03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 EYLÜL 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Almanya’da buluşan dünyanın farklı ülkelerinden gençler, iklim değişikliğine karşı işbirliği çağrısı yaptı C 12 Eylül’ün Zaferi: 22 Temmuz ve 28 Ağustos daha eklendi: 22 Temmuz 2007. AKP iktidarının ikinci kez seçimleri kazandığı gündür. Dinci Oligarşi iktidarının pekiştiğini simgeler. 28 Ağustos 2007. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildiği tarihtir. Dinci Oligarşik yapının devleti de denetimine alarak kurumlaştığını simgeler. ??? Bu tarihler arasında kimi zaman karşıt, diyalektik, kimi zaman da doğrusal, güçlendirici bir ilişki vardır. 14 Mayıs 1950, demokrasiyi yozlaştırdığı için, diyalektik olarak özgürlükçü Sosyal Refah Devleti’ni getiren 27 Mayıs 1960’a yol açmıştır. 27 Mayıs 1960, Türkiye’yi özgürleştirdiği için diyalektik olarak, baskıcı ve Amerikancı 12 Mart 1971’e neden olmuştur. 12 Mart 1971, doğrusal olarak, güçlendirici biçimde 12 Eylül’ün yolunu açmıştır. 12 Eylül 1980, dinciliği güçlendiren faşizan 1982 Anayasası’yla, bütün demokratik ve sol güçleri, oluşumları, örgütleri ve kişileri baskıya alan uygulamalarıyla ve Özal’ ı iktidara taşımasıyla, diyalektik olarak 28 Şubat 1997’ye yol açmıştır. (Yalnız burada bir dış faktör olarak Sovyetler’in yıkıldığını ve Soğuk Savaş’ın bitmiş olduğunu unutmamak gerek.) 28 Şubat 1997, dinci politikacıların ve onlara destek verenlerin tepkilerine neden olduğu için diyalektik biçimde, buna karşılık, Amerikan karşıtı bir dinci partiden, Amerikan düşmanlığını reddeden, tam tersine ABD uzantısı haline gelen bir dinci parti (AKP) ürettiği için doğrusal olarak, 22 Temmuz’a ve 28 Ağustos’a yol açmıştır. ??? Ama bütün bu oluşumlar içinde en önemli belirleyici, çağdaş Sosyal Refah Devleti’ni tümüyle yok eden, toplumdaki bütün demokratik oluşumları baskılayan ve dinciliğin önünü açan 12 Eylül 1980’dir. 5 Gençler çevreye el attı BM Çevre Programı (UNEP) tarafından düzenlenen “3. TUNZA Uluslararası Gençlik Konferansı”na 85 ülkeden 180 genç katıldı. Küresel iklim değişiklikleri, yenilenebilir enerji kaynakları, çevre korunması için modern teknoloji gibi konularda fikir alışverişinde bulunan gençler, dünyanın kurtuluşu için işbirliği çağrısı yaptı. Gökçe UYGUN LEVERKUSEN Dünyanın farklı ülkelerinden onlarca genç, çevre sorunlarını tartışmak üzere Almanya’da bir araya geldi. Küresel iklim değişiklikleri, yenilenebilir enerji kaynakları, çevre korunması için modern teknoloji gibi konularda fikir alışverişinde bulunan çevreci gençler, dünyanın kurtuluşu için işbirliği çağrısı yaptı. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından düzenlenen “3. TUNZA Uluslararası Gençlik Konferansı” Almanya’nın Leverkusen kentinde 2730 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirildi. UNEP’in sloganı olan TUNZA, Doğu Afrika’nın yerel dillerinden olan Kiswahili dilinde “özenle ve sevgiyle tedavi etmek” anlamına geliyor. Bayer’in evsahipliğini yaptığı konferansa, 85 ülkeden 1524 yaş arası 180 genç katıldı. TEINER: BEDELİNİ ÇOCUKLARIMIZ ÖDEYECEK “Çevreye hizmet eden teknoloji” temalı konferansın açılışında konuşan Türkiye’den konferansa (soldan sağa) Alper Öktem, Kıvanç Öztüre, Enes Ayaz, Dmitri Tasmalı ve Ahmet Kutalmış Akış katıldı. UNEP Direktörü Achim Steiner, ülkelerin ekonomilerinin ilerledikçe çevreye verilen zararın arttığına işaret ederek “Son 200 yıldaki sanayi devrimi ile ilerlemenin bedelini çocuklarımız ödeyecek” yorumunu yaptı. Steiner, “İklim değişikliğine çözüm olarak tüketmeyi önlemek gösteriliyor. İnsanlara araba kullanmayın, tatile gitmeyin demek gibi algılanıyor. Daha küçük araba ile buna çözüm bulunabilir. Ya sorunun parçası olabilirsiniz ya da çözümün. Teknoloji bazı insanlar tarafından sorun olarak görülüyor. Ben öyle düşünmüyorum.. çünkü bu, teknolojinin nasıl kullanıldığına bağlı. Artık herkes daha bilinçli.. teknoloji, çevreye zarar vermeyecek şekilde kurgulanıyor” dedi. “Doğal kaynaklarımızı sürdürülebilir bir şekilde kullanma aşamasına gelene dek acı çekeceğiz ve ekonomik kayıplar yaşayacağız. Önümüzdeki 3040 yıl zor olacak” uyarısında bulunan Steiner, gençlere de şöyle seslendi: “Bu konferansta bulunmamızın nedeni çevrenin hizmetindeki teknolojiyi gözlemleyebilmek. Bu sayede gençler örnekleri görüp ülkelerinde uygulamaya çalışacaklar. UNEP’i, gençlerde çevre bilinci oluşturmada bir araç olarak görmekten memnunum. Bu yüzden genç liderler sorumluluklarını çok ciddiye almalı.” ABRİEL: BÖYLE GİDERSE İKİNCİ BİR GEZEGEN ŞART Çevre korunmasına daha iyi çözümler bulmak için gençlere ihtiyaç olduğunu vurgulayan Alman Çevre Bakanı Sigmar Gabriel, “Ekolojik problemler ekonomik çözümlerle halledilir” ifadesini kullandı. UNEPBayer ortaklığının önemine işaret ederek Bayer’in çevrenin korunması konusunda üzerine düşeni yaptığını beriten Gabriel, “Ekonomik büyümeyi ve çevreyi korumayı birleştirmek gerekiyor. Bu da sürdürülebilir kalkınma ile olur. Böyle devam ederse ekonomik gelişme, barışın ve bir arada yaşamın önündeki en önemli engel olacak. Endüstriyel ülkelerin sorumluluğu iklim değişikliğini kontrol etmek. Eğer önümüzdeki 50 yılda, geçen 50 yıldaki kadar çok sanayi üretimi olursa ikinci bir gezegene ihtiyacımız olacak. Oysa elimizde bir tane var! Bu nedenle artık yenilenebilir kaynaklara geçmeliyiz” diye konuştu. AYER: SERA GAZINI YÜZDE 50 AZALTMAYI HEDEFLİYORUZ Bayer Yönetim Kurulu Başkanı Werner Wenning, Bayer’in 2010’da sera gazı salınımını 1990 düzeylerine oranla yüzde 50 azaltmayı hedeflediğini belirterek şimdiden yüzde 46’ya ulaştıklarını dile getirdi. Wennin, şöyle devam etti: “Bayer olarak daha iyi yaşam için bilim anlayışını benimsedik. Aynı zamanda bu sloganımızı çevreyi koruyacak teknolojik gelişmelerle kanıtlıyoruz. Geleceği güvenceye almak, yakın zamanda gezegenimiz hakkında verilecek kararları paylaşmaları istenecek; olanların kaygılarını göz önüne almadan gerçekleştirilemez.” Leverkusen kentinin içinde bulunduğu Kuzey RenWestfalya Eyaleti Başbakanı Jürgen Rüttgers’in de bir konuşma yaptığı konferansın açılışına Nobel Çevre Ödülü sahibi, Kenya Çevre Bakanı Vekili Prof. Dr. Wangari Maathai, ünlü Çinli piyanist Lang Lang, ünlü futbolcu Alman Rudi Völler ve Alman müzik grubu Silbermond da video yoluyla katıldı. B G S Sezer: Atatürk’ü anayasadan silemezler ANKARA (Cumhuriyet Büromadığını, medyayı su) DSP Genel Başkanı Zeki SeTMSF eliyle tutsak etzer, hükümet programı görüşmemeye çalışan bir başbalerinden önce parlamentoda milkan ve hükümetiyle karletvekilleriyle birlikte düzenlediği şı karşıya olduğumuzu” basın toplantısında 60. hükümet vurguladı. Sezer, hüküprogramını değerlendirdi. met programında “doBaşbakan Recep Tayyip Erdokunulmazlıkların sınırğan’ın hükümet programını okurlandırılması konusunun ken “kalkış” yerine “takeoff” söztek sözcükle de olsa yer cüğünü kullanmasını yadırgadığıalmadığı”nın altını çizernı bildiren Sezer “Duyunca bunlar ken de “Bu da sayın Başuçmuş diye düşündüm” dedi. Sebakan’ın dokunulmazzer, “sivil uzlaşma anayasası” sözlıkların sınırlandırılmaleriyle uzlaşmaya vurgu yapılmasısından korktuğunu ve na karşın, yakın süreçte olduğu giyargıya güvenmediğini bi “uzlaşı ile dayatmanın birbirine ortaya koymaktadır. karıştırılmamasını” istedi. AnayaBelki de kendisine, kensa konusundaki “sistemin başka dilerine... Vekile imtiyaz noktalara çekilmesi” kaygılarının zırhı giydirilmesinin altını çizen Sezer, sözlerini şöyle haklı hiçbir yönü yoksürdürdü: tur” dedi. “İktidarı uyarıyorum: Kimse sa DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, düzenlediği basın toplantısında anayasa tartışmalarını değerlendirdi. (AA) Sezer, 58. ve 59. hüküyısal çoğunluğuna güvenmesin. metler döneminde CumAtatürk’ü silemezler. Bu ülkenin huriyet tarihinde görülkuruluş ilkeleri konusunda herkesin hassas davranmamedik bir kadrolaşma yaşandığına dikkat çekerken tarif aynı. O zaman tarafsızlık nerede kalıyor? Laiklik sını bekliyoruz. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Abdul“Cumhurbaşkanı sayın Gül, iktidarın yeni kadrolaşma konusunda ilave tanımlara ihtiyaç yoktur. Milletimiz lah Gül’ün yemin törenindeki laiklik tarifinin de son girişimlerine kayıtsız kalırsa bunun toplumda yeni geryeni tarifler değil, iş yapılmasını bekliyor.” derece düşündürücü olduğunu vurgulamak istiyorum. ginliklere yol açacağını anımsatmak istiyorum” görüSezer, programda “medyanın bağımsızlığına önem Sayın Gül’ün tarifi ile AKP’nin seçim bildirgesindeki şünü dile getirdi. veriyoruz” denildiğini anımsatırken “bunun doğru ol evgili okurlarım, Türkiye’nin Çok Partili Düzen serüveninde bazı günlerin tarihleri artık simgeleşmiştir. Örneğin 14 Mayıs 1950. Demokrat Parti’nin serbest seçimleri kazanarak iktidara geldiği gündür. Tek Parti Döneminin bittiğini ve Türkiye’de Çok Partili Düzen çerçevesinde iktidarın el değiştirdiğini simgeler. Örneğin 27 Mayıs 1960. Askerlerin bir müdahale ile Demokrat Parti’yi iktidardan uzaklaştırdığı tarihtir. Hem demokrasiyi yozlaştıran ve hukuk dışına çıkaran bir sivil iktidarın askerler tarafından cezalandırıldığını, hem de Türkiye’de askeri müdahalelerin başladığını simgeler. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş Sosyal Refah Devleti yapısına kavuşturan, temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan atılımların da simgesidir. Örneğin 12 Mart 1971. Yine askerlerin sivil iktidarı düşürmek için muhtıra verdiği gündür. Amerikan etkisinde bir Soğuk Savaş müdahalesini, 1961 Anayasası’ndan geri gidişi, Türkiye’deki özgürlükçü demokrasinin sona erdiğini, baskıcı devlet uygulamalarını simgeler. Örneğin 12 Eylül 1980. Kenan Evren’in liderliğinde yapılan bir askeri darbenin tarihidir. Askerlerin yine Amerikan etkisiyle iktidara el koymasını; özgürlükçü, demokratik, çağdaş Sosyal Refah Devleti yapısından tümüyle geriye dönüşü; yeni bir baskıcı, antikomünist bir Soğuk Savaş devletinin kurulmasını simgeler. Örneğin 28 Şubat 1997. Bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısı tarihidir. Milli Tehlike olarak komünizmin kalktığını yerine irticanın geçtiğini, zorunlu eğitimin sekiz yıla çıktığını, İmam Hatip okullarının orta kısımlarının kapatıldığını, Amerikan karşıtı bir dinci partinin iktidar ortağı olamayacağını simgeler. ??? Şimdi bu tarihlere iki yenisi S ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org Köşk sitesine ‘türban’ rötuşu ‘Sayın Hanımefendinin Özgeçmişi’ başlıklı bölüm Gül’ün cumhurbaşkanı olmasıyla kaldırıldı Fırat KOZOK “Türkçe Flash” bağlantısını seçenlerin karşısına bugüne kadar, diğer konuların yanı sıra “Cumhurbaşkanımız” başlığı altında “Sayın Cumhurbaşkanımızın Özgeçmişi” ve “Sayın Hanımefendinin Özgeçmişi” şeklinde iki başlık çıkıyordu. Ancak Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından sayfada çeşitli düzenlemeler yapıldı. Bu çerçevede “Cumhurbaşkanımız” başlığının altına yalnızca Abdullah Gül’ün özgeçmişi konuldu. Buna karşın Abdullah Gül’ün türbanlı eşi Hayrünnisa Gül’ün özgeçmişi, geçmişteki cumhurbaşkanları eşlerinin tersine sayfaya konulmadı. Sitenin “HTML” formatında Gül’ün gelişinin hemen ardından gerekli değişiklikler hafta içerisinde yapılmıştı. Bu bölümde yer alan ve bugüne kadar görev yapan cumhurbaşkanlarının fotoğraflarına ve özgeçmişlerine yer verilen “Cumhurbaşkanlarımız” adlı başlığın içerisine Abdullah Gül’ün fotoğrafı ve özgeçmişi konulmuş, ancak diğer tüm cumhurbaşkanlarının özgeçmişlerinde eşlerinin isimlerine yer verilirken Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün ismi geçirilmemişti. Sitede Gül’ün medeni durumuyla ilgili olarak yalnızca “İngilizce bilen Abdullah Gül, evli ve 3 çocuk babasıdır” ifadeleri kullanılmıştı. ANKARA Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, türbanlı eşi Hayrünnisa Gül’ün özgeçmişi, geçmişteki tüm cumhurbaşkanı eşlerinin tersine Çankaya’nın resmi internet sitesine konulmadı. Sitede yer alan “Sayın Hanımefendinin Özgeçmişi” başlıklı bölüm Gül ile birlikte kaldırıldı. Gül’ün Çankaya Köşkü’ne çıkmasının ardından Köşk’ün resmi internet sitesinde yapılan değişiklikler sürüyor. Çankaya Köşkü’nün resmi internet sitesi olan “www.cankaya.gov.tr” adresine ulaşarak aşbakan, Meclis’te hükümet programını okudu. 2013 yılında milli gelirin 13 bin dolara çıkartılmasının hedeflendiğini belirtiyor. Bir yerde de, Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 Türkiye’sini de hedef alıyoruz, diyor. Ancak, bırakın 2023 yılını, 2013 yılına kadar hükümetin hedeflerinin, eylem planının ne olduğuna ilişkin somut bir planprogram ortada yok. Özellikle de ekonomisanayileşme konusunda hükümetin hiçbir “büyük hedef”ini görmek mümkün değil. Konuşmanın bütününe baktığınızda, Erdoğan sadece “geçmişte başarılı olduğumuz çizgide aynen devam” anlayışında. Bu şu demek: Kaynak olarak özelleştirmelere, Türkiye’nin varlıklarını nakite çevirmeye bel bağlayacaklar. Kökten piyasacı, yani “Piyasa en mükemmelini bilir ve yapar; bırakın piyasa yapsın” anlayışlarını derinleştirerek sürdürecekler. ??? 1) Türkiye ekonomisi, son beş yılda dış kaynaklarla büyüdü: a) Sermaye dışarıdan (başta yüzer gezer) yüksek faizlerle çekildi; b) sanayinin gereksinim duyduğu hammadde, yarı mamul madde, makine ve teçhizat esas olarak yine dışarıdan geldi; c) ekonominin motorları TL’nin düşük kalması nedeniyle ucuz ithalatla büyüdü; d) bu konjonktürel “iyi durum” gerçi ekonomiyi büyüttü, yaratıcılığı artırdı, Türki B CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI ye şüphesiz kazandı; ama e) ekonominin kırılganlığını yükseltti; f) geçen ay ithalatta yeni bir patlama yaşadık ve cari açık büyüyor... 2) Mali piyasabanka iktisatçıları yıllardır, büyük miktarda ithalatın Türkiye’yi doyuracağı ve artık fazla ithalata gerek kalmadan ihracatın alıp başını gideceği beklentisi içindeler! Ekonominin yapısı öyle gösteriyor ki, finans marketçi yazarlar daha çoook on yıllar bekleyecek ve “Acaba piyasa ekonomiyi ihracat fazlasına neden dönüştürmüyor?” diye de asla sormayacak! Bu arada krizler patladığında da yapaygörünüşte nedenlerin peşine düşecekler! 3) Bazı ekonomistler bir süredir “mikro reformlar”dan bahsediyor, ne oldukları belli olmayan. Eğer bahsettikleri “mikro” reformlar, sanayinin büyümesinin ithalata bağımlılıktan kurtarılması ise, bunlar büyük makroyapısal reformlardır, ama bu konuda hiçbir işaret yoktur! 4) AKP iktidarı, ekonomik büyümenin bu en önemli yapısal sorununu çözmek Hükümet, Ekonomi, Gelecek için, yeni 5 yıllık dönemde hiçbir hedef gözetmemiş. Erdoğan’ın dünya ekonomisinde veya mali piyasalarında bir dönemsel değişim veya kriz karşısında en önemli güvencesi, Merkez Bankası’nda 70 milyar dolara yükseldiğini iftiharla söylediği döviz rezervi! 2001 krizi sırasında da MB’nin kasasında önemli miktarda döviz vardı! ??? 5) Ekonominin yapısı, dış şoklara açık. Büyümenin finansmanı, bir beş yıl daha, tamamen dış kaynaklarla finanse edilemez. Erdoğan, turizm gelirlerini 27 milyardan 40 milyara çıkaracaklarını söylüyor. Eğer açığı bu kaynakla kapatırım diye düşünüyorsa, turizmin siyasası ve doğası buna elvermez! 6) Hükümet “İhtiyaç olursa yolda yapısal önlem alırım” anlayışındaysa, bu bile çok geç. Şimdi önlemlerini açıklasa bile, ekonomik büyümede içdış koşullar ve girdilerde denge sağlanabilmesi, çok uzun vadeli bir olaydır. Bunu 5 yıl içinde istese bile gerçekleştiremez. 7) Özetle: Türkiye ekonomisi, uluslarara sı derin dalgalanmalarda, kendi yapısal bozukluklarından ve her bakımdan dışa bağımlılıktan kaynaklanan krizlere gebedir. Uluslararası mali rüzgârın 5 yıl daha süreceği beklentisi akılcı değildir! Sürse bile, Türkiye ekonomisinin, tamamen dış kaynaklı büyümesi, üreteceği cari açık nedeniyle sürdürülebilir değildir. (Ekonomi birçok bakımdan kaotik bir yapıdır, önceki yazılarımda, iki yıl önce kriz beklentileri boşa çıkmıştı! Ama krizin ertelendiği yıllar yaşadık, aylardır ise derin bir uluslararası kaygı var!) 8) Biz sadece salt ekonomiden bahsettik: Esas kriz yine dış siyasi kaynaklı olarak yanıbaşımızda ve üzerimizde patlayabilir! ??? Erdoğan hükümeti, bu dönem de kendini tamamen dış akıntılara teslim etmiş gözükmekte. Türkiye’de işsizliği nasıl azaltacaklar, gelir dilimleri arasında büyüyen uçurumu düşük gelirler yararına nasıl giderecekler.. bilgi yok, hedef yok... Yeni anayasa ile ülkenin temel sorunlarını çözeceklerini sanıyorlar! Türkiye’nin iradesini tamamen dışa, dış koşullara, dış konjonktüre teslim etmiş durumu, tam gaz sürüyor. Geleceğimizi ve AKP iktidarını, yine bu koşullar belirleyecek! Ne acı! obursali?cumhuriyet.com.tr Hayrünnisa Gül.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle