04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 OCAK 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Öcalan Kaybederken Şeyh Sait Kazanıyor irbirini izleyen sınır ötesi operasyonlara bakarken, yalnızca “Oh oh nihayet terörün belini kırdık” demekle yetinip, neler olduğunu sormamak, safdillik olur. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın, ABD’nin Kuzey Irak’tan Türkiye’ye terör ihraç edenleri desteklediği yolundaki açıklamalarına katılanların, “Peki, şimdi ne oldu da, ABD bize yardım ediyor, 5 Kasım’da, bu desteğe karşılık neler vaat edildi” sorusunu sormamaları mümkün mü? “Acaba Türkiye, kırmızı çizgilerinin bir kısmını, bir bölümünden vazgeçmek pahasına mı güçlendiriyor” sorusunu soranlara kızmak mümkün mü? İç cepheye gelince: 22 Temmuz seçimlerinde, etnik ayrımcılığı, ya da Kürt sorununu yalnızca etnik tabana dayama yanlılarının Güneydoğu’da oy yitirmelerini “Oh ne ala, Öcalan ve etnik tabanda politika yapanlar kan kaybediyor, üniter ulus devlet görüşü güç kazanıyor” diye yorumlamak olaylara doğru tanı koymak olarak görülebilir mi? Son gelişmeler ışığında kısa ve orta vadede, etnik tabanda politika yapan Öcalan’ın kan kaybettiği, DTP’nin altındaki zeminin bir kısmının da kaydığı gerçektir, ama buna bakarak, “Ulus devlet kazanıyor” demek ne derece doğru? ??? Cumhuriyet döneminin ilk kapsamlı ayaklanması olan Şeyh Sait İsyanı’nı, Uğur Mumcu, Kürtİslam Ayaklanması olarak adlandırıyor. Şeyh Sait 1925 yılındaki ayaklanmasına gerekçe olarak, isyandan birkaç gün önce o zamanki adı Piran olan Dicle’de verdiği vaazda, şunları söylüyordu: “Medreseler kapandı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı. Din okulları Milli Eğitim’e bağlandı (Tevhid i Terdisat). Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar, dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar, dinin yükselmesine gayret ederim.” (Uğur Mumcu Kürt İslam Ayaklanması s, 52) Aynı Şeyh Sait, Hormek aşireti reisleri Halil Veli ve Ali Haydar ağalar’a, “Emirelmücahidin Elseyir Muhammed Saidi Nakşibendi” imzası ile gönderdiği mektupta şunları yazıyordu: “Esselamünaleyküm, rahmetlahi ve berekatühü, leahülhamd velminne. Hidayeti rabbani ile dini mübini Ahmedi’yi kâfir olan Mustafa Kemal’in yedi zulmünden kurtarmak amacıyla hareket edildi. Bu gaza ve cihad, mezhep ve tarikat ayırımı yapılmaksızın (la ilahe illallah Muhammeddün resulullah) diyen bütün Müslümanlar üzerine farz olduğundan eskiden beri memleketimizde büyük bir gayret ve yiğitlik sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriatı getirmek için cihada katılacağınıza eminim.” (a.g.e. s, 49) ??? Uğur Mumcu, 1925 Şeyh Sait İsyanı’nı Kürtİslam ayaklanması olarak nitelerken, çok kişisel bir görüşü mü yansıtıyordu? Bakınız bu konuda, Şeyh Sait’in kardeşlerinden Şeyh Bahattin’in torunu, aynı zamanda Şeyh Sait’in oğlu Şeyh Ali Rıza’nın damadı olan Melik Fırat, 1991 yılında Uğur Mumcu ile yaptığı konuşmada ne diyor: “Şeyh Sait olayı bugün bütün dünyada üzerinde fikir yürütülen bir olaydır... Biz Şeyh Sait ailesi olarak, Şeyh Sait’i ve fikriyatını şöyle özetleyebiliriz size: Şeyh Sait, babasından dedesinden intikal eden medrese ilim ve irfanı ile meşgul olmuş bir kimsedir. Aynı zamanda Nakşibendi postnişinidir; yani tarikatın en yüksek rütbesinin sahibidir. Şeyh Sait’in müktesebatı ve ailesinin yapısı nedeniyle, İslami düşüncenin dışında, ümmet fikrinin dışında herhangi bir beşeri sisteme inanması, o yolda hareket etmesi mümkün değil. Nasyonalist bir düşüncesi olamaz diyorum.” Şu anda, Güneydoğu’da, DTP’den oy çalarak, Kürt tabanını yanına çekmeye, yerel seçimlerde Diyarbakır Belediyesi’ni bile ele geçirmeye çalışanlar, faaliyetlerini, propagandalarını hangi tarikat aracılığıyla yürütmektedirler? Devlet İslami esaslardan ayrıldı diyerek ayaklanıp, Türk Kürt birlikteliğinin sona erdiğini söyleyen Şeyh Sait, 1925’te kaybetti. 2008’de, Kürt Türk birlikteliğini İslami temeller üzerine oturtarak, Saidi Nursi’nin eleştirdiği ulus devletin bu niteliğini değiştirenler seçimleri kazandıklarında, olayı etnik tabana oturtan Öcalan ve yandaşları kan kaybederlerken, hangi düşünce güç kazanmış olacak dersiniz? Ruhun Derinliği... asıl başlamalıyım yazıma, neler anlatmalıyım yeni yılın ilk günü okura... Yarım kalmış bir cümleyi mi bitirmeliyim, bir öyküyü mü noktalamalıyım.. yoksa çocukların, gençlerin, gelecek anılarla sallandığı yerde duvardaki boyalı çiçekleri mi yazmalıyım! Sevgiyi mi, tutkuyu mu, özlemi mi, umudu mu, umutsuzluğu mu? Acıması olmayan bir güneşi, çaresiz ve kararsız akşamları, o yürekli kadın Benazir Butto’nun savaşımını, İslam toplumundaki kadının yerini, Irak’ta patlayan bombaları mı fotoğraf karelerinde çoğaltmalıyım! Acılarının toprağı üstünde Harran Ovası’na gitsem, ağa, aşiret, şeyh, şıh baskısını yazsam, töre adı verilen o vahşetin ortaçağı hatırlattığını dillendirsem, Kürt mafyasının büyük kentleri nasıl kuşattığını belgeleriyle ortaya koysam.. yine aymazlarla karşı karşıya gelip, “ırkçıfaşist” damgasını yer miyim? Bir yıl daha geride kaldı... Saçlarımda beyazlar biraz daha çoğaldı... Ruhumun derinliklerinde yoksulluğun resimleri çiziliyor; Lice’den Şırnak’a uzanan vadilerde, sevginin suladığı çiçekler artık renk renk açmıyor... Sermayeemek çelişkisi, sendikal hak ve özgürlükler, sınıfsal mücadele nerede kaldı? Esintiyle sallanan umut... Köpürüp akan ırmaklar... Kaynaklarda esen o yeller... Yannis Ristos’un “Son İstek” adlı şiirinde yazdığı dizeler: “Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum, diyor,/işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum./Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum; ben varım; dünya var./Bir ırmak akıyor serçe parmağının ucundan./Yedi kere bu ırmak gökyüzünün mavisi. Yeniden ilk gerçek oluyor bu arılık, bu benim son dileğim.” ??? Sevgi kendi kendini bütünler ve kendi kendine yeterlidir. Lübnanlı şair Halil Cibran “tutkunuz kendi sevgi anlayışınızla kendinizi vurmak olsun” der. Sevginin kendini mutlu kılmaktan öte hiçbir arzusu yoktur. Benim de sevgi anlayışım böyledir. Düşlerim böyle gelişir, öfkelerim böyle çoğalır... Bir toplum düşünün ki “sevgi” sözcüğünü unutmuş, kadını kapatmak, toplumdan dışlamak için “dini” kullanmış. Bir toplum düşünün ki tarih ve kültür yağmalanırken susmuş... Bir toplum düşünün ki tıpkı Pakistan gibi Atatürk’ün kurduğu laik demokratik Cumhuriyet’i tarikat şeyhlerinin fetvalarıyla yönetilmeye başlanmış, kimseden ses çıkmıyor... Bir toplum düşünün ki saf Müslümanları dolandıran YİMPAŞ’çı Dursun Uyar, 24 saat kapalı cezaevinde kaldıktan sonra, hemen yarı açık cezaevine gönderiliyor, toplum yine tepkisiz... On yıl önce “Ya sev, ya terk et” deyip, devlet içinde örgütlü çeteleri savunan anlı şanlı profesör bugün birdenbire AKP’yi savunup, “Diyarbakır Amed olsun” diyebiliyor ve onun maskesini Ahmet Hakan’dan başkası irdelemiyor... Nedense Hadi’giller, Cengiz’giller, Şahin’giller susuyor... İkinci eşini AKP’den milletvekili seçtiren eski faşist, bugün “Türkİslam Sentezi”nin CIA destekli savunucusu Fethullah Gülen kanatları altında yaşıyor, dizi filmlerde danışmanlık yapıyor... Haydi konuş sevgili okur ben ne yapayım? ??? Bekir Coşkun’un “Göbeğini Kaşıyan Adam”ları ne denli çoğaldı bir görseniz... Şimdilerde minareli apartmanlarda oturuyorlar onlar. Eşleri kara çarşaflı ya da sıkmabaşlı... TV’lerdeki Arap şeyhlerinin “fındıklı dondurma” yedikleri filmlerdeki gibi hepsi. Diyorlar ki: “Bir avuç yetmez, dört avuç... Anlarsın ya!” Gördüğünüz gibi pek iyimser değilim 2008’in ilk gününde... AKP kadrolaşıyor, Türkiye “İslam Devleti”ne doğru hızla kayıyor, “Milli Piyango” günah sayılıyor, her mahallede üçer beşer Kuran kursları açılıyor... Pakistan’da 15 bin medrese var, Türkiye’de ise 100 bin Kuran kursu... Ben her şeye karşın aydınlık bir yıl diliyorum... B N DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VARIM... GALİBA, DÜŞÜNMESEM DE VARIM... Görme engellilere sesli kitap Mehlika AKGÜN Mustafa Kemal Atatürk’ün “Nutuk” sundan İlhan Selçuk’un “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”na, Tolstoy’un “Anna Karenina”sından Kafka’nın “Milena’ya Mektuplar”ına kadar 3 bin 500’e yakın eser Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde görme engelli yurttaşlar için seslendirildi. Yurtdışında yaygın olarak faydalanılan sesli kitaplardan Türkiye’de yasa gereği yalnızca görme engelli yurttaşlarımız yararlanabilirken kitaplar öncelikle engelli yurttaşların isteği ve ihtiyaçları doğrultusunda seslendiriliyor. Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Şerafettin Kocaman kütüphanedeki görme engelliler bölümünün 1992 yılında kurulduğunu ifade ederek “İlk olarak seslendirme stüdyosunu kururak işe başladık. Medyaya, kütüphanemizde engelli yurttaşlarımızın faydalanması sağlamak için sesli kitap bölümü kurduğumuzu duyur DÖRT YILDIR KİTAP SESLENDİRİYOR Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde 4 yıldır kitap seslendirdiğini belirten Berrin Demiray, haftada 1 gün kütüphaneye gelerek 2 saat kitap okuduğunu söyledi. Engelli yurttaşlara yardım etmekten mutluluk duyduğunu ifade eden Demiray şöyle konuştu: “Kitap seslendirmeye başladığım zaman bunu en iyi şekilde yapmaya karar verdim ve diksiyon kursuna gittim. Şimdi sesli kitaplardan faydalanan yurttaşlarımız benden kitap seslendirmeye devam etmemi istiyorlar. Herkesin böyle bir girişimin içinde olması gerektiğini düşünüyorum.” duk. Yurttaştaşlar yararlaların ve sivil toplum nabiliyor. kuruluşlarının yardımıyla bugünTelif hakkı nedeniyle diğer yurtlere geldik” dedi. taşların sesli kitaplardan yararlaKütüphanedeki sesli kitap sayınamıyor. Bunun olması için yeni sının 3 bin 500’e yaklaştığına dikbir kanun çıkması gerekiyor” dikat çeken Kocaman, “Görme enye konuştu. Kitapların engelli gelli bir yurttaş Türkiye’nin ya da yurttaşların istekleri ve ihtiyaçları dünyanın neresinde olursa olsun doğrultusunda seslendirildiğinin ona sesli kitap gönderiyoruz. altını çizen Kocaman, “Bunların Ancak sesli kitaplardan yasa gearasında ilköğretim, ortaöğretim reği yalnızca görme engelli yurtve lisede öğrenim gören öğrenci lerimizin derslerinde yardımcı olacak kitaplar, üniversitede okuyan öğrencilerin istediği kitaplar diğer yandan ise Doğu ve Batı klasikleri, romanlar, son çıkan kitaplar da seslendiriliyor” dedi. ÜNDEMI TAKİP EDİYORLAR Müdür Yardımcısı Süheyla Şentürk ise görme engelli yurttaşların gündemi çok iyi takip ettiğini belirterek şunları söyledi: “Yeni çıkan ya da çok satan kitapları onlar da okumak istiyorlar. Biz de elimizden geldiğince kitapların seslendirilmesini sağlıyoruz. Kitap seslendirenlerin arasında tiyatro sanatçıları, haber spikerleri ve diğer yurttaşlar var. Gönüllü seslendiricilerimizin diksiyonlarını da dikkate alarak onlara kurslar açtık. Bölümü açana kadar görme engelli yurttaşlarımızın çoğu roman türünde kitaplar okumamıştı. Artık okuyabiliyorlar.” G TÜRK BİLİM ADAMLARI ‘Gen tabancası üretiyoruz’ ANKARA (AA) Türk bilim adamları, dünyada sadece birkaç üreticisi bulunan bitki ve hayvan biyoteknolojisi çalışmalarında kullanılacak son teknoloji ürünü “gen tabancası’’ üretti. Yeni teknoloji, bitkilere ve hayvanlara gen transferi yoluyla direnç kazandırmaktan “yenilebilen aşı’’ çalışmalarına kadar pek çok çalışmada kullanılacak. ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Avni Öktem, projelerinin üç yıl önce başladığını ve TÜBİTAKTEYDEB (Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı) ve KOSGEB tarafından da desteklendiğini söyledi. Gen silahının, canlı hücrelere gen aktarabilmeye yaradığını anlatan Öktem, silahın tek ya da çok hücreli organizmalarda başarıya ulaştığını bildirdi. Ökdem, gen tabancasının BİOLAB firması ile ortak yürütülen bir çalışma sonucunda iki yıl süren ArGe çalışmaları ile 10 kişilik bir ekip tarafından üretildiğini anlattı. Gen tabancasının dünyada sadece birkaç firma tarafından, Türkiye’de ise ilk kez ODTÜ ve BİOLAB şirketi ortaklığı ile üretildiğini ifade eden Öktem, şunları kaydetti: “Gen tabancasıyla yaptığımız, su dolu bir balona misket atmak. Gen tabancası ile yapılan basit olarak, su dolu balon olarak tasvir ettiğimiz bir hücreye, genle kaplanmış misketlerle ateş etmeye benziyor. Söz konusu gen kaplı misketler hücrenin içine girerek istenilen değişiklikleri yaratıyor. Böylece yeni genler yerleştirerek ya yeni karakterler yaratıyoruz ya da yeni ürünler elde ediyoruz. Şu an yürüttüğümüz projelerden birinde buğday bitkisine tuz ve kuraklık direnci sağlayan genlerin aktarılması üzerinde çalışmaktayız’’ Gen tabancasının, yeni araştırmalar yapma noktasında bir araç olduğunu anlatan Öktem, normal aşılar yerine “yenilebilir aşılar’’ın yakın bir gelecekte insanların kullanımına sunulabileceğini bildirdi. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle