13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 OCAK 2008 CUMA dizi ‘Demokrasi mi diktatörlük mü?’, ‘Aşırılık mı, ılımlılık mı?’ Zülfikar Ali Butto Pakistan’ın zor yılı... Sonuçta Müşerref yüksek yargının restini gördü ve mahkeme üyelerinin tamamını değiştirdi. Artık karşıt cepheler arasında ipler kopmuştu. Avukatların ve hukukçuların sokak eylemleri daha da hız kazandı. Bu eylemler terörü de harekete geçirdi. Bu gergin süreç 3 Kasım’da olağanüstü hal ilan edilinceye kadar devam etti. HAL’ akistan’da 8 Ocak’ta yapılacak seçim öncesinde iki önemli sorunun yanıtı aranıyor. Ülke demokrasiye mi yoksa diktatörlüğe mi yönelecek? Aşırılık mı yoksa ılımlılık mı öne çıkacak. Aslında siyaseten sorulan bu soruların yanıtını vermek Pakistan halkı için hiç de kolay değil. Batılı anlamda demokratik açılımlarının radikal İslamcıların elini güçlendireceğine kesin gözüyle bakılıyor. Demokratik ve özgürlüklerin radikal akımların önünü kesmek için kısıtlanması da yine bu kesimlerin ve iktidara talip olan siyasi partilerin propaganda malzemesi oluyor. C 13 OLAĞAN ‘OLAĞANÜSTÜ ‘ROTİ, KAPRA, MAKAN’ P SİYASİ DENGELER Ülke bir anlamda, askeri darbelerle geçen yakın siyasi tarihinin de hesaplaşmasını yapma çabasında. Bu hesaplar kapanmadan siyasi dengeler de yerine oturmayacak gibi görünüyor. Her ne kadar çelişki gibi algılansa da ülke içindeki dengelerin ağırlık noktasında yine 1999 yılında askeri darbe ile başa gelmiş olan Devlet Başkanı Pervez Müşerref bulunuyor. Sıkıntılı bir dönem yaşayan Pakistan, bir anlamda 2008 yılı başında geleceğine de karar vermiş olacak. Aslında Pakistan için 2007’nin zorlu geçeceği daha yılın başında belli olmuştu. 2007 yılı başında ülke gündeminin en önemli iki maddesi devlet başkanlığı seçimi ve genel seçimlerdi. Ancak ülke içinde giderek güçlenmekte olan radikal İslamcı akımlar, Pakistan’ın kronikleşmiş sorunu haline gelen gelen medreselerde kendisini göstermeye başlayınca Lal Mescid olayları patlak verdi. Bu olaylar, medreselerin siyasi iktidara karşı bir meydan okumasıydı. Radikal İslam Pakistan’da iktidara gelmek ya da en azından ortak olmak için zemin yokluyordu. İşte bu durum, 2007 yılındaki siyasi gelişmelerin başlangıç noktasını oluşturdu. 9 Mart’ta, Pervez Müşerref, Türkiye’de daha çok Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında bir yapılanma olarak görülen Pakistan Yüksek Mahkeme Başkanı İftihar Muhammed Çaudri’yi görevinden aldı. Görevden alma gerekçesi ise yüksek yargının Lal Mescid olaylarından sonra tutuklanan radikal İslamcı bazı isimleri serbest bırakmasıydı. Müşerref yüksek yargının siyasallaşmaya başladığını düşünüyordu. Ülkede siyasi gerilim tırmanmaya başlamıştı. Bu gerilim Müşerref ile yüksek yargı arasında tehlikeli bir cepheleşmeye neden oldu. Tarihler 20 Temmuz’u gösterirken, Pakistan Yüksek Mahkemesi adeta Pervez Müşerref’e meydan okuyan bir karar alarak Çaudri’yi görevine iade etti. Müşerref bu karar karşısında geri adım atmadı. Çünkü bu noktada atılacak geri adım, Müşerref’in sadece yüksek yargı karşısında değil, siyasi muhalifleri karşısında da mevzi kaybetmesine yönelik süreci beraberinde getirecekti. Ülkedeki avukatlar ve diğer hukukçular sokağa çıktı. Gösteriler birbirini izledi. Aslında Pakistan’a özgü koşullar bu noktada da kendisini gösteriyordu. Çünkü sokağa dökülen avukatların büyük bölümü radikal İslamcı yaklaşımlara karşı entelektüel kesimi oluşturuyordu ve bu kesim şimdi radikalizme karşı duran devlet başkanını protesto ediyordu. Pakistan’daki Eyüp Han’dan başlayıp Yahya Han ve Ziya Ül Hak ile devam eden 32 yıllık askeri yönetimlerde ilk kez yargı erki böylesine dışarıda bırakılıyordu. Uluslararası haber ajansları 3 Kasım’da Pakistan’da olağanüstü hal ilan edildiğini duyurunca akıllara hemen Türkiye’nin 12 Eylül sürecinde yaşadıkları geldi. Ancak Pakistan da deyim yerindeyse olağanüstü hali artık olağanlaştırmış durumda. Başta İslamabad olmak üzere, Lahor ve Karaçi gibi büyük kentlerde yaşamın olağan akışı sürmeye devam etti. Sokaktaki sıradan Pakistanlının yaşamında hemen hiçbir değişiklik olmadı. Yalnız başkent İslamabad’da güvenlik konusunda gösterilen hassasiyet dikkat çekiyor. Sadece sokaklardaki asker ve polis sayısının biraz daha artması, kontrol noktalarının fazlalaşması olağanüstü hal uygulamasını çağrıştırıyor. Yabancı misyon temsilcilikleri, devlet binaları gibi terörün olası hedefleri ise her zamanki gibi sıkı koruma altında. Tabii bir de buna radyo ve televizyon yayınları üzerindeki denetimi eklemek gerekiyor. Yazılı basın için herhangi bir kısıtlama söz konusu değil, ancak görsel medyanın belli kurallara uyması zorunluluğu getirilmiş. Çok fazla sınırlayıcı olmayan bu kurallara uymamakta direnen birkaç televizyon kanalı kapatılmış. Bu sınırlamalar aslında Türkiye’de Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) uygulamakta olduğu genel sınırlamalardan çok farklı değil. Ülkedeki sıkıyönetim için “askeri baskı rejimi” değerlendirmesi yapmak yanlış olur. Bireysel özgürlükler askıya alınmadığı gibi günlük yaşam, alt kıtaya özgü renkliliği ve karmaşıklığı ile sürüyor Pakistan’da... Kız kardeşe kalan politik miras... PPPP, Pakistan Halk Partisi’nin (PPP) parlamento kanadı olarak biliniyor. Pakistan’a özgü siyasi yapı içinde partiler aynı adı taşıyabiliyorlar. PPP 30 Kasım 1967 tarihinde önce partinin başkanı, daha sonra da Pakistan’ın başbakanı olacak Zülfikar Ali Butto tarafından kuruldu. Halen Pakistan’ın ikinci büyük partisi durumunda bulunuyor. PPP, Doğu Pakistan’ın Bangladeş adıyla ülkeden kopmasının ardından siyasi faaliyetlerini hızlandırdı. Parti kuruluşundan kısa bir süre içinde Zülfikar Ali Butto’nun döneminde halktan büyük bir destek aldı, popülaritesi arttı. Parti 1971 seçimlerini “ekmek, giyecek, barınak” gibi sosyalist söylemlerle kazandı. PPP, Hindistan’ın desteklediği 1971 yılındaki iç savaşın ardından ülkedeki kontrolü eline aldı. Bozulmuş mali durumun üstesinden geldi. Butto halka verdiği sözleri tuttu. 1977 seçimlerinde de Butto ülke çapında oyları “silip süpürdü” ve beş yıl daha iktidarda kalmaya hak kazandı. Ancak muhalefet partilerinin siyasi havayı bulandırması ve provokasyonları sonucu Genelkurmay Başkanı General Ziya ül Hak sıkıyönetim ilan etti. Butto, oldukça tartışmalı bir yargı sürecinin ardından idam cezasına çarptırıldı ve 1977 yılında asıldı. Siyasi mirasını kız kardeşi Benazir Butto sahiplendi. Benazir Butto ağabeyinin ardından iki kez başbakan seçilmesine karşın yolsuzluklar nedeniyle başbakanlık koltuğunu kaybetti. Siyasi tarihinde bir ilk yılının sonuna doğru 2007 ülkedeki olağanüstü hal uygulamasına karşın 8 Ocak’ta yapılacak seçimler için siyasi partilerin propaganda faaliyetleri hız kazanmış durumda. Müşerref’in 1999 yılında kansız bir darbe ile görevinden uzaklaştırdığı eski başbakanlardan Navaz Şerif’in 10 Eylül’de ve hemen ardından yine eski başbakanlardan Benazir Butto’nun 18 Eylül’de ülkeye dönerek seçim çalışmalarına başlaması siyasi arenayı oldukça hareketlendirmiş. Ancak Butto’nun Pakistan’a döndüğü 18 Eylül tarihinde Pakistan tarihinin en büyük terör saldırısının yaşanması, ülke içindeki durumun ciddiyetini ortaya koyuyordu... IRAN KIRANA BİR MÜCADELE 15 Kasım’da Pakistan Ulusal Meclisi 5 yıllık görevini tamamladı. Bu Pakistan siyasi tarihinde de bir ilkti. İlk kez Pakistan Ulusal Parlamentosu 5 yıllık görev süresini sonuna kadar götürmüştü. Bu tarihin ardından seçim hükümeti kuruldu. Seçime hazırlananlar sadece Şerif ve Butto değil... Diğer muhalif gruplar da 8 Ocak’ın Pakistan tarihinde önemli bir dönemeç olduğunun farkında. O yüzden kıran kırana bir mücadele yaşanıyor. Navaz Şerif ülkeye döndükten sonra siyasi stratejisini seçimlerin boykot edilmesi üzerine kurdu. Hatta stratejisinin gerekçelerini de 2–3 Aralık’ta İslamabad’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, “Seçim komisyonu adil değil. İktidar partisi, devletin bütün kaynaklarını muhalefete karşı kullanıyor. İktidar seçimlere hazırlanması için muhalefete çok kısa bir zaman tanıdı” diye sıraladı. Ancak daha sonra Benazir Butto’dan sonra, Navaz Şerif de genel seçimlere girme kararı aldı. Ancak Butto gibi Şerif de seçimlerde herhangi bir usulsüzlük olursa protesto etme hakkını saklı tuttu. Navaz Şerif’in sözcüsü Ahmet İkbal neden fikirlerini değiştirdiklerini şöyle açıklıyordu: “Biz çok samimi olarak tüm muhalefet partilerini ortak bir platformda buluşturmaya çalıştık. Bu seçimleri reddetmelerini ve ortak bir talepler listesi hazırlanmasını istedik. Bunun için Navaz Şerif, BeNavaz Şerif nazir Butto’yla görüştü. Ama sonuçta, Butto’nun partisi boykotu reddetti ve her ne pahasına olursa olsun seçimlere gireceklerini açıkladılar. Ayrıca Müşerref’in görevden aldığı yargı mensuplarının görevlerine döndürülmesi talebimize de destek vermediler. Bundan sonra da partimiz içindeki uzun tartışmaların ardından, eğer seçimlere girmezsek meydanın Müşerref’e destek veren partilere kalacağı sonucuna vardık. Böylece Müşerref anayasa değişikliği yapması için gereken üçte ikilik meclis çoğunluğunu elde edip, yargı mensuplarını görevden almasını yasallaştırabilir.” OALİSYONA DOĞRU... Halen iktidarda olan Pakistan Müslüman Ligi Kaydı Azam ise (PMLQ) seçimlerin yapılmasından yana tutum izliyor. 8 Ocak tarihine kısa bir süre kala, Pakistan’da siyasi partiler iki ana blok içinde toplanmış durumda. Liderliğini Navaz Şerif’in yaptığı Bütün Partiler Demokratik Hareketi (APDM) bir yanda, liderliğini Benazir Butto’nun yaptığı Demokratik Restorasyon Grubu (ARD) diğer yanda bulunuyor. Butto’nun liderliğini yaptığı blok, halen iktidarda olan PMLQ’nun desteğini almış gibi görünüyor. Aynı zamanda küçük partiler de bu blokun içinde yer alıyor. Üçüncü bloku ise Cemaati İslami ile Müttehid Meclisi Amal’i (MMA) oluşturuyor. Birinci ve ikinci blokta savunulan görüşmelerin aksine üçüncü blok seçim stratejisini ABD karşıtlığı ve İslami değerlerin daha çok korunması üzerine kurmuş durumda. Tehriki İnsaf Partisi lideri İmran Han ise bloklar dışında durmayı tercih ediyor. İmran Han’ın hedef kitlesinde ise gençler bulunuyor. Pakistan nüfusunun yüzde 54’ünün 19 yaşın altında olması, İmran Han’a gözardı edilmeyecek SİYASİ OLUŞUMLAR Alt kıtada İngiliz mirası siyaset ? Pakistan Müslüman Ligi (N): Navaz Şerif ? Pakistan Müslüman Ligi (Q) Kaydı Azam: Şecaat Hüseyin ? Pakistan Müslüman Ligi (Fonksiyonel Lig) Sind kökenli : Pir Parago ? Pakistan Halk Partisi (PPP): Benazir Butto ? Pakistan Halk Partisi Yurtseverleri (PPPP): Faysal Salih Hayat ? Muthidda Kanmi Hareketi (MQM) Karaçi ve Sind kökenli : Asaf Hüseyin ? Tehriki İnsaf Partisi (PTI): İmran Han ? Müttehid Meclisi Amal’i (MMA): Mevlana Fazıl ül Rahman ? Cemaati İslami: Gazi Hüseyin Ahmet Pakistan’daki siyasi sistem İngiliz sömürge döneminden miras kaldı. 8 Ocak 2008’de hem federal düzeyde hem de bölgelerde yapılacak genel seçimlerde liderliğini Pir Parago’nun yaptığı Sind kökenli Pakistan Müslüman Ligi (Fonksiyonel Lig) ile Faysal Salih Hayat liderliğindeki Pakistan Halk Partisi Yurtseverleri’ne (PPPP) çok fazla şans tanınmıyor. Söz konusu iki siyasi oluşum zayıf durumda. Asaf Hüseyin liderliğindeki Muthidda Kanmi Hareketi (MQM) ise Karaçi’de güçlü. Tehriki İnsaf Partisi lideri İmran Han ise çok popüler bir isim olarak biliniyor. Çünkü İmran Han Pakistan’ın ulusal sporu olan ünlü bir kriket oyuncusu. Ulusal kahraman olarak görülüyor. Pakistan Müslüman Ligi (Q) ise son beş yıldan bu yana Pakistan’da hükümet olan siyasi parti. Pakistan Halk Partisi Yurtseverleri (PPPP) ise daha önce Benazir Butto’nun yanında yer alıyordu. K K kadar önemli bir avantaj sağlıyor. Seçimlerin sonrasında iktidarın Kaydı Azam, Butto ve Şerif arasında yapılacak pazarlıklar doğrultusunda şekillenmesine ve bir koalisyon hükümeti kurulmasına kesin gözüyle bakılıyor. Önemli olan ise kimin hangi ağırlıkta iktidarda temsil edileceği... Kurulacak koalisyonun yapısına göre Pakistan’ın geçiş dönemine mi yoksa istikrar dönemine mi gireceği büyük ölçüde belli olacak. Ancak bölgesel ve küresel gelişmeler, istikrarın Pakistan’a yakın vadede uzak olduğunu gösteriyor. Haftaya: Pakistan güvenlik ve istikrar arıyor... Alt kıtada büyük oyun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle