05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Avrupa ülkelerinde tiyatro etkinlikleri yaz aylarında da sürüyor C kültür ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 3 AĞUSTOS 2007 CUMA Ruhr Trienali Racine’le açılıyor EPIDAURUS 2002 yılından bu yana Epidaurus’ta, tiyatro alanında önemli bir eğitim programı gerçekleştiriliyor. Her yıl, Hellenic Festival’le , daha doğrusu bu festivalin Epidaurus programı ile aynı döneme denk getirilen “Antik Yunan Tiyatrosu Araştırmaları” Atina Üniversitesi’nin desteklediği bir çalışma. Üniversitenin Tiyatro Bölümü Başkanı Prof. Platon Mavromoustakos’un başlattığı bu çalışma kapsamında Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden yüksek lisans ve doktora öğrencileri (her ülkeden en fazla üç kişi) 15 gün boyunca Epidaurus’ta konuk ediliyor. Erika FisherLichte , Oliver Taplin, Charles Segal, Vassilis Lambrinoudakis, Maria de Fatima Silva, Henri Schoenmaker, Evelyn Ertel gibi alanlarında söz sahibi kişilerle yapılan dersleri tartışmalar izliyor. Burada dikkat çeken bir husus da salt bu isimlerin değil, genç katılımcıların da kendi ülkelerinde oynanan Antik Yunan oyunlarıyla ilgili sunumlar yapmaları. Böylelikle farklı ülkelerden gelen katılımcılar arasında sağlıklı bir iletişim ağı kurulmuş oluyor. Dersleri, provaların ve akşamları da oyunların izlenmesi takip ediyor. Bir anlamda kuram ve sahne buluşuyor. “Antik Yunan Tiyatrosu Araştırmaları” akademik çalışmaları, araştırmacılığı destekleyen bir program. İÜ Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nden lisansüstü öğrencileri üç yıldır Epidaurus programına davet ediliyor. Bu, hem katılımcılar hem de bölümümüz adına son derecede yararlı bir gelişme olarak dikkat çekiyor. “Gaflet ve Dalâlet”, Başka Nasıl Olur ? ran ve hukuksal temelini oluşturan kurallar bütününe verilen addır. Bir başka deyişle anayasalar, devletlerin hukuksal kimlik kartlarıdır. Herhangi bir devletin hukuk açısından nasıl bir yapı ve kimlik taşıdığı, onun anayasasından okunur. Bu temel hukuksal yapının kökenlerini ise, anayasa hangi topluma ait ise, o toplumun tarihsel süreçteki politik gelişimi ve bu gelişimden kaynaklanma sonuçlar oluşturur. Her insanın yetişme ve gelişim koşullarının farklı olması ya da aynı koşulların her insan tarafından farklı yaşanması gibi, toplumlar da kendi aralarında önemli farklılıklar sergilerler. Bu açıdan, anayasalar renksiz değil, fakat tam tersine, temel hukuksal düzenini kurdukları toplumun rengini taşırlar. Yazılı olmayan İngiltere Anayasası, teamülden, yani İngiliz toplumunun asırların birikimi olan politik uygulamalarından oluşur; bu yüzden İngiltere Anayasası, İngiliz toplumunun politik kimliği açısından birincil kaynaktır ve bu kimlik, İngiltere’ye özgü bir kimliktir. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası ise, bu toplumun 1919’dan başlayarak önce Milli Mücadele’yle, ardından Atatürk devrimleri ve ilkeleriyle, bir de daha sonraki gelişmelerle oluşan kimliğinin özeti ve düzenleyicisidir. Öte yandan bu devrimler ve, başta laiklik ilkesi olmak üzere, ilkeler, başka deyişle Prof. Üskül’ün bir televizyon konuşmasında: “Böyle bir şeyin tanımını yapanlar var!” diyerek varlığını kuşkuyla karşıladığı Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu ideolojisidir. Geçmişi laikliğin inkârlarıyla dolu olan, bu inkârı “laik olmayan bir Cumhurbaşkanı” arayışına kadar vardıran bir partinin milletvekili olarak, bu ideolojinin anayasadan çıkarılmasını talep etmek, oluşturulmak istenen anayasayı renksiz ve ideolojisiz kılmaz, fakat laiklik karşıtı olan iktidar partisinin renkleriyle ve ideolojisiyle donatır. “Gaflet ve dalâlet (sapkınlık)”, başka nasıl olur? [email protected] Trienal açılışı Fabre “Bir M nı Jan et foz İçin Requ amorem” ile yapacak. Bochum’daki Jahrhunderthalle adlı salon. mış programına Racine’i. Bizde en son ne zaman oynandı Racine, hatırlayamadım. Ruhr Trienali; Bochum, Duisburg, Gladbeck, Essen’deki fabrikaların, demirçelik üretim alanlarının sanat mekânlarına dönüştürülmesiyle elde edilen sanayi miraslarında gerçekleştiriliyor. 20052007 Trienali’nin sanat yönetmeni Jurgen Flimm. Flimm, önümüzdeki yıl Salzburg Festivali Sanat Yönetmeni olacak. 14 Ağustos tarihine kadar sürecek olan trienal tiyatro, müzik, dans ve edebiyat ağırlıklı. Açılışı da Jan Fabre yapıyor “Bir Metamorfoz İçin Requem” ile. Ölüm teması üzerine odaklanan bir çalışma. Bir veda, bir yeniden doğuş kutlaması. Tabii, yine bir sergiyle destekleniyor oyun... Bu bağlamda Fabre’ın yapıtları trienalin teması ile örtüşüyor: Mitler ve ortaçağ. Temalar, kuşkusuz bilinçli olarak geriye doğru bir akış gösteriyor: 2005’te romantizm, RUHR TRİENALİ 1 Ağustos’ta 20052007 Ruhr Tri enali başlıyor. Bilindiği gibi, Ruhr bölgesindeki endüstriyel miraslar üzerine odaklanan bir sanat etkinliği Ruhr Trienali. 2002’de mimar Petzinka Pink tarafından bir sanat alanına dönüştürülen Bochum’daki Jahrhunderthalle etkinliğin ana mekânı. 20022004 Trienali’nin sanat yönetmenliğini Patrice Chereau yapmış. Açılış oyunu Racine’in “Phedra”sını da yine Chereau yönetmiş. “Racine” dedim de, 2006/2007’de çok sıklıkla sahnelenecek Racine. Pek çok tiyatronun repertuvarına girmiş. Sadece Fransa’da benim bildiğim üç oyunu birden sahneleniyor. Londra’da “Berenice”in kapalı gişe oynadığı söyleniyor. Yanılmıyorsam, İstanbul Şehir Tiyatrosu da al 2006’da barok insan ve 2007’de mitler ve ortaçağ.... Trienalde Claus Peymann’a özel bir bölüm ayrılmış. Thomas Bernhard, Peter Handke, Tankred Dorst dikkat çeken diğer isimler... Zengin bir program bekliyor sanatseverleri... Bizde de inanıyorum Santral İstanbul (henüz göremedim) bu alanda önemli bir örnek oluşturacak... Bir tema çevresine odaklanan festivaller tabii ki içerdikleri mesajlarla farklı bir boyut taşıyor, ama bunu gerçekleştirebilmek için de sanatın gücüne inanan devletler, yerel yönetimler maddi katkılarıyla söz konusu festivallerin, sanat etkinliklerinin arkasında duruyorlar. Bodrum’a bale çıkarması Kültür Servisi Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği 5. Bodrum Uluslararası Bale Festivali, başladı. Ülkemizin ilk ve tek bale festivali olma özelliğine sahip olan Bodrum Uluslararası Bale Festivali, 17 Ağustos’a dek sürecek. Tarihi Bodrum Kalesi’nin ev sahipliğini yaptığı festivalin açılış temsili, sanat yönetmenliğini dünyaca ünlü koreograf Nacho Duato’nun üstlendiği İspanya Ulusal Dans Topluluğu Compañía Nacional de Danza 2 tarafından yapılacak. ‘Rassemblement’, ‘Coming Together’ ve ‘Gnawa’ adlı yapıtlarla sahneye çıkacak konuk topluluk sanatseverlere unutulmaz bir gece yaşatacak. 4 Ağustos’ta Ankara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu, ‘Dansla Randevu’ adlı yapıtı sahneleyecek. Dansla Randevu’da, Modern Dans Topluluğu’nun repertuvarından, sahnelendiği tarihlerde büyük ilgi ve beğeni ile izlenmiş dört farklı yapıt yer alıyor. J. Hell ve D. Bauman’dan oluşan Rubato adlı topluluğun ‘Seni İstemiyorum’ adlı yapıtı, Almanya’da yaşayan Türk koreograf Suna Göncü’nün ‘Paraşütün Renkleri’ adını taşıyan yapıtı, Modern Dans Topluluğu’nun yetiştirdiği genç koreograflardan Bürge Öztürk’ün ‘Form 1.1’ adlı yapıtı ve MDT’nin kurucusu, başarılı koreograf Beyhan Murphy’nin ‘Rondo à La Turka’ adlı ödüllü çalışması sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Ankara Devlet Opera ve Balesi Klasik Bale Topluluğu çok beğenilen ‘Tango Europa’ adlı yapıtı 7 Ağustos’ta sahneleyecek. Ankara İtalyan Kültür Merkezi’nin katkılarıyla sahnelenen bale 3 bölümden oluşuyor. Tango Europa’da; çağdaş bale sanatının usta ismi Krzysztof Pastor’un “In Light and Shadow”, Türk izleyicinin tanıyıp sevdiği Mauro Bigonzetti’nin “Mozart Senfoni” ve Christopher d’Amboise’un sevilen caz balesi “Just One of Those Things” adlı yapıtları yer alıyor. Bodrum Uluslararası Bale Festivali’nin klasiği haline gelen ve izleyicilerimizin merakla beklediği ‘Yıldızlar Gecesi’, bu yıl da sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor. Dünya bale literatüründe ve önemli yarışmalarda isim yapmış, çeşitli başarılara imza atmış yerli ve yabancı dansçıların yer aldığı gece 10 Ağustos’ta tarihi Bodrum Kalesi’ni renklendirecek. İstanbul Devlet Opera ve Balesi, ünlü Türk koreograf Uğur Seyrek’in ‘Air’, ‘Kurban’ ve ‘Bolero’ adlı yapıtlarını 14 Ağustos’ta sanatseverlerle buluşturacak. Bodrum Uluslararası Bale Festivali’nde dünya ilk gösterimini yapacak ‘Air’ adlı çalışma; aşkı, nefreti, bizlere sonsuz mutluluk ve acı veren hayattan kesitleri anlatıyor. Değişen dünyaya bağlı olarak farklılaşan ve karmaşıklaşan insan ilişkilerinin sanatçının gözleminden süzülerek sahneye yansıdığı Kurban’ın müziği Chopin’e ait. Marius Ravel’in ünlü yapıtı Bolero, Uğur Seyrek’in neoklasik baleden modern baleye geçişin gözlendiği etkileyici koreografisi ile sanatseverlerin beğenisine sunulacak. 5. Bodrum Uluslararası Bale Festivali; Türkiye ve Kore arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde davet edilen Now Dance Company’nin gösterisi ile sona erecek. InYoung Sohn’un sanat yönetmenliğindeki topluluk, 17 Ağustos akşamı birbirinden güzel 10 farklı koreografi ile sanatseverlerle buluşacak. orum, bilindiği üzere, anlam açıklayıcı bir yöntemdir. Ancak gereksiz veya yanlış uygulandığında, tersine sonuç doğurup anlamı bulandırabilir ya da saptırabilir. Bu, özellikle bir olgunun, sözün, savın vb. anlamının her türlü yorumu gereksiz kılacak ölçüde açık ve seçik olması durumunda ortaya çıkar. Son günlerde, Prof. Dr. Zafer Üskül’ün Atatürk milliyetçiliğinin ve ilkelerinin anayasaların ideolojisiz ve ‘renksiz’ olması gerektiği gerekçesiyle yeni anayasada yer almaması gerektiği yolundaki savı da, hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır. Söylenen hiçbir sözün veya dile getirilen hiçbir savın, o günkü çevre koşullarından bağımsız anlamlandırılması beklenemez. Başka deyişle, bir sözü söyleyen veya savı ileri süren “Ama bu söylediklerimi, bugünün koşullarından bağımsız değerlendireceksiniz!” diyemez; der ise, o zaman neden öyle değerlendirilmesi, o gün geçerli koşulların hesaba katılmaması gerektiğinin sağlam gerekçelerini vermek zorundadır. Prof. Üskül, ne yazık ki böyle gerekçeler vermemiştir. O zaman kendisinin savlarını bugünün koşulları bağlamında anlamlandırmamız, tek mantıksal yoldur. Ayrıca Prof. Üskül, anayasa hukuku alanında çalışan bir akademisyen olmasına rağmen, savlarını anayasa hukuku ile bağdaştırılması olanaksız yanlışlarla desteklemiştir. Daha önce bildiğimiz kadarıyla böyle yanlışlarına rastlanmamış bir bilim adamının bu yanlışlara milletvekili olduğu partinin çatısı altında saplanması, bizler, yani onun sözlerini anlamlandırması gerekenler için ayrıca düşündürücü olmalıdır! Prof. Üskül’e göre, anayasalar ideoloji içeremez ve bu bakımdan “renksiz” olmalıdır; ideoloji, siyasetin işidir. İyi de, o zaman ‘anayasa’ diye adlandırdığımız nedir, ve dünyada bütün devletlere ortak, tek tip diye nitelendirebileceğimiz bir anayasa kavramı var mıdır? Anayasa, devletin çatısını ku Y Baykal Saran Ödülü Benian Dönmez’in ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Geçen yıl yaşamını yitiren tiyatro sanatçısı Baykal Saran adına, bu yıl ilki düzenlenen ödüle, tiyatro sanatçısı Benian Dönmez değer görüldü. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, yaptığı açıklamada, Saran adına verilecek ödülün seçici kurul tarafından yapılan değerlendirme sonucunda, 20062007 sanat sezonunda, Ionescu’nun “İki Kişilik Hırgür’’ adlı oyunundaki başarısı nedeniyle Benian Dönmez’e verileceğini belirtti. Baykal Saran’ın hem Devlet Tiyatrosu’nda, hem de Türk tiyatrosunda eşi bulunmaz bir sanatçı olduğunun altını çizen Bilgin, “O, tiyatro dünyasında herkesin her türlü konuyu gönül rahatlığıyla danışabildiği tek abisiydi” dedi. Bundan böyle her yıl Saran adına bir ödül verilme fikrinin ilk olarak Saran’ın ailesinden geldiğini, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün de bu tasarıya destek verdiğini belirten Bilgin, ödül töreninin ekim ayında yapılacağının ve ödül alan sanatçıya 10 bin YTL para ödülü verileceğinin de altını çizdi. avurucu sıcaklarda yapılan seçimler geldi geçti, hemen her kesimin temsil edildiği bir Meclisimiz oldu, ama hemen oh demeyin, seçmenin yani bizim işimiz şimdi başlıyor. Düşünün ve bir yerlere not edin, oy verdiğiniz partiye ya da bağımsıza neden, niçin oy verdiniz? Bunu belirledikten sonra sizin için öncelikli sorunu bir uzman gibi incelemeye başlayın ve Meclis’e yolladıklarınızın bu sorunla ilgili neler yaptığını izlemeye koyulun. Bunu tek başınıza yapabileceğiniz gibi mahallenizde önayak olup küçük topluluklar halinde de yapabilirsiniz. Bunlara “Meclis izleyicileri” adı verin ve hiç kuşkunuz olmasın bu yöntemle, yeri ve zamanı geldiğinde oyunuzun neler başarıp başaramadığını bir güzel görme olanağına kavuşursunuz. Ben kendim için nasıl bir izleme yöntemi uygulayacağım, biraz ondan söz etmek istiyorum. Benim bu Meclis’te gözüm kadın milletvekillerinin üstünde olacak. Çünkü onları fazlasıyla önemsiyorum ve pek çoğunun sadece evet sadece kadın oldukları için bir şeyleri değiştirebileceklerini düşünüyorum. Bakalım kendi aralarında bir birliktelik kurup, öncelikle kadın istihdamının genişletilmesi, kız çocuklarının eğitimi, iş ve ücret konusunda eşitliğin sağlanması, kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi, töre ve namus cinayeti adı altında işlenen K AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK Seçmenin ev ödevi öyle çalışkan, öyle dirençli kadınlar gördüm ki, neden milletvekili olanlar onlardan farklı olsun. Bu muhteşem görevi yaparken beş ya da dört yıl daha az uyuyabilirler. Daha az laf üretip daha çok iş yapabilirler. Yapacaklardır da. Ayrıca ekmek parası için ek işler yapmak zorunda kalmayacakları için zamanları daha da bol olacaktır. Ben kendime böyle bir yol haritası çizdim, çok farklı yol haritaları da çizilebilir. Örneğin bütün disiplinlerden oluşturulacak bir sanatçı grubu, iktidar ve muhalefetin sanat ve kültür alanında yaptığı ya da yapmak istediği, geliştirdiği yöntemleri izleyebilir ve kendi kuruluşları bünyesindeki çalışanları bu konuda en azından internet yoluyla haberdar edebilir. Sanatçı grubunun izlemesi gereken kurumların başında Türkiye Tanıtım Fonu var, bu kurum kimlere neler dağıtıyor, bunu bilmek bu ülkenin tüm sanatçılarının ve yurttaşların doğal bir hakkı olmalı. cinayetlerin takip edilmesi, kadınların siyasi ve sosyal açıdan eğitimi, doğum ve doğum sonrası izni, imam nikâhının azaltılması gibi kadınları doğrudan ilgilendiren konularda hepimizin gönlünde yatan çalışmaları yapabilecekler mi? Yoksa her biri kendi partisinin dünya görüşünün peşine takılıp savruk bir yapı mı gösterecekler? Kadınlardan beklediklerim bununla da bitmiyor, çocuk emeğinin istismarına son verilmesi, devlete bağlı çocuk yuvalarının yeniden düzenlenmesi, çocuk mahkemelerinin işler hale getirilmesi, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, çocuk tacizi ve pornosunun takibi, eğitimin bilime ve öğrenmeye dayanması gibi son derece hayati konularda sadece ve sadece bir anne olarak yapmaları gerekenleri bakalım yapacaklar mı? Kadın milletvekillerinden çok şey beklediğim anlaşılıyor, çok haklıyım, çünkü sivil toplum kuruluşlarında öyle cabbar, Bir başka grup özellikle gelecek seçimlerde gençleri politika içine çekmek ve daha sol politikalar üretmek için, her daim ihmal edilen genç insanın sorunlarını ve çözüm yollarını iyi bir çalışıp, Meclis’i takibe alabilir. Ülkenin nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturan gençler gerçekten apolitikler mi? Onların hem okuyup hem çalışabilmeleri için nasıl bir istihdam politikası oluşturmak gerekiyor? Meslek okullarındaki eğitim kalitesi nasıl yükseltilebilir? Neden bu genç insanlar sözcüklere bu kadar yabancılar, kendilerini bile ifade edemiyorlar? Türkçe ve dilbilgisi nereye gitti? Onlar için Türkiye genelinde kaç tiyatro salonu, kaç müzik atölyesi, kaç basketbol sahası var? Neden uyuşturucu böylesine işin içine girdi, Türkiye narkotiğinin yaptığı çalışmalar yeterli mi? Ve daha bir yığın öğrenilecek ve takip edilecek konu. Size bu yazdıklarım ve önerilerim çok naif gelebilir, bizim tuhaf bir alışkanlığımız var, hep yüksek, uluslararası politik meselelere kafa yorup, bence işin bu kısmını atlıyoruz, çünkü bu kısım emek ve zaman istiyor. Şimdi paçaları sıvayıp yola düşmenin zamanı, herkes en azından kendisiyle birlikte çalışacak bir kişi bulmalı, olmadı iki kişi, sayı ne kadar çoğalırsa o kadar iyidir. Solaklık geni bulundu Çeviri Servisi Çocuğunuzun neden solak olduğunu merak ediyorsanız, İngiliz bilim insanları yanıtını buldu: “LRRTM1” adlı geni taşıyanlarda solaklık olasılığı artıyor. BBC’de yayımlanan habere göre Oxford Üniversitesi’nde görevli bilim insanlarının yaptığı araştırma, aynı genin, şizofreninin de aralarında bulunduğu akıl ve ruh sağlığı hastalıklarına yakalanma riskini yükselttiğine işaret ediyor. Araştırmayı yapan ekibin başındaki Dr. Clyde Francks, sağ elini kullananlarda beynin sol tarafının konuşma duyusunu, sağ tarafın duyguları kontrol ettiğini, solaklarda ise bunun tam tersinin işlediğini vurgulayarak “LRRTM1” geniyle ilgili araştırmaları sürdüreceklerini açıkladı. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle