03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Anayasanın yapımı konusunda Prof. Özbudun’un yazdıklarıyla yaptıkları çelişiyor C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 21 EYLÜL 2007 CUMA Sipariş üzerine anayasa Alev COŞKUN Karmaşık bir yeni anayasa yapma sürecinden geçiyoruz. Seçimlerden önce 8 Haziran 2007’de Başbakan Erdoğan, Prof. Dr. Ergun Özbudun’u Başbakanlık’a çağırıyor ve yeni bir anayasa yapması için “sipariş” veriyor. Özbudun, bu siparişi gerçekleştirmek için nitelikleri ve geçmişleri gazetelerde defalarca yazılmış olan kimi akademisyenlerden bir kurul oluşturdu. Bu akademisyenlerin, ikinci cumhuriyetçi kişilikleri belirgin olarak ortaya çıkıyor; Demokrasi Vakfı üyeliği, Adenauer, International Endowment for Demokracy (WED) gibi kuruluşlarla ilişkili oldukları, kimi fonlardan para aldıkları yazılıp çizildi. Bunların içinde olup polis akademisinde görev yapanlarların ise Fethullahçı örgütlenmeye çok yakın kişiler oldukları belirtildi. Bu ilişkiler ortaya çıkınca AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, bu taslağın AKP anayasası taslağı olmadığını, akademisyenleri bağladığını ifade etmek zorunda kaldı. Taslak Sapanca’daki bir otelde AKP’nin yetkili kişileri tarafından gözden geçiriliyor ve taslak artık AKP’nin anayasa taslağı oluyordu. 1982 Anayasası’nın değişmesi gerektiğini uzun yıllardır söyleyip yazıyoruz. Ama öyle görünüyor ki 1982 Anayasası’ndan da geride bir anayasa taslağı ile karşı karşıyayız. Bu anayasa Meclis’e gelecek ve AKP’nin oylarıyla kabul edilecek, böylece tümden bir anayasa yapılacaktır. Tümden bir anayasa yapılması bütün anayasa hukukçularının belirttiği gibi kurucu meclislerin işidir. Bir Ramazanlık Yazı İslamın şimşek hızıyla yayılmasının altında, kılıcın yanı sıra işte bu yalınlık büyük rol oynamıştır. Ancak, olayda Hazreti Muhammed’in, “Dürüst olunuz” diye seslenişindeki anlam da büyüktür: Peygamber, dini, ayrıntılardan koparıp ahlaka açmıştır. İslam da çok geçmeden “Aydınlanma” ile tanışacaktır. İslam aydınlanması ile ilgili şu olay da pek önemlidir: Daha sonraki yüzyıllarda, Bağdat, birkaç merkezden biriydi. Yaşamın her alanında olduğu gibi, fikren de büyük bir düzeye varmıştı kent: Felsefede de, büyük tartışmalar, hem de tam özgürlük içinde oluyordu. Yığınla fikir kulübü kurulmuştu ve hepsinin kapısında da şu hatırlatma bulunuyordu: “İçerde tartışmalarda, kimse, inandığı dinin kitabından kanıt getiremez!” Uygarlıkta varılan noktayı niçin hatırlatmalı? Ve o canım Bağdat, bugün, emperyalist bombalarla yerle birdir! ? Türkiye, dışarıdan ve içerden işgal içindedir: Emperyalizm ve onun ortakları, liberalizm adına, Türkiye’nin elindeki bütün değerleri yağmalıyor; gırtlağına değin de borca boğmuştur. Ve İslam adına da, kapanmaya ve muhafazakârlığa götürüyor. Türban, bu kapanmanın simgesidir. İslam derken de, sadece ibadeti hatırlatıyor ve muhafazakârlığa itiyor. Özellikle gençlik bunun kurbanıdır... Muhafazakârlık, makbul olan bir tavır da değildir; kaparken, çağdaşlıktan da koparıyor. Bu tehlikeli süreçte, bizim yardımcımız “Cumhuriyet değerleri”dir, yani “laik yaşam biçimi” ve “ulusal birlik”tir. Bunlardan vazgeçemeyiz. Türkiye’yi bugüne getirmekte, AKP’nin de özel bir uğraşı olmuştur. O bu yolun yolcusudur. Bize düşen de, onun izini sürmektir. Bundan da vazgeçmeyeceğiz... Prof. Dr. Ergun Özbudun kimdir? 36 doğumlu. Prof. Özbudun Ankara Hukuk Fakültesi’nde uzun yıllar Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanlığı yaptı. Bu dönemde Atatürk Araştırma Merkezi Yürütme Kurulu üyeliği ve Türk Siyasi İlimler Derneği Başkanlığı’nı da yürüttü. Halen Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku dersini okutuyor. Özbudun, çeşitli tarihlerde ABD’de Chicago, Colombia, Princeton üniversitelerinde ve Paris Üniversitesi Siyasal Araştırmalar Enstitüsü’nde misafir öğretim üyesi olarak ders verdi. Özbudun’un, anayasa hukuku, siyasal partiler, seçim araştırmaları ve Türkiye’nin siyasal rejimi ile ilgili Türkçe ve İngilizce olarak çok sayıda kitap ve makaleleri 19 yayımlandı.Siyaset bilimcisi ve anayasa hocası olarak bir zamanlar Atatürkçü görüşleriyle de bilinen Özbudun, kapatılan Refah Partisi davasında, AİHM’de RP’ye karşı Türkiye devletini savundu. Son yıllarda Zaman gazetesinde yazmaya başlayan Özbudun, türbanla öğrenim hakkını savunan yazılar yazmaya başladı. Özbudun’un bütün eski geçmişini bir yana iterek fikir değiştirmesi ve bu arada kendisini savunma çabaları ilgi ve üzüntü ile izleniyor. 12 Eylül Anayasası’nı hazırlayan Prof. Aldıkaçtı’nın oynadığı rolü şimdi Özbudun’un üstlenmesi, onu seven eski öğrencilerinde hüsran yaratıyor. Özbudun’un kaderinin, aynı kendisi gibi bir anayasa hocası olan Prof. Aldıkaçtı’dan daha kötü olacağa benziyor. 147 ve 148). Görüleceği gibi Özbudun başkanlığında çalışan komisyona ısmarlanmış bir anayasa taslağı var. Bu taslak AKP tarafından kabul edildi. Bu durumda Özbudun’a sormak gerekiyor: Size ısmarlanan bir anayasa var. Sizin şimdi sıfatınız nedir? Asli kurucu iktidarın bir anayasa komisyonu musunuz? Kitabınızda tümden bir anayasa yapılmasının “asli kurucu iktidarın işi olduğunu” yazıyorsunuz; AKP böyle bir anayasa yaparsa, sizin yazdıklarınıza ters düşmüş olmuyor mu?.. YAZDIKLARINA TERS DÜŞTÜ Özbudun, gazetelere yaptığı açıklamada “Sivil anayasa yapmak için darbe mi lazım?” dedi ama yapılan iş anayasanın değiştirilmesi değildir. Yapılan iş ye KURUCULUK FONKSİYONU “Bir devletin anayasasını yapma veya değiştirme, başka bir deyişle o devletin temel siyasal yapısını belirleme iktidarına kurucu iktidar veya kuruculuk fonksiyonu adı verilir.” Kurucu iktidar iki değişik durumla ortaya çıkıyor: Asli kurucu iktidar ve tâli (türevsel) kurucu iktidardır. “Asli kurucu iktidar, bir ülkenin siyasal rejiminde ihtilal, hükümet darbesi, ülkenin parçalanma ve ülkedeki yabancı işgale son verilerek bağımsızlığın kazanılması yahut yeniden kazanılması gibi kesintiler nedeniyle bir hukuk boşluğunun doğması durumlarında ortaya çıkar. Bu durumda asli kurucu iktidar hukuken hiçbir sınır tanımayan bir düzen içinde ülkenin yeni anayasasını yapacaktır.” “Tali kurucu iktidar ise bundan çok farklı olarak, bir ülkenin anayasasının, o anayasada belirlenmiş usullere uyulmak suretiyle değiştirilmesidir. Burada her şeyden önce, bir anayasanın tümden yeniden yaratılması değil, mevcut bir anayasanın bazı hükümlerinin değiştirilmesi söz konusudur. Üstelik bu değişiklikler, mevcut anayasanın değişiklik için öngördüğü usullere uygun olarak yapılır ve hukuki geçerliliğini bu uygunluktan alır.” Yukarıda tırnak içindeki alıntılar, tümden bir anayasa yapmak için kurucu bir meclisin oluşturulması gerektiğini açık bir biçimde belirtmektedir. Yukarıda tırnak içine alınmış bu kısımları acaba kim yazdı?.. Merak etmeyin, bu kısımlar Prof. Dr. Ergun Özbudun’un Türk Anayasa Hukuku adlı ders kitabından alınmıştır (Yetkin Yayınları, 2002, 7. Baskı, Sayfa ve oydaşmacı (consensual) veya çatışmacı (dissensual) bir üslubun hâkim olması durumlarını inceliyor. Özbudun’a göre oydaşmacı anayasa yapımında siyasal grupların hepsi veya çoğu, anayasanın kaleme alınmasına katılırlar. “Görece bir siyasal sorumluluk duygusu hâkim olur; dogmatik çözümlerden kaçınılır; pazarlık, ödünleşme ve uzlaşma yoluyla anlaşmalara varılır.” (s. 116) Yine Özbudun’un belirttiği gibi, “Çatışmacı anayasa yapımı üslubunda ise anayasayı yapabilecek çoğunluğa sahip olan parti veya partiler, diğer siyasal grupları süreçten büyük ölçüde dışlayarak kendi görüşlerini empoze ederler. Uzlaşma çabalarına yer verilmez, siyasal sorumluluk duygusu geri plana itilir, çoğu zaman dogmatik ve ideolojik tercihler anayasallaştırılır” (s. 116). ni bir anayasa yapmak. Özbudun, kitabında yazdıklarına ters düşen bir uygulamaya alet olmaktadır. Ergun Özbudun, “Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı” adlı kitabında da (Bilgi Yayınevi, 1993) anayasa yapım süreçlerini incelemiştir. Kitapta, Özbudun “Tümüyle yeni bir anayasanın yapılması” durumunda “Bu anayasayı yapan organın yapısı önem kazanmaktadır” demektedir. Özbudun, kitabında bu açıdan tam demokratik ve tam demokratik olmayan anayasa yapımları arasında bir ayrım yapıyor. Yeni bir anayasa yapımının tam demokratik olması için, “Yeni anayasanın serbest ve yarışmacı seçimlerle seçilmiş ve kararlarında bütünüyle bağımsız hareket edebilen bir kurucu meclis tarafından yapılması” gerektiğini belirtiyor (Sayfa 112). Ayrıca anayasa yapımında uzlaşmacı Özbudun, 1993 yılında yayımlanan kitabında adeta bugünlerin AKP’sini anlatmış. AKP sayısal üstünlüğüne güvenerek diğer “siyasal grupları süreçten dışlayarak kendi görüşlerini empoze” etmektedir. Bunları 1993’te yazan Özbudun da olan bitene elinden gelen en üst düzeyde yardımcı olmaktadır. Özbudun kitabında katılımcı ve çatışmacı anayasa yapımının örneklerini de vermektedir. Özbudun, çağdaş anayasa yapımı örnekleri arasında oydaşmacı, uzlaşmacı yaklaşımın en iyi örneklerinin İtalya ve İspanya anayasa yapımı olduğunu, çatışmacı yaklaşımın da 4. Fransız Cumhuriyeti ve Portekiz Anayasası’nın yapımında görüldüğü belirtilmektedir. Özbudun, çatışmacı yaklaşımla gerçekleştirilen 4. Fransız Anayasası’nın ancak 12 yıl (1946 1958) yürürlükte ka labildiğini belirtiyor. Sayın Özbudun, kendi kitabında yazdıklarını neden uygulamıyor? “Ben anayasa hocasıyım, bana bir anayasa sipariş edildi, ben de bunu yapıyorum, gerisi beni ilgilendirmez” diye yanıt verebilir... O zaman, bir anayasa öğretim üyesi olarak, bu sıkıntıları, bu çatışmaları kitabından örnekler vererek AKP’ye ve Başbakan’a anlatması gerekmez mi? Türkiye’yi germeye kimsenin hakkı yoktur. Hele yüzde 46 oy alan bir siyasal partinin ve onun lideri Erdoğan’ın hiçbir hakkı olamaz. Ülkenin dirlik düzenini sağlamak siyasal iktidarın görevidir. Bu sıkıntıları, bu incelikleri Prof. Özbudun, bu içeriklerden hiç nasibini almadığı bilinen Sayın Başbakan’a neden anlatmıyor? Bu durumu Özbudun aslında kitabında şöyle açıklıyor: “Anayasa yapımı sürecinde siyasal güçler dengesinin belli olması ve belli bir gücün kendi ideolojik tercihlerini anayasalaştırabilecek sayısal çoğunluğa sahip bulunması halinde, o gücün çekiciliğine kendini kaptırmaması çok zordur.” (s. 131) Ama bu durum hiç de uygun olmayan sonuçlar yaratır. “Buna karşılık, güçler dengesinin iyice belli olmaması veya bu dengenin hiçbir siyasal gruba anayasa yapımı sürecinde tek başına egemen olacak gücü vermemesi durumunda”, anayasa “bir pazarlık ve ödünleşme süreci” sonunda doğmaktadır (s.131). Bu gibi uzlaşma sonucu oluşturulan anayasaların demokrasinin pekişmesine yaradığını da Özbudun kitabında belirtmekte ve örnek olarak İspanya ve Yunanistan demokrasisini göstermektedir (s.133). Hiçbir uzlaşma gereksinimi duyulmadan, daha başlangıçta dayatma ve çatışma ile başlayan bir anayasa yapma süreci Türkiye’ye ne gibi yararlar getirecektir? Zaten çatışma içinde olan siyasal yaşamımızı daha da yoğunlaştıracaktır. Devam eden demokrasi tartışmasında köktendinci İslama sınır getirmeyi isteyen en ufak bir karşı çıkışı ya da görüşü “askeri” diye nitelemek âdet haline geldi. Oysa demokrasinin özünde bir laik rejim olduğu ve onun korunması gerektiği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Milliyet’te Fikret Bila, Özbudun’un kitabından laiklik konusundaki görüşlerini özetledi. Özbudun bu görüşlerine de ters düşen davranışlar içerisindedir. amazan geldi. Ne mutluluk! Oruç ayı, nefsimizi de eğitme vesilesi diye bilinir. Din öne çıkar ve etkileme gücü bir kat daha artar; insanlarda bir ruhani zenginleşme fırsatı yaratır. Toplumda sınıflar da biraz daha yaklaşır, dayanışma elle tutulur hale gelir. Elhasıl, müstesna bir aydır ramazan. Hoş geldin, ey şehri ramazan! ? Ramazan ayı, televizyonlardaki programlarla, son yıllar ayrı bir renge bürünürken, dinimiz bakımından pek öğretici olmuştur. Özellikle, ilahiyat fakülteleri farklı bir hareketlilik içindedir. Koca koca profesörler, hele hele genç doçentler, dinimizi daha çok ibadet yönünden alıyor işliyorlar. Ve neler neler söylüyorlar!.. Ama İslam, sadece bu mu? Ve İslam dünyası, özellikle 9 ve 10. yüzyıldan başlayarak bir “Aydınlanma”dan geçmedi mi? Geçtiğine göre, İslamdan anlatılacak başka konular da olacak: Onlar da orucun, namazın, haccın “erdem”leriyle yetinmeyip bilimi, felsefeyi, ahlakı da konu edecektir. Hem, bizzat Hazreti Muhammed’in hatırlattıkları da önemlidir. Buyrunuz şu olayı: Peygamberin yaşadığı, yani İslamın yayıldığı yıllarda, çölden bir bedevi kalkıp ziyarete gelir ve huzuruna çıkarılır. Ve şu konuşma olur aralarında: “Ya Resulullah, İslamla ilgili çok şeyler anlatıyorlar. Ben bir cahilim, kafam karışıyor, ayırt edemiyorum. Düşündüm ki, bizzat siz beni aydınlatabilirsiniz. Evet, İslamın kaç şartı vardır?” “Bak dostum”, der Hazreti Muhammed, “İslamın iki şartı vardır: Biri, Allah’a inanacaksınız ve ona ortak koşmayacaksınız.” İkinci şart da şudur: “Dürüst olunuz!” Bedevi de, “Aslı bu ise, kabul ettim, artık Müslümanım” der ve evine döner. R Yunan askerin itirafı ‘Türklere barbarlık yaptık’ Murat İLEM ATİNA Yunanistan’da ilkokul tarih kitaplarında yer alan ifadelerin tartışmaları sürerken, lise üçüncü sınıf kitaplarında da ilginç satırlar bulunduğu ortaya çıktı. Anadolu’da savaşan Konstandinos Çoiyas isimli erin o döneme ait anılarından tarih kitabına aktarılan ifadelerinde, “Anlatmaya gerek yok, Yunanlıları bilirsiniz! Anadolu’da çok fazla barbarlık yaptık. Türkler tarlalarını sürerken, birileri gidip öküzlerini öldürüyordu. Asker işte(!)” demesi dikkat çekiyor. Türklerin kendilerine “Yunan askeri, şeytan asker” adını taktıklarını da aktaran Çoiyas isimli erin anılarının önümüzdeki günlerde çok fazla tartışılması bekleniyor. 18941987 arasında yaşayan Çoiyas, Yunanlıların “Anadolu bozgunu ya da Küçük Asya Felaketi” adını verdikleri Kurtuluş Savaşımızda yaşadıklarını anı haline getirmişti. Eleştirmenler Anadolu’dan göç eden Rumların anlatımına yer verilmeyip “Anadolu’da barbarlık yaptık” diyen Yunan askerinin anlattıklarının kitaba aktarılmasını ilginç buluyorlar. EÇİM ÖNCESİ GÜNDEME GELDİ Kitapta Pontus Devleti’ne de değiniliyor. Etnos gazetesinde yer alan yorumda, yapılan alıntıların Pontusluların anlatımından değil de, Mehmet Rauf isimli bir Türk subayının anlattıklarından aktarılması eleştiriliyor. Başka bir eleştiri konusu ise Ermeni soykırımına ilişkin iddialara hemen hiç değinilmemesi. Seçim öncesi gündeme getirilen tarih kitaplarındaki İkinci Dünya Savaşı’na değinilen bölümlerde bugün Yunanistan sınırları içindeki Trakya ve Kuzey Yunanistan haritalarda hiç gösterilmiyor. Yunanistan’ın isim konusunda anlaşmazlığa düştüğü bugünkü Makedonya Cumhuriyeti ise aynı isimle, ancak Yunanistan sınırları içine giren geniş bir bölgede gösteriliyor. S Hukukçular ‘kurucu meclis’ diyor eni bir anayasa yapılmasında metot olarak katılımcı ve uzlaşmaya dayalı bir kurucu meclis kurularak yeni bir anayasa yaratılması, bütün anayasa hukukçularının ortak görüşüdür. Bu görüşe, öneri olarak Meclis Başkanı Köksal Toptan da katılmış görünüyor ve anayasayı 150 kişilik bir kurucu meclisin yapmasının doğru olacağını belirtiyor. AKP’nin “kapalı kapılar ardında” anayasa taslağı hazırlaması ile ilgili tartışmalar sürerken, TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın, anayasanın “bir kurucu meclis tarafından değiştirilmesinin” daha doğru olacağını belirttiği ortaya kondu. Köksal Toptan’ın görüşü şöyle: “İşte 100’ü bütün siyasi partilerin milletvekillerinden, 50’si akademisyen, hukukçu, sivil toplum örgütü temsilcisi olmak üzere 150 kişilik bir kurucu meclis bu işi yapabilir.” Kuşkusuz bu açıklama Meclis Başkanı’nın bir niyet beyanı şeklindeydi.” Y Toptan: 100’ü milletvekili, 50’si akademisyen 150 kişilik bir kurucu meclis bu işi yapabilir. Akyol: AKP Taslağı olarak işlem görecek bir metni “anayasa’ laştırmak doğru mu? Selçuk: AKP’nin ısmarladığı taslak bir AKP anayasasına dönüşme riskini barındırıyor. (Cumhuriyet, 17.09.2007) Aynı biçimde Taha Akyol da anayasanın bir kurucu meclis tarafından yapılmasının doğru olacağını yazdı. Taha Akyol, AKP’nin Anayasası başlığı altında şöyle yazdı: “Anayasayı referanduma sunacak şekilde değiştirmek için 330 milletvekili yeter, AKP’nin sayısı 340’tır! Taslağını Meclis’ten geçirip halka sunabilir; halkın da evet diyeceğine eminim! Ama bu yeter mi?! Tek başına bu güce sahip AKP’nin diğer partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmesi, diyalog araması, uzlaşma sağlamaya çalışması elbette iyi... AKP’nin herkesi ikna etmesi gerekmez ama, en geniş diyalogları kurarak bile olsa ‘AKP taslağı’ olarak işlem görecek bir metni anayasalaştırmak doğru mu?!” (Milliyet, 17.09. 2007) Sorun buradadır. AKP’nin parti olarak yürüttüğü ve kapalı kapılar ardında geçen bu süreçte oluşacak bir anayasa, referandumla kabul edildiğinde bile birleştirici olmaz, meşruiyet tartışmalarından kurtulamaz. Cumhurbaşkanı Sayın Gül de bir açıklama yaparak tasarının bir AKP tasarısı olmasının sakıncalarını belirtti. Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk da anayasanın bir kurucu meclis tarafından yapılmasını istedi. Selçuk “geniş kapsamlı bir toplumsal çalışmanın” kurucu meclis tarafından yapılmasının çok da ha iyi sonuç vereceğini belirtiyor. Yüzde 1’lik kesimlerin bile Meclis’te temsilinin sağlanmasını önemli görüyor. “Bizde anayasaların, verili siyasi konjonktürün yansımalarını taşıdığı için sürekli anayasa değişikliği yapma zorunluluğu doğurmasının” da önüne geçecek yerinde bir öneri olarak görüyor. Çünkü “Darbe anayasasından kurtuluyoruz diye anons edilen çalışmaların sonucunda bu kez yaşanan süreç ‘AKP’nin ısmarladığı, bir AKP Anayasası’na dönüşme riskini içinde barındırıyor. Herkese haksızlık, anayasaya, bu ülkeye ve hatta AKP’nin çabalarına...” diyor. Bir ihtilal sonrası, bir siyasal iktidarı yargılayan mahkemede o siyasal iktidarı savunmuş, uzun yıllar siyasetin içinde yer almış, Meclis Başkanlığı yapmış saygın devlet adamı ve hukukçu Hüsamettin Cindoruk da ısrarla anayasa yapımının bir kurucu meclis tarafından gerçekleştirilmesini öneriyor. Aslında bütün anayasa hukukçuları: Soysal, Yüzbaşıoğlu, Batum ve niceleri de aynı görüşte. Youtube’a erişim yasağı SIVAS (AA) Sıvas 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Atatürk ve devlet büyüklerine yönelik hakaret içeren görüntüler yayımladığı yönündeki suç duyurusu üzerine görüntü paylaşım sitesi Youtube’a Türkiye’den erişim yasağı konulması kararı aldı. Sıvas’ta yaşayan Ali K, Youtube’da Mustafa Kemal Atatürk, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik hakaret içerikli görüntüler yayımlandığını öne sürerek 3 Eylül 2007’de Sıvas Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Görüntüleri bilirkişi aracılığıyla izleten cumhuriyet başsavcılığı, Sıvas 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ne sundu. Dosyayı inceleyen mahkeme, görüntülerin yayından kaldırılma sürecine kadar YouTube’a Türkiye’den erişimin engellenmesine karar verdi. Kararın Telekomünikasyon Kurumu’na gönderildiği öğrenildi. Kararın ardından Youtube’dan yapılan açıklamada, “İşbirliğine hazırız” denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle