semah dönmek için orada bulunan insanların bir bölümü için hayatlarının son günü oldu. Kaldıkları otelle birlikte cayır cayır yakıldılar. İnsanlık tarihinin bu en kara lekelerinden birinin, yaşadığımız çağda, ülkemizde gerçekleşmiş olması, hiç unutulmayacak bir acıdır. Keşke o yanık yapı, tıpkı İkinci Dünya Savaşı unutulmasın diye Berlin’in orta yerinde yarı yıkık bırakılarak “Anımsama Kilisesi” adıyla savaş anıtına dönüştürülen Kaiser –Wilhem Kilisesi gibi öylece bırakılsaydı. ??? Neyse ki, sanatçılarımız var, dilimize, toplumumuza, tarihimize sahip çıkan: Sivas olayı, son yıllarda şairlerimizin üzerine en fazla şiir yazdıkları olaylardan biri oldu. Fazıl Say, “Metin Altıok Oratoryosu” ile en büyük ağıtlardan birini yaktı. Şimdi de Dostlar Tiyatrosu, “Sivas 93” ile bu unutulmayacak olayı tiyat S DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Sivas’ta ve Her Yerde ken; bir şenlik coşkusunun karabasana dönüşmesi adım adım sergileniyor. Gözü dönmüş gericilik karşısında savunmasız insanların saatler boyu süren çaresizliği; Sivas’tan Ankara’ya dönemin yöneticilerinin umursamazlığa varan “soğukkanlılık”ları sonucu ortaya çıkan korkunç tablo, izleyeni de içine alıp yakıp kavuruyor. Evet, bu oyunun izleyicisi olabilmek zor: İçinizdeki insanı bulup, ona sesleniyor bu oyun. İnsansan kulak ver sesimize diyor. Koltuğunda çağımızın en büyük acılarından biriyle baş başa bırakıyor izleyenini. Artık o koltukta ister o günleri düşünün, ister bugünleri. ro sahnesine taşıyor. Geçmişinde, “Havana Duruşması”ndan “Alpagut Olayı”na dek siyasal konularda pek çok belgesel tiyatro örneği veren Dostlar Tiyatrosu, bu geçmişe yakışan, son derece yalın ve dürüst bir çalışma ortaya koyuyor. Piscator’un Politik Tiyatro’sundan 1968’in Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’na dek, bu alandaki deneyimlerden ustaca yararlanan; yazılışıyla, sahnelenişiyle amacını hiç unutturmayan bir oyun, “Sivas 93”. ??? Perdedeki görüntülerde olaylar, şenliğin başlangıcından duruşma salonlarına dek, dakika dakika akar Unutulmayacak bir olayın, unutulmayacak oyunu “Sivas 93”. ??? Gericilik bugün artık, orada burada değil, her yerde. Bu yüzden de her alanda onunla hesaplaşılması, iyinin kötünün yeniden tartılıp değerlendirilmesi gerekiyor. Ülkemiz ve yeryüzü için aydınlık bir gelecek, ancak bu hiç sonlanmayacak mücadele ile olanaklı. Birlikte yazalım hadi ölüme karşı konuşalım bir yürekten hadi bir ağızla kimse ayırt etmesin kimin söylediğini nereye kadarı benim nerden sonrası senin kıvrıla kıvrıla yanan bir kâğıtta (…) hadi gel bir yangın öksüzlüğünün ardından kalan külü bile tanımayan çocuklara nasıl anlatırızı konuşalım susmak yerine (Kemal Özer) [email protected] İngiliz Winship, Doğu Anadolu’da çektiği fotoğrafla ‘portre öyküleri’ dalında 1. oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle