25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 ABD’ninkinden 4 kat daha etkili olan bomba, tahribat gücü açısından nükleer bombaya eşit C dış haberler SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR 21 EYLÜL 2007 CUMA Rusya en güçlü bombayı yaptı Dış Haberler Servisi Rusya, dünyanın bugüne kadarki en güçlü bombasını geliştirdiğini açıkladı. ABD’nin “dünyanın en güçlü bombası” olduğunu söylediği “Bombaların Anası”ndan 4 kat daha etkili olan bu yeni bombaya “Bombaların Babası” adının verildiği belirtildi. Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Aleksandır Rukşin, vakum bombasının nükleer olmadığını ancak tahribat gücü itibarıyla nükleer bombayla eşdeğer olduğunu söyledi. Bombanın denendiğini açıklayan Rukşin, bunun radyasyon etkisine sahip olmadığını ve nükleer bomba gibi uzun vadede çevreye zarar vermediğini de savundu. Rukşin, yeni bombanın ulusal güvenliği korumak ve terörist saldırılara karşı koymak amacıyla kullanılacağını kaydetti. RUS Kanal 1 televizyonu, yapımına 2003’te başlanan ve ABD’nin 4 yıl önce ürettiği bombadan 4 kat daha güçlü olduğu bildirilen bombanın test görüntülerini yayımladı. Patlamanın iki aşamalı gerçekleştiği belirtilirken ilk anda diğer bombalardan farklı bir basınç dalgasının oluştuğu, ardından da yayılan gazların, vakum etkisi yaparak çevredeki oksijeni yok ettiği kaydedildi. Rus yetkililer bombanın uluslararası anlaşmalara aykırı olmadığını savunurken yeni bombanın geliştirildiğinin açıklanması ABD’nin füze savunma sistemiyle ilgili olarak WashingtonMoskova hattında yaşanan gerilimlerin sürdüğü bir dönemde meydana geldi. Berlin Edebiyat Festivali’nde Hrant Dink… rum. Hrant, geçmişimizle hesaplaşabileceğimiz önemli bir tutamaktı. Onun içten, dost, acılarını içine gömmüş tutumu bizlere cesaret veriyordu. İşte Türkiye o cesareti, o dostu, o ezber bozan adamı yok etti. Onu hepimiz birlikte yok ettik. Aslında bir yönüyle kendi vicdanımızı, kendi duyarlıklarımızı, kendimize olan saygımızı yok ettik. Hrant’ı Almanlara anlatırken yeniden acılarımızla baş başa kalıyoruz. Yeniden yüreğimizdeki yangın alevleniyor. ??? “Cinayet klibi”nin üzerine düşünmek gerekiyor. Hrant’ın yerde yatan bedeni bir utancı, bir toplu cinayeti simgeliyor. Bundan övünecek bir şarkı, bir klip yapmak, yapmayı düşünmek nasıl bir acımasızlık, nasıl bir vahşettir. Bizler bu insanlarla birlikte yaşıyoruz. Ölümle ve cinayetle. Onlar da bu ülkenin insanları. Onların da kardeşleri var, çocukları var, acı duydukları zamanlar mutlaka oluyordur. Onlar da yakınlarını yitirdikleri zaman günlerce ağlıyordur. Onlar bir dostları öldürülse, üstelik bu dostları sırf düşüncelerini söylediği için öldürülse acıyla kıvranırlar. ??? Ölüme klip yapmak, cinayete övgü düzmek, kabul edilebilir normal bir ruh hali sayılabilir mi? Bu ülkeye neler oldu? Bazı kesimler neden bu kadar acımasızlaştı? Yoksa hep böyleydi de şimdi dışa mı vuruyor? “Geçmiş buna benzer olaylarla dolu değil mi” diye de sorabilirsiniz… Berlin’in orta yerinde yıkık bir kilise bulunuyor. Bu kilise İkinci Dünya Savaşı’nın anısına bir anıt olarak yıkık haliyle korunuyor. Geçmişi unutmamak için. Geçmişte, farklı olanlara yapılan büyük vahşeti sürekli hatırlamak için… Hrant’ın öldürülmesi belki bir geçmiş travmasının dışa vurmuş haliydi. Geçmişiyle hesaplaşamamış bir toplumun çaresizliğinin cinayete dönüşmesiydi. ??? Festivalin bitiş gecesinde müzisyen ve şair Jane Birkin şiirler okudu. 2004 yılında 20 yaşında yitirdiği yeğeni Anno Birkin’den geriye kalan 1000 şiirden bazılarını ünlü şair Serge Gainsbourg’un şiirleriyle harmanlayarak okudu. Acısını böyle dindirdiğini, onunla bu şekilde yaşadığını anlattı… Berlin, Trabzon’a o kadar uzak mı? oralcalislar?cumhuriyet.com.tr HÜKÜMET İSTİFA ETTİ Moskova’nın bu adımının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “silahlanma yarışında rakiplerine gözdağı vermek amacıyla yaptığı yeni bir hamle” olarak yorumlandı. Putin, geçen ay yaptığı açıklamada “askeri havacılık teknolojisinde liderliği ele geçirmek istediklerini” söylemişti. Öte yandan Rusya’da siyaset ABD’nin “dünyanın en güçlü bombası” olduğunu söylediği “Bombaların Anası”ndan 4 kat daha etkili olan yeni bombaya “Bombaların Babası” adı verildi. Bombanın diğer bombalardan farklı bir basınç dalgası oluşturduğu, ardından da yayılan gazların, vakum etkisi yaparak çevredeki oksijeni yok ettiği kaydedildi. sahnesi hareketlendi. Rusya Başbakanı Mihail Fradkov’un parlamento seçimlerine 3 aydan az bir süre kala, “yakın zamanda meydana gelecek önemli siyasi olaylardan” dolayı Kremlin’den hükümetin istifasını kabul etmesini istediği ve Putin’in de bunu kabul ettiği bildirildi. Putin, Fradkov’un yerine Federal Finans Gözlem Servisi Başkanı Viktor Zubkov’u atadı. Atama, gelecek yılki devlet başkanlığı seçiminde aday olmayacağını açıklayan Putin’in halefinin kim olacağına ilişkin tartışmaları alevlendirdi. Rus Vedomosti gazetesi, Putin’in en büyük haleflerinden biri olarak gösterilen Başbakan Birinci Yardımcısı İvan İvanov’un başbakan olarak atanabileceğini yazmıştı. Karamanlis’in zor zaferi Murat İLEM ATİNA Yunanistan’da yapılan erken genel seçimlerden birinci parti olarak çıkan Yeni Demokrasi Partisi (YDP) Başkanı ve Başbakan Kostas Karamanlis zor kazanılan zaferin tadını çıkarıyor. 154 milletvekili ile çoğunluğu sağlamış gözüken iktidar partisi yöneticileri, öğleden sonra uzak bölgelerdeki sandıklardan gelen sonuçlar ile büyük panik yaşadı. Son oyların küçük partilere yöneldiğinin ortaya çıkması ile çoğunluğu kaybetme tehlikesi yaşayan Karamanlis’in partisi, 300 üyeli Yunanistan parlamentosunda 152 milletvekilliği kazanarak önemli bir başarı elde etti. Seçim sonuçlarına göre geçen ay yangınlardan etkilenen bölgelerdeki halkın önemli bölümü küçük partilere destek verdi. Kırsal kesim ile kilise yanlılarının tercihi ise parlamentoya beşinci parti olarak giren, aşırı milliyetçi çizgideki Halkın Ortodoks Birliği (LAOS) oldu. N ÖNEMLİ TEHLİKE TÜRKİYE!’ Türkiye karşıtı söylemleri ile tanınan Yorgos Karacaferis’in başkanlığını yaptığı LAOS partisinden yapılan ilk açıklamada Yunanistan için üç önemli tehlike olarak, “Türkiye ile ilişkiler”, “Makedonya” ve “Kıbrıs sorunu” sıralandı. Seçim Kurulu’ndan yapılan açıklamaya göre, birinci parti olarak iktidarı tek başına elde eden YDP yüzde 41.7’lik oy alarak 152 milletvekilliği kazandı. Geçen seçimlere göre yaklaşık yüzde 3’lük oy kaybına uğrayan PanHelenik Sosyalist Partisi (PASOK) yüzde 38.1 oy oranı ile 102 milletvekilliği elde edebildi. Halkın küçük partilere yönelmesi sonucunda, yüzde 8.1 oy alan Yunanistan Komünist Partisi (KKE) parlamentoda 22 milletvekili ile temsil edilecek. Oylarını yüzde 5’e çıkaran Radikal Sol İttifak Partisi (SYRİZA) de oyunu yüzde 5’e çıkararak parlamentoya 14 adayını soktu. Parlamentoya uzun yıllar sonra beşinci parti olarak giren aşırı milliyetçi LAOS partisi ise 10 sandalye kazanmayı başardı. Seçim sonuçlarıınn netleşmesinden sonra bir konuşma yapan Başbakan Karamanlis, zor bir dönemden geçtiklerini belirterek “Halktan yeni bir dört yıl için yetki aldık. Daha iyi olmak, hataları tekrarlamamak için çalışacağız. Bu sonuçlar ile sizin verdiğiniz mesajı aldık” dedi. APANDREU’YA’ İSTİFA ET’ BASKISI Gece geç saatlerden itibaren PASOK’ta ilginç gelişmeler yaşandı. Yorgo Papandreu’nun başkanlığındaki partinin, üst üste ikinci defa genel seçimleri kaybetmesi üzerine, partililerden özellikle Papandreu’ya yönelik sert eleştiriler gelmeye başladı. Seçmenlerin yanında, partili milletvekillerinden bazıları Papandreu’nun 24 saat içinde başkanlığı bırakmasını istediler. PASOK’lu eski Kültür Bakanı ve Selanik milletvekili Evangelos Venizelos, başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Papandreu ise, olağa P ‘E nüstü kongre mesajı vererek “En kısa zamanda seçmenlerime gidip güven isteyeceğim” dedi. Sonuçların açıklanmasının ardından KKE Genel Sekreteri Aleka Papariga, “Sevinelim, ancak şımarmayalım. Burjuva partilerinin oylarının, halkın hoşnutsuzluğu karşında yükseldiğini anlamalıyız” dedi. SYRİZA lideri Alekos Alavanos da sonuçları “sola dönüş yönünde güçlü bir mesaj” olarak değerlendirdi. LAOS lideri Karacaferis ise, “olumlu şeyler yaptığında Karamanlis’i destekleyeceklerini, ‘gri renkteki ortamların’ ise karşısında olacaklarını” vurguladı. Aşırı sağcı lider, “en önemli rolümüz Yunanistan’ın Yunanlıların elinde kalmasını sağlamak olacaktır” dedi. Sonuçların partilere resmi olarak iletilmesinden sonra, Cumhurbaşkanı Karolas Papulyas’a çıkan YDP lideri Karamanlis, yeni hükü meti kurmak için yetki aldı. Seçim yasasına göre Karamanlis’in bakanlar kurulunu açıklaması bekleniyor. Kabine üyelerinin çarşamba günü Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmesinin ardından yemin töreni düzenlenecek ve hükümet görevine başlayacak. Bakanlar kurulunda büyük değişiklikler beklenmiyor. Erken genel seçimlerde Türklerin yoğun olarak yaşadığı Batı Trakya’dan iki aday da milletvekili olarak parlamentoya girmeye hak kazandı. Sosyal Demokrat PASOK’un Gümülcine adayları arasında bulunan Ahmet Hacıosman Türklerin oyları ile parlamentoya girmeye hak kazandı. Aynı partinin İskeçe kentindeki adaylarından olan Çetin Mandacı da, Yunanistan parlamentosuna Türklerin gönderdiği ikinci temsilci oldu. Seçimlerde Batı Trakya’dan çeşitli partilere üye 14 Türk adaylığını koymuştu. 2004 yılı genel seçimlerinde genelde Yunanlı adaylara oy kullanan Türklerin bu defa kendi soydaşlarına oy attıkları dikkat çekti. erlin Edebiyat Festivali’nin 7. yılı. Son gündeyiz. Berlin festival binasının tiyatro salonuna girişteki koridorda uzun bir kuyruk var. Öldürülen Şili Devlet Başkanı Salvatore Allende’nin yeğeni ünlü romancı Isabel Allende kitaplarını imzalıyor. Kuyruk uzadıkça uzuyor. Karin Karakaşlı ile birlikte kitaplarını imzalayan Isabel Allende’yi izliyoruz. Kaderimizde ortaklıklar bulunan bir ülkeden, Şili’den gelen yazar bize kendi acılarımızı da hatırlatıyor. ??? Festivalin kapanış toplantısı “Hrant Dink’i Hatırlamak”tı. Avrupa Parlamentosu’ndaki Türk asıllı Alman milletvekili Cem Özdemir, yazar Aslı Erdoğan, yıllarca Agos’ta Hrant’la çalışmış Karin Karakaşlı ile birlikte Hrant’ı Almanlara anlatmaya çalışıyoruz. Toplantı, Hrant’ın çok sevdiği ve dost meclislerinde eşi Rakel’le birlikte söylediği, cenazesinde çalınan Sarı Gelin şarkısının Ermenicesiyle başladı. Ardından Hrant’ın 2001 yılında Trabzon’da Empati Grubu toplantısında yaptığı konuşmanın bir bölümü ekrana geldi. Alman tiyatro sanatçısı Astrid Gorvin, Rakel Dink’in cenazedeki konuşmasının Almancasını, yine bir tiyatro sanatçısı Matthias Schwernikas da Hrant’ın kendisini ve düşüncelerini anlattığı bir yazısının Almancasını okudu. Toplantıyı yöneten Alman yazar Rolf Hosfeld de Hrant’ın yaşamından bölümler aktaran bir konuşma yaptı. ??? Hrant’ı biz Almanya’da anarken Türkiye, sözlerini ülkücü Ozan Arif’in yazdığı, İsmail Türüt’ün okuduğu bir şarkıyı konuşuyordu. Bir gazeteciyi öldürmek, bu ülkenin bir demokratını öldürmek, bu ülkenin geçmişiyle hesaplaşması için kendini ortaya koyan bir aydınını öldürmek nasıl övülebilir? Cinayeti savunmak nasıl bir ruh halidir? Üstelik bu cinayet yalnızca birkaç kişi tarafından savunulmuyor. Belli kesimler bundan keyif alıyorlar. İşte bunu Almanya’da anlatmak kolay değil. Almanya’da Nazilere hayranlık duymak ve bunu açıklamak ağır bir suç. Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımını bir kişi bile açıktan savunmaya cesaret edemez. Savunmaya kalksa bütün Almanya ayağa kalkar. ??? Puslu bir Berlin sabahında kardeşim, arkadaşım Hrant’ın ölümüyle tekrar yüz yüze geliyo B Doğumhanede cinsiyet ayrımcılığı DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ azıyı birkaç kez dikkatle okudum… İslamcı düşünür olarak öne sürülen, Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın, “Sömürge olmamak” başlıklı köşe yazısına şaşırmadım, güldüm!.. İslamcı ya da önemli bölümü soldan çark etmiş liberal etiketli yazarların tarihi ne denli kolayca çarpıttıklarını bu sütunda defalarca sergiledim. Ancak, Ali Bulaç’ın yazısı, bu alanda benzeştiği diğer kalemleri bir çırpıda geride bırakıverdi!.. Yazı, “İslam dünyasının yüzde 80’inin 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın neredeyse son çeyreğine kadar sömürge olmasına karşın Türkiye ve İran’ın bundan kurtulduğu, ancak bu durumun aslında dezavantaj olduğu!” anafikri üzerine kurgulanmış… Neden dezavantajmış? Çünkü böylelikle, sömürge olanlar totaliter yönetimlerden kurtulmuş, ancak bağımsız kalan iki ülkede totaliter yönetim anlayışı sürekli hale gelmiş! Öyle ki, bugün Mısır ve diğer Ortadoğu toplumları sivil alan ve medeni özgürlükler konusunda Türkiye ve İran’dan çok daha iyi konumda bulunuyorlarmış… Pes!.. Bu kadar çarpık bir anlayışın neresini düzelteceksiniz? Sömürge olmayı ilerlemenin motoru olarak gösterecek denli zavallılaşmak bir yana, bugün ör Y Bir Dinci Kalemin Hezeyanları... miş?!.. Bağımsızlık savaşı veren Kuvayı Milliyecileri din dışı, hain ilan edip, uşağı Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasıyla idama mahkum ettiren, Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusunu ise “Hilafet ordusu” olarak selamlayan, kurtuluş sonrası bir İngiliz zırhlısıyla ülkesinden kaçan Vahdettin mi solcuydu?!.. 1918 Kasım’ında Associated Press muhabirine, “halifenin egemenliğini tehdit etmeyen herhangi bir manda yönetimini memnuniyetle kabul edeceğini” söyleyen veliaht Abdülmecit mi sol kökenliydi?!.. İşgalci Yunan hükümetine başvuran, başkanlığını eski Şeyhülislamlardan Mustafa Sabri’nin yaptığı Anadolu Cemiyeti, Yunan işgali altındaki Batı Anadolu’da bir “Batı Anadolu Özerk Hükümeti” öneriyordu. Yönetimin başında Hıristiyan bir vali bulunacaktı. Bu öneri Yunanistan Başbakanı Gunaris’in önüne geldiğinde şu yanıtı vermişti: “Bu hain Türklere ihtiyacımız yok!.” Bu ce nek gösterdiği ülkelere kısaca göz atmak bile yeter aslında, ama konumuz bu değil. Bulaç, yazısında “Vahşileşmiş kapitalizmi savunanların en çok sol kökenli aydınlardan geliyor olması tesadüf değildir” dedikten sonra cümlesini şöyle tamamlıyor: Bunların Kurtuluş Savaşı sırasındaki temsilcileri mandacı aydınlardı… Burada duralım… ??? Kurtuluş Savaşı’nda mandacılar, işbirlikçiler kimlerdi acaba?.. Bulaç, çalakalem yazdığı yazısında yanılmıyorsam, “Sıvas Kongresi sırasında Amerikan mandasına yakın duran aydınları” işaret ediyor. İnsaf, o aydınların tamamı bu hülya sonrasında Kurtuluş Savaşı’na sonuna dek destek verdiler. Politik hesaplar ve ihtiraslar ayrı bir yazı konusu. Ali Bulaç ve onun teknesine binenlere kısa bir tarih dersi vermek gerekiyor, bakalım mandacı ve işbirlikçiler gerçekten sol kökenli miy miyetin başındaki din adamlarının etiketinde solcu mu yazıyordu!.. Edirne Selimiye Camii’nde, 13 Ağustos 1920’de, Yunan Genel Valisi’ni, Yunan generallerini, Rum metropolitini ağırlayıp, Venizelos’un sağlığı için dua okuyan Müftü Hilmi Efendi mi, yoksa bu haberi manşetten veren Te’min gazetesi mi solcuydu?!. Yunan ordusunun halifenin ordusu sayılması gerektiğini söyleyecek kadar alçalan Tealiyi İslam (İslamı yüceltme) Cemiyeti mi sol kökenliydi?!. Alemdar gazetesinde “dünyanın en adil, en namuslu, en haşmetli devleti” diye yazan Refii Cevat Ulunay mı, kurtuluş hareketini uydurmasyon bir blöf olarak tanımlayıp, “Kuzum Mustafa, sen deli misin?” diye alay eden Refik Halit Karay mı, “fenalığın kaynağı Kuvayı Milliye, ateş olsa cirmi kadar yer yakar” diyen Ali Kemal mi, yoksa başta padişah olmak üzere tümünün üye olduğu “İngiliz Muhipler Cemiyeti” mi solcu geçmişe sahipti?!.. Yalanın, tarihi çarpıtmanın da bir sınırı vardır. Belgeler olanca açıklığıyla ortada, bağımsızlığa düşman olanların, işbirlikçi ve mandacıların neredeyse tümü dinci, padişahçı ve liberal takımdandı!. Yazık, İslamcı düşünürü böyleyse… umitzileli?gmail.com Ameliyata sokulmayan doktor, yaşadıklarına “Bu, ayrımcılık karşıtı yasayı ihlal etmek değil mi? Erkek doktoru reddetmek tıbbın mantığına da aykırı” diyerek tepki gösterdi. Erdinç UTKU BRÜKSEL Belçika’da Müslüman kadınların doğumları sırasında erkek jinekologları reddetmesi ülkede yoğun tepkilere neden oluyor. Konuyla ilgili olarak Jinekologlar Derneği, yetkililerin sert önlemler almasını istedi. Belçika’daki hastaneler eşlerinin doğumunu kadın doktorların yaptırmasını isteyen Müslüman erkeklerin engelleyici tutumundan yakınıyor. Tartışmalar son olarak Belçika’da Pakistanlı bir kocanın eşinin doğumu için gittiği hastanede ameliyata erkek doktorun girmesine izin vermemesiyle yeniden hız kazandı. Geel’deki bir hastanede Pakistanlı bir koca, düşük riski olan eşinin bulunduğu doğum odasına, aynı zamanda hastanenin jinekoloji bölümü başkanı da olan erkek doktor Luc Verguts’u sokmadı. Kadının daha önce iki kez düşük yaptığı, kendisiyle ilgilenen jinekoloğun tatilde olması nedeniyle Verguts’un duruma müdahale etmek istediği ancak engellemeyle karşılaştığı kaydedildi. Doktor Verguts durumu “Babayı ikna etmek mümkün olmadı. Deneyimli iki ebeden doğumu yaptırmalarını istedim. Bu arada da kapı dışında bekledim” diye anlattı. Bu tür durumlarda hastayı kadın jinekologlara yönlendirdiklerini belirten Verguts “Ancak bu kez bunu yapmaya zamanımız yoktu. Müdahale etmeye kalkışmasam suç işlemiş olurdum” dedi. Verguts hastaların kendi doktorlarını seçme hakkına saygı gösterdiğini ancak acil müdahale gerektiren durumlarda bu yönde bir cinsiyet ayrımı yapılmasının kabul edilemeyeceğini belirterek “Müslümanlar için yedekte kadın doktor tutamayız” diye konuştu. Dr. Verguts, “Bu, ayrımcılık karşıtı yasayı ihlal etmek değil mi? Erkek doktoru reddetme tıbbın mantığına da aykırı” dedi. Jinekologlar Derneği de, “Eğer bir hasta dini ya da felsefi nedenlerle doktoru cinsiyeti yüzünden kabul etmezse bu hastalara tıbbi müdahaleyi reddetmeliyiz” ifadesini kullandı. Dernek, bunun ayrımcılıkla ya da ırkçılıkla bir ilgisi olmadığını belirterek “Kadın ve erkeklerle çalışan tıbbi nöbet sisteminin düzgün çalışabilmesi için bu gerekli” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle