04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 ‘Değirmenin suyu nereden geliyor’ Yazarımız Hikmet Çetinkaya, yeni kitabı ‘Soros’un Çocukları’nda başta Batı devletlerinin, Gülen cemaati olmak üzere tarikatlar, AKP iktidarı ve ikinci cumhuriyetçilerle ilişkilerini ve bu yapılara desteklerini deşifre ediyor Gülşah DURAK azetemiz yazarı Hikmet Çetinkaya yeni kitabı “Soros’un Çocukları”nda ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Batı devletlerinin başta Gülen cemaati olmak üzere tarikatlar, AKP iktidarı ve ikinci cumhuriyetçilerle ilişkilerini ve bu yapılara desteklerini deşifre ediyor. Çetinkaya, “din baronları”nın medya imparatorluklarının, dünyanın dört bir yanına yayılan eğitim birimlerinin maddi kaynağını sorguluyor. Çetinkaya’nın Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan yeni kitabı, son bir yılda gazetede yazdığı köşe yazılarından oluşuyor. Tarih sırasına göre dizilen yazıların bir araya gelmesiyle Türkiye üzerinde kurgulanan bir yapının fotoğrafı daha net ortaya çıkıyor. Hikmet Çetinkaya, kitabında sık sık söz ettiği Fethullah Gülen’in Amerika’da bir çiftlikte yaşarken nasıl 5 milyar dolara hükmettiğini ve kadrolarını devletin önemli mevkilerine nasıl yerleştirdiğini soruyor. Gülen’in Kuzey Irak’taki faaliyetleriyle ilgili bölümler ise büyük ilgi çekiyor. Hikmet Çetinkaya, 1994’te Kuzey Irak’taki Kürt liderlerin, Türkiye ve ABD’nin desteğiyle Fethullahçıların Erbil ve Süleymani’de okullar açmasına göz yumduklarını anımsatarak bölgedeki projenin geçmişteki kökenlerine de ışık tutuyor ve “ABD’de eğitilen ‘CIA Kürtleri’ ve Fethullahçıların ABD’de eğitim gören ‘CIA Nurcuları’ el eleydi o tarihlerde” diyor. ABD’nin Irak’ı işgalini destekleyen Gülen’in yeni Vakıflar Yasası’nın Meclis’te kabulünün ardından ABD’deki Hartford Papaz Okulu’na 2 milyon dolar bağışladığını vurgulayan Çetinkaya, “Bu değirmenin suyu nereden geliyor” diye soruyor, bu bağışların ardından “dinlerarası diyalog, hoşgörü” adı altında Gülen’in Amerika ve Avrupa’da birçok konferansa davet edildiğini belirtiyor. LTIN AVCILARININ’ FAALİYETLERİ Kitap, Gülen’in faaliyetleriyle sınırlı kalmıyor. Çetinkaya, Ege ve Akdeniz’deki imar yağmasına, Allianoi ve Fırtına Vadisi’ndeki çevre, kültür katliamına da geniş yer ayırıyor. İmara açılan kıyı şeritlerinin kimlere peşkeş çekilmek istendiğine işaret eden Çetinkaya, büyük projenin üreticiler üzerindeki etkilerine de değiniyor. Çetinkaya, “altın avcılarının” Türkiye’deki faaliyetlerinin üzerinde de ısrarla duruyor. Kaz Dağları’nda altın arama ruhsatı alan Koza İşletmeleri’nin ilişkilerini mercek altına alan Çetinkaya, bu firmanın Amerikalı ve Kanadalı şirketlerin taşeronu olduğunu iddia ediyor. Yazar, Koza’nın sahibi Akın İpek’in aynı zamanda Bugün gazetesinin sahibi ve Fethullahçı Samanyolu Okulları’nın da yönetim kurulu başkanı olduğunun altını çizerek buradaki dikkat çekici bağlantıları gün yüzüne çıkarıyor. Çetinkaya, Işık Evleri’ndeki öğrencilerin anlatımlarını, yazın açılan Kuran kurslarındaki artışı, TRT, RTÜK gibi kurumlardaki dinci kadrolaşmayı, emniyet içindeki tarikat çekişmesi gibi konuları da kitaptaki birçok başlıkta irdeliyor. BD, AB VE ONLARIN İŞBİRLİKÇİLERİ... Çetinkaya, Gülen aleyhine Türk basınında hiçbir yazı yayımlanmamasını da “Geri planda, ABD ve AB. Onların Türkiye’deki işbirlikçileri Soros çocukları… Karşı çıkabilirler mi?” diye değerlendiriyor. Çetinkaya bütün bu ilişkileri ise şöyle özetliyor:“Ulus devlet onları rahatsız ediyor. Mustafa Kemal’in adını duyduklarında tüyleri diken diken oluyor. Çokuluslu şirketlerle, IMF ve Dünya Bankası’yla iyi geçinip adım adım ‘İslam devletine’ doğru yürümek… Ulus devletin Kemalist devrimle kurulduğunu bildiklerinden bu kurumun işlevini yitirdiğini iddia ederek kimi döneklerle işbirliği yapıp kamuoyunu kandırıyorlar. Televizyon ekranları onlara sonuna dek açık… Gazeteler ellerinde… Soros Vakfı arkalarında… Ulus devleti aşıp AB’ye girecekler, ardından da ‘İslam modeli’ni seçip, çağdaş olup demokrasiyi yaşam biçimi olarak görecekler… Hepsi yalan, hepsi palavra…” C kitap KULE CANBAZI SUNAY AKIN 4 OCAK 2008 CUMA Bahriyeli ağabeyimi düşünüp Paris’te yazdığı şiirin adıdır! Paris’e giden Kadir Raşit Paşa, oralarda bir şiir yazdı mı, bilinmez ama İspanya sınırına yakın bir yerde bulunan bir Fransız köyünü öylesine çok sever ki, soyadı kanunu çıktığında, o köyün adını alır soyadı olarak. Çocuk doktoru Kadir Raşit Paşa’nın yeğeni Melih Cevdet de, o köyün adını şiir kitaplarının kapağına taşır: “Anday”. Melih Cevdet Anday’ın “Rüya” şiirinde kar yağar, “incecikten”: Bir rüya gördüm gündüz uykusunda/ İncecikten bir kar yağıyordu/ Sabahat’im hasta yatağında doğrulmuş / Bir aydınlığa bakıyordu / İncecikten bir kar yağıyordu / Bahriyeli ağabeyimi düşünüp / Erzincan’da annem ağlıyordu./ Kar yağıyordu. 1941 yılının 23 Haziran gecesi, saat 22.30’da, “Refah” adlı yük gemisi, Mersin Limanı’ndan ayrıldıktan beş saat sonra kimliği belirsiz bir denizaltı tarafından torpillenerek batırılır. Akdeniz’in mezar olduğu 167 yolcu arasında, İngiltere’ye sipariş edilen “Oruç Reis”, “Murat Reis”, “Burak Reis” ve “Uluç Ali Reis” adlı dört denizaltıyı teslim almaya giden subay, astsubay ve erler de vardır. Fransa’daki küçük bir köyün adı ülkemizde yalnızca Melih Cevdet’in kitap kapaklarında değil, bu saldırı sonrasında ölenler listesinde de okunur: “Nejat Anday” Melih Cevdet Anday’dan yedi yaş büyük olan “Bahriyeli” ağabeyi, eğer yaşasaydı, “Uluç Ali Reis” adlı denizaltının komutanı olarak çıkacaktı annesinin karşısına. İngilizlerden üç denizaltıyı alırız sonradan ama Uluç Ali Reis’i II. Dünya Savaşı’nda kullanmak istediklerini söyleyerek vermezler. 18 Nisan 1943’te, bir Alman denizaltısı tarafından Afrika’nın batı kıyıları açıklarında batırılan Uluç Ali Reis, kendisini iki yıldır denizin dibinde bekleyen ilk kaptanına kavuşmuş olur. 2002’nin Aralık ayında İstanbul’a kar yağdığında, Haliç’teki Rahmi Koç Sanayi Müzesi’nde olmanın ayrıcalığını yaşamak için yola koyuldum.. Özellikle gitmiştim müzeye; kıyıya bağlı denizaltıyı kar altında görmek istiyordum çünkü... Biliyordum ki, o denizaltının adı, 1972’de donanmamıza katılan ve üstüne “incecikten” kar yağan Uluç Ali Reis’tir. G A ‘A Yılın Roman Ödülü Ayşe Kulin’in ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Yazarlar Birliği’nin (TYB), “2007 Yılı, Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri”nin sahipleri açıklandı. Buna göre yazar Ayşe Kulin, “Veda” adlı yapıtıyla, “Yılın Romanı Ödülü”ne değer görüldü. Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Doç. Dr. Hicabi Kırlangıç, düzenlediği basın toplantısında, 2007 yılının kültür sanat ve düşünce yaşamındaki gelişmeleri değerlendirerek, yılın yazar, fikir adamı ve sanatçılarını belirlediklerini söyledi. Ödüllerin, edebiyat ve sanat uzmanları arasında gerçekleştirilen anket çalışmalarının ardından, alanının tanınmış isimlerinden oluşturulan özel komisyonların yaptıkları çalışmalarla saptandığını belirten Kırlangıç, “Değişik kesimlere mensup kişi ve kuruluşlardan alınan bu bilgiler ışığında, yıl içerisinde ortaya konulan fikir ve sanat ürünleri, başvuru esasına dayanmadan ve eser sahiplerinin haber ve bilgisi bulunmadan objektif ölçütlerle değerlendirilmektedir” dedi. Hicabi Kırlangıç’ın verdiği bilgiye göre, TYB’nin, “2007 yılını Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri”nin sahipleri şöyle: ALDI Nurcan Toksoy ‘Halkevleri’ ile araştırma, Mehmet Narlı ‘Şiir ve Mekân’ ile inceleme, Osman Özbahçe ‘Kural Dışı’ ile edebi tenkit, Hicran Göze ‘Kadıköylü Yıllarım’ ile hatıra, Özcan Yüksek ‘Sessizce Dön’ ile gezi, Ali Benli ile Macit Karagözoğlu ‘Muhammed Ferid’den İngiliz işgaline karşı Osmanlı hilafeti’ ile tercüme, Ersin Özarslan ‘Erol Güngör’ ile biyografi, Nurdan Damla ‘365 günde sevgili peygamberim’ ile çocuk edebiyatı, Nuh Gönültaş ‘Bugün gazetesindeki yazılarıyla’ basın/fıkra, Leyla İpekçi ‘Zaman gazetesindeki yazılarıyla’ basın/fikir, ‘Bizim Külliye’ dergi dalında, ‘Sanatalemi.net’ elektronik yayıncılıkta, TRT ‘Mevlana’ ile TV belgeseli, atv ‘Karayılan’ ile TV dizisi, Nezvat Köseoğlu ‘Geçmiş zaman peşinde yahut vaizin söyledikleri’ ile şehir kitapları, Alim Kahraman ‘Rasim Özdenören’le mavera yolculuğu’ ile radyo programı, Sıvas Belediyesi ‘Yıl boyunca yaptığı yayınlar ile’ kamu yayıncılığı, Beyan Yayınları özel yayıncılık dalında, Polatlı Belediyesi ‘Yıl boyunca yaptığı yayıncılık ve kültür faaliyetleri ile’ özel ödül, Ali Adakoğlu ‘Gerçek Hayat’ ile basın yönetim, Prof. Dr. Ömer Faruk Akün, Prof. Dr. M. Said Hatiboğlu ve sinema yönetmeni Yücel Çakmaklı ise üstün hizmet ödülü.’’ Ödüller 3 ay içinde düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek. ÖDÜLÜ ‘VEDA’ İLE “Abdullah Harmancı ‘Yerlere Göklere’ adlı eserle hikâye, Şaban Abak ‘Kayıp Atlar Haritası’yla şiir, Ayşe Kulin ‘Veda’ ile roman, Mehmet Aycı ‘Mürekkep Ten’ ile deneme, İbrahim Kalın ‘İslam ve Batı’ ile fikir, encerenin önüne oturmuş, kar yağışını seyrederken, hiç tanımadığı yoksul insanları düşünüp, üşümeyen var mıdır? Beyaz renk her ne kadar teslimiyet anlamına gelse de kar, unutulmuşluğa, umarsızlığa açılan bir isyan bayrağıdır. Bu yüzden ben de, bir kar öyküsü olarak, kimsenin anımsamadığı bir kitabın ilk satırlarını okumaya davet ediyorum sizleri: “Hatırlar mısın karın lapa lapa yağdığı günleri... Bahçekapı durağını hatırlar mısın? Sonra Yağcılar Sokağı... Sonra sabah temizliği yapan takunyalı, bellerinde yağ fıçılarının meşinleştirdiği peştemallarıyla tombul yağcı çıraklarını... Ya elmacık kemikleri morarmış küçücük simitçi, şimdi kim bilir hangi sanatoryumdadır. Bilinmez.” Yalnızca kar altında simit satan çocuğa ne olduğu değil, bu satırların yazarının adı da bilinmez!.. “Bahçekapı Durağı” adlı kitap, İstanbul’un tramvaylı günlerinde yaşanılan karşılıksız bir aşkın öyküsüdür. Abidin Behpur Tapaner’dir yazarın adı… Hürriyet gazetesinde foto muhabirliği yapan Tapaner’in cesedi, 25 Ocak 1963 tarihinde bir otomobilin içinde bulunur. Abidin Behpur Tapaner, donarak ölür!.. Hem de uzaklarda, Anadolu’nun Doğu’sunda ıssız bir yolda değil, İstanbul’a sobanın yanına sokulan bir kedi kadar yakın olan Çatalca’da!.. Bir otomobilin çaresizlik içinde gömüldüğü kar üstünde kayan bir kızaktan duyulan neşeli çocuk seslerinden daha garip ne olabilir?.. Sallanan tahta atları olmasa da, kızakları vardır Doğulu çocukların. O kızaklardan biri Cemal Süreya’nın “Kars” adlı şiirinde çıkar karşımıza: Sen küçüğüm sımsıcak / Ne derler ona bu kızakta / Boyuna türküler yakıyorsun ya / Sanki her türküden sonra/ Hohlasan gök buğulanacak Sakın ola ki, adına aldanıp, Kars’ta yazıldığını sanmayın şiirin. Cemal Süreya bu şiiri 1961 yılında gittiği Paris’te kaleme alır. Üstelik, Kars’ı hiç görmemiştir!.. Paris dönüşünde müfettiş olarak Anadolu’nun bir kentine gönderilir Cemal Süreya. Şairin, başına satın aldığı yeni bir fötr şapka koyarak yola çıktığı kentin adı, P Yazko’nun Öyküsü/ Erol Toy/ Yaz Yayınları/ 318 s. Yazko; S.S. Yazar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi’nin kısa adıydı. 1980 Şubat’ında kurulmuştu. Ortakların işlev, konum ürün ve görünümü gereği hem yayın ufkumuzu genişletmiş... Hem ülkenin içinden geçtiği baskı sürecinde fikir, düşünce, sanat ve kültür alanında etkin, öncü ve onurlu bir işlev görmüş... Hem çoğu halâ özgün pek çok ilke damga vurmuştu. Bu kitapta Erol Toy, Yozko’nun öyküsünü anlatıyor. Çerkezlerden Çerkezköy’e/ Selman Akı/ Logos Yayınları/ 270 s. Bu kitap, Çerkezlerin Trakya’ya göçü, Çerkezköy’ün tarihçesi, Kuvayı Milliye’nin bölgedeki örgütlenişi ve savaşları hakkında belgelere dayanan bir araştırmadır. Yazar, bu kitapta asılsız söylenceler yerine belgelere dayalı gerçek tarihçeyi ortaya koyuyor. Akı, Osmanlı döneminde Çerkezlerin ilk yerleşimleri, Çerkezköy’ün kuruluşunda Çerkez göçlerinin rolü, belde ve köylerin kuruluşları, Balkan Savaşı’nın bölgeye etkileri, Yunan işgalinde yaşanan acılar, Kurtuluş Savaşı’nda bölge halkının kahramanca direnişi ve Atatürk’ün Çerkezköy’e gelişi ile ilgili etraflı bilgiler sunuyor. Rakı ile Edebiyat Muhabbeti/ Refik Durbaş/ Heyamola Yayınları/ 294 s. “Çamlıca Beylerbeyi’nin denize elini uzatmış sokaklarından biri... I. Abdülhamit’in annesi Rabia Hatun adına 1778’de inşa edilmiş ‘Hamidi Evvel’ ca mahkumlar ne hissederler, ne düşünürlerdi? (...) Hasan Dönmez arkadaşımız bu insanların tanıklıklarıyla ve onları yeniden yaşatma kaygısıyla yola çıkıyor” diyor Fatoş Güney. Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri/ Cemal Granda/ Kent Kitap/ 398 s. misi, solunda ise bir midyebalık cenneti yer almakta: Güzel Midye, Deniz Cafe, Beylerbeyi MidyeBalık...” Bu kitapta Refik Durbaş, rakıyı edebiyatla buluşturuyor. Bask Meselesi/ Zekine Türkeri/ Dipnot Yayınları/ 304 s. “Baskçı” partilerin, çözümlenmemiş tarihsel bir siyasi sorun, İspanyolcu partilerin ise Bask milliyetçiliği sorunu olarak adlandırdıkları; ama nasıl tarif edilirse edilsin, bugünkü otonominin de tamamen derman olamadığı bir sorun: “Bask sorunu”. Kitap bütün bu tarihsel sürecin, süren çatışmaların ve bitmeyen barış umudunun hikâyesi... Silahlara veda ettiği sanılan ETA’nın, yeniden silahlara dönüşün inişli çıkışlı ve uzun yıllara yayılan hikâyesi... ETA’nın siyasi kanadı olarak bilinen Herri Batasuna ve ardıllarının öyküsü... Kayıp İklimler/ Hüseyin Yurttaş/ Sel Yayıncılık/ 112 s. Hüseyin Yurttaş’ın son dönem şiirlerini topladığı “Kayıp İklimler”, dünyaya ve insana bakışın derinlikli yansımalarını içeriyor. Çevrede olup bitene duyarlı bir şairin, bireysel duyarlıklardan toplumsal göndermelere; yalın ve dokunaklı içsel şiirlerden küresel ısınmayla başı dertte olan dünyaya uzanan geniş bir yelpazede insanın serüvenine yaklaşımı... Küçük Kız Kardeş/ Raymond Chandler/ Çeviren: Pınar Güncan/ PMP Basım Yayın/ 262 s. “Dolores’in bana verdiği silahı çıkarıp sildim, kabzasını adamın küçük gevşek eliyle sardım, elini biraz orada tutup bıraktım. Parmak izlerini düşünmüyordum. Silahta parmak izi bırakmamayı uzun zaman önce öğrenmiş olmalıydı... Kumaşı kavuracak kadar yakından değil, ama yine de yakından.” Dedektif Philip Marlowe, kayıp bir erkek kardeşin peşinde, Los Angeles’ın renkli ama bir o kadar çirkin dünyasına dalar. Sinema dünyası, güzel kadınlar, ulaşmak için her yöntemin geçerli sayıldığı şöhret, kirli para ve tabii mafya... Masumiyetini, sevgisini, vicdanını yitirmiş insanlığın... Yılmaz GüneyUlucanlar Efsanesi/ Hasan Dönmez/ Su Yayınları/ 224 s. “Yılmaz’ın bir dönem hapishane arkadaşı olan Hasan Dönmez,1974’lü yılların Ulucanlar Cezaevi’nin yaşantısını, insanlarını öylesine canlı ve Yılmaz’ı öyle gerçeğe yakın anlatıyor ki... Romanındaki her biri hayatın acımasız kuralları gereği kader mahkumu olan, benim de bugün bazılarını hatırladığım izler, o günlerin duygularıyla harmanlanarak sanki buğulu bir camın ardından görünüp kayboldular. 7 No’lu Koğuş’un önündeki Şeftali Sokağı adı verilen uzun dar bahçede, duvar dibine oturup gökyüzüne bakan “Atatürk hakkında yayımlanmış sayısız kitap ve bu kitapların içinde önemli bir yer tutan hatıratlar, samimi olarak Atatürk’ü tanımak ve anlamak isteyen Türk vatandaşlarına, özellikle de gençlerine ‘Hangi Atatürk?’ sorusunu sordurmaktadır. Cemal Granda, gizli bir şekilde kaleme aldığı notların bugün cevabı tartışılan böyle bir soruya ışık tutacağını belki de o gün kestiremiyordu. Cemal Granda, kimselere şirin görünme kaygısı gütmeden, kaybedilecek bir makamı olmadığından dolayı kaybetme korkusu yaşamadan ve hiçbir menfaat beklemeden yaşadıklarını samimi, yalın bir üslupla yazmış ve bizlere aktarmıştır.” Bu kitapta, Atatürk’ün uşağı Cemal Granda’nın anıları yer alıyor. Bilinç Gökten Düşmedi/ Hoimar V. Ditfurth/ Çeviren: Veysel Atayman/ Cumhuriyet Kitapları/ 528 s. “Beynimiz, hazır, bitmiş bir şekilde gökten düşmedi. Bakınca anlaşılıyor bu. Beynimiz yaklaşık bir milyon yıl önce, yavaş yavaş kendi varlığının bilincine varmaya başlarken, en azından 1 milyar yaşındaydı. Öznenin yaşantısında ilk kez dünyanın bir tür izdüşümü, bir tür kopyası ya da imgesi ortaya çıktığında, bu imgenin neye benzeyeceği konusundaki kararlar evrimce çoktan alınmıştı...” Bu kitapta, Hoimar V. Ditfurth’un bilinç üzerine yaptığı bilimsel bir inceleme yer alıyor. Bütün renkleriyle Türkiye Kültür Servisi Türkiye, 2008 yılında, dünya yayıncılığının buluşma noktası olan Frankfurt Kitap Fuarı’na konuk ülke olarak katılacak. Tüm dünyadan binlerce yayıncı, yazar ve okurun ziyaret ettiği fuara, her yıl binlerce televizyon ve medya kuruluşu geniş ilgi gösteriyor. Ana teması yayıncılık olan Frankfurt Kitap Fuarı, yayıncıların, telif ajanslarının buluşma noktası olması dolayısıyla da özel bir önem taşıyor. Bu yıl 60.sı düzenlenecek olan fuarda, “Bütün Renkleriyle Türkiye” sloganı etrafında biçimlendirilen projenin amacı, ülkemiz yayıncılığının kapsamlı bir şekilde tanıtımını yapmak; yazarlarımızı tanıtmak; edebiyat, kültür ve sanat alanında yazar ve düşünürlerin eserlerini pazarlamak; ülkemizin kültür ve sanat zenginliklerini 2008’de Frankfurt Kitap Fuarı’nın konuk ülkesiyiz tanıtmak. Bu bağlamda, Türkiye’nin konuk ülke olması hem Türk yayıncılığının tanınması hem de Türk yazarlarının eserlerinin diğer dillere çevrilmesi için önemli bir fırsat. 2007 yılında Ulusal Yürütme Komitesi de bu projenin hayata geçirilmesi için kuruldu ve çalışmalarını bu yönde yürüttü. Komitede Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yetkilendirdiği sekiz değerli isim bulunuyor: Ümit Yaşar Gözüm (eşbaşkan), Müge Gürsoy Sökmen (eşbaşkan), Münir Üstün (Türkiye Yayıncılık Komitesi), Görgün Taner (Gösteri ve Müzik Komitesi), Enver Ercan (Yazarlar Komitesi), Nejat Gökçe (Sinema Komitesi), Sadık Karamustafa (Görsel Sanatlar Komitesi), Tanıl Bora (Konferanslar ve Toplantılar Komitesi). (0 212 512 56 02) 2007’nin en iyi filmleri ANKARA (AA) Dünyaca ünlü sinema dergileri Empire ve Premiere, 2007 yılının en iyi filmlerini seçti. Dergilerin internet sitelerinde eleştirmenlerin değerlendirmelerine göre yayımlanan listelerde ilk sırayı, Paul Greengrass’ın yönettiği, Matt Damon’un başrolünü oynadığı Bourne üçlemesinin son halkası olan “The Bourne Ultimatum” ile Paul Thomas Anderson’un yönettiği, Daniel Day Lewis’in başrolünü oynadığı Altın Küre adayı “There will be blood” paylaştı. Derginin listesindeki ilk beş film şöyle: The Bourne Ultimatum, The lives of others, Atonement, Ratatouille, The assasination of Jesse James by coward Robert Ford.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle