Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Sıcak para 100 milyar doları da aştı Ekonomi Servisi “Sıcak para” olarak adlandırılan yabancı yatırımcıların Türkiye’deki portföy yatırımlarının hacmi, 2007’de büyük bölümü İMKB’deki hisse senetlerinden olmak üzere yüzde 63.4 oranında artarak 107 milyar doların üzerine çıktı. Sıcak para hacmi AKP tek parti hükümetlerinin işbaşında olduğu son beş yılda 12 kat büyüdü. Söz konusu hacim 2002 sonunda 8.9 milyar dolar düzeyinde bulunuyordu. Merkez Bankası ve Merkezi Kayıt Kuruluşu’nun (MKK) verilerine göre, 2007’de yabancı yatırımcıların özellikle İMKB’deki hisse senedi portföyünde rekor bir artış yaşandı. Yabancıların İMKB’deki hisse senedi portföyünün değeri yüzde 100 artarak 70.3 milyar dolara ulaştı. İMKB’deki hisse senedi adedinin yüzde 59’una sahip yabancılar piyasa değeri itibarıyla ise borsada yüzde 72.4 paya ulaştılar. Tek parti hükümetiyle birlikte uluslararası finans sistemine entegrasyonun artması ve Türkiye’nin dünyanın en yüksek faizini vermesiyle oluşan yüksek getiri ortamında hızla artan sıcak parada son beş yıldaki net büyüme ise C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER andık çoğunluğunu padişahlık yetkisi gibi algılayıp, ülkeyi padişah gibi yönetme sevdasında olan Başbakan Erdoğan her konuda tek başına karar almış havalarında esip gürlemeyi, kamuoyuna meydan okumayı pek seviyor.. Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması kararında da buyurgan üslubuyla aynı türden bir açıklama yaptı: “Direnmeye niyetlenenler hadlerini bilsinler, gerekirse gereken her tür yasa çıkarılır, karar uygulanır, Merkez Bankası’nın merkezi İstanbul olacak” anlamında açık cümleler kurdu ve kendince bu işi de, tartışmayı da noktalamış oldu.. Daha sonra geliştirilen haber ve tartışmalardan öğreniyoruz ki, saltanat, İstanbul, Osmanlı özlemleri... bu işin siyasal çekiciliği bir yana, işin odağında siyaseten güç gösterisi ön planda. Cumhuriyet devrimlerinin dönemeç günlerini AKP ajandasına koymaya katlanamayan siyasal yapılanma, Cumhuriyetin kuruluş ideolojisinin odağındaki merkez Ankara, iktidar, ekonomi gücü.. kavram ve algılamalarına karşı savaşıyor. İsterseniz her ile, olabilirse ilçeye üniversite, yüksekokul arayışlarından konuya bir girelim. Ne ilişkisi mi var? Kapalı toplumun taşra kentleri, kasabaları üniversite öğrencilerinin toplanmasına çok mu gönüllü ki, yerel örgütlenmeler “üniversite, üniversite olamadı yüksekokul..” diyerek ter ter tepiniyorlar? Oy kaygısı öncelikli siyasi irade de bunun maliyetini, üniversite kalitesini, kadro yokluğunu göz ardı ederek, siyasi rant elde etmek üzere her yerde üniversite açmaya çalışıyor. Demirel’den sonra bu anlamda siyasi kampanyada daha bir öne çıkan AKP, Erdoğan’ın kendisi değil mi? Bilimsel gerçeklere sırtlarını dönerek, her yerde üniversite açmanın siyasi getirisi neden bu kadar önemli? Yanıtı çok yalın; üniversite açmaya yönelik yatırımların ekonomik getirisi bir başlangıç. Arkasından öğretim üyeleri, öğrenciler geliyorlar. Evleri, yurtları, başta karınlarını doyurmak, günlük gereksinimlerine bağlı harcamaları.. derken, ekonomisi kısır kent ya da kasabanın yaşamına ekonomik katkı, para getiriyorlar. Başta Merkez Bankası, bankaların merkezlerini Ankara’dan İstanbul’a kaydırmanın en çarpıcı, çıplak sonucu, Ankara’nın zaten göz ardı edilmiş ekonomik gelişmişliğine darbe vurmak değil mi? Tabii aynı ölçülerde hızla toplumsal, kültürel gelişmişliğinde kısırlaştırma sonuçları da olacak. ??? İşte size çok daha küçük çaplı 18 OCAK 2008 CUMA O Kadar Basit mi? sından Trabzon örneği; Cumhuriyet sonrası bölgesel kalkınma mantığı çerçevesinde kimi önemli, anlamlı kamu işletmelerinde bölge merkezi iken, bunların bir bir kalkması ile Trabzon ekonomik, sosyal, kültürel zenginliğinden çok şeyler yitirdi. Hani şu Doğu Bloku’na açılma, en ilkel biçimde alay konusu edilen ticaret de olmasa, çok daha fazla yoksullaşıp yoksunlaşacak. Trabzon sosyal gerçeğinde Papaz’ın, Santoro’nun Hrant Dink’in tetikçilerinin çıkması elbet rastlantı değil, hızlı ekonomik, sosyal çöküşün bir yan sonucu.. İstanbul’a katkısı mı? Zaten ekonomik, sosyal, kültürel, kentsel ayakları topal, ucube, kanser hücresi gibi hızlı, sağlıksız büyümüş İstanbul’u geri kalmış ülkeler, dünyalar içinde en zenginlerin saltanat kenti olarak büyütmek isteyen emperyalist kültür odakları için çok doğru, İstanbul halkı için çok yanlış bir karar.. Ortadoğu şeriat diktatörlükleri arasında, emperyalizmin temsilcileri için yaratılmış Dubai, eski Beyrut havalarında bir İstanbul algılamasına, yaratılmasına çok uygun. En zenginler Boğaz manzaralı fiyatları astronomik oranda yükselmekte olan yalılar, gökdelen lüks inşaatlarında, çok lüks, çok saltanatlı bir yaşam alanında piyasa düzenini çok daha etkin yürüteceklerdir. Gerçi kilitlenmiş trafik sorunu, bu merkezlerin İstanbul’da toplanmasına ilişkin yapılaşma sorunlarını çözmek çok kolay değil.. Saçılacak paralar, rantlar, avantalar arasında nasılsa formüller yaratılır.. İstanbul halkının çileli yaşamı biraz daha çileli olmuş, kimin umurunda? İstanbul kanserojen, sağlıksız ekonomik büyümede biraz daha çarpık çekim alanı olmuş, etrafı daha bir dramatik kayıt dışı düzenle, varoşlarla, yoksullaşma, yoksunlaşmanın sosyal sorunlarının patlaması ile kuşatılmış.. Yine kimlerin umurunda? Nasılsa emperyalizmin evrensel çıkar odaklarının temsilcileri, varsıllar giderek daha yüksek duvarlar, güvenlik önlemleri arasında daha lüks yaşam düzeylerine ulaştırılacaklar.. İstanbul’un giderek daha çarpıcı rant ekonomisine teslimiyle, yüzyılların tarihine kazınmış güzelliklerini, en güzel yaşam alanlarını giderek daha çarpıcı boyutlarda İstanbullulara, halka kapamış olarak onlara sunacaklar. İşte bu kadar basit.. Başbakan Erdoğan ne diyor? “Bu iş tamam. Merkez Bankası İstanbul’a taşınacak. Karşı duranların yolları açık olsun..” AKP hükümetleri döneminde en çok borsaya yatırım yapan yabancıların İMKB’deki payı yüzde 72’yi aştı 98.1 milyar dolar olarak belirlendi. Anılan beş yıllık dönemde sıcak para hacminde yüzde 1102.7; diğer deyişle 12 katlık bir büyüme yaşandı. Son beş yıllık dönemde sıcak para hacminde yaşanan 98.1 milyar dolarlık artışın 66.8 milyar doları borsadan, 28.2 milyar doları DİBS’ten ve 3.1 milyar doları da mevduattan kaynaklandı. S ‘Dengede dikkatli olunmalı. Her an istikamet değiştirmeye hazır olmalıyız’ diyen Rahmi Koç, hükümeti uyardı ‘Ekonomide zorlu bir yıl olacak’ Murat GÜLDEREN ÇERKEZKÖY Koç Holding Yönetim Kurulu Şeref Başkanı ve Arçelik Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, “Her an istikamet değiştirecek şekilde hazırlıklı ve tedbirli olmamız lazım’’ dedi. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan şirket arazisinde faaliyete geçen Arçelik çamaşır kurutma makinesi işletmesinin açılışında konuşan Rahmi Koç, gerek ekonomik gerekse si Rahmi Koç’a göre, petrolün 100 doları geçmesi, ABD ekonomisinin yavaşlaması, enerji ithal edilen ülkelerle siyasi denge bu yıl hükümetin ele alacağı konulardan sadece birkaç tanesi. Koç, büyümenin sürdürülmesi konusunda uyardı. yasi birçok gelişmenin yaşandığı zorlu bir yılın daha geride bırakıldığına işaret etti. Hükümetin önünde pek çok sorun olacağını belirten Koç, bunlardan sadece birkaçını sıraladı: Petrol fiyatlarının 100 doları geçmesi, ABD’deki tutsat (mortgage) krizi nedeniyle ABD ekonomisinin yavaşlaması, Ortadoğu’daki sıcak gelişmeler, Güneydoğu Asya ülkelerinin rekabeti, Türkiye’nin enerji ithal ettiği ülkelerle olan siyasi dengeleri, yabancı sermayeyi çekmek, sıfırdan fabrikalar kurmak, ihra cattaki katma değeri arttırmak, vergiyi tabana yaymak, Avrupa Topluluğu ile ilişkileri sürdürmek. Koç, “Gayretimiz istikrarın devamı, elde ettiğimiz büyümenin sürdürülmesi ve Türkiye’yi dünya liginde bulunduğundan birkaç kademe daha ileri götürmektir’’ diye konuştu. Koç, her şeyi hükümetten beklemenin zamanının geçtiğini, herkesin elbirliği, güç birliği yaparak yardımcı olması gerektiğini vurguladı. KOÇ: HEDEF 50 MİLYAR DOLAR CİRO Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Koç Holding’in 2008 cirosunun yüzde 10’un üzerinde büyümeyle 50 milyar dolar dolayında olacağını söyledi. CNBCe’nin sorularını yanıtlayan Koç, “Cironun üçte biri ihracattan gelir” dedi. Koç, Arçelik’in 20102012’de ise cirosunun yüzde 50’sinin ihracattan gelmesini hedeflediklerini belirtti. Merkez’in taşınması devlete saldırıdır ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar, “Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasına karar verilmesi , Türkiye Cumhuriyeti devletinin manevi değerlerine, tarihine, kuruluş felsefesine yönelik ağır bir saldırı niteliğindedir’’ dedi. Coşar, yaptığı yazılı açıklamada, bayrak, para, başkent, Merkez Bankası gibi egemenlik sembollerinin, devletin manevi kişiliğinden soyutlanması mümkün olmayan ve saygı duyulması gereken aziz değerler olduğunu ifade etti. Coşar şunları kaydetti: “Merkez Bankası, siyasi iradenin vesayeti altında olmayan, tüzelkişiliği bulunan ve dolayısıyla kendi kararlarını kendisi veren özerk bir kuruluştur. Bu durumda Ankara’dan İstanbul’a taşınmak dahil, kendisi ve geleceğiyle ilgili her türlü kararı verme yetkisi ve görevi, yürütme erkine değil, doğrudan Merkez Bankası yönetimine aittir.’’ soner?cumhuriyet.com.tr ÜRETİLECEK MAKİNELER ŞIMDİDEN SATILDI Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı ve Arçelik Genel Müdürü Aka Gündüz Özdemir, çamaşır kurutma makinesi üretim kapasitelerini 4 katına çıkarmak üzere Çayırova’daki üretimi Çerkezköy’e taşıma kararı aldıklarını, 26 milyon Avro değerindeki bu yatırım ile yıllık konsolide cirolarına yaklaşık 120 milyon Avro katkı sağlamayı hedeflediklerini bildirdi. Özdemir, özetle şunları söyledi: Arçelik, çalışanları, bayileri, servisleri ve tedarikçileri ile birlikte Türkiye’de 1.1 milyon kişiye geçim kaynağı sağlıyor, bu fabrika ve bundan sonra hayata geçirecekleri diğer yatırımlarla, bu rakamı daha da yukarılara taşımayı ümit ediyoruz. Bu fabrika bu yıl yaklaşık 400 bin tane ürün yapacak. Bunun 100 binini içeride satarız. 300 bini şu anda satılmış vaziyette... Sabahatv satışına onay ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rekabet Kurulu, atvSabah ticari iktisadi bütünlüğünün, Çalık Grubu şirketlerinden Turkuaz Radyo, Televizyon ve Yayıncılık Anonim Şirketi’ne satışını onayladı. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) el koyduğu atvSabah ticari iktisadi bütünlüğünün satış ihalesinde tek teklif sahibi olan Çalık Grubu’nun şirketi Turkuaz, muhammen bedel olan 1.1 milyar dolar düzeyinde teklif vermişti. İhale sonrasında TMSF, ihale şartnamesi gereği gerekli izinleri almak için atvSabah iktisadi bütünlüğünün satışına ilişkin ihalenin sonucunu RTÜK ve Rekabet Kurumu’na göndermişti. TMSF, 1 Nisan 2007’de Medya Grubu (Dinç Bilgin Grubu) ve Merkez Grubu (Turgay Ciner) şirketlerinin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimlerini devralmıştı. Karar, Bilgin ile Ciner arasında gizli protokolün ortaya çıkması ve TMSF’nin yanıltıldığının anlaşılmasına dayandırılmıştı. Daha sonraki süreçte Kanal 1 Ciner’e geri verilmişti. AKP hükümeti, Özal’ın başlattığı ancak üstesinden gelemediği “sessiz darbeyi” büyük ölçüde başardı. “Her şeyi piyasaya bağlayıp piyasayı da Batı kapitalizminin eline teslim etmek” Özal’ın fikir ve uygulama öncülüğünü yaptığı bir harekettir. Çikita muz tercihinden, “Plan yok pilav var” felsefesine kadar bunları yaşadık. IMF, Dünya Bankası ve Amerikan Hazinesi’nin birlikte hazırlayıp 1978’de Türkiye benzeri ülkelerin önüne koydukları Washington Uzlaşması’nın “dünya prömiyerini” ÖzalDemirel ikilisi 24 Ocak’ta başlattılar. İşin hukuki ve siyasi altyapısını, “12 Eylül ile Washington’un çocuklarına hazırlattılar”, Özal yine yönetimdeydi. Yasakların getirilmesi, sosyal hakların kısıtlanması ve büyük sermayenin öne çıkarılması yine de yeterli olmamıştı. Dinci (ve İslamcı) bir yönetime gereksinim vardı. Özal’lar, Tansu Çiller’ler, Mesut Yılmaz’lar “köyde ve varoşlarda etkili değillerdi”. Özalcılık bu nedenle köylüyü topraktan koparmaya çalıştı. Köylülerin ve varoşlarda yaşayanların denetim altına alınmaları için “din ve dinci örgütlenmeler” gerekiyordu. Tapu memurundan Köşk’e kadar, “İslamcı bir donanım” gerekmişti. Bir yandan Atatürk’ün Cumhuriyetine alternatif yeni bir yapılanma hazırlanacak; Diğer yandan da köylü ve varoştaki gariban, tarikatlar ve cemaatler yolu ile dizginlenip denetim altına alına BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Piyasa Üzerinden Sessiz Darbe gördü”. Her şeyin “babalar gibi özelleştirildiği”, yabancılara yok fiyatına satıldığı, işleyiş kurallarının AB ve IMF’nin insafına terk edildiği düzenin adına, “serbest piyasa” denildi. Oysa Avrupa’da böyle bir piyasa bulunmaz. 80 yıllık kamusal birikimler, “batan değil, batırılan geminin malları gibi” haraç mezat satılmaya başlandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin, sosyal devletin, sosyal birikimlerin tasfiyesi, “piyasanın sihirli eli ile” yürütülüyor. Devletin gelir kaynakları olan kârlı tesisler yabancılara satılırken bütçe açığını karşılamak için dışardan borç alınıyor. Borç önce yaratılıyor sonra yeni kredilerle karşılanmaya çalışılıyor. Bunların hepsi sihirli serbest piyasa mekanizması üzerinden yürütülüyor. AKP hükümeti serbest piyasa üzerinden hem ABD ve AB’nin taleplerini yerine getiriyor hem de kendi özel finansmanını sağlıyor. Nereye kadar? Gittiği yere kadar; gittiği yer de zaten onların (ve Batı’nın) kafalarında öngördükleri düzen olduğu için “Benden sonra caktı. ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu memurları 1990’lı yıllarda bu planları hazırladılar, senaryoyu yazdılar. Hatta senaryoyu uygulayacak aktörleri de bir bir, isimleriyle, cisimleriyle seçtiler. (*) Türkiye’de önce siyasilerin özelleştirildiğini söylemek yanlış olmaz. Dr. Morton Abromowitz, Graham Fuller, Richard Holbrook, Paul Wolfowitz bu operasyonun mimarları olarak sömürgecilik tarihindeki yerlerini aldılar. Rand Corporation’ın yayınlarında isimleriyle ve cisimleriyle boy gösterirler. Proje iktisadi, siyasi, kültürel ve askeri boyutlarıyla dört ayaklı bir bütündür. Bu operasyonda “piyasa” ve “din” en önemli araçlar olarak kullanıldılar. Din, insanları “kimi işbirlikçilerin kulları haline dönüştürerek”, gözlerini bağlayıp gütmek için bir araç olarak kullanıldı ve istismar edildi. Bu, en büyük günahtır. Piyasa ise, “bütün iktisadi değerlerin yeniden bölüştürülmesi ve modern köleliğin finansmanı için işlev tufan” demiyorlar; O yeni düzende her şeyin istedikleri gibi olacağına inanıyorlar. George Bush zaten bu konuda sinyaller vermeye başladı bile. “Müslüman bir demokrasi (!)Batı ile yoğun işbirliği içinde bir İslam devleti” sözleri Bush’un ağzından düşmüyor. Cumhuriyet yok, laiklik yok ve tabii bağımsızlık hiç yok. Üstelik birkaç parçaya ayrıştırılmış bir ülke. Serbest piyasa ve din AKP tarafından yeniden yapılanmanın temel araçları olarak kullanılmaktadır. Rand Corporation’ın 2007 Türkiye raporunda ilginç şeyler var. (**) Nasıl bir “dinci (İslamcı) yapılanmanın öngörüldüğünün” ipuçları verilmiş. Yalnız Türkiye için değil, bütün Ortadoğu bölgesi için nasıl bir İslamcı yapılanmanın arzulandığı bile yazılmış. Dinci örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının nasıl yönlendirileceğine dair ipuçlarını da yakalamak mümkün. Kısacası, Batı emperyalizmi bölgedeki planlarının senaryosunu bile kaleme almış. Bu senaryoda din ve piyasa yine başköşeye oturtulmuş. Hatta, iktisadi piyasanın bir din piyasası haline dönüştürüldüğünü söylemek yanlış olmaz. (*) AKP, Ordu ve Amerika Üzerindeki Türkiye, Truva, 2008 (**) Rand Corporation, Türkiye Raporu, 2007 www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Medyada yabancı payı arttırılıyor ANKARA (Reuters) Hükümetin isteği üzerine Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından hazırlanan ve medya sahipliğinde önemli değişiklikler öngören taslakta, özel radyo ve televizyon kuruluşunda yabancı sermayenin payı yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkarılıyor. Reuters’ın edindiği taslağa göre, yasanın en önemli maddelerinden biri olan ve sahipliği içeren kuruluş ve hisse oranlarıyla ilgili 29. maddesinde yapılan değişiklikle bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda toplam yabancı sermaye payı ödenmiş sermayenin yüzde 50’sini geçemeyecek. Aynı yabancı gerçek veya tüzelkişilerin ikinci bir özel radyo ve televizyon kuruluşuna ortak olması halinde ikinci kuruluştaki toplam yabancı sermaye payı ödenmiş sermayenin yüzde 25’ini aşamayacak. Yabancı bir gerçek veya tüzelkişi en fazla iki özel radyo ve iki özel televizyon kuruluşuna doğrudan ortak olabilecek.