04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 C her zaman kalemler yapar. Edebiyatçılar insani kaygılar taşırlar. Çünkü edebiyatçının konusu insandır. Fikir cephesi soylu bir cephedir. Kalemin, günümüz gerçekliğinin işlenmesindeki payını ve yaşamın yüzünü değiştirebileceğine derinden inandığını” söyledikten sonra, “Gelin iki ülke yazarları, kalemlerimizi ülkelerimizin onurlanması için kullanalım!” dedi. Dr. Necah el Attar, “İki dost ve komşu ülke arasında gelişen ekonomik ve siyasi ilişkilerin gün geçtikçe büyüdüğünü, her iki ülke arasında olması gereken düzeyde olduğunu; karşılıklı çeviri faaliyetleriyle, bu işbirliğinin tamamlamasının büyük önem kazandığını, iki ülke edebiyatının karşılıklı olarak bir an önce çevrilmesi gerektiğini, Arap Yazarlar Birliği ile Türkiye Edebiyatçılar Derneği arasındaki ilişkilerin daha da pekiştirilmesinin” önemini vurguladı. Edebiyatçılar Derneği Başkanı Gökhan Cengizhan da “İki ülke edebiyatçıları arasındaki karşılıklı ziyaretler çerçevesinde genişletilen işbirliğinin, somut bir olguyla, Arap Yazarlar Birliği ile Türkiye Edebiyatçılar Derneği arasında imzalanan işbirliği protokolüyle de değer kazandığını” söyledi. Aynı gün öğleden sonra Arap ülkeleri Gazeteciler Birliği Başkanlığı tarafından kabul edildik. Karşılıklı sunumlar, konuşmalar yapıldı. Arap Gazeteciler Birliği Başkanı, yaptığı konuşmada emperyalizmin Ortadoğu halkları üstündeki kanlı emellerinden bahsetti. haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 4 OCAK 2008 CUMA Körleşme ya, Arap dünyasına, Suudi krallarına çevirmiştir. ABD ile de Kürt sorunu çözülmüyor, tam tersine sorun giderek siyaset sahnesinde onun desteğiyle kangrenleşiyor. Bağımsızlık bu kez de Kürt sorunu nedeniyle elden gidiyor. ABD’nin bölgede İsrail’i güvence altına alma, yeni bir Kürt devletiyle varlığını pekiştirme planı, BOP’un bu çok önemli ve vazgeçilmez stratejik aşaması yürürlüktedir. Medyamız halkı kandırmaya devam ediyor. Gerçeği görmek isteyenler, anlatılan “vurduk kırdık” edebiyatının arkasına bakarlar. Türkiye ABD’nin istihbaratıyla vurup kırıyorsa, bu olsa olsa bağımlılığın bir işareti olabilir. Bu sözde destek ortadan kalktığında geriye ne kalacak? Destekle çuvalı birbirinden ayırabilir misiniz? Her ikisi de giderek yitirdiğimiz bağımsızlığımızın işaretleridir. ??? Türkiye demokratikleşmiyor. Laikliğin her gün biraz daha sosyal hayattan elini eteğini çektiğini göremeyenler demokratikleşme masalına yarın kendileri de inanmayacaklar. Laiklik olmadan demokrasi olmuyor çünkü. “Laikliğin halkın isteğiyle yeniden tanımlanacağını” söyleyenler, artık başyazılarında “muhafazakâr, modernizmle barışık, demokratik Müslüman Türkiye” tarifleri yapıyorlar. Yaptıkları tarif demokratik Cumhuriyetin değil, devekuşunun tarifidir. Kısa bir süre sonra “helal, İslami usullere uygun mal” standartlarının her alanda yaygınlaştığını, ekonomiyi de sosyal yaşamı da büyük bir baskı altına aldığını gördüklerinde demokrasiyi gökyüzüne bakarak arayacaklardır. Türkiye parıltılı bir ortaçağın içine doğru çekiliyor. Demokrasi de, bağımsızlık da, Cumhuriyet de tehdit altındadır. Parıltı şimdilik gözleri kamaştırıyor. Ama arkası körlüktür. [email protected] Suriye’nin tarihi kenti Rakka’daki ‘Abdulselam el Uceyli Roman Festivali’ne katılan Türk yazarlar, etkinlik çerçevesinde Arap ülkelerinden gelen gazetecilerle Şam’da bir araya gelerek fikir alışverişinde bulundular. Türk ve Arap edebiyatçılar ‘Abdulselam el Uceyli Roman Festivali’ kapsamında Suriye’de bir araya geldi Edebiyatın ortak kaygısı insan Osman ŞAHİN Geçen ay içerisinde Edebiyatçılar Derneği Başkanı Gökhan Cengizhan, Osman Şahin, Fatih Atilla, Bereket Kar, Zeynep Aliye ve Meltem Arıkan’dan oluşan Türk yazarlar heyeti, Suriye’nin tarihi kenti Rakka’da düzenlenen “Abdulselam el Uceyli Roman Festivali”ne katıldık. Çeşitli Arap ülkelerinden, Irak’tan, Mısır’dan, Libya’dan, Ürdün’den, Cezayir’den, Fas’tan gelen öykücü, romancı ve eleştirmenlerle tanıştık. Sıcak dostluklar gelişti, ağırlamalar oldu. Üç gün Rakka’da, dört gün Şam’da özel konuk olarak ağırlanıp ilgi gördük. Biz Türk yazarların, yazınımız üstüne yaptığımız, birbirinden farklı sunumlar geniş ilgi gördü. İlginç sorularla karşılaştık. Yıllar önce ölen, Suriye’nin ünlü roman yazarı Abdulselam el Uceyli’nin evinde, biz Türk yazarlara verilen ziyafete, üç yüz bin nüfuslu Rakkas kenti valisi ile garnizon komutanı da katıldılar. Rakka, Fırat kenarında tarihi bir kent. Harun Reşit’in yazlık sarayının Rakka’da olduğu söyleniyor. Doğudan batıya yedi saat süren bir otobüs yolculuğundan sonra Şam’ın “Tower Oteli”ne iniyoruz. Aynı gün saat on birde biz Türk yazarlar heyetini Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Dr. Necah el Attar makamında kabul ediyor. Sayın Necah el Attar, çok şık zarif bir hanımefendi. Bizleri inceliği, konuşmasıyla etkiledi. Suriye Devlet Televizyonu ile El Baas gazetesi muhabirleri önünde bizlerle sohbet etti. Ve biz Türk yazarlar heyetine, “Değişimleri Suriye Devlet Başkan Yardımcısı Necah el Attar Türk yazarlarla Şam’da buluştu. Soldan sağa: Bereket Kar, Gökhan Cengizhan, Zeynep Aliye, Necah el Attar, Meltem Arıkan, Fatih Atila, Osman Şahin. ‘Hakevati’yi kahvede dinledik “Binbir Gece MaRaşit “Seni daha önce de dinlemiş miydim saları”nın son temsilAbo dimeşk cisi Hakevati’yi, Said. Şam’ın en eski kahveEl Nevfara da Ebu Sadi’nin havayı lerinden El Nevfara biçerek da (fıskiyeli kahve) Anlattığı cenk menkibeleri görüp dinledik. “HaKılıç kalkan çocukluğum ke” hikâye; “Vati” anlatıcı, Hakevati Anter bin Şeddan’dan Zaloğlu “hikâye anlatan” deRüstem’e mek oluyor. HakevaBiz nasıl da benzeriz birbirimize” ti’nin asıl adı Raşit Gökhan Cengizhan Abo Sadi. Belinde çiçek desenli mavi kuşağı, şalvarı, zıbını, yenin orası öyle değildi. Bugün beyaz şalı, kırmızı fesiyle, kenarlaorasını sen uydurdun” diyenlere rı oymalı, yüksek bir tahta oturAbo Sadi, kılıcını kitabın sayfaları muş, ince bakır tel gözlüklerini arasına ayraç gibi sokarak “Hayır, ler anlatıyor. Toplumun vicdanına burnunun üstüne düşürmüş, bir ben uydurmadım. Burada böyle sesleniyor. Çevirmen Bereket elinde kara kaplı kitabı, diğer elinyazıyor. Kitap yanılmaz!” diyor. Kar’a göre, yıllar önce Suriye’de, de uzun kılıcı, her gün “Fıskiyeli Fıskiyeli Kahve, tarihi bir yapıIrak’ta, Ürdün’de, Şam’da, BağKahve”de insanlara hikâyeler anlanın içinde yer alıyor. Kahveyi yaşlı dat’ta Halep’te her kahvede birer tıyor. Kahve halkı hem onu dinlibir Suriyeli yönetiyor. Ak sakallı inHakevati varmış. Gelirleri olmadıyor, hem nargile, çay, mırra içiyor. san resimleri, eski bakır demlikler, ğı için bu geleneği bırakmak zoHakevati’nin sesi, yüzyılların sesi, mızraklı, kılıçlı süvari desenleri, runda kalmışlar. Şimdilerde Arap soluğu oluyor. Konuşanlar, gürültüllere bürünmüş sürme gözlü danâleminde Hakevati geleneğini tek tü yapanlar olursa, kılıcını masaya sözler, ahşap işlemeli yarım ay şekAbo Sadi sürdürüyor... vurarak onları uyarıyor. “İstanbul’a davet etsek, hikâyelinde motifler asılmış duvarlara. “...şair diyor ki, gün gelecek, aslerinizi ora kahvelerinde de anlaDinleyenler arasında genç kızlar, lanlar, kaplanlar açlıktan ölecektır mısınız” diye soruyoruz. Hakehanımlar, yerliyabancı insanlar var. ler. Barış gelecek. Kuzular, oğlakvati, “Seve seve gelir, anlatırım” diKahve, ününü biraz da Hakevalar çimenler üstünde korkusuzca yor. “Sekiz ayrı sesi seslendiren, ti’den alıyor. O, hikâyesini anlatıruyuyacaklar. Aslanlar, kaplanlar ‘Hayali Zül’, yani ‘Karanlıkta Haken garsonlardan biri tepsiyle padiken üstünde yatacaklar. Kapılar yal’ dediğimiz Karagöz’le Hacivat’ı ra topluyor. İsteyen veriyor, istemevurulacak, kapılar açılacak ve açıoynatan bir oğlum var. Bu mesleyen vermiyor. Gönlünden ne kolan kapılardan dünyaya barış ve süğini şimdi Ürdün’de sürdürüyor” kunet gelecek...” parsa. Toplanan Hakevati’ye veridiyor. Dinleyenlerden gülüşenler, karıliyor sonra. Başarılar dileyerek ayrılıyoruz... şanlar oluyor. “Hey Sadi, dün hikâAbo Sadi, her gün farklı hikâye ürkiye büyük ve geri alınması zor kayıplarla girdi 2008’e. Laik Cumhuriyet derin bir yara aldı. Zor kazanılmış Cumhuriyet giderek “cemahiriye”ye dönüşüyor. Daha önemlisi kimilerinin sandığı gibi Türkiye demokratikleşmiyor. Büyük harflerle yazılan demokrasi eriyor. Liberal çevrelerin hevesle sarıldıkları siyasetin çoğunluk desteğine sahip iktidar partisi, hanedan yöntemlerine her gün biraz daha meylediyor. Demokratikleşme kâğıt üstünde sözde artan, gerçekteyse gittikçe azalan, pratikte anlamsızlaşan demokrasi kırıntılarına dönüşüyor. Tüm bunlarla birlikte Türkiye bağımsızlığını yitiriyor. Bunlarla birlikte, çünkü bağımsızlığı yitirmenin manivelası laikliğin, Cumhuriyetin, demokratikleşmenin tehdit altında olmasından kaynaklanıyor. Türkiye çözemediği her sorunla bir parça daha yitiriyor bağımsızlığını. ??? Ben hâlâ aynı kanıdayım. ABD Irak’ta Ortadoğu’da savaşı henüz yitirmedi. Tam tersine bölgeye iyice yerleşti. ABD’nin kanlı elini kınayanların sayısının artması, direnişin kırılamaması onun emperyalist heveslerinden vazgeçmesi için, Büyük Ortadoğu Planı’nı askıya alması için güçlü bir neden oluşturmuyor. Bizse çözemediğimiz sorunları çözebilmek için hep dış dinamikler peşinde olma alışkanlığımızdan vazgeçemedik. Bu nedenle de sürekli bağımsızlığımızdan tavizler vererek çözmeye çalışıyoruz sorunlarımızı. Kürt sorununu ABD ile, demokratikleşme sorunumuzu AB ile çözebileceğimizi sanıyoruz. Her iki aldanış da bizden bir şeyler götürüyor. Avrupa’da serbest piyasayı değişmez düzen ilan eden, böyle tuhaf bir demokrasiyi kendisi için öngören AB ile demokratikleşme gelmiyor, laikliği tırpanlayan, demokrasiyi her gün biraz daha kendine göre tarif eden siyaset güç kazanıyor. Üstelik bu siyaset gerçekte gözünü AB’ye değil, doğu T AKP, İslami holdingzedeleri ‘unuttu’ Tamaylıgil, hükümetin mağduriyetlerin giderilmesi için harekete geçmediğini söyledi Ayşe SAYIN ANKARA YİMPAŞ Holding’in patronu Dursun Uyar, binlerce yurttaşın parasını batırdıktan sonra sadece 9 aylık hapis cezası ile kurtulurken AKP hükümeti aileleriyle birlikte sayılarının 1 milyonu bulduğu tahmin edilen İslami holdingzedeleri tamamen unuttu. CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM’de geçen dönem kurulan İslami Holdingleri Araştırma Komisyonu’nun üyesi Bihlun Tamaylıgil, Uyar’ın “sembolik” nitelikteki cezasının hiçbir şekilde “mağduriyetleri telafi edemeyeceğini” belirterek “Komisyon raporunun üzerinden 2 yıl geçti ama AKP hükümeti hâlâ mağduriyetleri gidermeye dönük tek bir adım atmadı” dedi. Holdingzedelerden gelen yoğun tepki üzerine geçen yasama döneminde TBMM’de kurulan İslami Holdingleri Araştırma Komisyonu’nun Aralık 2005’te Genel Kurul’da görüşülen raporunda, hiçbir işlemleri kayıt altında olmadığı için kesin rakam belirleyememekle birlikte, Uyar’ın başında olduğu YİMPAŞ Holding dahil, sayıları 76’yı bulan İslami holdinglerin batırdığı paranın 10 milyar doları bulduğu değerlendirmesine yer verildi. Raporda, başta YİMPAŞ olmak üzere bu holdinglerin malvarlıklarına el konulmasının önünün açılması istenmişti. Dönemin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de mağduriyetlerin giderilmesine yönelik SPK Yasası’nda değişiklik yapılacağını açıkladı. Ancak aradan geçen 2 yıla karşın bu konuda hiçbir adım atılmazken 2 yıl hapis kararı kesinleşen YİMPAŞ Başkanı Dursun Uyar’ın cezası da uzun süre infaz edilemedi. CHP’li Tamaylıgil Uyar’ın cezaevine konulmasının SPK Yasası’na aykırı eylem gerçekleştirmesi nedeniyle açılan davanın sonucunda ulaşılan nokta olduğunu belirterek oysa mağduriyetlerin giderilmesi için hükümetin 2 yıldır harekete geçmediğini söyledi. am deyince, Paris’teki Louvre Müzesi müdürünün sözleri gelir aklıma: “Dünyada herkesin iki doğum yeri vardır; biri kişinin kendi doğduğu yer, diğeri de Şam’dır. Çünkü Şam, bütün dünya kültürlerinin beşiğidir.” Ne var ki, son yarım yüzyılda Şam dünyanın talihsiz şehirlerinden biri olmuştur. Arapİsrail savaşı, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bahane ederek İsrail’in Lübnan’a saldırmasıyla, bir milyondan fazla Arap göçmen, yerini yurdunu terk ederek Şam’ın kenar mahallelerinde soluğu almış. Yıllar sonra ortalık biraz durulunca, bir milyon göçmen Lübnan’a dönmüş. Bu kez de ABD ile İngiliz emperyalizmi Irak’a saldırmış. Böylece Irak’tan bir buçuk milyon Arap, yerini yurdunu terk ederek Şam’ın varoşlarına sığınmışlar. Şam’ın nüfusu sığınmacılarla birlikte beş milyonu buluyor. Iraklı göçmenler tam bir sefalet içindeler. “Bir ulus, bir halk ancak bu kadar aşağılanabilir” diye haykıracağım geliyor. İkinci Dünya Savaşı’nda, Hollanda da Nazi zulmünden kaçarak çatı katına sığınan 1314 yaşındaki Yahudi kızı Anne Frank’ı herkes bilir. Batılılar, Anne Frank’ın Hatıra Defteri’nin tiyatrosunu, filmini yaptılar. Kitap pek çok yabancı dile çevrildi. Anne Frank üstünden duygu sömürüsü Ş Dünya kültürlerinin beşiği Şam ve 50 yıllık talihsizliği yaptılar. Peki Irak, Suriye ve Filistin de yaşayan milyonlarca Anne Frank’lara ne demeli? EMEVİ CAMİİ Şam’ı gezerken İslam dünyasının en eski ve en büyük camisi Emevi Camii’ni görüyoruz. İnanılmaz büyüklükte bir cami. İstanbul camileri kubbeleriyle ünlü. Emevi Camii’nin taş mimarisine diyecek söz yok. Emevi Camii’nde Hz. Hüseyin’in başının gömüldüğü türbe ile ilk hava şehitlerimizin türbeleri bulunuyor. Camide kadınlarla erkekler birlikte namaz kılıyorlar. Ayrıca Abdülhamit’in yaptırdığı Hamidiye Kapalı Çarşısı, bizim Beyazıt’taki kapalı çarşıya çok benziyor. Suriye halkı çok cana yakın bir halk. Genç kızların gözlerine aşırı sürme çektikleri gözümüzden kaçmıyor. Kadın erkek, kahvelerde çay, kah ve ve nargile içiyorlar. Halk, Türk olduğumuzu anlayınca gülerek ve ellerimizi sıkarak “Şükran, şükran!” diyor. Haçlı ordularına karşı duran Selahaddin Eyyübi, halk tarafından çok seviliyor. Selahaddin Eyyübi, haçlı emperyalizmine karşı duruşun bir simgesi gibi. Başında savaş tolgası, elinde kılıcı, at üstünde, görkemli bir heykeli var. Suriyeli ressam, çevirmen arkadaşımız Abdülkadir tarihi bir anısını anlatıyor bize: “Rahmetli dedem anlatırdı. Fransızlar Suriye’yi işgal edince, işgal komutanı general, at üstünde peşinde bandosu ve askerleriyle Selahaddin Eyyübi heykelinin önüne geliyor. Halkı topluyor çevresine. General, at üstünden, kılıcını Selahaddin Eyyübi’nin heykeline doğru kaldırarak: Ey Selahaddin Eyyübi, dokuz yüz yıl sonra gene geldik diye bağırıyor.” Emperyalizm tarihsel belleğini asla unutmuyor. Dokuz yüzyıl, bin yıl önceki davaların peşinde koşuyor. Birden aklıma, dört yıl önce Irak’ın işgali sırasında İngilizlerin Basra’yı işgalinde, “Seksen yıl sonra gene geldik” diyerek tümen bandosuyla şenlik yaptıkları geliyor. Bir de bizim ikinci cumhuriyetçilerin, Lozan’dan söz edilince, “Ezberinizi bozun, ezberinizi” dedikleri geliyor aklıma. UNESCO ve AB’ye şikâyet İstanbul Haber Servisi Sultanahmet’teki tarihi kalıntılar üzerine inşaat izni veren koruma kurulunu ve dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’u kınayan Şehristanbul Derneği, UNESCO ve Avrupa Birliği’ne şikâyette bulunacak. Dernekten yapılan yazılı açıklamada, “Son günlerde basında çıkan haberlerde İstanbul 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Bizans Sarayı üzerine otel inşaatı izni vermesini kınıyoruz. Bu anlayışı, imzasıyla onaylayan ve destek veren eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’u kınıyoruz. Bizans eserlerine düşman gözüyle bakan bu anlayışı UNESCO, Avrupa Birliği Çevre ve Kültür Komitesi ve Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’ne (ICOMOS) şikâyet edeceğiz” denildi.Four Seasons Oteli’nin Bizans Sarayı üzerinde yaptığı inşaatın engellenebileceği belirtildi. Buna göre eğer İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bürokratlarının “Bölgeye turizm fonksiyonu veren kararlara itiraz edin” uyarısını dikkate alsaydı, söz konusu inşaat yapılmayabilirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle