03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Say’ı eleştirmek için Mehmet Akif’in Mısır’ı Türkiye’ye tercih ettiğini görmezden geldi C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 4 OCAK 2008 CUMA Erdoğan’dan yanlış örnek Miyase İLKNUR Piyanist Fazıl Say’ın, “Türkiye laiklik karşıtı güçlerin eline geçti, benim gibi düşününler azınlıkta kaldı. O nedenle Türkiye’yi terk ediyorum” sözlerine gönderme yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ünlü piyaniste yanlış kişiyi örnek gösterdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin gençlik kolları tarafından düzenlenen “Mehmet Akif’i Ersoy’u Anma Toplantısı”nda yaptığı konuşmada isim vermeden Fazıl Say’a, umutsuzluk kaşsında bir sanatçının takınması gereken tavrın nasıl olması gerektiği konusunda İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif’i örnek gösterdi. Ancak Başbakan Erdoğan’ın örnek gösterdiği Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet döneminde laik bir rejimin temellerinin atılması üzerine Türkiye’yi terk ederek Mısır’a gitmişti. Başbakan Erdoğan, Fazıl Say’a göndermelerde bulunduğu konuşmada şunları söylemişti: “Onun bugünkü nesillere, sanatçılara en çok örnek olması gereken yanı özellikle umutsuzluk karşısındaki asil tutumudur. İstiklal aşkıyla tutuşan ve bu aşkla milyonların kalbini dirilten Akif, umutsuzluğa, yenilgiye tes Üç Yazar, Üç Kitap lamlı: “Seyir Defteri Dizisi.” O dizinin ilk kitabı da elimde. Adı da, “Tarih Her Sabah Yeniden Başlar Yazılmaya”. Kitap, “daha insanca bir dünya ve yurt” özlemiyle yazılmış yazılardan oluşmuş; üstelik, hepsi de bir “deneme” tadında. Yazarımızın izlediği bir tarih felsefesi de var: “Kapitalizme karşı savaşım vermeden, emeği özgürleştirmeden insan da, ülke de kurtulamaz, demokrasi de kurulamaz. O barış dünyası, o sınırsız kardeş bahçesi hiç gerçekleşemez.” Emperyalizmden kurtulmak da buna bağlı! Bu noktada pek önemli bir hatırlatmada bulunuyor yazar: “Bu acılı dünyada tek başımıza kalsak da ütopyalarımızdan, başka bir dünyaya dair hayallerimizden vazgeçmeyelim.” Ve bağlıyor: “Unutmayalım ki, tarih her sabah yeniden yazılır. Sonu yoktur tarihin, insanlık yaşadıkça da gelmeyecektir sonu.” (s. 151) Düğüm noktasıdır felsefenin bu; ve yüceliği! Okuyunuz okurlar bu kitabını Kavukçuoğlu’nun... ? Ataol Behramoğlu’nun şiiri, yalnız esin kaynağına değil, büyük bir şiir kültürüne de dayanır. Bunu, yazılarından izler ve öğrenirdik. Evrensel Yayınlar’da çıkan son iki kitabından, Yaşayan Bir Şiir’le Şiirin DiliAnadil’den, bu gerçeği toplu olarak öğrendik bugün. Yaşayan Bir Şiir’de, şiiri, şairi, kaynaklarını araştırır; Türkiye ve dünyadan örnekler de vererek. Söylediklerinin hiçbiri eskimemiştir. Behramoğlu’nun, AsyaAfrika ülkeleri yazarlarının önünde bir tarihte (1981) söylediği “Yazarın görevi insanlığın acıları önünde duyarlı olmaktır” sözleri ise hiç eskimemiştir. Şiirin DiliAnadil’de, Behramoğlu, ta Kaygusuz Abdal’dan başlayarak “ustalardan günümüze” şiirimiz üstüne bir gezintide bulunur. Özellikle şiir mirasımız ve evrenselliğini ortaya koyar. Araştırmasına “Günümüz şiirinden” örnekler verir; ve son olarak, “Dünya şiirinden” örnekleri ekler. Behramoğlu, yazılarını toplamakla pek iyi etmiştir: Okurlara, o soylu şiir sanatı üstüne yetkili bir elden bilgiler verirken; şiirde heveskârların kulaklarına da birer küpe takmış oluyor... Okurlara bu iki kitabı hararetle öneriyorum. Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’yi terk edebilirim” diyen Fazıl Say’a örnek olarak gösterdiği şair Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet döneminde laikliğin güçlenmesi üzerine Türkiye’yi terk edip Mısır’a gitmişti. Erdoğan’ın, “Onun bugünkü nesillere, sanatçılara en çok örnek olması gereken yanı özellikle umutsuzluk karşısındaki asil tutumudur” diye övdüğü Ersoy’un İslamın Birliği hülyası, Arap coğrafyasının mandacılığı kabullenmesi, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde önce saltanatın, ardından hilafetin kaldırılması, laik yasaların çıkarılmasıyla çöktü. lim olmaya asla taviz vermemiştir. Akif’in şahsında ve eserlerinde çok kuvvetli yer tutan umut ve diriliş duygusu bütünüyle bir medeniyet tasavvurunun ve bu medeniyete olan güvenin neticesidir.” Mehmet Akif Ersoy, Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin aksine son dönemlerinde İslam birliğinin kurulmasına yönelik umutlarını yitirmiş ve gerçekleşmeyen hülyası nedeniyle Mısır’a giderek inzivaya çekilmişti. Bütün ömrünü İslam Birliği’ni gerçekleştirmeye adamış olan Mehmet Akif, önce Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapların İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yaparak Osmanlı’ya karşı mücadele etmesi, ardından Arap coğrafyasında mandacılığın hüküm sürmesiyle yıkılmış, ancak yine de hülyasının peşinde koşmayı sürdürmüştü. Akif’e göre, İslam coğrafyasında tek direnen ulusun Osmanlı İmparatorluğu, kurtuluşu gerçekleştirirse diğer İslam toplumlarına örnek olacak ve onlar da bu mücadeleden alacakları ilhamla bağımsızlarına kavuşabilir ve sonrasında İslam birliği kurulabilirdi. O nedenle İstanbul’dan Anadolu’ya geçen Mehmet Akif, Ulusal Kurlutuş Savaşı’na destek verdi. Birinci Meclis’te Burdur milletvekili seçildi. Önce saltanatın, ardından da hilafetin kaldırılması, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde başta öğretim birliğini sağlayan Tevhidi Tedrisat, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve Medeni Kanun olmak üzere laik yasaların birbiri ardınca çıkarılması Mehmet Akif’in İslam birliği idealini sarsılmasına yol açtı. Şeyh Sait İsyanı sonrasında AKP’ye göre Say, AB üyeliğini engelliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Ankara İl Başkanlığı’nın toplantısında konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, “Türkiye’nin ortaçağ karanlığına sürüklendiğini” söyleyen piyanist Fazıl Say’ın yaklaşımının ülkenin AB üyeliği konusunu da olumsuz etkilediğini ileri sürdü. Gedikli, “Bunlar AB’nin, Sarkozy gibi bazı liderlerin de değirmenine su taşıyor” diye konuştu. yaşanan gelişmeler ve İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması Mehmet Akif’in umutlarını tümüyle yitirmesine neden oldu. İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluşuna karşı çıkan Mehmet Akif, Kuranıkerim’in Türkçe tefsiri için Hamdi Aksekili ile birlikte görevlendirildi. Tercümeyi Akif yapacak, Hamdi Aksekili ise tefisiri gerçekleştirecekti. Son yıllarında kış aylarını Mısır’da geçiren Mehmet Akif, diğer dini içerikli dergi ve gazetelerle birlikte şiirlerinin yayımlandığı Sebilürreşad dergisinin kapatılması ve dergiyi çıkaran arkadaşı Eşraf Edip’in hapsedilmesi üzerine artık Türkiye’de kalmak istemedi. Gerçek kaçış nedenini kimse ile paylaşmamasına karşın Mehmet Akif’in laikliğin kökleşmesi üzerine umutlarını yitirmesi nedeniyle Mısır’a gönüllü sürgün olarak gittiği yorumlarına neden oldu. Mısır’da bir süre Kuran çevrilerini göndermeyi sürdüren Mehmet Akif, parça parça bunları Ankara’ya gönderdi. Hamdi Aksekili’nin geç kalındığı gerekçesiyle tercümenin tamamını istemesi üzerine zaten bu görevi istemeyerek yaptığı bilinen Akif, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan aldığı ücreti iade ederek bu işten tümüyle çekildi. Erdoğan’ın dostları cezaevinde Birbirlerini yakından tanıyan ve iş ilişkisi olan Uyar’la Gürhan’ın Başbakan Erdoğan’la çektirdikleri fotoğraflar dikkat çekiyor Aykut KÜÇÜKKAYA Yimpaş Holding’in patronu Dursun Uyar üç gündür Karabük’te, Almanya’daki Kanal 7 ve Deniz Feneri’nin yöneticisi Mehmet Gürhan ise 8 aydır Frankfurt’ta cezaevinde yatıyor. Birbirini yakından tanıyan bu isimlerin ortak noktası ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da tanıyor olmaları. Almanya’da yürütülen Deniz Feneri soruşturmasında iki isim 24 Nisan 2007 tarihinde tutuklandı. Bu isimler Kanal 7’nin ve Deniz Feneri’nin Avrupa’daki en önemli ismi Mehmet Gürhan ile her iki şirketin muhasebecisi Firdevsi Ermiş’ti. Frankfurt Savcılığı daha sonra Gürhan’dan sonra Deniz Feneri’nin Avrupa Başkanı olan Mehmet Taşkan’ı da tutukladı. Savcılık, Müslümanlara yardım amacıyla 2002 ile 2006 yılları arasında toplanan 14 milyon Avro tutarındaki bağışın 4 ayrı hesap numarasına aktarıldığını, 14 milyon Avro’nun en az 8 milyon Avro’sunun aralarında Kanal 7’nin de bulunduğu çeşitli firmalara aktarıldığını öne sürüyor. YARGÜRHAN İLİŞKİSİ Erdoğan’la çektirdiği fotoğraf dikkat çeken Mehmet Gürhan, üç gün önce Türkiye’de cezaevine konulan Yimpaş’ın bir numaralı ismini yakından tanıyor. İktidar partisi AKP’nin medyadaki destekçisi Kanal 7’nin Almanya’daki yayınlarını Kanal 7 INT logosuyla gerçekleştiren şirketin ilk ismi, Media 7 GmbH’ydi. 20 Kasım 1995’te kurulan bu şirket, 25 Şubat 2000 tarihinde sermaye arttırımına giderek toplam sermayesini 10 milyon marka çıkardı. Bu sermayenin 9 milyon 950 bin marklık kısmı Yimpaş’ın Almanya’daki şirketi Yimpaş Verwaltungs GmbH’ye aitti. Yimpaş, Kanal 7’ye paraları, Kanal 7’nin Avrupa Genel Müdürü Mehmet Gürhan’a elden teslim etmişti. Bu para alışverişinden sonra hem Media 7 hem de Yimpaş Verwaltungs GmbH battı. Gürhan uzun bir süre Almanya’daki Deniz Feneri’nin de başındaki isimdi. İki yıllık hapis cezasını çekmek üzere üç gün önce Karabük’te cezaevine giren Dursun Uyar da Tayyip Erdoğan’la belediye başkanlığı döneminden tanışıyor. Yimpaş’ta bir dönem yöneticilik yapan isimler AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte “bakan, milletvekili, belediye başkanı, il başkanı” olmuştu. U ir yakınmamdır: Gazetemizde haftada bir yazdığım için, yazarlara ve kitaplara yeterince yetişemiyorum. Borçlu kalıyorum ve üzülüyorum. Bugün üç yazarın üç kitabından söz edeceğim. ? İlk kitabın konusu: Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer. Cevat Abbas’ın torunlarından Turgut Gürer’in basıma hazırladığı kitap, “Cepheden Meclis’e Büyük Önder ile 24 Yıl”ı anlatıyor. Birinci basımı 2006’da yapılan kitap bugüne değin beş basım yapmış. Belli ki, okurların yakın ilgisini çekmiş, daha da çekecektir... Kitaba büyük bir heyecanla ve saygıyla yaklaştım. Atatürk’ten bahsedildiğinde, Cevat Abbas’ın adı da sık sık geçer. En başta ilgiyi uyandıran da, 24 yıl gibi uzun bir ilişkidir: Demek ki, Büyük Önder’in yaverinin zekâ ve kimliğinin olağanüstü bir özelliği vardı. Bu ilişki, olağanüstü koşullarda doğdu ve pekişti: “Cepheden Meclis’e” uzanan süreç, Anafartalar’dan başlıyor, Ulusal Mücadele’yi içine alıyor ve Cumhuriyet’le sürüyor. Tarih olurken, yaverlik anlamını da aşan bir yücelik görülüyor. Kitabı okurken, Cevat Abbas’ın kumaşını daha da yakından görüyor ve hayran kalıyorsunuz. O süreç, Bülent Tanör’ün deyimiyle, “Kurtuluş ve Kuruluş” yıllarıydı. O yılları, deha kadar, bu karakterler de yarattı. Kitap, Atatürk’ü de daha yakından tanıtıyor. Özellikle O’nun insani yönünün yanı sıra liderlik dehasını da... Kitabı bitirdiğinizde, bir gerçeğin de farkına varıyorsunuz: Özellikle son yıllarda, genç kuşaklar, “Kurtuluş ve Kuruluş”tan koparılmak istendi. O yılları yaratan deha ile karakterleri gençler bilmesin dendi ve bu hinoğluhin politika sürdü ve sürüyor. Bu yurdu emperyalizmin istilasından kurtaran deha ve karakterleri, emperyalizmin yurdumuzu yeniden ve dışardan ve içerden kuşattığı şu sıralarda, özellikle gençlere tanıtmak yaşamsaldır. Elimizdeki kitap, aydınlığın yönünü gösterirken, yurtseverliği de öğretiyor... ? Deniz Kavukçuoğlu, gazetemizin saygın kalemlerinden biridir; ben dahil, çok okuru vardır tiryakisi olmuş. Yazarımız güzel de bir karar vermiş, gazetede çıkmış yazılarını bir dizi kitaplarda toplamış... Dizinin adı da an B ALMAN ABD’Lİ ÇEKİŞMESİ Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde Dursun Uyar’la birlikte bir açılışta. Erdoğan, Mehmet Gürhan’la Almanya’da bir etkinlik sırasında. Malatya cinayetinde yeni iddialar Selahattin GÖKATALAY MALATYA Malatya’daki Zirve Yayınevi’nde 18 Nisan’da biri Alman, 3 misyonerin katledilmesiyle ilgili davada ilginç iddialar ortaya atıldı. Cumhuriyet savcılığına gönderilen bir ihbar mektubunda cinayetin misyonerlik faaliyetlerinde Almanlar ve ABD’liler arasındaki çekişmeden kaynaklandığı ileri sürüldü. Katilleri avukat O.K.C’nin yönlendirdiği yönündeki iddiaların da yer aldığı mektupla ilgili Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı inceleme başlattı. Ankara’dan M.Ş. adlı kişi tarafından 12 Aralık’ta posta yoluyla Malatya Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilen bir ihbar mektubunda Zirve Yayınevi katliamıyla ilgili çeşitli iddialara yer verildi. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 25 Aralık’ta kayıt altına alınan mektupta M.Ş. adlı kişi, Malatya’daki birçok evkilisenin Almanların kontrolü altında olduğunu ve Amerikalıların bundan rahatsızlık duyduğunu ileri sürdü. M.Ş, mektubunda cinayetle ilgili iddialarını şöyle sıraladı: “O.K.C, çocukları ayarlamıştı. Eylem gerçekleştirilecek ve sonunda yurtdışına kaçırılacak, böylece eylem faili meçhul olacaktı. Eylem gerçekleştirildikten sonra İncirlik üzerinden kaçırılacaklardı. Gençlere 480 bin YTL’lik çek ve 350 YTL de nakit ödenmişti. Çocuklar böyle aldatılmıştı. O.K.C’nin yaveri tarafından her ihtimale karşı birer mektup da yazmaları öğütlenmişti kendilerine. Ne de olsa kahraman olacaklardı. Ancak eyleme başladıktan sonra işin kontrolü çocuklardan çıkmıştı.” Cinayetin ardından O.K.C’nin Amerikan ekolünü destekleyenler tarafından 10 bin dolarla ödüllendirildiği ileri sürülen mektupta, cinayette öldürülen Tillman Ekhard Geske’nin eşi ve çocuklarının da acilen koruma altına alınması uyarısında bulunuldu. LDÜRÜLECEK KİŞİLER’ LİSTESİ Mektupta, aralarında üst düzey komutan, rektör, öğretim üyesi, gazeteci, siyasetçi, cemaat lideri ve Hıristiyan cemaatinin içindeki bazı kişilerin adları sıralanarak, bu kişilerin misyonerlik ve ABD çıkarlarına engel oldukları için öldürülecekleri iddia edildi. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı da mektuptaki iddialarla ilgili CMK’nin 250. maddesi kapsamında inceleme başlattı. Bu kapsamda Malatya E Tipi Cezaevi’nde bulunan sanıkların da ifadesi alındı. Sanıklar Cuma Özdemir, Salih Güler ve Emre Günaydın ise mektupta yer alan iddiaları yalanlayarak, “Avukatı tanımayız. Olayı gerçekleştirmek için para veren de olmadı” dediler. Mektup dava dosyasına konurken, Alman uyruklu Tillman Geske’nin öldürülmesinin ardından Zirve Yayınevi’ni ABD’li bir kişinin devralması dikkat çekti. eni yılın ilk haberlerinden birisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Birliği konusuna daha sıkı sarılmaya karar verdiği yolunda. Yani öyle görünüyor ki, bu yıl AB meselesi Türkiye’nin gündeminin birinci maddelerinden birisi olmaya devam edecek. AB meselesi Türkiye’nin netameli meselelerinden. AB’nin Türkiye’nin düşmanı olduğu, AB’nin Türkiye’yi bölüp parçalamak ve sömürmek istediği fikri belli kesimlerde değişmez bir önyargı olarak duruyor. Bu konuda çok değişik siyasi eğilimlerin birbirine yakın durduğunu görmek de ilginç oluyor. Örneğin Vakit gibi radikal dinci diye adlandırılabilecek bir gazete ile yine radikal milliyetçi olarak anılabilecek Yeniçağ gazeteleri AB konusunda benzer bir tutum içindeler. Buna bazı solcu çevreleri de ekleyebiliriz. Erbakan’ın Milli Gazete’sini de bunlara bonus olarak ilave edebiliriz. ??? AB karşıtlığı Türkiye’de önemli ayrım noktalarından birisidir. AB taraftarlığı da öyle. AB taraftarlığında siyasi akımlara baktığımızda şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor: MHP, AB karşıtlığı konusunda çok net. CHP asıl olarak karşı, yine de bu karşıtlığını “ama” diyerek yumuşatarak savunmayı tercih ediyor. DTP, AB üyeliğinden yana ancak PKK’nin AB sürecini baltalayan Y SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Şu Avrupa Birliği Meselesi… ye demokrasi konusunda kararlı bir siyasi çizgi izlerse, AB süreci olumlu etkilenecek, AB süreci olumlu giderse Türkiye’deki demokratikleşme daha başarılı olacaktır. ??? Türkiye, AB’ye aday ülkeler arasında üyeliği en sorunlu ülke konumunu önümüzdeki yıl da koruyacak gibi görünüyor. Türkiye, adaylar arasındaki en büyük ülke. Büyük çoğunluğu Müslüman olan nüfusuyla AB’deki Müslüman dengesini de etkileyecektir. Türkiye büyük nüfusu ve adam başına yıllık düşük geliriyle AB ortalamasını birçok açıdan olduğu gibi gelir düzeyi açısından da etkileyecektir. Bu kadar farklı bir ülkenin AB’ye üye olması talebi, AB içindeki milliyetçi ve muhafazakâr siyasetçileri, bu konu üzerinden siyaset yapma noktasında heveslendiriyor. “Anne Türkler geliyor!” korkusu üzerinden siyaset yapmak, Türkiye’de olduğu gibi AB içindeki gerici siyasetçilere de iyi geliyor. ??? Türkiye’nin AB üyeliği birçok neden çizgisi onları da zaman zaman zor durumda bırakıyor. AKP, merkezi politika olarak AB üyeliğinden yana olduğunu söylese de, birçok kez AB ile uyum konusunda sorun yaşadı. AB’nin demokratikleşme konusundaki ısrarlı çizgisiyle AKP bir türlü uygun adım yürümeyi başaramadı. Tabii AB ile en çok sorun çıkaran konu Kıbrıs. Bu konu önümüzdeki döneme de damgasını vuracak gibi görünüyor. ??? İçeriden baktığımızda AB, Türkiye’nin yönelimini belirleyecek temel kriter olmaya devam ediyor. AB konusunda atılacak adımlar, AB ile yürütülen müzakerelerde sağlanacak ilerlemeler Türkiye’nin tercihlerini yönlendirecek gibi görünüyor. Bu süreç aynı zamanda Türkiye’deki iç gelişmeleri de belirleyecek en önemli pratik olacak. Türkiye, AB ile ilişkileri iyi götürebilirse, demokratikleşme projesini de başarıyla yürütecek diyebiliriz. Bir etkitepki olarak Türki le zor. Ülkemizdeki milliyetçi refleks bunu zorlaştıran en büyük nedenlerden birisi. Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi tartışmaları sırasında “Türklüğe hakaret ettirmem” direnişinin ne kadar etkili olduğunu gördük. “Öteki” üzerinden yapılan siyaset, milliyetçiliği besleyen ana damarlardan birisi olmaya devam ediyor. “Misyonerlik” korkusu ve Hıristiyanlara düşmanlık ve bu düşmanlığın ürettiği saldırılar, görünen o ki önümüzdeki yılda da devam edecek. Bu tablo Türkiye’nin AB şansını kaçınılmaz olarak azaltıyor. ??? Bütün bu zorluklara rağmen AB adaylığından Türkiye’nin vazgeçmesi mümkün değil. Çünkü bu 200 yıldır süren “demokratikleşme”, “çağdaşlaşma” projesinin en önemli ve en somut hedefi. Tersi mümkün değil. Başka bir seçenek de mümkün görünmüyor. Bütün sorun, Türkiye’yi yöneten iradenin bu süreci yönetecek bir iradeye sahip olup olmadığı. Ya da ne kadar sahip olduğu… 2008 bu açıdan yeni bir yıl olabilir mi? Hem mümkün hem de mümkün değil… Yaşayarak göreceğiz… oralcalislar?cumhuriyet.com.tr ‘Ö
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle