03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 EVET/ HAYIR C olaylar ve görüşler 21 EYLÜL 2007 CUMA Hedef Neden Atatürkçülük? yılında, dünyamız2000 da esen değişim rüzgârlarının Türkiyemizi de etkilediğini; bağımsız, ulusal, üniter Cumhuriyetimize hayat veren değerler ve ilkelerin tartışılmaya açıldığını söyleyip “Bir aymazlar ve sapkınlar grubunun tüm bu tasarım ve eylemlerinde Atatürk’e ve Atatürkçü düşünceye saldırılar vardır. Ama Atatürk ve Atatürkçülük (Kemalizm) dimdik ayaktadır” demiştim. Aradan yedi yıl geçti. Bugünlerde kurucu önderin düşünce sistemi (Kemalist ilkeler) anayasamızdan dışlanmak isteniyor. Emareler onun kurduğu Cumhuriyetin temel değerleri ve felsefesinin Türk’ün yaşamından; oluşacak tepkilerle temkinli, ama hesaplı ve kararlı olarak tasfiye çalışmalarında son aşamaya gelindiğini gösteriyor. Bu mevcut anayasal düzenin içinin boşaltılması, devrim karşıtı bir eylemdir. Emperyalizmin desteklediği ve destekçisi kesimlerin, çeşitli yöntemlerle etkilediği, yaşamla boğuşan ve günlük çıkarlarının peşinde, bugün parçalanmış gözüken halkımız bu durumun farkında oldu mu? Cumhuriyeti kuran siyasal örgütün yönetim kadroları bu duruma karşı halkımızı bilinçlendirecek yeterli ve etkili çalışmaları yapabildi mi? ABD yönetimi Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) bölgenin gelişmekte olan ülkelerine finans kapitalin neoliberal düzenini gerektiğinde askeri güç kullanarak kabul ettirmek istiyor. Amaçları, bu ülkelerde bu düzene yandaş siyasi kadroları iktidara getirerek ülkelerin stratejik doğal kaynaklarını, ekonomisini, maliyesini ve savunma güçlerini kontrol altına almak; radikal İslami unsurları barındıranları saf dışı edip Batı ile barışık (ılımlı) İslami rejimler oluşturmak; güç merkezleri olarak yükselen Rusya ve Çin’i çevrelemek; İsrail’in güvenliğini pekiştirmek; kendilerine stratejik müttefik olarak Kürt devletini kurmak, orada üslenmek; Karadeniz’in donanmalarına açılmasını sağlamaktır. Projenin odak noktasında Türkiye yer alıyor. ABD’nin Türkiye’den bek PENCERE Temel Kavga Kadın Üzerine... iyimkuşam üstüne tartışma bir toplumda siyasal yaşamın en önemli konusuna dönüştü mü, biliniz ki ortada bir çarpıklık, ilkellik, ham ervahlık, softalık, mollalık, akılsızlık vardır... Türkiye’de siyasal kavganın en önemli konusu uzun bir süreden beri ne?.. Türban!.. Baş örtüsü.. Çarşaf.. Tek sözcükle: Tesettür!.. ? Dikkat buyrun!.. Erkeğin giyimkuşamı üzerine tartışma, kavga, dalaş ve politika hırgürü yok... Kavga kadın üstüne... Erkek politikacı, ister başbakan olsun, ister cumhurbaşkanı, ister bakan ya da milletvekili, tam bir Avrupalı gibi giyiniyor... Avrupalı ya da Amerikalı ne demek?.. Kravatına, Frenk gömleğine, kostümüne bakarsanız; “bizimki” Batılıdan da şık... Bizim “Ilımlı İslamcı”nın yanında “kâfir” ya da “zındık” Hıristiyan halt etmiş... ? Oysa dini bütün Müslüman erkeği nasıl giyinir?.. RTE gibi mi?.. Gül gibi mi?.. Yok canım... Haydi Suudi’yi, Kuveytli’yi, vesaireyi bir yana bırakalım, İran’daki Ahmedinejad gibi şu kravat denen “medeniyet yuları”nı takmayan bir milletvekilimiz var mı?.. Meclis’e kravatsız girmek neden yasak?.. Meclis’e türbanla girmek neden yasaksa, kravatsız girmek de ondan yasak... Giyimkuşam kurallarını muaşeretin ve protokolün dışına çıkarıp da devrimkarşıdevrim çatışmasında tesettürü dinci silah gibi kullanmaya başladınız mı iş değişir... ? Evet, dikkat buyrun... Erkeğin giyimkuşamı üzerine hırgür yok... İslamcı kâfirlerin tümü Frenk erkeğine taş çıkartıyorlar... Kavga kadın üstüne... Dinci köken, bu kavganın itici gücünde geride kalıyor; erkeğin kadın üstündeki egemenliği, yetkisi, üstünlüğü, kıskançlığı, kompleksleri, cinsel çıkarları, özçıkarları, babalanması önde geliyor... Erkek erkekliğini duyumsamak ve çarpık yoldan tatmak için kadını kapatmak istiyor... ? Kadın taifesi erkekle bir ya da eşit olabilir mi? Bizim Cumhurbaşkanı Gül tıpatıp Frenk gibi giyinecek... Başbakan RTE Frenk gibi giyinecek... Ama, eşleri Frenk gibi giyinemeyecek... İslamcı politikacıların hanımları ikinci sınıf yaratık olduklarından örtünecekler... İşte bütün sorun ya da eski deyişle “mesele” bu noktada odaklanıyor... Kadın, insanlaştıkça, giyimkuşamda erkekle eşitleşecektir... Erkek egemenliğinden kurtulacaktır... Özgürleşecektir... OKTAY AKBAL Tanju ERDEM Atatürk’e, Atatürkçü düşünce sisteminin değerlerine ve ilkelerine karşı çıkılmakta, onları hedef alıp Türkiye’nin ve bölgenin gündeminden tasfiyesini istemektedirler. TSK’ye ve yurtsever bilinçli halkımıza, aydınlarımıza ve bir kısım devlet kurumlarımıza karşı olmaları da bu yüzden. lentileri vardır. AB de adaylık sürecindeki Türkiye’den Lozan’ın rövanşını alma çabasındadır. Beklentileri: • Türkiye, emperyalizmin neoliberal düzenine politik, ekonomik, mali, sosyokültürel ve askeri boyutlarıyla uyum sağlamalıdır. Bu beklentileri ABD projesini gönüllü kabul eden bir kadronun iktidara taşınması ve projenin eşbaşkanlığını yüklenmesi ile gerçekleştirilme yoluna girmiştir. Ulusal ekonominin stratejik varlık ve kaynaklarının özelleştirilmesi, yabancılaştırılması, yaşamsal ulusal çıkarlarımızın savunulmasında yeterli direnç ve etkinliğin gösterilmeyişi, devletin ve kamu yaşamının, özel ve tüzel hukukun neoliberal düzene koşut yeniden yapılandırma girişimleri örneklerdendir. Sıra bu düzene tüm kapıları açacak bir anayasa kabulü aşamasına gelmiştir. KKTC’nin GKRC bünyesinde eritilmesi, Türkiye’nin bölünme çabaları, Ermeni soykırımının kabulü, İstanbul’da bir Ortodoks Vatikanı oluşturulması, hava üssü, liman kullandırma ve asker talepleri, komşularımızla ilişkilerimizi yönlendirme, Montrö’yü delme çabaları uyum politikaları sürecinde önümüzdeki gündem maddeleridir. • Anayasal laiklik ilkesinin aşındırılarak Türkiye’nin (ılımlı) İslami bir rejime dönüştürülmesi. İslamın Batı ile dost olabileceği ve işbirliği yapılabileceğinin (BOP) diğer İslam ülkelerine örnek bir model olarak gösterilmesi. Bu konuda Türk politik yönetim kadroları ile ABD üst yönetiminin emelleri bir noktada kesişmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine karşıt olan bu durumun emareleri ve çekingen, temkinli ama kararlı uygulama girişimleri yeni anayasa hazırlık çalışmalarına yansıyacak gibi görünüyor. Eğitim ve öğretim birliğini aşındıran, tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine göz yuman uygulamaların sonucu, gençliğimizin ve halkımızın bir bölümü dinin dogmatik yapısı içinde yetiştirildiklerinden bunların laik, demokratik hukuk ilkelerine karşıt eğilimlere sahip olmaları ve dini siyasete alet edenlerin safında yer almaları doğaldır. Bu ikili eğitim, tarikat ve cemaatlerin ortaya çıkışı; ulusal kimliği, ulus bilinç ve birliğini zayıflatmakta, Cumhuriyetin temel değerlerini kadrolaşmalarla aşındırmaktadır. Bunun sonucu kutuplaşmalardır. Toplum ve kamu yaşamında temelinde akıl, bilim ve özgür düşüncenin (aydınlanmanın) yerine dinin değişmez kurallarının giderek yer alması sonucu demokrasiyi iktidar aracı olarak gören yönetimlerin çoğunluk tahakkümüne yönelmeleri de beklenmelidir. • ABD ve AB Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne temel olan değer ve ilkelerinin Türk yönetim sisteminden tasfiyesini istemektedir. Bunu isterken Sovyet Rusya komünizminin çöküşü sonrası Atatürkçülüğe şeklen değil özüne, bilinçle sahip çıkan TSK’nin toplumdaki rolünü ve halkımızın güven duygusunu zayıflatacak açık ve örtülü bir psikolojik harekât sürdürülmektedir. Emperyalizmin bu maksat ve hedefi kendileri açısından normal Amiral (E) dir. Soğuk harp döneminde de antiemperyalist, tam bağımsız Türkiye ülküsü komünizmle özdeşleştirilerek milliyetçi söylemlerle kurdurulan paramiliter örgütler vasıtasıyla Atatürkçü yurtseverler katledilmişti. Bugün de emperyal güçlerin neoliberal yeni düzen dayatmalarına karşı Atatürkçü düşünce; antiemperyalist, bağımsız, özgürlükçü, ulusal, halkçı, akıl ve bilimi esas alan, bireyin inançlarına saygılı (laik), hür girişime açık, ama devletin de ekonomik rolüne inanan, kadının toplumdaki eşitliğine, hakkına saygılı karakterleriyle; çağdaşlaşma, gönenç kazanma ülküsüyle; sadece Türkiye için değil, gelişmekte olan tüm ülkeler için uyandıran, bilinçlendiren, direnme gücü ve gelecek umudu veren uygun bir alternatif model oluşturmaktadır. Oysa istenen; teslimiyetçi, ülke kaynaklarının sömürülmesine ses çıkarmayan, milli tarihinin, milli bilincinin farkında olmayan, giderek etnik ve dini ayrımcılığa uğrayarak milli birliğini yitiren, parçalanabilen zayıf bir toplum yapısıdır. Bu nedenlerle Atatürk’e, Atatürkçü düşünce sisteminin değerlerine ve ilkelerine karşı çıkılmakta, onları hedef alıp Türkiye’nin ve bölgenin gündeminden tasfiyesini istemektedirler. TSK’ye ve yurtsever bilinçli halkımıza, aydınlarımıza ve bir kısım devlet kurumlarımıza karşı olmaları da bu yüzden. Bugün emperyal güçlerle işbirliği halindeki ülkemize egemen görünen, Atatürk’e ve onun kurduğu Cumhuriyet değerlerine karşıt grupların eliyle hedefe ulaşma yolunda oldukları söylenebilir. Bunu da geniş kitlelerin farkına varmadan gerçekleştirilmesinde başarılıdırlar. Ne var ki tüm olanlara karşı kimse yenilgi hissine, yılgınlığa düşmemelidir. Türkiye, emperyalizmin dayatmalarını, Atatürk’le, Atatürkçü düşünce ışığında aşacaktır. Ulusun güvenlik içinde bekası için buna mecburdur. Atatürk ‘Beni İzleyin’ Diyor... ükümeti darıltmayalım. İngilizleri kızdırmayalım diye saman altından su yürütmeyelim, sükunetle çalışalım, kimseye meydan okumayalım!.. Böyle demek istiyorlar!.. Halbuki ben, canım kadar sevdiğim askerlikten niçin çıkarak, milletin arasına girdim... Saman altıymış, suymuş filan bilmem! Gizli çalışmayı anlamam, milletimle beraber serbestçe çalışırım. Şu darılacak, bu kızacak, dersek davamız hallolunmaz. Olduğumuz gibi görünelim, göründüğümüz gibi olalım.” Bu sözler Mustafa Kemal Paşa’nındır. 1919’da İstanbul Hükümeti’yle ilgisini kestikten sonra söylemiştir...Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. Mustafa Kemal’in açtığı direnişi kötülemek, önlemek için birtakım kişiler elinden gelen her kötülüğü yaparken!.. ??? Bizler ne çabuk yorulduk? Ne çabuk kendimizi karanlık bir uçurama kapattık ya da kapatıldığımıza inandık? Ağlamaların, sızlamaların hiçbir işe yaramadığını niye bir türlü anlamıyoruz? Bir seçim yenilgisi mi tüm ulusseverleri ürküten, bıktıran, umutsuzlandıran?.. Günlerdir bu tür konuşmaları dinlemekten, bu tür yazılar okumaktan bıktım... Soluk almak istiyorum. Ben Atatürk günlerinin insanıyım: “Yorulsanız da beni izleyeceksiniz” diyen o büyük insanın çizdiği yoldayım... Bu yoldan sapmalar varmış, hem de oldukça kalabalıkmışlar, hatta iktidarı da elde etmişler, ayrıca yazar, çizer, bilimci geçinenleri de arkalarına almışlar... ??? Sevgili dostum, Dr. Erdal Atabek’in yazılarını hep okurum. Yıllarca hapis yatmış gerçek Atatürk devrimcisi, gerçek bir aydın... Geçen günkü umutsuzlara güç veren bir yazısında diyor ki: “Demek ki yeterli çalışmayı yapamadık. Demek ki, sağlam bir örgütlenmeyi başaramadık. Demek ki daha iyi analiz yapamadık. Demek ki mücadelenin bugünden başladığını göremedik?” Umutsuzluk dalgalarının günden güne yaygınlaştığı, daha doğrusu yaygınlaştırıldığı şu dönemde “Demek ki..”lerin anlamını düşünmek, çarelerini aramak zorundayız. Dr. Erdal Atabek, “Gül’ü Çankaya’da görmek istemeyenler yurtdışına çıksın” diyenlere şöyle sesleniyor: “Yıl 1919. Mücadele bugün başlıyor. Görev başına.” G “H ilan renkli CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle