23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 ŞUBAT 2008 CUMA müzik YORUMLAR Perküsyon ustası Okay Temiz’in 69. doğum gününde ünlü ritimciler İstanbul’da bir araya geliyor C Avrupa Türbanı gürlük konusu değildir. Belki 21’inci yüzyılda tersinden bir özgürlük konusu sayılabilir: 250 yıllık aydınlanma tarihimiz, dincilikle mücadelemizin tarihidir. Sol, bu mücadelenin çocuğudur. Solculuk ve aydınlık adına türban savunanların yeri, Erdoğan’ın yanıdır. Zaten de oradalar. Neyse... Şimdi, Türk ve dünya gericilerinin bizim kavramlarımızla bizi vurmaya çalışması, kimseyi aldatmasın: Muharebeyi yitirdiğimiz doğrudur. Ama bu büyük savaşta nihai yenilgi tanımayız. İyi. Gelmek istediğimiz nokta, Ankara ve Berlin’deki sağcıların birbirleriyle sürtüşmesidir. Gerici gericinin ayağına basmaz diye bir kural mı var? Türkiye’yi adım adım ele geçiren, bunun bir başka versiyonunu daha önce İran’da deneyen bir dinci zihniyet, Almanya’da neden farklı davransın? Elbette Türkiye kökenli ama burada yaşamayı seçmiş 2.7 milyon insan nezdinde de kendi borusunu öttürecektir. Berlin’in bir ikilem içinde kaldığını düşünebiliriz: Erdoğan’a kapıları ardına kadar açsa, içeride, Alman tabanında ciddi komplikasyonlara neden olacak. Ama Türkleri de Erdoğan’ın dinciliği üzerinden uyuşturup denetleyebilecek. Erdoğan dinciliğine tepki gösterse, hak isteyen, zaten düşük gelirli, aşağılanan Türkiye kökenli bir “halk grubunu” dinin uyuşturucu etkisinden sıyırmış olacak. O da olmaz... İki ucu “kirli” değnek... Geldiğimiz nokta şudur: Türbanı savunmak, Türkiye kökenli “azınlık toplumu” üzerinde, türbana “Hıristiyan Avrupa tepkisi adına” itiraz etmek ise “çoğunluk toplumu” üzerinde disiplin, denetim ve hatta tahakküm kurmayı kolaylaştırıyor. Bu iki gericiliğin sürtüşmesiz birleşmesi zor. Avrupa aydınlanmasının meşru çocukları olarak, bizim, Alman, Türk, Kürt veya başka bir halktan dinci siyasetlerle dostluk kurmamız, işin felsefesi itibariyle mümkün değildir. Yani, Tayyip Erdoğan mı, Angela Merkel veya Kurt Beck mi haklı? Bu, bizim için yanlış bir sorudur. Ufkumuzun çok farklı olduğunu, halka anlatmak zorundayız. Gelen yıkımda payımızın olmadığını kanıtlamanın başka bir yolu olmadığı için buna mecburuz. cutsay?gmx.net 7 ‘Kulaklarda bir ritim kalsın diye’ OSMAN ÇUTSAY Haydaa, hoppala... Temiz’in çeşitli dönemlerde kurduğu gruplardan bazıları hâlâ devam ediyor, bazıları da zaman zaman bir araya gelip konserler veriyor. Okay Temiz’in birlikte çalıştığı müzisyenler ve gruplarıyla ilgili bilgiler internette www.okaytemiz.com adlı web sitesinde detaylarıyla tanıtılıyor. Okay Temiz, Türkiye’de insanların bir ritim duydukları anda “haydaa, hoppala” diye hemen oynamaya başlamalarından pek hoşlanmıyor.. çünkü bunun dinleme alışkanlığını öldürdüğünü düşünüyor: “Bugünkü Türkiye’de ritme kültüre baksak, göreceğimiz gazino müziği ve o kültür hâkim. Her yerde insanlar dans eder ama müziği dinlerler, susları takip ederler. Televizyon programlarında prodüktor ‘haydi’ der herkes el çırpar. Konserlerde de böyle oluyor. Adamcağız ne güzel söylüyor, dinlesene.. yok hemen el çırpmaya başlarlar.” Hatice TUNCER Senegalli, Gineli, Kübalı ünlü ritimciler, dünyaca tanınan ritim ustamız Okay Temiz’in doğum günü için İstanbul’da buluştular. TİM Maslak Show Center’da, “Yedi göbekten davulcular” Gineli djembe ustası Mamady Keita, tamburin ustası Carlo Rizzo, Senegal’den “konuşan davul” ustası Yamar Thiam, Küba’dan William Cardoso ve Trakyalı müzisyenler, ritim şöleni verdiler. Okay Temiz’in Ritim Atölyesi’nden 105 öğrenci de hocalarının 69. doğum gününe öğrendikleri ritimlerle katıldılar. Memorial Hastanesi’nin katkılarıyla, Best FM’in medya sponsorluğunda gerçekleşirilen “Ritmin Günü”nde kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez de ameliyat kıyafetleriyle kalp ritimleri tutttu. Okay Temiz ile söyleşi için Kuledibi’ndeki Ritim Atölyesi’nden içeri girdiğimizde yüzlerle davul, binlerce adını, nasıl bir ses çıkardığını bilemediğimiz nesneler, aletler, davullar, büyük tencerelerle dolu bir mekânda bulduk kendimizi. Hepsinin çalım tekniği ayrı ve usta ritimci bunları “koleksiyon” olarak toplamamış. Çoğunu çalıyor, hatta kendisi yapmış... “Örnek vereyim. Hindistan’a gittiğimde hemen bir oyuncak mağazasına gidip birkaç oyuncak aldım. Bunlarla ne yapacağımı merak edenlere otel odasında konser verdim. Dışarda böyle bir şey yaptığın zaman inceliyorlar. Türkiye’de ise yenilik yapmanın zorluğu insanların bunları kabullenememesi.” Okay Temiz’i bir röportajla anlatabilmek mümkün mü? Ancak bazı çalışmalarının çok küçük özetini yapabileceğiz. Ustanın 6 yıldır doğum günü 11 Şubat’ta düzenlediği “Ritmin Günü”nden sohbete başlıyoruz: “Ben dünyanın en ünlü perküsyoncularıyla zaman zaman beraber çalışmışımdır. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Ritmin Günü’nü doğum günümle özdeşleştirdim. Öldüğümüzde bir şey kalsın insanların kulağında diye. Bunu medyatik olsun diye yapmadım.. çok emek verdiğim için, hüsnü kabul görür diye başlattım. Çingene, Afrikalı, Brezilyalı, siyah, beyaz en iyi çalanlarını getiriyoruz.” FARKLI RİTİMLER Okay Temiz, avangard, yenilikçi cazı seviyor ve herhangi bir sınıflandırmaya sokulmaktan hoşlanmıyor. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna denilebilecek ritimleri buluşturmanın sırrı Okay Temiz için “kültürlere dışardan bakmak değil, içine girmekten” geçiyor. En önemlisi de ritimcinin “burnu büyük” olmayacak: “Dinleme kültürün varsa, dürüstsen, egon yoksa, yanındaki ne çalıyor iyi dinleyip de algılayabiliyorsan zaten o zaman iyi müzisyen, iyi ritimcisindir. Dinlediğim perküsyoncuların aletlerini aldım, alet yapmasını öğrendim. Ülkelerine gittim, onlarla beraber çaldım, giysilerini giydim, yemeklerini yedim. Onlarla beraber yattım kalktım. Lüks otellerde kalıp da turist gibi giden müzisyenler de var. Çaldığını kopya etmek, öğrenmek değil. O yüzden şimdi Hindistan’ın en büyük adamıyla çalabilirim, arkadaşım çünkü. Ben Hindistan’a gittiğimde benden çok daha usta insanlar benim ayaklarıma kapanıyor, doğaçla malarımdan sonra ‘çok güzel çaldın’ diyor. Ama adam dünyanın en iyi davulcusu, ya da sitarcısı. Kültüre böyle hürmet var. Kendini hiç sayacaksın yani...” Okay Temiz ilk vurmalısını, annesinin kırık cümbüşünün haznesine koyun derisi gererek yapmış. Henüz 11 yaşında Çatalca’nın Ahmediye köyünde çiftçilikle uğraşırlarken ritimci olacağı aklından bile geçmiyormuş: “Bin dönüm arazimiz, 450 koyunumuz vardı. Tarla sürdüm, ayçiceği, bostan sattım Çatalca’nın pazarında. Annem paşa kızı, babam subay fakat çiftçiliğe bir hobi diye başlamıştık. Müzikal anlamda toprakla uğraşmamın balanse olmam açısından bana katkısı oldu. Tarla içerisinde, tabiatla geliştim. Bugün Anadolu’dan gelen arabesk şarkıcılar, ‘köylüyüm’ diyorlar, şive yapıyorlar ama.. onlardan on kat daha çok köylüyüm. Buğday ekmesini, biçmesini, pancarı bilirim. Gübre toplayıp samanla karıştırıp tezek yaptım. Traktörle tarlalara amele taşıyordum, liseye traktörümle giderdim.” İSVEÇ GÜNLERİ 19591967 yıllarında dans müziği orkestralarında çalan Temiz, sıkılınca ve hiçbir ilerleme olmayacağını da görünce 1967’de caz çalabilmek için Paris’ten sonra Avrupa’nın ikinci caz merkezi sayılan İsveç’e gitti. Okay Temiz’in “Çok uğraştım ritimlerle, çok haşir neşir oldum” diye özetlediği yıllarda yaptıklarını yalnızca alt alta sıralasak sayfalara sığmaz. İsveç’te anaokullarında ritim dersleri, spastik çocuklara ritimle terapi konularında öncülük etti. İsveçli, Afrikalı, Amerikalı dünya çapında caz müzisyenleriyle gruplar kurdu, konserlerde ve sayısız festivalde çaldı. Tüm bu çalışmalarında İsveç Kültür Bakanlığı’ndan büyük destek gördü. Dünyanın dört bir yanından ritimleri bugüne kadar çıkardığı 60’tan fazla albümde buluşturdu: “Bunları gördükten sonra ülkene geliyorsun: Hayal kırıklığı. Levent Kırca’nın Hodrimeydan Kültür Merkezi’nde birkaç konser verdim o zamanlar. İsveç’ten minibüse davulları yükleyip geliyordum. Konsere 50 kişi geliyordu, masrafları karşılamıyor. Dönüyorum İsveç’e.. masraflarımı, bilet koçanlarını gösteriyordum, açıkları kapatıyorlardı. Burada da bizim şimdiki Kültür Bakanı’nın da sanatlarında yenilik yapmış kişileri, sanatçıları çağırması, ‘Gelin, ne yapıyorsunuz, ne yapabiliriz’ demesi lazım.” Adam, “Bizde yalan yok!” dese, en azından şu an için, haklı. “Takıyye”ye ihtiyaçları kalmadı çünkü. Özellikle 22 Temmuz 2007’den bu yana, ne yapıyorsa, açıkça, herkesin gözünün içine baka baka yapıyor. Başbakan. Fakat, gericilikte öylesine kararlı ki, bazen durması gereken yerleri şaşırabiliyor. Başarı sarhoşluğu böyledir. Bunun en yakın bir akrabası, Menderes, yarım asır kadar önce “odunu koysa milletvekili seçtirebileceği” iddiasındaydı. Benzer bir sarhoşluk içindeydi yani. Sonu biliniyor. Durmayı bilmiyorlar. İman gücüyle her seti yıkabileceklerine inanıyorlar. Aydınlanmayı ve onun sosyalizme uzanan sonuçlarını önemsiz, kullanım süresi dolmuş, değersiz bir set olarak görüyorlar. O nedenle çok kolay konuşmaya başladılar. ??? Doğrusu, Recep Tayyip Erdoğan, Berlin’i epey bir huzursuz etti. Hıristiyan demokratlar ile İslamcı demokratların anlaşamadıklarını görüyoruz. Ankara’dakini dinci, Berlin’dekini tamamen din dışı sayacak halimiz yok. Fakat Ankara’dakiler ayaklarını yorganlarına göre uzatmayı beceremediler ve hemen tepki gördüler. “Kim haklıydı?” diye sorulabilir. İkisi de haksızdır. Bunların siyasal varlığı bile aydınlanmanın ve emeğin özgürleşme tarihine bir hakarettir. Sonuçlarını sırtımızda hissediyoruz. Peki. ??? Açıkça söyleyelim: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu dış gezileri, Almanya’nın düşük ücretli en gariban “halk grubu” için yeni yükler doğuracaktır. Ama işin acı yanı, Türkiye kökenli bu halkın, çeyrek yüzyıllık bir süre içinde aydınlanmadan tamamen yüz çevirmesi ve her türlü gericiliğin kucağına oturma merakıdır. Hadi emekçiler bir yana; onların, içlerindeki sınıf duygusunu dinci ıspatulalarla kazıdıkça böyle tüccarların elinde hızla oyuncağa dönüştüklerini biliyoruz. Tarihten biliyoruz. Peki ya aydın adayları? Kadına yapılmış en büyük hakareti, türbanı, bir özgürlük konusu olarak kabul ettiklerinden bu yana zaten her şey açıkça ortaya serilmiş sayılmalıdır. Oysa, insanların inançları nedeniyle ayrımcılığa tabi olmaması, bir aydınlanma kazanımıdır. Din, bir öz İsveç’ten dönüşünde Kültür Bakanlığı İstanbul Türk Müziği Topluluğu Mehter Bölümü’ne kadrolu sanatçı olarak alınan Okay Temiz, Mehteran takımıyla halk müziği motiflerinden de yararlarak değişik projeler hazırladı. Mehter ve Okay Temiz 1995’ten bu yana birçok konser verdi ve bir albüm çıkardı. Okay Temiz, Mehter projesiyle mart ayında Rusya’ya gidecek ve Kızıl Ordu ile birlikte Mehteran projesi çalacak: “Mehter grubuna Rus, Bulgar, Yunanlı müzisyenleri aldık, iç içe girdiler. Mehter bölüğü askeri savaşta gaza getirmek için kurulmuştur. Tam tersi barış orkestrası yaptık. Cemal Reşit Rey’de konserler verdik. Folkloru kattık, doğaçlamalar yaptık, benim bazı parçalarımı çaldık. Mini eteklisi, Türkeşçisi, türbanlısı bir araya gelmeyecek insanları birleştirdik.” Okay Temiz, Kuledibi’ndeki Ritim Atölyesi’ndeki çalışmaları anlatmak ve tanışmak için gittiği Beyoğlu Belediyesi’nde karşılaştığı tutumdan son derece rahatsız olmuş: “Beyoğlu Belediye Başkanı’nı kapısında oğlumla beraber 1.5 saat bekledim. ‘Ben Okay Temiz, tanıyor musunuz’ dedim. ‘Hayır tanımıyorum’ dedi. ‘Ritim okulu açtım, Beyoğlu’nu yaşatmaya çalışıyoruz. Tünel Meydanı’nda çaldık, sizin mecmuanızda bizim resmimizi görmedim’ dedim. ‘Dergiyle biz ilgilenmiyoruz’ dedi. ‘Mehter’de değişim yaptık, gençler modern devirde pek sevmiyorlar, biz folkları da kattık, sempatik hale getirdik’ dedim. ‘Yoo Mehter’i herkes sever’ dedi.” Özgen Acar’a şövalyelik nişanı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı Özgen Acar, Harran Kazı Heyeti Başkanı Dr. Nurettin Yardımcı, Magnesia Kazı Heyeti Başkanı ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Orhan Bingöl ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Hikmet Denizli’ye Türkiye’deki İtalyan arkeoloji çalışmalarının tanınmasına sağlanan katkılar nedeniyle “İtalyan Dayanışması Şövalyelik Nişanı” verildi. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde gerçekleştirilen törene İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı İsmet Yılmaz, İtalya Kültür Ateşesi Angela Tangianu ile çok sayıda davetli katıldı. ek istediğim CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaması. Bu filmi defalarca izlemekten sıkıldım. Oysa yapılacak çok güzel eylemler var. Örneğin, madem kadınların saçı göründüğünde erkek milleti tahrik oluyor ve başını örten kızlarımız, kadınlarımız da bunu böyle kabul ediyor , öyleyse “özgürlük ve insan hakları” adına tahrik eden her şeyin ortadan kaldırılması gerekiyor. Örneğin şimdi ben ahlak polisi olarak, hemen alt sokağım Bağdat Caddesi’ne iniyorum ve tahrik edici her şeyi tespit ediyorum. Bakınız vitrine Calvin Klein erkek donları, mankenlerin üst kısmı çıplak, küçücük bir don giymişler, koyun bir çarpı. Bu ne biçim bir vitrin, mankenlerin üstlerinde gayet seksi sutyenler, donlar ve jartiyerler, adeta lüks bir randevuevi görüntüsü, koyun bir çarpı. Bakar mısınız, şu boydan boya yatan kadın foto mankene, dudaklarını da acayip bir biçimde dışa doğru uzatmış, koyun bir çarpı. Bu kız çocuğunu böyle süslü püslü teşhir etmenin neresi vitrin düzenleme, utanmadan kızın dudaklarını da boya T AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK Cümleten kapanalım culuk olmaz, nedir bu haliniz adeta bir porno film gibisiniz, ayrılın; kızım sen de adam gibi kapalı bir şeyler giy! Çünkü ahlak polisi işbaşında! Bu televizyon kanallarını külliyen kapatmak gerek. Bir defa bütün kadın sunucuların başları açık, saçları yapılı, ağır tahrik unsuru. Evet ahlak polisi olarak meseleye el koymalıyım. Bu arada başka bir ağır tahrik unsuru var, sürekli büyük laflar söyleyen erkek sesleri, çeşitli kentlerin baro başkanları gibi. Bazılarının öylesine kötü bir aksanları ve anlatım biçimleri var ki, adeta pavyonda konuşan cebi para görmüş kırolara benziyorlar: “He bacım bize göre kadının örtünmesi bir özgürlüktür.” Öyle mi, ben ahlak polisi olarak seni bir pavyonda basmaz mıyım! Ahlak polisiyim ya, bende ne hikâye mışlar, şuh bir şekilde bakıyor, hani “amcalar gelin beni alın” der gibi, koyun bir çarpı. Caddeden çıkıp kentin sokaklarına dalıyorum, bir yerden bir yere gitmek için otobüse biniyorum, o da ne, türbanlı bir kızımız erkek arkadaşıyla, herkese açık bir otobüste öpüşüyor. Durun bakalım, ben ahlak polisiyim, inin aşağı, doğru karakola. Vay, vay, vay, hanımefendi bu ne rahatlık, başınızdaki türbanı bir anda açıp, eteğinizi bir anda sıyırdınız, tabii burası bir güzellik salonu, ama olmadı etrafta başka kadınlar var, çıplaklık kadınları da etkiler, hemen ağda yaptıracağınız odaya girin. Burada ahlak polisi var! Caddeden sıkıldım, biraz televizyona takılmak istiyorum. Hayır hanımefendi ve beyefendi, öyle sarmaş dolaş sunu ler var, samimiyetsizliği, sahtekârlığı çok açık bir biçimde anlatan hikâyeler, erkek milletini anlatan hikâyeler. 12 yaşında bir kız çocuğunun, karın ağrısıyla gittiği hastanede sekiz aylık hamile olduğu öğreniliyor, peki kim bu işi yaptı, evde üç erkek var, baba, dayı ve amca; evet bu üçünden biri. Kız bilemiyor ve biz sadece seyrediyoruz. Şu kapanmayı gerçek anlamda radikal bir tavır olarak ortaya koyanlar, ben sadece sizlere sesleniyorum, bu kız çocuğu için ne yaptınız? Gerçek anlamda erdemliyseniz, bu kız çocuğu için ortalığı birbirine katmanız gerekirdi. Size asla inanmıyorum. O kız çocuğunu , benim gibi başı açıklar, saçını örtmek istemeyenler, kim tahrik olacaksa olsun diyenler savunuyor, size sadece türbanınız kalıyor. Size söylüyorum, vicdan dinin en önemli artılarından biridir ve ne yazık ki, bu sizde yok. O nedenle çarşafı değil, türbanı benimsiyorsunuz, altta blucin, ayakta sivri topuklu ayakkabı ve hangi vicdan! Önemli not: Size helal olsun Kamer Genç! Kadınları seven adam gibi bir adamsınız. Berlin’de, Onay Akbaş sergisi BERLİN (Cumhuriyet) – Çalışmalarını Paris’te sürdüren ressam Onay Akbaş, son çalışmalarından örnekleri Berlin’deki “Galeri Artist”te sergiliyor. Dünyanın önemli sanat fuarları ve galerilerine katılan ve çalışmalarıyla ilgi toplayan Onay Akbaş, “OyunOyuncakİktidar 4” adlı bu sergisiyle, “oyun, oyuncak ve iktidar” gibi kavramları, estetik ve felsefi bir bakış açısı ile sorguluyor. Akbaş, “başkalarının master planlarında gönüllü veya gönülsüz rol alan, oyuncaklaştırılmış insancıkların tirajı komik yaşamlarından hareketle ‘estetik önerilere’ dönüştürmeyi” hedeflediğini belirtiyor. Sergi, Fasanenstr. 68 adresindeki Galeri Artist’te 3 Mart 2008’e kadar devam edecek. Aynı galeri, önümüzdeki aylarda art arda Hüsametten Koçan, Ergin İnan ve Ömer Uluç gibi Türk resminin çağdaş devleriyle de sergiler düzenleyecek. Onay Akbaş ve diğer sergilerle ilgili ayrıntılı bilginin internet ortamında “HYPERLINK http://www.galeriartistde www.galeriartist.de” adresinden veya 030889 21 291 numaralı telefondan alınabileceği bildirildi. isilozgenturk@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle