03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 EYLÜL 2007 CUMA spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN Kavga ortamında kalan Türk sporunda yüzümüzü ilkokullu minik atlet güldürdü C 19 Hilal örnek olsun Spor Servisi Futbolda hemen hemen her hafta şiddet olayları ile karşılaşıyoruz. Daha ligin ilk haftasında Trabzon’da oynanan maçta taraftar sahaya girdi, Bursa deplasmanına giden G.Saray seyirci otobüsü taşlandı, yöneticiler yine keskin açıklamalar yaptı... Kimi “Ligden çekiliriz” derken bir ulusal futbolcu da tribünlere elkol hareketi yaptı. İşte tüm bu olumsuzlukların gölgesinde 12 yaşındaki ilköğretim okulu öğrencisi Hilal Coşkuner, 2006 Dünya Fair Play Baron Coubertin Büyük Ödülü’nün sahibi oldu. Sporun gerçek anlamını gözler önüne seren bu minik atlet, kavganın dövüşün ortasında kalan Türk sporuna örnek olmalı. Dünya Fair Play Konseyi’nin (CIFP) Paris’te yaptığı toplantıda, 2006 Dünya Fair Play Ödülleri’ni kazanan sporcular belirlendi. TMOK Fair Play Konseyi Başkanı Erdoğan Arıpınar’ın da katıldığı toplantıda, dünyanın dört bir yanından ödüller için aday gösterilen sporcuların dosyalarını inceleyen konseyin, 12 yaşındaki Trabzonlu ilköğretim öğrencisi Hilal Çoşku Büyük Destek Sponsorlar Türkiye Fair Play Ödülü’nü alan Hilal Coşkuner, 2006 Dünya Fair Play Baron De Coubertin Büyük Ödülü’nün de sahibi oldu. Hilal, bir atletizm yarışında bitiş noktasına birinci sırada ulaşacağı yerde ayağı kayıp düşen arkadaşına yardım etmek için geri dönmüş, ilk 3 sırayı rakiplerine bırakmıştı. ner’e oy birliği ile Fair Play dünyasının en büyük ödülü olduğu bildirilen, Modern Olimpiyat Oyunları’nın kurucusu Baron Pierre De Coubertin’in adını taşıyan ödülü vermeye kararlaştırdı. Hilal Coşkuner, geçen yıl Trabzon’da Okullararası Kros Birinciliği’nde altın madalyaya koşarken, gerideki rakibinin sakatlanıp yere düşmesi üzerine finişe değil arkadaşına yardıma koşmuş, kürsüye çıkamamış ancak bu davranışının ardından Trabzon Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ve bir gazeteden ödül almıştı. TMOK Fair Play Konseyi tarafından da kendisine 2006 yılı “Davranış Dalı”nda büyük ödül verilen Coşkuner, Dünya Fair Play Konseyi’ne aday olarak sunulmuştu. Hilal, TMOK Fair Play Konseyi’nin ödülünü aldıktan sonra yaptığı açıklamada, “Arkadaşım, madalyadan değerli” demişti. Paris’ten dönen CIFP Konsey Üyesi Erdoğan Arıpınar, yaptığı açıklamada, konseyin bu kararı oy birliğiyle ve alkışlarla verdiğini belirterek “Bu, Türkiye’nin dünyada Fair Play davranışıyla tanıtılması bakımından gurur verici bir olay. Türkiye 1983 yılında ilk CIFP Coubertin Büyük Ödülü’nü İsmet Karababa ile kazanmıştı. 24 yıl sonra yeniden aynı mutluluğu yaşıyoruz” dedi. Dünya Fair Play Ödül Töreni’nin 78 Aralık’ta Paris’teki UNESCO merkezinde büyük bir resepsiyonla yapılacak. Bu arada Dünya Fair Play Konseyi’nin iş adamı Gazanfer Bilge’ye de “Özel Onur Ödülü” verilmesini kararlaştırdığı kaydedildi. Avrupa’nın golcüsü G.Saray Deniz ÜLKÜTEKİN G.Saray, aldığı başarılı sonuçlarla Avrupa’nın önde gelen ligleri arasındaki en golcü takım olmayı başardı. Yeni sezona gençleşen bir kadroyla giren ve 5 lig maçında toplam 14 gol atan Sarı Kırmızılılar Bayern Münih, Lyon, Feyenoord gibi Avrupa’nın dev kulüplerini geride bıraktı. 5 karşılaşmada maç başına 2.8 gol ortalamasına ulaşan Cim Bom, böylece Avrupa futbolunda zirveye oturmuş oldu. G.Saray’ın geride bıraktığı ekipler arasında 7 maçta 14 gol atarak 2 gol ortalaması tutturan Fransız Lyon ve 5 karşılaşmada 12 golle 2.5 gol ortalamasında kalan Bayern Münih yer alıyor. G.Saray’ın Avrupa’daki bu performansının yanı sıra Türkiye’deki ezeli rakiplerine de fark attığı göze çarpıyor. Sarı Kırmızılılar, 5. hafta sonunda 4 gol atan Beşiktaş’ı ve 5 kez ağları sarsan F.Bahçe’ye de üç kat fark yaptı. Beşiktaş ve F.Bahçe’nin attığı toplam gol sayısı bile G.Saray’ın gerisinde kaldı. G.Saray ayrıca 12 averajla ligin bu alandaki lideri olmayı da başardı. Cim Bom evinde oynadığı 3 maçta da gol yemeyerek savunma hattında ne kadar başarılı olduğunu ispatladı. NONDA: DAHA İYİ OLACAĞIM Spor Servisi Konyaspor maçında 2 gol atarak G.Saray camiasına kalitesini ispatlayan Nonda, “Türkiye’ye gelmeden önce, G.Saray’ın durumu hakkında derinlemesine bir bilgim yoktu. Yaptığımız görüşmede hedeflerini anlattılar ve hedeflerini gerçekçi bulduğum için G.Saray’a gelmeye karar verdim” dedi. Lig Tv’ye konuşan Nonda, “Geçmişte dizimden ağır bir sakatlık geçirdim ve bunun için hakkımda çok şey söylendi. Kötü niyetli insanlarla karşı karşıyaysanız bunu önlemenin yolu yok. Onlar bire üç katarak çok ağır bir tablo varmış gibi göstermek istediler. Geçen yıldan beri fiziksel gelişim olarak çok ciddi ilerlemeler kaydettim. Şu anda ise kendimi 34 yıl önceki kadar zinde hissediyorum ve yakında eski bilinen Nonda’ya dönmüş olacağım” diye konuştu. porumuzda yıllardan beri özlediğimiz özerkliğe kavuşmadan önce ne demiştik “sponsorlarla sporumuz çok daha iyi yerlere gelecek. Devletin yapamadığını özel sektör yapacak’’ Gerçekten de devlet spora çok destek verdi ama yeterli değildi, çoğu zaman siyasilerin eli ayağı girdi, verdiği parasal destek siyasi rantlara erişti. En basit örneği Naim Süleymanoğlu’nda gördük. Rahmetli Özal devlet kasasından Bulgarlara bastırdı bir milyon doları, Süleymanoğlu’nun Olimpiyat minderine çıkmasını sağladı. Naim Süleymanoğlu Türkiye adına rekorlar kırdı, madalyalar aldı, ama Özal’ın “Benim manevi oğlum’’ diye tanıttığı halterciden siyasi rant sağladı. Bu rant yıllarca konuşulurken başta futbolumuz olmak üzere, atletizm, güreş gibi önemli sporlarımız bir bardak limonlu çayın hesabını veriyorlardı. Dünyada sporu himayesine alan Türkiye’den başka birkaç sosyalist devlet vardı ama sporumuza sahip çıkılması gerekiyordu. Dünyada uygulanan sistemi biz de yaptık, sponsorluk yasası çıkardık. Çerçeve yasası olarak çıkan sponsorluk yasasının içi gerekli şekilde doldurulamamıştı. Bürokrasinin eli ayağı yine içindeydi ve bir takım yanlışlıklar yapılmıştı. Birçok madde aceleden olsa gerek hatalı kaleme alınmıştı düzeltmeler yapıldı. Sponsorluk yasasını tamamlayan özerklik yasasına sıra gelmişti. GSGM Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın ısrarlı çalışmaları ve spordan sorumlu Bakan M.Ali Şahin’in onayı ile sponsorluk yasası da Meclisten çıktı. Çıktı ama uygulamada aksaklıklar görüldü. Danıştay’a kadar giden usulsüzlükler oldu, kimi düzeldi kimi henüz düzelmeden yanlış uygulamalarla devam ediyor. Bir çok federasyonumuz özerk oldu, futbol başı çekti ardından basketbol geldi ve diğer spor federasyonları teker teker özerkliklerine kavuştular. Özerklik yasada tarif edilmişti ama insanlarımız ne olursa olsun yasaları bile kendi kafalarına göre uyguladıkları için sorunlar çıkmaya başladı. Oysa federasyonlar kendi genel kurullarını yapacaklar programlarını açıklayacaklar ve idari yönden çalışmalara başlayacaklar sponsorlarını belirleyeceklerdi. Daha ilk gün federasyonlar genel kurul üyelerini belirlerken (minareye kılıf hazırlamak amacı ile olmalı) kendilerine oy vereceklerden oluşan genel kurullar yaptılar. GSGM yaptığı yanlışı, şikayetlerin Danıştay’a gittiğinde farketti ama iş işten S geçmişti. Özerk federasyonlar böylece muhalefetsiz ortamda işe başladı. Muıhalefetsiz özerklik belki de siyasi tercihti bilemeyiz. Artık ülke sporu taşları bağlanmış köpekleri salıverilmiş bir köy ortamına dönüşmüştü. Özerklik adına her türlü hukuksuzluk diz boyuna erişmiş, battıkça batar olunmuştu. Bugün gelinen noktanın bu olduğunu görüyoruz. Gelelim sponsorlara... Sponsorlarımızla Türk sporu her şeye rağmen yine de büyük atılımları gerçekleştirdi. Büyük paralar sporumuzun çeşitli kademelerine oluk oluk aktı. Ne sponsorlar yatırımlarının nerelere gitiğini sordu ne de federasyonlar parasal desteğin nerelere gittiğini açıkladı. Özerklik maskesi altında milyonlarca dolar yok olup gitti. Aslında sponsorlar paraların harvurup harman edildiğini görmüyor değillerdi ama bütçelerinden ayırdıkları paraların altını belki karıştırmak istemiyorlardı belki de “sosyal vergimiz olsun’’ diye seslerini çıkarmıyorlardı... Kimi sponsor sessiz sedasız ayrılmak ya da yaptğı yatırımı yarıya indirmek durumunda kaldı. Özerklik keyfilik demek değildi. Spordan sorumlu yeni Bakan Murat Başesgioğlu ile kahvaltılı toplantıda söz FIFA’dan açıldığında sayın Bakan “FIFA’nın istediğini yapmak zorundayız’’ deyince söz aldım “Türkiye Futbol Federasyonu’nun Genel Kurul toplantısını bile yaptırmayan FIFA ekümenliğini ilan etmiştir. Lozan Mahkemesi’nde yolsuzluk suçlamaları ile kendi yönetim kurulu üyeleri tarafından hakkında dava açılan FIFA Başkanı’nın Federasyonumuza müdahale etmeye yasal hakkı yoktur. Ayrıca FIFA federasyonların mali durumlarının da denetiminden hoşlanmıyor, oysa bugün hükümetin en yüksek kademeleri Sayıştay’a hesap vermek durumundadır.’’ şeklindeki konuşmamı şöyle yorumladı “Devlet özerk de olsa her federasyonu mali yönden denetlemek zorundadır. Buna FIFA’nın müdahale etmesi söz konusu olamaz.’’ Devlet kamu olsun özel sektör olsun her şirketi, vakıflar da dahil denetler. Bu tüm rejimlerde böyledir, devlet gökte uçan kuş bir mi iki mi onu da denetler, denetlemekle mükelleftir. Sponsorlar paralarının nereye gittiğini bilirse inanıyorumki ülkesini seven birçok özel şirket spora ve sporcuya desteğini daha da arttıracaktır. Sporun önemli kaynağını hükümranlık uğruna yitirmeyelim. ayucelman?yahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle