29 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 EYLÜL 2007 CUMA bilim/vaziyet Yağmur Ekim Türkiye ve iklim değişikliği İklim değişikliği alanında gereğini, gerektiği gibi yapabilmenin öncelikli koşulu: Araştırma ve geliştirme. Ancak… Doç. Dr. Yücel ÇAĞLAR İklim değişikliği, yaşamsal önemde ekolojik ve dolayısıyla da ekonomik ve toplumsal değişmeleri gündeme getirebilecek. Öte yandan, bir başka gerçeklik de bu değişmelerin çok boyutlu ve birbirleriyle etkileşimli olması ve görece olarak daha uzun zamanlarda, deyiş yerindeyse, çoğunlukla “gözden ırak” alanlarda gerçekleşmesi. Bu nedenle, iklim değişikliğinin olası etkileriyle ilgili araştırma ve geliştirme, bu alanda yapılması gereken çalışmalar arasında görece olarak daha büyük önem taşıyor. Türkiye'nin ancak 2003 yılında imzaladığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin 5. maddesinde “Araştırma ve Sistematik Gözlem” başlığının açılması, 9. maddesinde de “Bilimsel ve Teknolojik Alt Danışma Organı”nın yapısına ve görevlerine açıklık getirilmesi, bu gerçeğin kavranmasının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bilindiği gibi, bu organın görevleri arasında “a) iklim değişikliği ve bunun etkilerine ilişkin bilimsel bilgilerin durum değerlendirmesini yapmak; b) Sözleşmenin uygulanması çerçevesinde alınan tedbirlerin bilimsel etkileri açısından değerlendirmeler yapmak; c) yenilikçi ve verimli teknolojiler ile “knowhow” belirlemek, bunların gelişmelerini teşvik edici yolları göstermek ve transferlerini sağlamak; d) iklim değişikliği konusunda, bilimsel programlar, araştırmageliştirme için uluslararası işbirliğinin yanı sıra, gelişme yolundaki ülkelerin iç kapasitelerini artırmaları için yardım imkânları hakkında tavsiyelerde bulunmak…” da sayılmaktadır. Öte yandan, görünüşe bakılırsa Türkiye'de geç de olsa, iklim değişikliğinin ve olası etkilerinin önemsenmeye başlandığı söylenebilir: 1999 yılında Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları sırasında bir de İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu'nun kurulması, 2003 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin imzalanması, 2004 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu'nun oluşturulması, 2005 yılında gerçekleştirilen 1. Çevre ve Ormancılık Şurası'nda “İklim Değişikliği” başlığı altında 17 kararın alınması, TBMM'de “Küresel Isınmanın Neden Olduğu Sorunların ve Oluşturduğu Riskin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi…” amacıyla Küresel Isınma Araştırma Komisyonu'nun oluşturulması, Ocak 2007'de Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi'nin sonuçlandırılması ve İklim Değişikliği Eylem Planı çalışmalarına başlanması, çeşitli bakanlık ve demokratik kitle örgütleri tarafından iklim değişikliği kongreleri ve çalıştaylarının düzenlenmesi, Şubat 2007'de Çevre ve Orman, Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Tarım ve Köyişleri Bakanlarının katılımlarıyla “İklim değişikliği, Kuraklık ve Su Yönetimi Toplantısı”nın yapılması, bu “olumlu” sayılabilecek gelişmenin göstergeleri olarak değerlendirilebilir. Son üçdört yıl içinde gerçekleştirilen STANBUL’DA yayımlanan yerel gazete “Çağdaş Tuzla”yı anımsıyor olmalısınız. AKP’li Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci’nin halka ücretsiz dağıttığı ve kız çocuklarının dokuz yaşında evlendirilmesini öngören “Aile İlmihali” kitabını Türkiye’nin gündemine taşımış ve Demirci’nin birçok yolsuzluğunu da gün ışığına çıkarmıştı. Sonrası malum... Tuzla Belediye Başkanı imzalı bildiriler cuma namazı çıkışlarında cami önlerinde dağıtılarak gazete hedef gösterilmiş, gazetenin imtiyaz sahibi Halil Özen, AKP’li bir belediye meclis üyesi tarafından dövülmüş; belediye zabıtası, iskânsız binada ruhsatsız çalışıldığı gerekçesiyle gazetenin basıldığı matbaayı mühürlemişti. AKP’li Abdülkadir Aksu da İçişleri Bakanı iken partilisi belediye başkanı hakkında C Kötülük soruşturma başlatılmasını önlemişti. Ancak gazetenin imtiyaz sahibi Tuzla Belediye Başkanlığı’nı mahkemeye vermişti. İstanbul 7. İdare Mahkemesi geçenlerde kararını verdi: “Belediye, kendisine verilen kamu gücünü anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesine ve hukukun temel ilkelerinden olan eşitlik ve tarafsızlık ilkelerine aykırı olarak kullanmıştır.” Kararın özeti; idareye verilen kamu gücü kötüye kullanılamaz! AKP’li idarenin bu gücü nasıl kötüye kullandığını biliyoruz: Tuzla’da bir tek iskânsız bina varmış ve bu binada bir tek ruhsatsız işyeri varmış gibi Çağdaş Tuzla gazetesi mühürleniyor! Aynı iskânsız binada, aynı Kalemini kır ama satma yerine basına yeni slogan: “Ya iktidarı sev, ya terk et! 17 Gül Köşk’te ne yapar? Bugüne kadar yaptığını! İ bu etkinlikler sırasında en çok iklim değişikliğinin nedenlerini belirlemek, bu süreci durdurmak ve olası olumsuz etkilerinden korunabilmek için alınması gerekli önlemlerle ilgili araştırma ve geliştirme çalışmalarına vurgu yapılmaktadır. Bu nedenle olsa gerek, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun (BTYK) 7 Mart 2007 tarihinde gerçekleştirilen 15. toplantısında “Küresel Isınma, İklim Değişikliği, Alınacak Tedbirler, Adaptasyon (Uyum) Alanında Çalışmalar Yapmak” kararı da alınmıştır. Bu karar göre, “Sorumlu Kuruluşlar” bu doğrultuda yapacakları çalışmalarla ilgili programlarını, eylülde yapılması öngörülen BYTK toplantısına getirecektir. N, ŞEKER VE YAĞ VAR, ANCAK … Yukarıda örneklenen etkinliklerin ortaya koyduğu bir başka gerçeklik ise iklim değişikliğinin nedenleri ve olası etkileri karşısında ülkemizde de giderek pekişen bir duyarlılığın ve yapılması gerekenlerle ilgili uzmanlık bilgisinin varlığı. Ancak, ne yazık ki, ülkemizde, sorunları tüm boyutlarıyla tanımlayabilme, nedenleri ile sonuçları arasındaki ilişkileri diyalektik bir yaklaşımla sorgulayabilme ve açıklayabilme, sorgulama sonuçlarını politika kararlarına dönüştürebilme becerisi çoğunlukla yeterince gelişkin değildir. Ek olarak, ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarda, örneklenen altyapısal olanakları gerektiğince bir araya getirerek bütüncül politikaların geliştirilebilmesi ve kararlı biçimde uygulanabilmesi için gerekli olan işbirlikçi, paylaşmacı ve dayanışmacı davranış kültürünün yeterince oluştuğu da söylenemez. Gerçekten de; Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin bir gereği olarak hazırlanan “Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi” sanki, “gölge boksu yapmak” ya da “yasak savmak” deyimlerini örneklemek için üretilmiş bir belge: Sözgelimi, “Araştırma ve Sistematik Gözlem” başlığı kapsamında yer verilen saptamaların ve bilgilerin belgenin görece olarak en yoksun kısmını oluşturması bu bağlamda değerlendirilmesi gereken anlamlı bir göstergedir: Örneğin, başta TÜBİTAK olmak üzere iklim değişikliği ile doğrudan ve dolaylı olarak ilgili çalışmalar yapan kuruluşların ve araştırma projelerinin tanıtıldığı bu başlık altında gönül rahatlığıyla şu saptama yapılabildi: U “Türk hükümeti ve ülkemiz araştırmacıları biyosfer, ekosistemler ve insan faaliyetlerinin etkileşimleri alanında ileri düzeyde bilgi birikimi ile çevre ve çevre kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda gün geçtikçe daha da bilinçlenmekte ve küresel çevre sorunlarına bütüncül bir şekilde yaklaşma adına yeni teknolojiler, araçlar ve hizmetler geliştirmekte ya da benimsemektedir.” Ek olarak, belgede, bu saptamanın hemen ardından şu öngörüye de yer verilebilmiştir: “Gelecekte, iklim değişiklikleri, ekolojik değişiklikler ile yeryüzü ve okyanus sistemindeki değişiklikleri tahmin etme ve sağlık dahil olmak üzere çevresel baskı ve risklerin izlenmesi, önlenmesi ve azaltılmasına, ayrıca çevrenin sürdürülebilir olarak korunmasına ve yönetilmesine yönelik araç ve teknolojiler üzerinde daha fazla yoğunlaşılacaktır.” BTYK'nin “Küresel Isınma, İklim Değişikliği, Alınacak Tedbirler, Adaptasyon (Uyum) Alanında Çalışmalar Yapmak” kararı ise, yine “yasak savma” amacının bir ürünü olarak değerlendirilebilir. NCELİKLE YAPILMASI GEREKEN Bilindiği gibi, Türkiye'de, hem ekolojik koşullar ve hem de toplumsal, ekonomik ve kültürel yapılar son derece çeşitlidir. Ek olarak bu koşullar ve yapılar hızlı bir değişim içindedir. İklim değişikliği bu koşulları, yapıları ve etkileşimin niteliğini, yönünü ve yoğunluğunu büyük ölçüde değiştirebilecektir. Böyle iken, ülkemizde iklim değişikliği alanında yapılan araştırmalar da son derece sınırlı sayıdadır; çoğunluğunun çeşitli yöntemsel sorunları vardır. Bu nedenlerle, öncelikle yapılması gereken iklim değişikliğinin olası olumsuz ekolojik, ekonomik ve toplumsal etkilerinin öngörülmesi ve en aza indirilmesine yönelik araştırma ve geliştirme çalışmalarının çok boyutlu ve bütüncül bir yaklaşımla planlanması ve yürütülmesidir. BTYK'nin söz konusu kararına göre “Sorumlu Kuruluşların” (Çevre ve Orman, Tarım ve Köyişleri ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıkları) “Küresel ısınma, iklim değişikliği, alınacak tedbirler ve uyum için gerekli bilimsel ve teknolojik araştırma programları(nı)” eylül ayında yapılması öngörülen toplantıya getirmesi gerekmektedir. Bakalım, neler getirecekler; göreceğiz. sokakta birçok ruhsatsız işyeri varken AKP’li idare kendisine verilen kamu gücünü sadece Çağdaş Tuzla gazetesine karşı kullanıyor. AKP’li belediyenin hukuk dışı eylemi nedeniyle Çağdaş Tuzla gazetesi tam dört ay kapalı kalıyor. Gazetenin imtiyaz sahibi Halil Özen, uğradığı zarara karşı Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmaya hazırlanıyor. Ama artık geç... AKP’liler anayasayı değiştiriyorlar! Bir zamanlar gâvurlardan alınmış kanun önünde eşitlik ilkesi, hukukun üstünlüğü falan mazide kalacak! Cumhur, yetkiyi kime vermişse, cumhurun gücünü de o kullanacak. Bunda ne kötülük var! Aksini düşünen varsa, ülkeyi terk etmesinde bir sakınca yoktur! Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Fark Fatih Aker: “Ant içmekle, andın üzerine bir bardak su içmek arasındaki farkı fark edecek kadar tehlikenin farkındayız!” Cüret ’DE tedavi altında ABD tutulan tarikatçıyı biliyorsunuz. Hani şu salmasümüklü adam. Onun, Türkiye’deki yayın organını da biliyorsunuz. Hani şu yüz binlercesi bedava dağıtılan gazete. İşte o gazetede “bilimsel” bir makale yayımlanmış. Yazının özeti; tesettürsüz kadınlar, zihin ve hayal dünyamızı kirletiyor. Gülüp geçilecek bir yazı ama ilahiyatçı sosyolog Mustafa Cemil Kılıç aynı düşüncede değil: “Yazar, Hazreti Muhammed’e dayandırdığı uydurma bir olayı anlatarak kadınlara bakmanın insanın hayal ve zihin dünyasını kirlettiğini söylüyor. Ancak anlattığı olaydaki kadınlar tesettürlü. Tesettürlü kadınlara bakmak bile kirlenme yaratıyorsa tesettürsüz kadınlara bakmanın, onlarla konuşmanın, selamlaşmanın, tokalaşmanın ne sonuçlar doğuracağını siz düşünün! Yazara göre Müslümanların bir numaralı sorunu bu hayal ve zihin kirlenmesine sebep olan unsurlardan yani tesettürsüz kadınlardan kurtulmak. Yazar, ‘Zihin ve hayal kirlenmeleri beden kirlenmesine benzemiyor, dini hayatta duyulan aşk ve şevkin önce Ö azalmasına, sonra da kademe kademe düşerek yok olmasına bile sebep olabiliyor’ diyor. Tesettürsüz kadınları görmek insanda pişmanlık ve üzüntüye sebep oluyor. Yani yazar tesettürsüz kadınlardan sanırım iğreniyor. Üstelik acıyor da. Tesettürsüz kadınları kendilerinden korunulması gereken varlıklar olarak gösteriyor. Şimdi ılımlı İslam hareketini demokrat bir hareket olarak görenlere soralım: Sizce bu yazı tıpkı İran’daki gibi bir hicap yani örtünme yasasının psikolojik zeminini oluşturmak için yazılmış olabilir mi? Bu yazı gizli bir gündemin ip ucu mudur? Tesettürsüz pek çok kadın yazarın demokratlık adına ılımlı İslam hareketine destek vermesi acaba yarın onları kurtarabilecek mi? Sözde demokrat, liberal, ikinci cumhuriyetçi tesettürsüz kadın yazarlarımız ‘demokrat’ İslamcı kardeşlerinin zihin ve hayal dünyalarını kirlettiklerinin farkındalar mı? Türbanı bir insan hakkı olarak gördüklerini söyleyenler, tesettürsüz kadınlardan kurtulmanın Müslümanların bir numaralı sorunu olarak görüldüğünü unutmasınlar! Bu yazının Türkiye’de en ılımlı geçinen İslamcı bir gazetede yayınlanması, cüretin boyunu gösteriyor; ılımlısı buysa radikali neler tasarlıyor acaba?” Kemik Gürkan Kurdoğlu: “Tanrı’nın güneşinden yararlanamayan başı kapalı ama beyinleri açık(!) hanımları, Sağlık Bakanlığı sevabına bir kemik taramasından geçirtse. Kemiklerindeki kalsiyumun eksikliği için belki bir ilaç yuttururlar!” Gizli Halil Fırıncı: “2002’de seçim diye tutturup AKP’nin iktidar olmasını sağlayan; 2007’de aday gösterip AKP’nin cumhurbaşkanı seçmesine destek veren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gizli bir AKP’li olabilir mi?” Yol Gülhan Elmas: “Sıkma başa üniversite yolu açılıyor. Hayrünnisa Hanım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yerine üniversiteye gider artık!” İdeal İlker Çamkır: “Ananı da al git, tanımayan gitsin, Ankara’dan gidin... Aslında halk olmasa Türkiye’yi daha güzel yönetecekler!” Gizli Fatih Aker: “Ant içmekle, andın üzerine bir bardak su içmek arasındaki farkı fark edecek kadar tehlikenin farkındayız!” Yabancılar da kaçağa alışmış... “Yabancılık çekmemek içindir!” Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde bulunan ve ikinci sezon kazılarının geçen ay başladığı Pompeiopolis antik kenti kazılarında pazaryeri (forum) ve Agustus Tapınağı’na ulaşıldı. Arkeoloji BURDUR’DA İMPARATOR HEYKELİ Belçikalı arkeologlar, Burdur'un Ağlasun ilçesinde Roma hükümdarı Hadriyan'ın heykeline ait parçalar buldular. Şimdiye dek heykelin başı ve sağ bacağının bir kısmı çıkarıldı gün ışığına. Kazıyı yöneten Leuven Katolik Üniversitesi arkeoloğu, Archeology online dergisinde bulgunun bugüne kadar bulunan en güzel Hadriyan tasviri olduğunu söylüyor. Tahminlere göre heykelin boyu beş metre. İmparator Hadriyan'ın hüküm sürdüğü 117138 yılları genelde barış içinde geçen bir dönemdi ve bu tarihlerde Roma İmparatorluğu güçlenmiş ve büyümüştü. Bu nedenle Hadriyan en iyi beş hükümdardan biri olarak anılır. İmparatorluğun etrafını surlarla çevirerek düşmanlardan koruyan imparatoru saygıyla anan halk onun adına çok sayıda anıt inşa etmiştir. Özellikle de Burdur'un Ağlasun (Sagalassos) ilçesindeki antik yerleşmenin halkı imparatoru çok seviyordu. Kentin güneyindeki Hadriyan tapınağı ve tunç heykel imparatora gösterilen saygının iki kanıtı sadece. Arkeologlar ilk önce seksen santim uzunluğundaki mermer ayağı bulmuşlar. Üzerindeki işlemelere göre ayağın önemli bir kişiye, belki de bir imparatora ait olabileceği tahmin edilmiş. Heykelin 70 cm. büyüklüğündeki başı bulununca bu tahmin doğrulanmış. Daha sonraları bacağın bilekten dizin altına kadar olan kısmı ortaya çıkarılmış. Bacağın bu parçası yaklaşık olarak 1,5 m. Arkeologlar şimdi heykelin diğer parçalarını arıyorlar. Heykelin içinde bulunduğu hamam 6. veya 7.yy'daki bir depremde yıkılmış. Deprem sırasında parçalanan heykel bir usta tarafından birleştirilmiş. Yapılan kazılarında pazaryeri (forum) ve Agustus Tapınağı’na ulaşıldı Pompeipolis’te tapınak Haber Merkezi Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde bulunan ve ikinci sezon kazılarının geçen ay başladığı Pompeiopolis antik kenti kazılarında pazaryeri (forum) ve Agustus Tapınağı’na ulaşıldı. Dünyaca ünlü kazı başkanı Alman jeofizikçi Dr. Jörg Fassbinder, Pompeiopolis antik kentinden oldukça etkilendiğini söyledi. Birkaç günlük çalışma sonrasında pazaryeri ve Agustus Tapınağı olduğunu tahmin ettikleri kalıntılara ulaşılmasının ileriki çalışmalar açısından umut verici olduğunu dile getirdi. Kazı başkanı Almanya Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Latife Summerer’de Agustus Tapınağı’nın bir örneğinin de Ankara ve Bergama’da bulunduğunu fakat jeofizik çalışmalarından edindikleri bilgi kadarıyla 80x25 m. ölçülerindeki bu Agustus Tapınağı’nın benzerleri arasında en muntazamlarından biri olduğunu düşündüklerini belirtti. Kazı hakkında bilgi aldığımız Agustus Tapınağı’nın olduğu sanılan alanda kazıyla ilgilenen Münih Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Alexander Von Kienlin de ulaşılan Agustus Tapınağı’nın Karadeniz bölgesinde başka bir örneğinin bulunmadığını ve tek örneğinin Pompeiopolis’te bulunduğunu ifade etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle