02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 EYLÜL 2007 CUMA müzik YORUMLAR Hakan Yeşilyurt, yeni albümü ‘Sen Aşksın’da bilinen çizgisini değiştirmeden dinleyicisiyle buluşuyor C 7 Çocukluktan bu yana protest Hatice TUNCER lk albümü Eftelya ile protest müziğin önde gelen isimleri arasına giren Hakan Yeşilyurt, yıllardır çizgisini ve duruşunu değiştirmeden belirli bir dinleyici kitlesiyle buluşmayı başarıyor. Müzik yaşamındaki 10. yılında çıkardığı “Sen Aşksın” albümünde şarkı ve türkülere güzel sesiyle duygu katmış. Yavuz Bingöl’le de düet yapan Yeşilyurt, 2004 yılında yitirdiğimiz müzisyen Tuncay Akdoğan anısına iki şarkısını söylüyor. Annesi Sıvaslı, babası Erzincanlı olan Hakan Yeşilyurt, Ankara’da doğup büyümüş. Bağlamayla çalıp söylemeyi seven akrabalarının Ye OSMAN ÇUTSAY Çete Demokrasisi, Ekonomi ve Sanat İ şilyurt üzerindeki etkisi lise yıllarında ortaya çıkmış. Okulda arkadaşlarıyla kendi aralarında kurdukları grupta, Zülfü Livaneli, Ruhi Su, Grup Yorum, Kızılırmak ve Ahmet Kaya’dan türkü ve şarkılar söylemeye başlamışlar. Bağlamayla besteler de yapan Yeşilyurt’un kendisinin bile farkında olmadığı sesinin güzelliği, solistlik yapan arkadaşlarının bir toplantıya gelememesiyle ortaya çıkmış. Lise eğitiminden sonra muhasebecilik yapan Yeşilyurt, aynı dönemde arkadaşlarıyla Ankara’daki kafelerde çıkmaya başlamış. Özel ders alarak, okuyarak kendini geliştirmeye çalışan Yeşilyurt, Adalılar grubundan solistlik için teklif almış: “Adalılar’ın geniş bir kitlesi vardı, ben hazıra konmuş oldum aslında. 1997 yılındaki ‘Adalılar 2’ ve 1998’deki ‘Biz Halkız’ albümlerinde solistliğin yanı sıra 5 bestemle yer aldım. Ama Adalılar’ı oluşturan arkadaşlar, askerlik, özel hayatlarındaki bazı zorunluluklar nedeniyle ayrılınca, grubu yalnız başına devam ettirmem samimi olmayacaktı ve ben de mecburen bıraktım.” FTELYA” ADIMIN ÖNÜNE GEÇTİ Adalılar grubundan ayrıldıktan sonra solo albüm için arayışa giren Yeşilyurt, İstanbul’a gelerek Kemal Sahir Gürel’le çalışır. Metropol “E Müzik’in sahibi Faruk Altun’un yapımcılığını üstlendiği ilk solo albümü ‘Eftelya’daki aynı adı taşıyan şarkı, Hakan Yeşilyurt’a geniş bir dinleyici kitlesi kazandırdı: “Doğrusu Hüseyin Bayer’in Eftelya şarkısı benim önüme geçti. Aslında bu şarkıyı daha önce başka bir grup söylemişti ama bana Hakan Yeşilyurt değil de ‘Eftelya’ diyorlardı. Yine de bu albümle birlikte çevrem genişledi, müzik gruplarıyla diyalog kurdum.” ATEŞ HIRSIZI Yeşilyurt, Metropol Müzik’in Salkım Söğüt dizisinin ikincisinde “Piraye”, “Leyli de Leyli” şarkıları ve “Sabahın Seherinde Ötüyor Kuşlar” türküsüyle yer aldı. Anadolu Müzik’ten yayımlanan Şahrud/Seyduna Türküleri albümünde seslendirdiği Tunay Bozyiğit’in “Acıya Gülmek” eseriyle beğeni topladı. Hakan Yeşilyurt, 2001 yılında Seyhan Müzik tarafından yayımlanan ikinci albümü “Ateş Hırsızı”nda Kızılırmak grubunun kurucularından Tuncay Akdoğan’ın Türkçe sözlerini yazdığı, Fırat Başkale’nin Dilan şarkısı öne çıkan parça oldu: “Dilan’ı kimin olduğunu bilmeden çok sever ve söylerdim. Albümlerimde genellikle sevdiğim şarkıları söylemeye çalışıyorum. Şanar Yurdatapan’ın ‘Arkadaş’, Grup Yorum’dan Taci Uslu’nun ‘Piraye’, yine Yorum’un ‘Yürek’ şarkıları daha önce çok söylenseler de çok sevdiğim için ben de okumak istedim.” ÇÖKERTME Ege bölgesinin ünlü türküsü Çökertme’nin hikâyesinden esinlenen “Kurşun Yarası” adlı televizyon dizi filminin müziklerini Kemal Sahir Gürel ile birlikte yapan Yeşilyurt, “Çökertme” adını verdiği üçüncü albümünde, dizi filmde söylediği türkülere yer verdi: “Ankara’dayken Ege türkülerini Tolga Çandar’dan çok dinlerdim. Çandar’ı dinleyerek büyüdüm ve bu türküleri ondan öğrendim. Çökertme’de türkülere daha çok yer vermiştik. Ankara’da büyüdüğüm için türkü gırtlağımın çok iyi olduğunu düşünmüyorum. Bu konuda haddimi bilmek zorundayım. Bozlak okuyamam... Okurum da hakkını veremem. Karadeniz türkülerini de söylemeye kalkmam uygun olmaz. Ses aralıklarıma, gırtlağıma uygun şeyler söylüyorum.” Sosyalist dünya görüşü lk albümü Eftelya’dan bu yana yaylılar ve üflemeli çalgıların yoğun kullanıldığı bir müzik tarzı oluşturan Yeşilyurt, düzenlemeler konusunda işinin ustası müzisyenlerle çalışmayı tercih ediyor. Sen Aşksın’da yönetmenliği ve düzenlemeleri Yaşar Aydın üstlenirken Şeyhmus Fidan armonileri çıkarmış. Klarnet düzenlemelerde önemli bir yer tutarken Diyarbakırlı Celal Güzelses’ten alınan “Esti Baharın Nesimi” türküsünde kanun kullanılmış: “Her albümden sonra, ‘Keşke böyle yapmasaydık ya da şu parçayı koymasaydık’ diyebiliyorum. Her albüm bir tecrübe getiriyor ama henüz müzikal olarak olgunlaştığımı düşün İ müyorum. Müziğim rock ya da pop diye değerlendirilemez ama protest ya da özgün müzik diyebiliriz. Biz zaten çocukluktan beri çok şeyi protesto ederek büyümüşüz. Ben genellikle sendika, dernek gibi çeşitli demokratik kitle örgütlerinin konserlerine davet alıyorum. Muhalif, sosyalist bir dünya görüşümüz kendiliğinden yaşam içinde bir karşılık buluyor. Bir ürün çıkartıyoruz ve insanlara ulaşmasını istediğimiz mesajları da iletmeye çalışıyoruz. Şarkılar insanın dünyaya dair görüşünü, kendi pratiğini de gösteriyor. Kendimi anlatmaya çalıştığım albümlerime bu doğal olarak yansıyor.” avuz Bingöl, kendisine ait “Bir Zamanlar” adlı bestesini Hakan Yeşilyurt ile birlikte söylüyor. Onur Akın, Yılmaz Odabaşı’nın şiirinden bestelediği “Ahım Kalacak” parçasını albüme almak için izin isteyen Yeşilyurt’u kırmamış. Albüme bağlamasıyla da katkıda bulunan İsmail İlknur’un önerdiği “Sarı Gelin”, aynı adı taşıyan ünlü türküden çok farklı bir Ege havası. Y Yavuz Bingöl’le düet ni yaptığı 6 şarkıdan birinin adını taşıyor. Yeşilyurt’un albümdeki tek bestesi olan “Ardıma Bakıyorum” şarkısının sözleri de Yaşar Aydın’a ait: “Bu albümde herhalde ruh halimle de ilgili olarak aşk şarkılarının daha çok yer verdik. Aslında, yeni âşık olmadım, çok sevdiğim biri var zaten. Duygusal anlamda coşmuşum demek ki. Müziksiz bir hayat düşünemiyorum. Beni dinlendiren, keyiflendiren, hüzünlendiren, ajite eden, duygulandıran, güldürebilen bir yanım gibidir müzik. Dinleyicilerimin de benim müziğimden aynı hazzı almalarını isterim.” TUNCAY AKDOĞAN’IN ANISINA Yeşilyurt, 2004 yılında yitirdiğimiz Tuncay Akdoğan’ın “Yitip Giden” ve “Kır Hüznü” şarkılarını anısına saygısının bir ifadesi olarak okuyor: “Yitip Giden’i daha önce İlkay Akkaya okumuştu. Tuncay Ağabey bir kent ozanıydı, onun kötü bir bestesi yok zaten. Hem onu unutturmamak adına hem de şarkılarını, kişiliğini, duruşunu sevdiğim için bundan sonraki albümümde de şarkılarını söyleyeceğim.” evletin küçültüldüğü, ama vurucu gücünün hormonlandığı zamanlar yaşıyoruz. “Mafya zamanları” da diyebiliriz. Daha bir Türkçesiyle “çeteler egemenliği”, bir ekonomik bataklık yaratmış ve çete acımasızlığı (“insan insanın kurdudur”) 20’nci yüzyıldaki aradan sonra tekrar toplumsal yaşamın temel ilkesi halini almıştır. Mafya, neoliberalizmin biraz daha kaba bir tanımıdır: Halkların denetimi dışına çekilen ve bu anlamda da küçültülen devlet, ekonomi lehine küçülen siyaset anlamına geliyor madem, çetelerin egemenliğine boyun eğilecektir. Çeteler sadece paraya bakar, paraya tapar. Batı’nın metropollerinde paranın hesabı sorulmadığı, yani piyasada “denizde kum gibi” para dolaştığı için, şimdilik buralarda işler bir biçimde yürüyor. Bağımlı azgelişmişlerde ise durum felaket. Ancak, neoliberal çete ekonomisinin son başarılarından biri, Türkiye’de yaşanıyor: İsteyen buna “Şerefsiz Osmanlı ekonomisi” de diyebilir. İş o noktaya geliyor ki, artık zenginler de korku sinyalleri veriyor. ??? Devletin küçültülmesi, neoliberal gericiliğin son ve en başarılı ideolojik zaferidir. Anarşizm gibi konjonktürel olarak tuzu kuru katmanlarda yayılan “felsefi” fukaralıkla liberalizmle bu noktada birleşiyor. Komik ve acı olan, devletin küçüldükçe özgürlüğün genişleyeceği yalanına inananların hâlâ solcu sanılmasıdır. Devletin küçülmesi, çetelerin büyümesidir. Devletin küçülmesi, kârfaiz ekonomisinin oligarşiler lehine kanserojen bir hırsla yayılması ve çalışan ezici çoğunluğun boğulmasıdır. Oysa solculuk, halk için devletin büyümesidir. Şu, faşizmin “büyük devlet” üzerine kurulduğu saptaması, eski bir yanılsamadır. İlle ve bu çerçevede bir tanım gerekirse, şudur: Faşizm, devletin, sermayenin ana hedeflerine yönelik vurucu gücünü arttırmasıdır. Şimdi bu zihniyet, çete ekonomisi, medya veya kültür endüstrisi dediğimiz bir silah sayesinde hızla yayılıyor. Örneğin Türkiye’deki neoliberal İslamcı çeteler, toplumu ve ekonomiyi paramparça ederek “kurtluğu” (ve efendiye köpekliği) tahta çıkarıyorlar. Ama benzer bir gelişmeyi metropollerde de yaşıyoruz. ??? Linz’deki Johannes Kepler Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Friedrich Schneider’in son bir çalışmasından bazı sonuçları D “Financial Times Deutschland” gazetesi de bir süre önce yayımladı. Haberde, mafya veya çete denilen örgütlerin iktisadi gücünün ulaştığı korkutucu boyutlara değindi. Prof. Schneider, geçen yıl 20 OECD ülkesinde, yasaları ihlal eden etkinliklerle kazanılan paranın, 1100 milyar doları bulduğu iddiasında. Bu rakam 1996’da yarı yarıyaymış: 550 milyar dolar. Baş döndürücü bir hız. Suç örgütlerinin, ekonomilerin altını oyduğundan bu nedenle söz ediyor olmalılar. Demek ki, Türkiye’yi, İslami bir çete ekonomisine dönüştüren her gelişmeyi alkışlayan Almanya, Fransa veya İtalya, bizzat tehdit altında. Tansiyon yükseliyor. Zayıf bünyeli azgelişmişler patır patır dökülüyor. Ama bu kan basıncı bünyesinin güçlü olduğuna inanan “gelişmişleri” de vuruyor. Örneğin Almanya’da bazı bankalar iflaslarını resmen itiraf etmemek için kamunun yani halkın sırtından el değiştiriyor. Dünya, küçülen devletlerin, artan silah gücüyle birer çeteler koalisyonuna dönüştüğü bir gezegendir artık. Almanya’da bile “yeraltı ekonomisinin” cirosu eğer bu ülkede bir yılda üretilen mal ve hizmet tutarının (GSYİH) yüzde 20’sini buluyorsa eğer, alarm zilleri bangır bangır bağırıyor demektir. İtalya’da bu oran dörtte biri geçmiş durumda. Kısacası, Türkiye’de İslamcıların gölgesindeki neoliberal kurtlar, Batı’da da soldan sağa en geniş çerçevede her cins kurt, el birliğiyle bir kan denizi kuruyorlar. Kan kokuyor ve bu koku, galiba neoliberal başarının en önemli bedeli ve göstergesidir. Bu, istenen bir şeydir: O nedenle, Frankfurter Allgemeine Zeitung’da, haklı olarak, bir Alman sinemacı (“Ich bin ein deutscher Filmemacher”) olduğunu vurgulayan Fatih Akın, eşine pek sık rastlanmayan bir cahil cüretiyle Türkiye’deki gerici gücü İslamcılıkta değil Kemalizm’de gördüğünü bağırabiliyor. Üstelik de ekliyor: “Türkiye’de İslamcılık beni korkutmuyor.” İyi. Bu, Türkiye’nin Yugoslavya ile Irak arası bir kadere çoktan satıldığının belgesidir. Fatih Bey, öyle bir şey olursa çok üzülürmüş! İnsanın bunları okuyunca yüzü kızarıyor. Bunların hepsi kan kokusu almış kurttur artık. Peki, bunlar burada ne yapacaklar? İş ciddiye bineli çok oluyor. İki hafta sonra devam ederiz. [email protected] SEN AŞKSIN Hakan Yeşilyurt, Seyhan Müzik’ten “Sen Aşksın” adıyla çıkan dördüncü albümünde ağırlıklı olarak Yaşar Aydın’ın şarkılarına yer vermiş. Albüm, Yeşilyurt’un seslendirdiği Yaşar Aydın’ın söz ve müziği Hubble’ın çektiklerinden daha net Uzayın en parlak fotoğrafı Çeviri Servisi ABD’li ve İngiliz gökbilimciler Hubble Teleskopu’nun çektiklerinden iki kat daha parlak ve net uzay görüntüleri elde etti. “Lucky” adını verdikleri yeni bir teknik kullanan gökbilimciler, Kaliforniya’daki Palomar Dağı’ndaki gözlemevinden elde ettikleri iki görüntüyü yayımladı. İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi ve ABD’deki Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde görevli uzmanlar fotoğrafları, görüntüleri belirginleştiren “uyarlamalı optik’’ yöntemiyle elde ettiler. Lucky, şimdiye kadar geliştirilen en hassas ışık algılama sistemini kullanıyor. eni kabine açıklandı. Başbakan dışında 24 bakan var… Bakanlar içinde tek kadın var… Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu… Sayın Nimet Çubukçu’nun geçen dönem de sürdürdüğü bu görev süresince ilerleme kaydettiğini gördük. Göreve kadın örgütleriyle kavgayla başlayıp (hatta bu örgütlerin üyelerine dava bile açmıştı) sonraki süreç içinde, kadın sorunlarında kendini geliştirdi. Bu ülkede amansız bir savaş veren kadın kuruluşlarıyla diyaloğa, işbirliğine girdi... Bundan sonraki dönemde de kendisine başarılar diliyorum. Bunu dedikten sonra, gelelim şu kavuştuğumuz “Bıyıklı Erkekler Kabinesi”ne… (Kabinenin ezici çoğunluğu bıyıklı olduğu için değil, Ka.Der’in “Bıyıklı olmak şart mı?” kampanyası aklıma geldiğinden böyle dedim.. Neme lazım, açıklayayım da…) 24 bakan içinde tek kadın bakan olması utanılacak bir durumdur. Ayıptır. Meclis’teki kadın temsil oranını birazcık yükseltebilmek için yıllar Y ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Tek Kadınlı Kabine pu topuna tek kadına bakanlık verebildiği için ah ne çok, ne çok, ne çok, ne çok, ne çok üzülen bir Başbakan… Bunları bol bol okuduk, duyduk, izledik basın yayın organlarından… Bir gazeteci, “Neden tek kadın?” diye soruyor Başbakan’a, “Zaman içinde değişebilir, performansa göre bakacağız” gibilerden bir yanıt geliyor… Hoppala! Şimdi siz merak etmez misiniz, kadın milletvekillerinden acaba nasıl bir “performans” bekleniyor diye? Ne yapmaları gerekiyor ki.. diyelim Sağlık Bakanı, Eğitim Bakanı ya da İçişleri Bakanı olabilsinler? (Bıyık takmak dışındaki performansları soruyorum elbet!..) Kadınların iktidar ve politik so dır verilen olağanüstü çaba sonucunda, tamam bu oran yüzde 4’lerden yüzde 9’a çıktı AKP burada görevini yaptı. Ancak kadın milletvekilleri arasından yalnızca birinin, o da “Kadın”a ilişkin Devlet Bakanlığı’na “uygun görülmesi” sadece göstermeliktir. GÖSTERMELİK! (Bakanlar Kurulu’nun vereceği fotoğraftaki görünümden söz etmiyorum. Kafaların hiç mi hiç değişmediğinin de göstergesinden söz ediyorum!) Seçim süresince, seçimden sonra kadın erkek eşitliğini kollayacağını defalarca açıklayan AKP... Bakanlarını seçerken Başbakan’ın ne çok zorlandığını, ne sıkıntılar çektiğini anlatan erkek yorumcular, erkek kalemşörler… Kabinesinde, to rumlulukları paylaşmada önlerindeki engellerin kaldırılmasının, yollarının açılmasının tek yolu kotadır. Başka yolu yok! Tüm yasalara, anayasaya, kadınlar için kota koymak kaçınılmaz. Dünyanın başka hiçbir yerinde de bu iş kotasız olmadı. Neden, nasıl, niçin? Belki bin kez yazdım.. artık yeter, bıktım; yeniden yazmayacağım! (Bir zahmet, artık kendileri araştırıp öğreniversinler!) Başbakan’ın bir süre önce “Kadınlar mal mı ki, kota koyalım” dediğini çok iyi anımsıyorum. Bu veciz deyişle kota konusundaki düşüncesini hepimiz öğrenmiş olmuştuk… Ama sorun değil. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da “Değiştim” diyebilir… Kurmaylarına görev verip araştırtır, uygar dünyada bu sorunun nasıl çözüldüğünü araştırtır… Ya da, Bakanlar Kurulu’nda tek kadın olduğu için gerçekten çok üzüldüyse, kendisine “Neden?” diye sorabilir. “Neden listeme başka kadın bakanlar alamadım?” diye sorabilir… [email protected] Yoksulluk da akla zarar Çeviri Servisi İngiliz sağlık dergisi Lancet’te yayımlanan bir araştırma, akıl hastalıklarının tüm sağlık sorunları arasında yüzde 14 gibi kayda değer bir orana sahip olduğuna ve daha çok yoksul ülkeleri vurduğuna işaret ediyor. Kalp, kanser gibi ölümcül hastalıkların yanı sıra akıl ve ruh sağlığının da insanlığı önemli ölçüde tehdit ettiği vurgulanan araştırmaya göre yılda 800 bin kişi intihar ediyor. Her beş intiharın dördü gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyor ve yine gelişmekte olan ülkelerde akıl ve ruh sağlığı bozulanların yüzde 90’ı tedavi edilemiyor. Uzmanlar, gelişmekte olan ülkelerin akıl sağlığını bozan unsurların başında savaş, yoksulluğu gösteriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle