28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Öldürülen Butto’nun yerine oğlu getirilirken, BM’nin suikast ile ilgili soruşturma açması istendi C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 4 OCAK 2008 CUMA Uluslararası soruşturma talebi Butto’nun eşi Asıf Ali Zerdari, suikastın aydınlatılması için BM’nin soruşturma açmasını istedi. Butto’nun 19 yaşındaki oğlunu liderliğe getiren Pakistan Halk Partisi, seçimlere katılma kararı aldı. Dış Haberler Servisi Pakistan’da suikaste kurban giden Benazir Butto’nun yerine 19 yaşındaki oğlu Bilavel, Pakistan Halk Partisi liderliğine getirildi. Partinin eşbaşkanlığına getirilen Butto’nun eşi Asıf Ali Zerdari, seçimlere katılacaklarını açıklarken, Birleşmiş Milletler (BM) ve İngiltere’yi suikast soruşturmasına yardım etmeye çağırdı. Zerdari, 2005’te eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesiyle ilgili olarak yapıldığı gibi BM’nin soruşturma açmasını istedi. Eski başbakanlardan Navaz Şerif de partisinin seçimlere katılacağını duyurdu. Devlet Başkanı Pervez Müşerref’i destekleyen iktidardaki Pakistan Müslüman Birliği’nin (PMB) sözcüsü Tarık Azim de gelişmeleri göz önüne alarak seçim kampanyasını askıya aldıklarını bildirdi. Azim, 8 Ocak’ta yapılması planlanan seçimlerin 34 ay ertelenebileceğini de söyledi. Seçimin ertelenmesi kararını, bugün toplanması beklenen seçim komisyonunun vermesi bekleniyor. Butto’nun suikast sırasında başını çarparak öldüğü yolundaki açıklaması sert tepkilere yol açan hükümet de, uluslararası destek arayışında. Ameri Yeni Yıl Yazısı deyimi ile bugün için beni gerecek her şeye “bana ne abi” demekte kararlıyım. Onun için buradayım. Yirmi yıldan beri bu günü bekliyormuşum da farkında değilmişim, yazık geçen yıllara. İşte Yunan sahil güvenlik botu kıyıdan göründü. Cicifies limanından çıkıp, Kifisu deresini arkasına alarak yavaş yavaş alargaya çıkıyor. Kafamı eğip radyonun “derti fm” kanalını açıyorum. En çok sevdiğim şarkıcı olan Dimitri Mitropanos nefis bir zeybekiko söylüyor. Zaten her zaman söylerim “Yunanistan başka, Selanik başkadır” diye. Mitropanos bu güzel şehrin müzik dünyasına kazandırdığı değerlerden biridir. Şarkıya eşlik ediyorum. Dedim ya, bu gün hiçbir şey umurumda değil. Gözüm oltaya ilişiyor, elimi bile sürmüyorum ne var ne yok diye. Zaten beş yıldan bu yana balık da yok artık buralarda. Özellikle Atina ve çevresinde bitirdiler balıkları. Olimpiyatlar için yapılan limanların tüm pislikleri Atina açıklarına döküldü. Balıkların tüm yerleşim ve yumurtlama alanları yok edildi. “Benim kabahatim yok, çok bilenler düşünsün” diye içimden geçiyor. Tutacağım üç tane ispari ise başımda dolaşan martıların kısmeti olacak. Eğer çok fazla tutarsam, onu da götürüp kiliseye veriyorum. Her gün kilise mutfağından yemek alan düşkün ailelere bir nebze de olsa yardım etmenin mutluluk ve huzurunu yaşıyorum. Artık demir alma zamanı geldi diye içimden geçiyor. Nerden nereye aklıma birden İzmit körfezinde 1 Mart 1958 yılında yaşanan Üsküdar faciası geliyor. Tabii ya, bu şiir Gölcük’teki Üsküdar şehitliğinin girişinde yazıyordu. Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” şiiri. “Artık demir alma günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan / Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol / Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.” O zaman henüz altı yaşımdaydım. Rahmetli babamın kurucuları arasında bulunduğu Gölcük Gençlerbirliği takımının hemen bütün futbolcuları Üsküdar faciasında hayatlarını kaybetmişlerdi. Demiri alırken bunları düşünüyorum. Atina’nın keşmekeşliğine doğru yol alırken aklıma olta geliyor. Kesip atıyorum oltayı. Aynı son üç saattir düşündüklerimi kesip attığım gibi. Herkese iyi yıllar. murilem@otenet.gr Butto’nun memleketi Naudero, yas tutan binlerce taraftarının akınına uğradı. (Fotoğraf: AP) kalı yetkililer, Pakistan hükümetinin, diğer ülkelerle konuyu tartıştığını bildirdiler. Amerikalı yetkililer, Pakistan hükümetinin, soruşturmanın güvenilirliğine gölge düşürmeyecek bir çözüm arayışı içinde olduğunu söylediler. Hükümetin, suikastı El Kaide’nin düzenlediği yolundaki açıklaması da El Kaide tarafından yalanlanmıştı. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ise Pakistan’a daha fazla yardımda bulunmadan önce, Butto’nun öldürülmesiyle ilgili soruşturmayı ve Pakistan’ın terorizmle mücadeledeki işbirliğini sorgulamaları gerektiğini belirtti. Pelosi, suikastle ilgili uluslararası soruşturma yürütülmesini istedi. Pakistan’ın doğusunda ise, üzerlerindeki patlayıcılar erken infilak eden iki intihar komandosu öldü. Bin Ladin’in Sünni korkusu Dış Haberler Servisi El Kaide lideri Usame bin Ladin’in yeni bir ses kaydı ortaya çıktı. Irak’ta kendilerine karşı mücadele eden Sünni grupları uyaran Bin Ladin, yürüttükleri “cihat”ı İsrail topraklarına yayacaklarını da söyledi. İsrail’e bir karış Filistin toprağı verilmesine razı olmayacaklarını da belirten Bin Ladin, “Kana kan, yıkıma yıkım” tehdidinde bulundu. Bin Ladin, 56 dakikalık ses kaydında, Irak’ta Sünni aşiret liderlerinin oluşturduğu ve ABD’nin desteklediği Uyanış Konseyleri’ne katılanları ihanetle suçladı. Bin Ladin, Sünni grupların, Irak’ta Amerika’ya karşı direniş duvarı oluşturacak bir İslam devleti kurma çabalarına engel olduklarını belirterek cezalandırılacakları uyarısını yaptı. Irak’taki Amerikan kuvvetlerinin komutanı General David Petraeus da El Kaide’nin Irak’ta Sünni Arapların desteğini kaybetmekten giderek daha çok korktuğunu ve Sünni liderleri hedef almaya başladığını söyledi. Seçim tarihi belirlenecek Dış Haberler Servisi Eski başbakan ve muhalefet lideri Benazir Butto’nun öldürülmesinin ardından siyasi belirsizliğin daha da arttığı Pakistan’da 8 Ocak’ta yapılması planlanan seçimlerin ertelenmesi gündemde. Pakistan Seçim Komisyonu sözcüsü Kanvar Dilşad yaptığı açıklamada seçimlerin 8 Ocak’ta yapılmasının “imkânsız gibi gözüktüğünü” söyleyerek erteleme kararı alabileceklerini belirtti. Dilşad, siyasi partilerin temsilcileriyle görüşmelerinin ardından tarihe ilişkin bir karar alacaklarını kaydetti. Butto suikastının ardından ülke genelinde yaşanan güvenlik sorunlarına ilişkin siyasi partilere bilgi verdiklerini kaydeden Dilşad, ayrıca seçim tarihine ilişkin olarak çeşitli bölgelerden muharrem ayının 8 Şubat civarında sona ereceğine dikkat çekildiğini ifade etti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tom Casey, yaptığı açıklamada oylamanın güvenli bir şekilde yapılabilmesi koşuluyla Washington’ın seçimlerin zamanında gerçekleştirilmesini istediğini belirtti. Butto’nun öldürülmeden çok kısa süre önce Pakistan istihbarat birimleriyle Seçim Komisyonu’nun 8 Ocak’taki oylamaya hile karıştırma planları yaptığı yönünde kanıtlara ulaştığı ve bu bilgileri açıklamaya hazırlandığı öne sürüldü. Pakistan Halk Partisi’nden Senatör Latif Hosa, Butto’nun suikasta uğramadan önce ABD’li iki milletvekiliyle görüştüğünü ve kendisine seçimlere hile karıştırılacağı bilgisinin de bulunduğu bir rapor sunduklarını iddia etti. Hosa, Butto’nun bu bilgileri perşembe akşamı açıklamayı planladığını, ancak aynı gün suikasta kurban gittiğini söyledi. Benazir Butto’nun yerine Pakistan Halk Partisi liderliğine getirilen, İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde tarih öğrenimi gören 19 yaşındaki oğlu Bilavel Butto ise iki kız kardeşiyle Pakistan’dan Dubai’ye gitti. Butto ailesinin yılın büyük kısmını Dubai’de geçirdiği biliniyor. Muhalefet partisinin eşbaşkanlığına, dev yolsuzluk dosyalarına adı karışan Benazir Butto’nun eşi Asıf Ali Zerdari getirilirken oğul Butto’nun başkanlığının sadece sembolik olması bekleniyor. Bu arada, Benazir Butto’ya, demokrasi ve uzlaşma konusunda yaptığı cesaretli çalışmaları nedeniyle 2007 İrlanda Tipperary Barış Ödülü’nün verileceği açıklandı. MÜŞERREF KONUŞACAK Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in son gelişmelerle ilgili bugün halka sesleniş konuşması yapacağı duyuruldu. Hükümet ve Seçim Komisyonu, muhalefetteki Pakistan Halk Partisi lideri Benazir Butto’ya yönelik suikastın ardından çıkan olaylarda birçok seçim merkezinin ve belgenin tahrip olduğunu, bu nedenle seçim hazırlıklarının 8 Ocak’a yetişemeyeceğini savunuyor. Ancak muhalefet partileri ertelemeye karşı çıkıyor. unanca’da “horis”, “suz, siz” eki, “yani “yok ediş” anlamında bir takıdır. Örneklersek “horis Nero” (su“suz”), horis psomi (ekmek“siz”) horis Afthokinito (araba“sız”) anlamlarında kullanılır. Ben de bugün “horis politika” yani (siyaset“siz”) yazı yazmaya karar verdim. Zaten koca bir yıl boğazımıza kadar diplomasi ve siyasetin içindeyiz. Yeni yılın bu ilk yazısında her şeyi bir kenara bırakıp aklıma ne gelirse yazmak istiyorum. Ayın ikinci günü olmasına rağmen bazı gazinolar ve tavernalar hala yeni yılı kutluyorlar. Ne güzel, Uzo, sirtaki, Zeybekiko ile erkek ve kadın neredeyse 48 saatten bu yana beraberler. Birbirlerine sıkıca sarılmış yeni yılı kutluyorlar. 2008’in ikinci yorucu gecesinin faturası tabi sonra çıkacak ancak kimin umurunda. Bu yıl ilk kez Atina’yı denizden seyretmeye karar verdim. Küçük sandalıma atladığım gibi bu güzel şehrin denize açılan ilk kapısı olan Paleo Faliro semtinin hemen bir mil açıklarında attım demirimi. Hava oldukça soğuk ve nemli, termometre dört dereceyi gösteriyor. Oltamı yemledim ve denize attım. Ancak balıkların vurup vurmadığını umursamadım bile. Bir kere olsun bakmadım aşağıda neler oluyor diye. Nasıl olsa sabahın köründe yolunu şaşırıp iğneye takılacak küçücük bir balığını da denize atacağım. Öylesine sarkıttım oltayı. Atina’nın kuzeyini oluşturan Likavitos ile Parnifa dağlarının zirvelerini seyrediyorum. Akropol tapınağı bütün ihtişamı ile yine karşımda. Önümde açık olan CPS ile derinlik ölçerden gelen “bip” şeklindeki balık var uyarısı ile de ilgilenmiyorum. Aslında bugün hiçbir şey duymak, hissetmek, düşünmek istemiyorum. TürkYunan konuları ile de ilgilenmiyorum. Kardak’daki çipura savaşları beni bağlamıyor. Ülkeyi ayağa kaldıran ve Kültür Bakanlığı genel sekreterinin intihara teşebbüs etmesine neden olan seks skandalı da umurumda değil. Bu ay içinde Gelibolu yarımadası açıklarında petrol aramaya başlayacak olan platformun Karadeniz’den yola çıkması da keyfimi bozmuyor. Karamanlis onu yapmış, Erdoğan bunu söylemiş, Dora Bakoyannis Türkiye’ye selam söylemiş, Babacan “G” muhabbeti ile karşılık vermiş, uçaklar Ege’de it dalaşı yapmışlar ilgilenmiyorum. ??? Ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler. Halkın Y F RANSA’NIN DÖNEM BAŞKANLIĞI çinde (ve üzerinde) bulunduğumuz bozuk ve yanlış bir zemin var. Neler bozuk? Türkiye uygar ve gelişmiş ülkeler gibi “ulusal ve makro iktisat politikaları yürütmüyor” , yönetimler bunu özellikle yapmıyorlar. Siyasi ve kültürel olarak da durum aynı. Bireyler, şirketler ve kurumlar bu bozuk zemin üzerinde sadece kendi çıkarlarını (ve kazançlarını) gözetmeye çalışıyorlar. Patronlar, şirketlerini “yabancılara satarak” zenginleşiyor ve dolar milyarderi oluyorlar. Lüks mal ithalatçısı, “daha fazla mal getirerek kârını yükseltiyor”. Ege’deki bir belediye başkanı “kilise yaparak” turist çekmeye çalışıyor. Ulusal kültür ve dış politikamız bulunmadığı için herkes başıboş kalmış. Yazarlar, kendi milletine küfrederek uluslararası üne kavuşuyorlar. Köşe yazarı ve yorumcu, yabancı şirketleri överek para kazanabiliyor ve bu sayede oligarşiye dahil olabiliyor. Siyasetçi, sömürgeci devletlerin ve yabancı tekellerin çıkarlarına hizmet ederek iktidarını sürdürüyor. Kısacası para, iktidar, ün, ödül kazanmak için Türkiye’nin sırtından bir şeyler vermek gerektiren bir bozuk düzen işliyor. Birey, patron, siyasetçi, sanatçı Türkiye’ye bir şeyler ödeterek alacağını alabiliyor. Böylesine bozuk bir zemin üzerindeyiz. Bu manzaranın bilimsel boyutunda mikromakro çatışması vardır. Kamarada, ısınmak için geminin ahşabını söküp yakmak gibi bir şey. Gemiyi elinizle batırıyorsunuz. Gelişmiş ülkelerde birey, şirket, kurum ve toplumsal yarar (fayda) arasında örtüşme ve bütünleşme vardır. Siyasi, hukuki, iktisadi ve İ BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI sosyal altyapı buna göre kurulmuştur. Birey ve kurum kazanırken toplum (millet) da kazanır. Gelir artışlarında böyledir. Siyasal yükselmelerde birey ve toplum yararı örtüşür. Yazar üne kavuşurken millet de onurlanır, bundan toplumsal ün ve yarar sağlar. Avrupa’da bir sanatçı kendi toplumunu küçülterek kesinlikle yükselemez. Olayın bir boyutu teknik ve nesnel, diğer boyutu ise siyasal ve özneldir. Bu örtüşmelerin sağlanmasındaki sihirli güç makro (ve ulusal) politikalarda gizlidir. Sanayide o ülkenin ulusal (ve makro) bir politikası olacak ve şirketler önlerindeki yolu görecekler. Yola çıkan şoförün elinde bir harita bulundurması gibi bir şey. Yoksa nereye, nasıl gideceğini bilemez, göremez. Bizdeki gibi yolun yarısında arabayı bir yabancıya satıp başının çaresine bakmak zorunda kalır. Ülkenin ulusal bir eğitim politikası bulunacak ki öğretmeni, müdürü, öğrencisi, öğrenci velisi yolunu görebilsin.Yoksa hacının, hocanın eline düşer. Milli bir dış ticaret çizgisi bulunmalı; ihracatçısı, ithalatçısı desteğini, kösteğini önceden görebilsin. Çizilen yol içinde şirket (ve Bozuk Zeminde Yolunu Bulanlar... kurum) kendi politikasını belirlesin... Şimdi Türkiye’ye bir göz atalım: Kimileri Türkiye’nin kaderini Batı kapitalizminin ellerine bırakmak için, “Plan yok pilav var” yalanı ile sosyal devleti özellikle yıkmaya başlarlar. Arkasından Washington ve Brüksel’in iktidara taşıdığı kimileri daha da ileri giderler. “Her şeyi piyasa belirler” diyerek Avrupa’nın yapmadığını Türkiye’de uygulamaya başlarlar. “Piyasa üzerinden karşıdevrim” Türkiye’yi batağa sürüklerken kimileri kendi özel sorunlarını çözer. “İçimizdeki oligarşinin sömürgecilerle birlikte çalışmaları için”, bozuk bir zemin gereklidir. Koşulları şunlardır:Toplumun çıkarı, yararı diye bir şey olmamalıdır. Bireyler, şirketler, kurumlar açıkgözlülük yaparak “kendi başlarının çaresine bakmalıdırlar”. Toplumun, devletin, milletin önünde belirsizlikler bulunmalıdır. Siyasi, iktisadi, sosyal belirsizlikler her şeye egemendir. Her an her şey doğru ya da yanlış gibi algılanmaya başlar. Toplumsal (ve toplumcu) bir güvence yoktur.Gemisini kurtaran kaptan misali herkesin başının çaresine bakmaya çalıştığı bir kaos ortamı yaratılır. “İstikrarsızlık ve çöküş istikrar gibi sunulmaya başlanır.” Ülkenin ekonomisi, siyase ti, güvenliği ve kültürü sömürgeci devletler ve dev tekeller tarafından işgal edilirken bu durum “bir yenilenme, bir açılım, bir gelişme olarak pazarlanır”. Batan geminin malları misali bu arada içerdeki oligarşi de bu yağma düzeninde cebini doldurmaya başlar. Siyasette, iktisatta, güvenlikte ve kültürde tam bir kargaşa görülür. Kimi solcular ve liberaller dinci ve faşist partilere geçerler. Elit kesim işleri tamamen yüzeysel bir gözle görmeye başlar. Biçimsel laikliği ve sözde Atatürkçülüğü savunan kimileri sömürgeci güç odakları ile dirsek teması içine gizliden gizliye girerler. Sarıklıpapyonlu koalisyonu Washington ve Brüksel’in güdümünde sahnedeki yerini alır. Gericiler ve biçimsel ilericilerin ilginç beraberlikleri bu bozuk zemin üzerinde alışılmadık görüntüler sergiler. Aynen bataklıkta açan çiçekler gibi. Kimi aydın (!) arkadaşlarımı bu bataklıktan beslenirken görürüm, içim sızlar. Bozuk zeminin hormonlu ürünleri gibi etrafa zehir saçtıklarının farkında bile değillerdir... Ortalıkta garip yaratıklar görünmeye başlar. Garip garip siyasiler, işadamları, akademisyenler, gazeteciler... Fazıl Say, “Ben bu bataklıktan beslenmem” diyerek isyan ediyor, bozuk zemine başkaldırıyor. Karşısında bozuk zeminde üreyen garip yaratıkları gördükçe dayanamıyor. Aslında halkın büyük çoğunluğunun isteyip de gösteremediği tepkiye haykırışıyla tercüman oluyor. Bataklıkta yaşanmaz, bütün gücümüzle onu kurutmaya çalışmalıyız, başka bir seçeneğimiz yok... 2008’e umudumuzu kaybetmeden girmek zorundayız... www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali AB ile 2008 de zor geçecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 2008 yılında TürkiyeAvrupa Birliği (AB) ilişkilerinin, hem dönem başkanları Slovenya ve Fransa’nın tutumu hem de birliğin 1 yıllık gündeminin farklı olması nedeniyle yavaşlamayı sürdürmesi bekleniyor. AB dönem başkanlığını itibarıyla devralan Slovenya Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakıyor. Ancak AB’nin lokomotif ülkeleri, Fransa, Almanya ve Hollanda ile Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tutumlarını değiştirmesi beklenmiyor. Bunun yanı sıra AB’nin küçük ülkelerinden Slovenya’nın Fransa ve Almanya çizgisinde bir politika izleyebileceği ifade ediliyor. Slovenya dönem başkanlığında Türkiye için 1 ya da 2 müzakere başlığının açılabileceği kaydediliyor. Ancak bu başlıkların Serbest Dolaşım ya da Mal ve Hizmetlerin Serbest Dolaşımı olmayacağı kaydediliyor. Haziranda dönem başkanlığını Fransa devralacak. Bu dönem, Türkiye’nin AB ile müzakerelerdeki en sıkıntılı süreçlerinden birisi olacak. EK PROTOKOL SORUNU Daha çok 1 Ocak 2009’da yürürlüğe girecek yeni AB Anayasası ile ilgilenecek olan Paris yönetiminin ikinci önceliği ise Kıbrıs Rum Kesimi’ni adanın tek temsilcisi olarak gören Ankara Anlaşması Ek Protokolü’nün Türkiye tarafından onaylanması oluşturacak. Türkiye’nin söz konusu protokolü bu yıl içerisinde onaylamaması durumunda müzakerelerin askıya alınabileceği belirtiliyor. AB, 2007 baharında yaptığı zirvede Türkiye ile müzakereleri, protokolü onaylamadığı için 8 başlıkta tamamen askıya almıştı. Birlik, Kıbrıs Rum Kesimi tanınana kadar herhangi bir başlığın tamamlanamayacağını duyurmuştu. Fransa’nın dönem başkanlığında, Ruhban Okulu’nun tekrar faaliyete geçmesi talebi de Türkiye’nin başını ağrıtacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle