Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ABC Türkiye Genel Müdürü Şardan, gazetenin sözleşme kurallarına uymadığını belirtti C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 3 AĞUSTOS 2007 CUMA Zaman’ın tirajı denetlenemiyor İstanbul Haber Servisi Gazete ve dergi tirajlarını denetleyen ABC Türkiye, her gün binlerce adedi bedavaya dağıtılan Fethullah Gülen’in gazetesi Zaman’ın, denetim dışı olduğunu açıkladı. ABC Türkiye Genel Müdürü Yiğit Şardan’ın gazetenin denetim standartlarına uymadığını söylemesi üzerine, Zaman gazetesi de Rekabet Kurulu’na başvurdu. Gerçek satış rakamı 15 binlerde olmasına karşın her gün binlerce gazeteyi bedava dağıtarak tirajını yüksek gösteren Zaman gazetesinin, yıllardır süren “denetim dışı” durumu bir kez daha gündemde. Şardan, Hürriyet gazetesine verdiği demeçte, Zaman gazetesinin, ABC Türkiye Tiraj Denetleme Kurulu’ndaki üyeliğinin, sözleşme kurallarını yerine getirmediği için düştüğünü söyledi. Zaman gazetesinin denetim standartlarına uymadığını anlatan Şardan, gazetenin tiraj beyanı konusunda sıkıntılar yaşandığını, belgelerde eksiklikler olduğunu dile getirdi. ABC Tükiye’nin denetim işlerini yürüten şirket olan Ernst&Young (E&Y) tarafından gazeŞardan, Hürriyet gazetesine Zaman gazetesiyle ilgili sıkıntısını anlattı. teye ‘denetlenemez’ raporu verildiğini anımsatan Şardan, gazeteyi sözleşmenin gereklerine uymaya, denetim yapılabilmesi için gerekli belgeleri sunmaya çağırdı. AMAN’IN TİRAJI GÜVENİLİR DEĞİL’ Şardan, “Türkiye’de ABC üyesi 12 gazete ve 73 dergi, denetim kurallarına uyum sağlarken; Zaman gazetesi imzasıyla parçası olduğu sözleşmenin gerkelerini yerine getirmede başarılı olamadı. Bu belgeleri verebileceklerini iddia ederlerse, ABC’ye başvururlar, denetim şirketi devreye girer, tirajları Zaman gazetesi kendini savundu. gazetesi ise Yiğit Şardan’ın bu açıklamaları üzerine bu konuyla ilgili bir haber yayımladı. AMAN REKABET KURULU’NA BAŞVURDU “Zaman’ı haklı bulan Rekabet Kurulu, ABC Türkiye’ye ‘ayrımcılık yapma’ dedi” başlıklı haberde, “Rekabet Kurulu’nun, ülkemizde gazete ve dergilerin tirajlarını denetlemek için kurulan ABC Türkiye’nin tiraj denetimini rekabete aykırı buldu” denildi. Haberde, kurulun, bütün medya kuruluşlarının eşit temsil edileceği, abonelik sistemiyle çalışan gazetelere de ayrımcılık oluşturmayacak yeni denetim standartlarının belirlenmesi için ABC Türkiye’ye 7 Eylül’e kadar süre tanıdığı aktarıldı. Gazete daha önce de “Bizden, tiraj denetlemede uluslararası standartlara göre istenmeyen belgeler isteniyor” gerekçeleriyle ABC Türkiye’ye itiraz etmişti. ABC Türkiye de gazeteden abonelik satışlarını belgelemesini istemiş, ancak gazete bu satışları belgeleyememişti. Kirli Hayat di aldanışımızdır. Başka ne olsun. ??? Şimdi rengi biraz daha solmuş olan solun, gittikçe kararan sağ karşısında yere çökmeden durup düşünmesi gereken çok meselesi var. Her şeyden önce, akıp giden hayatın içine girmekten başka bir yol olmadığını anlamamız gerekiyor. Hayatın tarzı, akıl vermek değil, alıp vermeyi öğrenmektir. “Üstümüzde dönüp duran akbabaların şehvetle baktığı ölümlerin, gittikçe kararan günlerin, azalan suyun, bunaltan sıcağın bize öğrettiği nedir?” sorusuna tıpkı hayat gibi doğrudan, yalın, sıradan yanıtlar bulmak gerekiyor. Kirin pasın içinde hayat. Bir türlü kendisi için hayatı yeniden üretemeyen, sürekli yerinde sayarak çoğalan halk, üstünde değil içinde, onunla aynı belalarla, zorluklarla boğuşarak, aynı hayat, aynı zenginlikler paylaşılarak kazanılabilir. Kendine sosyal demokrat diyenler bu nedenle kaybettiler. Artık takıyyenin zirvesine çıkarak, hedeflerinin son aşamasına yaklaşmış olanlar, onlara ne olduğu bilinmez “demokrasi” adına destek veren kör liberaller bu nedenle kazandılar. Kıyıda ütülü, bembeyaz gömleğindeki tozu üfleyen sol da işte bunun için devrede değildir. ??? Sol artık kendi içindeki tartışmayı hayatla bağlamak zorundadır. Teoriyi unutmamalı, ama onun hayatla, dağla, taşla sürekli sınanması gereken bir yol haritası olduğunu da bilmeli. Neyin sol, neyin sağ olduğunu anlamak zor değil. Zor olan ilişkiler ağında, yol arkadaşlıklarında, yine o korkutucu kirlenme duygusunun kurbanı olmaktan kurtulabilmek, cesaret sahibi olabilmek. Hayatın içinden bir örnek vermek isterdim size. “Dostlarını iyi tanı, sana benziyor olabilirler ama değiller, düşmanlarını gözden geçir, yol arkadaşlarını yeniden seç” diyebilmek isterdim doğrusu. Ama bakıyorum da yeteri kadar cesur, yeteri kadar “vefasız” değilim ben de. guray.oz@cumhuriyet.com.tr Z ‘Z onaylanırsa da yönetim kurulu üyeliğini yeniden kazanırlar” diye konuştu. Şardan, daha önce yaptığı açıklamada da Zaman gazetesi tarafından açıklanan tirajın güvenilir olmadığını belirterek “Zaman gazetesi kendi tirajını açıklıyor. Bizden tiraj denetimi isteyen bütün basın kurumlarına tiraj denetimi yapıyoruz. Ama denetleyemediğimiz tek kurum Zaman gazetesidir” demişti. ABC’nin tespitlerine göre Zaman’ın toplam bayi dağıtımı 1520 bin civarında. Ancak gazeteden yapılan tiraj açıklamalarında bu rakamın 650 binlerde olduğu iddia ediliyor. Abone usulü dağıtım yapan Zaman Prof. Dr. Callot, yolsuzluktan hüküm giymiş isimlerin Meclis’e girmesini ‘paradoks’ olarak niteledi ‘Rüşvetin evi kamu sektörü’ Berivan TAPAN En küçük kamu kurumundan siyasilerin hesaplarına kadar uzanan “yolsuzluk ve rüşvet” konusundaki araştırmalarıyla tanınan Lyon III Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Emile François Callot, yolsuzluk ve rüşvetin yaşandığı ülkelerde demokrasiden söz edilemeyeceğini belirterek “Rüşvet, demokrasiyi kangren eder ve tartışılır hale getirir. İşte bu yüzden rüşvetle mücadele etmek gerekir” dedi. Rüşvetin artık sınır tanımadığına da dikkat çeken Callot, “uluslararası rüşvet”i ve rüşvetin en çok görüldüğü alanlar ile ülkeleri anlattı. Yolsuzlukla suçlanmış ya da bundan hüküm giymiş milletvekillerinin yeniden Meclis sıralarına taşınmasını “Büyük bir paradoks, bir demokrasi oyunu” diye nitelendiren Callot, yolsuzluk ve rüşvetin çok yaşandığı ülkelerde demokrasiden söz edilemeyeceğine vurgu yaparak “Bir milletvekili kara para aklıyorsa demokrasi bunun neresinde? Her milletvekili Meclis’e girerken mal bildiriminde bulunur. Milletvekilliği düştüğünde de daha önce verdiği mal bildiriminde gözle görülür bir artış var ise Maliye Lyon III Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Emile François Callot “Rüşvet, demokrasiyi kangren eder ve tartışılır hale getirir. İşte bu yüzden rüşvetle mücadele etmek gerekir” dedi. Rüşvetin bir fazilet ve etik meselesi ve tamamen insanların vicdanına bağlı olduğunu vurgulayan Callot, iletişim ağının genişlemesi ile beraber rüşvetin sınırlarının da artık genişlediğine dikkat çekti. anında harekete geçer. Milletvekili bu artışı açıklamak zorundadır. Bu Cumhurbaşkanı için de böyledir” dedi. Dünyanın her ülkesinde, yolsuzluk suçuna karışmış milletvekilleri bulunduğunu, ancak seçim dönemlerinde bu durumun seçmen üzerinde bir etki bırakmadığını savunan Callot, “Fransa’da Siyasal Bilimler Enstitüsü’nün araştırmasına göre halkın yüzde 60’ı politikacıların ve üst düzey yöneticilerin rüşvet aldığını söylüyor. Buna karşın bu milletvekillerini yeniden seçiyor. Bu büyük bir paradoks” dedi. Callot, “Rüşvetin evi kamu sektörüdür” diye ekledi. ÜŞVETİN SINIRLARI GENİŞLEDİ Callot, iletişim ağının genişlemesi ile beraber rüşvetin sınırlarının da artık genişlediğine dikkat çekerek “Rüşvet artık uluslararası hale geldi. Örneğin, Türkiye’de iş yapmak istiyorsunuz. Haksız iş için birine rüşvet veriyorsunuz. Ancak rüşveti kendisine değil, Nijerya’daki bir hesaba yatırmanızı istiyor. Böylece ulusal sınırlar içerisindeki rüşvet şekil değiştirip uluslararası hale geliyor. Bunun adı da uluslararası rüş R vet oluyor” ifadesini kullandı. Rüşvette en sıkıntılı olan 8 ülkenin Nijerya, Filipinler, Kuk Adaları, Guatemala, Endonezya, Sen Vincent, Gradini ve Britanya olduğu bilgisini veren Callot, rüşvetin en çok inşaat ve silah ticareti alanlarında görüldüğünü belirtti. Yolsuzluğun önüne geçilebilmesi için gerekenleri ise Callot şöyle sıraladı: “Cezalar artırılabilir, uygulamaları kolaylaştıracak önlemler alınabilir, etik değerler artırılabilir. Ayrıca bankalar ile ortak çalışmalar yapılmalı.” Yolsuzluğu Nasrettin Hoca’nın bir fıkrası ile ilişkilendiren Callot, şöyle konuştu: “Selçuklu sultanlığı Moğol istilası altında kalınca kadılar içinde tam bir şüphe durumu egemen olur ve rüşvet başını alır. Nasrettin Hoca da ‘Hiçbir şey gizli kalmayacağından, her şeyin ortaya çıkmasından duyulacak korku, bilgeliğin başlangıcı olmalıdır’ der. Durumun özeti budur. Rüşvet bir kültür meselesidir. Ülkeden ülkeye değişir. Verilen tepkiler de. Rüşvet, bir fazilet ve etik meselesidir. Tamamen insanların vicdanına bağlıdır. Bu nedenle fıkrada geçtiği gibi, rüşvet ve yolsuzluğun ortaya çıkmasından korku duyulursa ancak önlenmesinde adım atılabilir.” eçimler geçip gitti. Hayat sürüyor. Kaldığı yerden mi? Hayır, yükü ağırlaşmış insanların adımlarıyla ilerliyor artık. Şimdi her şey biraz daha başkadır. Su tükenmeye yüz tutmuşsa, hava da öyle ağırlaşmıştır. Şimdi durup düşünme zamanıdır. Bundan sonrasını düşünürken, rengi biraz daha solmuş olan solu değil, öncelikle halkın önümüzdeki aylardaki, yıllardaki halini düşünmek gerekecektir. Belki de bu şimdiye kadar hiç yapmadığımız bir iştir. Belki de biz solun iğnenin ucundaki melekleriyle uğraşırken, umutsuzluğun zirvesine çıkmış, oradan umudun kör kuyusuna inerek oy kullanmıştır hayat. Hayat, yani halk. Çünkü halk hayatın kendisidir. ??? Yazdıklarımız çizdiklerimiz, her zaman söylediklerimiz hayatın üç beş santim üstünde ya da dışındaysa, pek temiz, pek steril, teorinin pek arı dünyasında pirüpaksa, belki de bu nedenle hayatla derin bir aşk ilişkisi yaşayamamışızdır. Belki bu nedenle kirli hayatın dışına düşmüş, nehir akıp kendine yeni mecralar ararken kıyıda bir taşın üstünde bakıp kalmışızdır. Öyle bir şeydir çünkü hayat; kirli, pis, mülevvestir, riyakârdır, ekmeğini aslanın ağzında bulmakta, kendini yeniden var edebilmek için dişini tırnağına takmaktadır. “Kendini yeniden var edebilmek”, gerçekte pek yalın, pek anlaşılabilir bir sözdür. Ama kıyıdan bakan için aynı zamanda öylesine anlaşılmazdır ki, bu sıradanlık, yalınlık, tiril tiril beyaz gömleğine değen tozları üfleyen insanoğlunu ürkütür. O hep yanlış yerde durduğunu düşündüğü hayata, eşyanın tabiatına şaşıp kalır. Oysa eşyanın ve hayatın tabiatı böyledir. Her geçen gün biraz daha öğrendiğimiz de budur. Eğer hayatın içine karışamamışsak, kirlenme korkusuyla camdan bakarak, ona buna değmeden, hayatın akışına yön vermeye kalkışmış, yol göstermeye niyetlenmiş, yol gösterdiğimizi sanmışsak, o bizim ken S ÜSKÜL’E TEPKİ SÜRÜYOR: YENİ DÖNEME YENİ MAAŞ Milletvekili 8 bin 200 YTL alacak nlü Arap televizyonu “El Cezire”nin, 22 Temmuz seçimleri için yayımladığı bir “belgesel”in haberi bazı gazetelerde yer almıştı. El Cezire’nin “Yeni Osmanlılar” adı ile tanımladığı 341 sandalyeli Adalet ve Kalkınma Partisi’nin gölgesindeki TBMM, 4 Ağustos Cumartesi günü, milletvekillerinin ant içme işlemini yerine getirmesi ile göreve başlayacak. Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü topraklardan 84 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yeni dönemine yapılan yakıştırmanın gerçeklerle ne ölçüde bağdaştığını da, 23. dönem parlamentosunda atılan adımlar ortaya koyacak. Yeni milletvekillerinden bazıları, devletin resmi dili olan “Türkçe”yi, kendileri için gerçekten “yabancı dil” olarak algılayacak kadar cehalet içinde midirler? Öyle oldukları için midir ki, parlamentonun özlük işlerine gerekli bürokratik kayıtları yaptırırken, “bildikleri yabancı dil” karşısına “Türkçe”yi yazmakta sakınca görmemişlerdir?Yoksa, başka hesaplar mı yinelenmek istenmektedir? Demokratik Toplum Partili bazı parlamenterlerin, elbette bilinçli olarak attıkları bu adımın, iktidar partisinin umut olarak ithal ettiği bir profesör milletvekilinin, kendisine sipariş edilmiş olan “sivil anayasa” ile neyin murat edildiğini zamansız açıkla ANKARA (AA) Genel seçimlerin ardından edecekleri yeminle göreve başlayacak olan 23. dönem milletvekilleri, 8 bin 200 YTL’lik aylık maaşla işbaşı yapacaklar. Maliye Bakanlığı yetkililerinden edinilen bilgiye göre, bu yılın ilk yarısında 8 bin 240 YTL olan milletvekili maaşı, temmuzdaki yüzde 3’lük zamma rağmen, vergi dilimindeki artış nedeniyle 8 bin 200 YTL’ye geriledi. Milletvekilleri yılbaşına kadar 3’er aylık dönemler halinde aylık 8 bin 200’er YTL maaş alacaklar. Bu dönemde TBMM Başkanı ve Başbakan’ın aylık maaşı 8 bin 490 YTL, bakanların aylık maaşı da 8 bin 442 YTL olacak. Maaşı Cumhurbaşkanlığı bütçesinde yer alan ödeneğe göre belirlenen Cumhurbaşkanı’na da yine vergi dilimlerindeki artış sonrasında yılın geri kalan bölümünde ayda 15 bin 247 YTL maaş ödenecek. Böylece Cumhurbaşkanı maaşında, yılın ilk yarısına göre 857 YTL tutarında düşüş görülecek. Cumhurbaşkanı’nın emekli maaşı ise vergi diliminden etkilenmeyecek ve emekli cumhurbaşkanlarına ayda 9 bin 470 YTL emekli maaşı ödenmeye devam edilecek. Aynı şekilde emekli maaşları Cumhurbaşkanı’na endeksli olan eski başbakanlar, yılın geri kalan bölümünde de ayda 7 bin 102 YTL emekli maaşı alacaklar. Atatürk ortak değerdir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHAK) Başkanı Muzaffer İlhan Erdost, AKP Mersin Milletvekili Zafer Üskül’ün anayasa önerisine tepki göstererek “Suud Riyali’ne, ABD Doları’na, AB Avrosu’na ülkeyi sağ elleriyle satanlar, sol elleriyle ulusal bağımsızlığımızı haraç mezat pazara çıkarmanın hazırlığını yapıyorlar” dedi. Toplumsal Düşünce Derneği Başkanı Fethi Bolayır da, “Üskül zihniyeti, milliyetsizliği seçmiştir” diye konuştu. TİHAK Başkanı Muzaffer İlhan Erdost, seçimlerden önce Üskül’ün “Erdoğan, benden sivil anayasa yapmamı istedi. Yeni bir yapı istiyor. AB Anayasası belli. Bizim anayasa da o standartlarda olacak” dediğini anımsattı. Erdost, yazılı açıklamasında şunları kaydetti: “Kemal Atatürk, bir marka değil, ulusal bağımsızlıkla yoğrulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin öz adıdır. Kemal Atatürk, feodal ve teokratik devleti yıkan, ulusal demokratik devrimin kendisidir... Suud Riyali’ne, ABD Doları’na, AB Avrosu’na ülkeyi sağ elleriyle satanlar, sol elleriyle ulusal bağımsızlığımızı haraç mezat pazara çıkarmanın hazırlığını yapıyorlar. Unutulmasın ki tarih yanıltmaz: Teokratikleşen bir demokrasi, küresel egemenliğe endeksli parlamento içi darbe, muhtıraları devrimin hanesine yazdırmakta geç kalmaz.” Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Fethi Bolayır da yaptığı yazılı açıklamada, Üskül’ün “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın renksizliğini ileri süren görüşlerini şiddetle kınadıklarını ve reddettiklerini” bildirdi. Atatürk ilke ve inkılaplarının, Atatürk milliyetçiliğinin ortak değerler olduğunu vurgulayan Bolayır, şunları kaydetti: “Atatürk milliyetçiliğine gerek duymayan Üskül zihniyeti, milliyetsizliği seçmiştir. Üskül, yüce Atatürk’ün sayesinde Meclis’e üye olmuştur. Atatürk ilke ve inkılapları, Atatürk milliyetçiliği ortak değerimizdir. Bu değerlerden nasiplenmemiş olanlar, bu değerlere saldırıyorlar.” Anadolu Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Sendikası da yaptığı yazılı açıklama ile Üskül’ün açıklamalarına tepki gösterdi. Atatürk’ün kutsal emaneti tam bağımsız, laik ve demokratik cumhuriyete her koşulda sahip çıkılacağının vurgulandığı açıklamada, şöyle denildi: “Atatürk ilke ve devrimlerinin anayasadan çıkarılmasını isteyen AKP milletvekili, solcu eskisi Zafer Üskül, hangi işbirlikçiler adına hareket ederse etsin, amacına ulaşamayacaktır.” Ü DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT yan demeci ile belirli bir kavşakta buluşacağını da düşünmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük Millet Meclisi’nde, devletin resmi dili olan Türkçeyi yabancı dil olarak göstermek istemenin ardında, ulus devlet ilkesini yok saymak arzusu yatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan Atatürk’ün ilke ve devrimlerini çıkartıp atmanın amacı da, elbette ulus devleti, üniter devleti sona erdirmek istemektir. Bunu söylediğiniz zaman, yeni hazırlanacak olan pakette “Atatürk’ün adının bulunacağı” gibi bir aldatmacanın pişkinliği ile cevap verenler, nasıl profesyonelce ve bilinçli bir hazırlık içinde olduklarını saklayamıyorlar. Bir anayasanın başlangıç bölümüne devletin kurucusu olan Atatürk’ün adını koyarak, ondan görünüşte saygı ile söz etmek, ama belirli bölümlerdeki kilit maddelere restorasyon yapmak, sadece zaman kazanmayı amaçlar. Tıpkı saltanat İki İleri, Bir Geri ilga edilirken, hilafetin bir süre daha muhafaza edilmiş olmasının nedenini anımsatır. Yeni anayasa hazırlık taslağının, AKP’nin çiçeği burnunda milletvekillerinden Prof. Dr. Zafer Üskül’ün kişisel görüşlerinin sonucu olarak kâğıda döküldüğünü sanmak, fazla safdillik olacaktır. Üskül, yeni partisi içerisinde, tam Meclis açılmadan, bir adım daha öne çıkmak amacıyla o açıklamada önalmak istemiş olmalıdır. Ama, kendisine verilen asıl misyon, yeni oluşacak anayasanın, Büyük Ortadoğu Projesi için ve AB’nin beklentilerine uygun yanıtlar verebilecek ana ilkeleri taşıması ile ilgili çerçevenin doldurulmasıdır. İçel Milletvekili, tıpkı zamansız öten bir horoz gibi davrandığı için, uzunca bir süre susmak zorunda kalacak, Erdoğan ve kurmayları da o süreç içinde konjonktürü kollayacaklardır. Yazımın başlığında, tıpkı Osmanlı’nın mehter marşını anımsatan, o “iki adım ileri, bir adım geri” sözcüğünü, konjonktür için ve bilerek kullandım. AKP, 22 Temmuz’da kifayetsiz muhalefetin bozguna uğratamadığı büyük bir başarı kazandı. Arkasına aldığı yüzde 48’lik sayısal desteğin beş yıl sonra, BOP yolunda önemli bir aşama kazanması için restorasyon planını yürütmeyi deneyecektir. Vatan gazetesinde seçmenlerin neden AKP’ye oy verdikleri sorusunu yanıtlayan bir dizi okurun değişik gerekçeleri arasında, “Eskiden ramazanda kimse yemek yemezdi dışarıda. Şimdi İstiklal’de yürüyorsun, insanların elinde içki kadehleri.. Biz zaten Müslüman bir ülkeyiz. Ilımlı İslam Cumhuriyeti de olabiliriz. Benim açımdan hiç sakıncası yok” diyen dekolte giysili genç kızımızın sözleri de var... Seçmenin, oy vermek istediği parti için gerekçe icat etmekte üstüne kimsenin çıkamayacağı olgusunu bir kez daha haklı çıkartan bu görüş, 22 Temmuz’da AKP’yi tek kale oynatmakta sakınca görmeyen muhalefet yokluğu ya da yoksulluğunun da başlıca nedenleri içindedir.. Ilımlı İslam Cumhuriyetine doğru, iki ileri, bir geri adımlarla yürürken, akılların nasıl karıştığını da ortaya koyarak.. obirgit?ekolay.net