23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 OCAK 2008 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY CD ve kasetlerin yerine internetten indirilen müzikler, cep telefonları sektörü zorluyor C 7 Müzik kabuk değiştiriyor Hatice TUNCER Müzik artık dinleyiciye CD ve kasetler yerine cep telefonlarından, internetten ulaşırken sektör bu geçiş sürecinin sancılarını yaşıyor. Sektörde örgütlü meslek birliği (MESAM), Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği (MÜYAP), Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) ve Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG) yıl boyunca sorunlara dikkat çekerken özellikle telif haklarına uyulması konusunda yoğun çaba gösterdiler. Meslek örgütü temsilcileri ve yapımcılar, müziğin ulaşım kanallarının farklılaşması ve ürüne bedava ulaşımın kaliteyi de düşürdüğünü belirtirken “kültürel çölleşme”ye dikkat çekiyorlar. MÜYAP Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Forta eskisinden çok daha fazla müzik dinlenmesine karşın bunun gelir olarak müzik endüstrisine daha az yansıdığına dikkat çekiyor. Korsan kullanımlar ve özellikle internetten müziğe bedava ulaşımın albüm satışlarını çok büyük oranda düşürdüğünü anlatan Forta, “Tam bir geçiş dönemindeyiz; öyle görünüyor ki artık fiziki taşıyıcı (CD, kaset, plak) üzerinden müzik dinleme dönemi bitiyor. Artık internetten indirilen müzikler cep telefonlarından, mp3 çalarlardan dinlenecek” diyor. Forta’ya göre bu durum endüstri açısından “paradigma değişikliği” anlamına geliyor: “Artık taşınabilir cihazlarda binlerce şarkı depolanabiliyor ve aynı aletten dinlenebiliyor. O halde sektörün bu alanı lisanslaması gerekiyor ve gelirlerin burada oluşması gerekiyor. 2007 yılında dünya müzik endüstrisinin toplam gelirlerinin yüzde 20’si dijital müzik satışlarından oluştu, bu oran giderek artacak. Dolayısıyla biten müzik sektörü değil, müziğin CD, kaset, plak gibi formatlarda satılması; yeni bir gelecekte yeni gelir kalemlerinin devreye girdiği bir dönem yaşayacağız.” Köln’deki ‘Cumhuriyet Mitingi’ 1 2 3 KALİTEYİ TUTTURMAK Bir albümün maliyetini satılan CD’lerle geri alamayan hiçbir şirketin yeni yatırım yapma cesaretinin olmadığının ve yalnızca ünlü sanatçılara albüm yapan sınırlı bir sektörün yaşamasının olanaksız olduğunun altını çizen Forta, yeni sesler ve yeni türlerin de ciddi sıkıntı içinde olduğunu söylüyor: “Bu aynı zamanda kültürel bir çölleşme demek. Bence müzikseverler kendi bindikleri dalı kesiyorlar. Bu ekonomik sıkışıklık üretimin kalitesini de etkiliyor. Sadece popüler, kolay tüketilen albümler ortalığı kaplamış durumda. 2007 birkaç istisna dışında kısır bir yıl oldu. Halk müziği, caz, klasik müzik, etnik müzik ya da deneysel müzik yaparak ayakta kalmak mümkün değil, sadece eğlence müziğiyle de müzikal kaliteyi tutturabilmek olanaksız.” 4 5 yonunu yaparak, iş ortağı olarak çalışmaktalar. Geçmişte olduğu gibi bir prodüksiyonu başından sonuna planlayıp gerçekleştirip kamuoyuna arz eden firma hemen hemen kalmadı” diyor. Çok yüksek prodüksiyon maliyetlerinin, korsan kullanımından dolayı geri dönüşü olmadığını belirten Binboğa, “Yapımcı bu riskin altına girmek istemiyor. Eser üreten besteciler ve söz yazarları, daralmış bir piyasada kullanılamayan eserlerinin, dolayısıyla düşen gelirlerinin acısını yaşıyorlar. Yorumcu sanatçılar ise albümleri kendi sahne yaşamları için gerekli bir materyal olarak gördüklerinden prodüksiyon maliyetine katılmak gibi bir yolu seçebiliyorlar” diye sektörün şu anda içinde bulunduğu durumu özetliyor. rar etmesi sonucu prodüksiyonların azaldığını ve “en popüler sanatçıların bile albüm yapamaz hale geldiğini” anlatırken 2007’nin müzik dünyasını “Ortalıkta hamilerinin parasıyla prodüksiyon yapıp ‘şarkıcıyım, sanatçıyım’ diye dolaşanlar da var. Durum parlak değil. Buna rağmen, idealist sanatçı ve yapımcılardan dört dörtlük albümler de geldi” sözleriyle değerlendiriyor. Ali Kocatepe “Türkiye’de müzik sektörünün son yıllarda çöktüğü ve bu yıl dibe vurduğu bir gerçek” saptamasını yapıyor ama “Ne var ki bu dibe vuruş yeniden toparlanmanın ve ayağa kalkmanın bir müjdecisi” diye umutla devam ediyor. Kocatepe albüm satışlarının artmasını artık mümkün görmüyor ama, dijital ortamdan toplanacak telif gelirlerinin sektörü önümüzdeki yıl “şahlandırabileceğini” düşünüyor: “Şimdiye kadar toplanamayan özellikle otellerden ve umuma açık müzik yayını yapan mekânlardan gelecek telif gelirleri de sektörün yüzünü güldürecektir. Dört meslek birliğinin telif borçluları ile ortak lisanslama yapması, ulusal radyo ve televizyonlarla reklam geliri üzerinden telif almaya başlamasıyla sıkıntılar sona erecektir.” 6 bu yılın sonunda yaklaşık 14 milyona ulaşıldığına dikkat çekiyor: “Meksika dışında, dünyada da satış rakamlarında genel olarak düşüş yaşanmasına rağmen Türkiye’de bu oran çok yüksek. Daha evvel yılda ortalama yerel ve ulusal bazda 1300 çeşit albüm üretilirken bugün 600700 civarında bir albüm çeşitliliği var. Türkiye’de yayımlanan albümlerin yaklaşık yüzde 70’i on iki şirket tarafından üretiliyor. Geçmişte bu rakam bunun üçdört katıydı. Ancak dünyadaki şirketler albüm satışından kaybettiği gelirin yaklaşık yüzde 50’sini dijital gelirden karşılarken Türkiye’de, albüm satışlarına göre dijital satıştan yüzde 510 arası bir gelir elde ediliyor.” 1 Hasan Saltık, 2 Ali Rıza Binboğa, 3 Bülent Forta, 4 Aydın Öztürk, 5 Mustafa Karahan, 6 Ali Kocatepe. DİBE VURDU MESAM Yönetim Kurulu Başkanı Ali Rıza Binboğa, müzik sektörünün “çok zorda” olduğunu bir kez daha dile getirip “yıllardır fiziki korsanlığın kemirdiği sektör, internet kullanımının yaygınlaşmasıyla illegal eser ve albüm indirmeler nedeniyle daha da hızlı bir şekilde dibe vurmuştur” diye karanlık bir tablo çiziyor. Sektörün MC ve CD satışlarıyla ayakta dururken özellikle gençlerin internet üzerinden müziğe kolayca ulaşmasının satışları hızla düşündüğünü ve yapımcıların zarar ettiğini ve birçok firmanın kapandığını anlatan Binboğa, “Bugün için birkaç ekonomik anlamda güçlü firma savaşmaya devam ediyor. Onlar da genellikle solistler tarafından üretilmiş yapımları dağıtarak, promos SATIŞLARA YANSIMIYOR Hasan Saltık, günümüzde insanların müziğe ayırdığı zamanın daha fazla olmasına ve müziğe hemen daha kolay ulaşılmasına karşın bunun satışa yansımadığını anlatıyor: “Daha çok bilgisayar başında ya da televizyon, cep telefonu gibi yan alanlarda müzik daha fazla dinleniyor. Özellikle bizim insanımızın bedavacılığını da buna eklemek lazım. Korsan müzik paylaşımı Türkiye’de oldukça yüksek düzeyde. Tüm olumsuzluklarla birlikte yapımcıların yeni yapımlara yatırım yapmamaları ve bunun yanı sıra sanatçıların değişik, özel bir şey üretmemeleri, eskileri tekrar eden projelerin ortaya çıkmasıyla üretim olumsuz etkileniyor.” DURUM PARLAK DEĞİL Binboğa, müzikal kalitenin çok düşmesinin nedenlerini sıralarken sektörün durumuyla doğrudan bağlantı kuruyor: “Eser üreten genç nesil, altyapıdan yoksun, kendini geliştirememiş, müziğin ve toplumun felsefesini özümleyememiş bir durumda. Gerçekten iyi eser üreten besteciler moralsiz ve isteksizler. Teknolojinin gelişimiyle çok fazla değişik müzik eserine çok kolay ulaşıldığından taklit edilmiş, öykünülmüş eserler üretilmekte bunlar kalitesizliği arttırmaktadır.” MÜYORBİR Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kocatepe, yapım firmalarının za MORAL BOZUKLUĞU Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık, sektörün içinde bulunduğu durumu özetlerken 2001 yılında Türkiye’de toplam satılan albüm sayısı 50 milyon iken ok gecikerek geldi. Bir başka gerekçeyle geldi; ama geldi. Köln’de galiba ilk kez Türkiye’deki ilericilikgericilik mücadelesinin Almanya’daki yansımalarını konu alan bir gündem maddesi bu kadar kalabalık bir “Avrupalı tepki”ye dönüştü. Türkçe ile Almanca karışımı bir mitingdi. Sonuçta, “cumhuriyet mitingleri”, 6 ay gecikerek Avrupa gündemine girebildi. Böyle söylemiş olalım. Fakat, sadece Alman televizyonundaki bir polisiye dizinin, “Tatort”, içeriği değildi arka plandaki; biliyoruz ki, bu çıkışın ardında çok başka şeyler var. Dinsel varlığından çok, Türkiye’deki aydınlanma hareketinin toplumsal tabanında koruyucu kimliğiyle yer almış önemli bir dünyevi bakış olarak Alevilik ve Aleviler, sevindirici bir tepki dillendirdi. İyi. İyi, çünkü aydın bir tepkidir karşımızdaki; aydınlanmanın klasik özelliklerini taşıyor. Aydınlanma, geniş halk yığınlarının bizzat üretmediği fakat zaman içinde sahip çıktığı ve koruduğu bir yükseliştir. O nedenle, solcudur. Dolayısıyla, Köln’deki bu pek gecikmiş ama katılımcı sayısı kimi çevrelere göre 30 bini geride bırakan “Cumhuriyet Mitingi”nin, ki böyle bir adlandırmaya bu başarıyı bizzat düzenleyenler bile karşı çıkabilir, mutlaka sonuçları olacaktır. Ancak bu, tek başına o kadar önemli değil., Önemli olan şey, çok başka. ??? Avrupa ve motoru Almanya, hiç öyle güllük gülistanlık değil; biliyoruz. Ama Türkiye’deki toplumsal çürüme çok daha trajik bir seyir izliyor; onu da görüyoruz. Türkiye, bugün, geçen yüzyılın başındaki, tam tarih verirsek 19181919’daki soysuzlaşmış bir rejimin “Vahdettin Osmanlısı”nın kaderine kapaklanmıştır. Yoğun bir halk desteğiyle iktidara geldiği andan itibaren, bu köşede, “Şerefsiz Osmanlı’ya Dönüş” hükümetleri olarak tanımladığımız AKP ve onun gönüllügönülsüz her cins ortağı, büyük yol almış bulunuyor. Gerçi kimse açıkça itiraf etmek istemiyor, ama Türkiye şu anda Avrupa başkentlerinde de çoktan küçültülmüş ve İslamileştirilmiş versiyonlarıyla hesaba katılıyor. Ankara, acı bir senaryonun tehlikesizleştirilmiş, sinirleri alınmış ve “mefluç” bir aktörüne dönüştürülmüştür bile. Bu çabaların sonuç aldığı, “Mütareke İstanbulu” görünümleri veren tüm Türkiye’den anlaşılıyor Yani Türkiye’yi çözecekler. Çözmek zorundalar. Türkiye de zaten tel tel dökülüyor. Tüm sinirleri alınmış ve solsuzlaştırılmış, dolayısıyla soysuzlaştırılmış bir Osmanlı döküntüsüne çevirmek istiyorlar Türkiye deki cumhuriyeti: Bir Nakşibendi cumhuriyetine, evet, gerici bir İslam cumhuriyetine çeviriyorlar. Çok yol aldıkları ortada: Damat Ferit ile Lord Curzon, gecikerek kazanmışlar arasında sayılabilir. İşte tam bu sırada ve bu nedenle, “Cumhuriyet mitinglerinin” gecikmeli Köln çeşitlemesi çok önemlidir. Biliyoruz: 2007’nin en önemli eylemleri, “Cumhuriyet mitingileri”, Türk egemenlerini çok korkuttu ve hemen toplumun gazını Ç alma operasyonları başlatıldı. Solsuzlaştırılmış her toplumsal hareketin hızla soysuzlaşacağını bir kez daha yaşadık. Egemen güçleri, ki bunlar arasında sözde AKP’ye karşı olan kesimler de vardır, çok korkutan cumhuriyet mitingleri bir kendiliğinden tepkiydi. Toplumun direncini sıfırlama yolunda hızla etkisizleştirilebildi. Soldan ve sosyalizmden kaçarak artık hiçbir şey yapılamayacağını bir kez daha gördük. Solsuzluk, yani sosyalizm korkusunu kullanarak muhalefetçilik oynamak, bayağı bir kariyerizmdir. Sonuçta, solculuğu kimseye bırakmayan bazı marjinal kesimlerin milyonlarca cumhuriyetçiyi “militarizmin bindirilmiş kıtaları” olarak tanımlayarak gericiliği desteklediğine de tanık olduk. Köln tepkisinin anlamı çok. En önemlilerini hemen irdeleyebiliriz: Bir: Çareyi sadece “Batı demokrasisi” denilen tanımsız bir modern dinde arayanların yüzüne herhalde bir tokat gibi inmiştir: Bu mitinge neden olan “Tatort” dizisindeki filmi çeken yönetmen hanım, Angelina Maccarone, Alevilere yönelik böyle iftiralar olduğunu hiç bilmiyormuş. Öyle söyledi. Batı’nın Doğu’dan haberdar olmadığını iddia edenler haksız değilmiş demek ki. Cahil ve nobranlar. İki: Tamam ama, bu tuhaf filmi çekenler arasında Türkler de var. Onların da yeterince Batılılaştığı ve işin inceliğini, ipin nerelerden kopabileceğini fark edemedikleri anlaşılıyor. İyice ve başarıyla entegre olduklarını mı düşüneceğiz? Bu, “Batı demokrasisi”nin, bu haliyle, kabalıkta ve cehalette hiç de diğer dinci ideolojileri aratmadığını, aratmayacağını göstermiş değil midir? Üç: Bütün bu inceliklerden yoksun olunmasına rağmen böyle propaganda kokan filmlerin yayımlanması ve ardından da AKP’yi destekleyerek Türkiye’ye demokrasi dersi verilmesi, Köln’deki cumhuriyet mitingi ile güzel bir yanıt almış oldu. Çünkü Irak’taki işgal, Yugoslavya’daki, Afganistan’daki, belki yakınlarda Pakistan’daki askeri müdahaleler de hep bu anlayışın ürünüdür: Bilmezler, ama dev şirketlerin kârlarını ve çıkarlarını korumak, hammadde kaynaklarını metropoller lehine denetleyebilmek için, rahatça askeri müdahaleye yönelebilirler. Aynı zihniyetin yansımaları bunlar. Türkiye’yi, dinci ve etnik bir karanlığın altına itenler, sadece içerideki ahlaksızlar mıdır? AKP’yi kimlerin desteklediğini bir daha düşünelim. Ankara’daki Damat Feritlerin dışarıdan yardım görmemesi mümkün mü? Erken sonuç: Türkiye can çekişiyor ve orada neler olup bittiğini en son anlayacak olan herhalde “Batı” denilen bu kategoridir. Neyse... Türkiye kökenli ve Avrupalı bir toplumun bu kitlesellikle böylesine bir çağdaş tepkiyi dile getirmesi, bu terbiyeli isyan, yine de umut veriyor. Türkiye ve onu oluşturan kültürler, Avrupa’ya yansımalarıyla birlikte düşünüldüğünde, Batı’ya bırakılamayacak kadar önemli ve derindir. Ama solsuzlaştıkça soysuzlaşacakları da kesindir. cutsay?gmx.net İ ber Müzik Sanat Yönetmeni Aydın Öztürk, müziğin insan yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor ve bu nedenle “Türkiye’de müzik sektörünün bittiği” değerlendirmelerine katılmıyor. Dijital ortamdaki hırsızlığı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’nın yeterli etkinlikte uygulandığı durumda en asgariye indirmenin mümkün olduğunu belirten Öztürk, devletin ilgili organlarının işi ağırdan aldığı yorumunu yapıyor: “Sanki fikir ve sanat eserleriyle ilgili bu hırsızlık ‘mubahmış’ gibi bir algılanma var. Doğal olarak alandaki bu ciddi tiraj düşüşü zincirleme olarak yapımcıyı, sanatçıyı, besteciyi, söz yazarını, aranjörü, yönetmeni, saz üstatlarını, stüdyoyu, tonmaisteri, grafik çalışmasını yapan kişiyi olumsuz etkiliyor. Hâkim medya kapılarını istediği kişilere açarken birçok nitelikli yapıt kendisini Yaşamın omurgası duyurma şansından yoksun bırakılıyor.” Her şeye karşın 2007 yılında güzel ürünlerin ortaya çıktığını söyleyen Aydın Öztürk, sıradan albümlerin büyük çoğunluğu oluşturduğunu üzüntüyle dile getiriyor ama umudunu yitirmiş değil: “Umarım müzik sektörü bu tıkanmanın nedenlerini bir de kendi içinde arar ve sorgular. Müzik, hayatımızın omurgası olmaya devam edecek.” ortaya koyarak hayatlarını yeniden şekillendirmeleri gerekir ki, müziksiz yaşanan bir dünyada müzik sektörüne ihtiyaç ortadan kalksın” ifadesiyle sektörün bitmeyeceğini ama tüm dünyada kabuk değiştirdiğini anlatıyor. Karahan, dönemin sıkıntılarını doğru algılayıp doğru stratejiler geliştirmeyi başarabilenlerin sektörün en güçlü dinamiklerini oluşturacaklarını belirtiyor. “İlgilendiğimiz işin kültürel bir çalışma olduğunun bilincinde olmayanlar olabilir. Bu sebeple, toplumumuzun bir kesiminde, bu işle ilgilenen insanlarla ilgili olumsuz kanaatler oluşuyor. Ve ne yazık ki, bu tür insanlar daha çok göz önündeler. Bu arada, birçok fikir, düşünce işçisi, bir taraftan yaptıkları işin AYAK UYDURAN YAŞAR TMC Film Müzik Üretim Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karahan, “insanların müzik dinlemeden bir hayatı geçirebileceklerine inanmaları ve bu inanç doğrultusunda irade endüstrisini oluşturmak isterken ve işlerini saygın bir meslek olarak görürken diğer taraftan da yaptıkları işin medeniyetlerin oluşmasında en önemli faktörlerden birisi olduğunun bilincindedirler. Nasıl ki, biz bugün Mevlana, Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel gibi değerleri tanıma fırsatı bulmuşsak bugün ürettiğimiz eserlerimizin yıllar, yüzyıllar sonraki kuşaklara iletilmesi gibi bir sorumluluğumuz olduğunun bilincini taşımalıyız. Gerek üretilen eserler, gerekse onların teknik olarak işlenmesinden sonra ortaya çıkan soundlar, çok olumlu bir seyir içinde olduğumuzu gösteriyor. Ben bugün yaşadığımız krizin önemli bir safhasının geçirildiğine inanıyor ve bizi iyi bir geleceğin beklediğini ümit ediyorum.” Louvre Müzesi’nde Türk rüzgârı esti Can HACIOĞLU ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Fransa’nın dünyaca ünlü Louvre Müzesi’nde, dünyanın çeşitli ülkelerindeki sanatçıların bireysel ve grup olarak katılımları ile uluslararası plastik sanatlar sergisi düzenlendi. Paris’teki müzede açılan sergide, bu yıl Türkiye’yi ressam Nurhilal Harsa’nın delegasyon başkanlığında 12 sanatçıdan oluşan bir grup temsil etti. Sergiye Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlileri Hakan Esmer, Semih Kaplan, Yrd. Doç. Dr. Kemal Uludağ, Yrd. Doç. Dr. Selçuk Yılmaz ile Doç. Saime Hakan Dönmezer de eserleri ile katıldı. Paris’te Carousel du Lauvre’de açılan sergiyi yaklaşık 7000 bin kişi ziyaret etti. Serginin açık aldığı 3 gün içinde, sergiyi 7000 kişinin gezmesi rekor olarak gösterilirken sergide seramik, resim, heykel ve özgün baskı dallarında 800 eser sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Anadolu Üniversitesi sanatçıları, düzenleyici kurum tarafından tek tek ‘özel ödül’le onurlandırıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle