05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı Washington, İran’a karşı ‘Arap cephesi’ oluşturmak için Rice’la Gates’i bölgeye yolladı 3 AĞUSTOS 2007 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Bildiği Yolda! oldan sağa hızla dönebilen hız rekortmenleri arasında Zafer Üskül, daha önceleri savunduğu görüşlerin tam aksini öne sürdü. Yeni ocağını memnun edecek kıvamda kimi görüşler… Atatürk karşıtlarının Atatürk’e karşı değilmiş gibi göründükleri klasik bir davranış sergiliyor. Atatürk bizim liderimiz ama… arkası malum. RTE de ikide bir aşamadıkları dağın önünde eğiliyormuş gibi söylemlerde bulunuyor. Cumhuriyetimizin kurucusu diye andığı Atatürk’ün ülkeyi karanlıklardan aydınlıklara çıkaran devrimlerinden bir kez olsun söz etmedi, etmemeye özen gösteriyor. Zafer Üskül’ün Atatürkçülüğü ve temel görüşlerini anayasadan tasfiye etmeyi amaçlayan görüşleri genelde tepkiyle karşılandı. Antalya’da gözlerden ırak tatil yapar görünen, aslında önümüzdeki günlerin çetrefil sorunlarına çözüm arayan RTE; yeni bir anayasa hazırlaması göreviyle AKP’ye alındığı öne sürülen Üskül’e tepki gösterebilir, kendi konuşmasa yerine görüşlerini açıkladığına inanılan bir yetkiliyi, örneğin bu konuda yetersiz açıklamalar yapan Dengir Mir Mehmet Bey’i görevlendirebilirdi. ??? Acelecilik, kişiler arası öncelik alma yarışı son derece duyarlı bir konuyu çapraşık, daha ilk günden içinden çıkılması zor bir yola sürükledi. Oysa süreç, TBMM bütün organlarıyla çalışır duruma geldikten sonra başlatılmalıydı. Henüz ortada bir anayasa taslağı yok. Çeşitli taslağın taslakları piyasaya sürülüyor. Bunlar arasında AKP merkezinde hazır olduğu söylenen bir taslak da var, Üskül kaynaklı toplumun sindirmesi olanaksız görüşler içeren önerileri, bu önerilere tepki gösteren bilim adamlarının söylemleri de piyasada. Oysa partilerin mutabakatı ve katılımı ile TBMM’de anayasa tasarısını hazırlayacak bir komisyon kurulabilir; bu komisyon geniş bir hazırlık döneminden, hemen her etkili yetkili çevre ve kişilerin görüşlerini aldıktan sonra, bir anayasa metni hazırlayarak tartışılmak üzere kamuoyuna açıklayabilir. Yok, tek başına iktidarda olan AKP; ben bir anayasa taslağı hazırlarım, Anayasa Komisyonu’nda tartışılır ve Genel Kurul’un takdirine sunulur mantığıyla hareket ederse... İşte o zaman bugün tepki anayasası, yönetimi asker güdümüne ve denetimine bırakan anayasa diye horlanan 1982 Anayasası yerine... bir partinin toplumsal ve siyasal bakış açılarına göre bir anayasa, bir AKP anayasası hazırlayarak kabule zorladığı sonucuna varılacaktır. ??? Yeni yüzüyle TBMM’den yeni ve gerçekten çağdaş bir anayasa çıkarmak zor. Meclis’te temsil edilen her parti, kendi anlayışına göre anayasayı biçimlendirmeye çalışabilir. Örneğin Demokratik Toplum Partisi yeni anayasanın bal gibi kendi nihai amaçlarına hizmet edecek kıvamda olmasına çalışacaktır. MHP’ye gelince, henüz anayasal görüşleri açıklanmadı. Pek çok konuda AKP ile uzlaşabilir. Demokratik yaşamı güçlendirmek ayağına yatarak örneğin AKP’nin anayasaya girmesinde veya çıkarılmasında ısrar edeceği konular, daha bugünden açığa çıktı. Örneğin TSK’nin son derece duyarlı olduğu konulardan biri, bünyedeki laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı hareket ederek ihraç edilenlerin yargıya gitmemesi... Lakin AKP, yargı yolunun açılmasını istiyor. Milli Güvenlik Kurulu’nun bir anayasal kurum olmaktan çıkarılmasına yanlı. Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısını artırıyor ve 17 üyeden 7’sini Meclis’in (yani siyasetçilerin) seçmesini istiyor. YÖK’ü kaldırıyor. Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nu asli görevinden uzaklaştırmayı amaçlıyor. AKP kanadından gelen bu işaretler; iktidar partisinin geçen 4.5 yılda değişmesini istediği ve kendi siyaset anlayışına aykırı düşen hemen bütün maddeleri anayasadan çıkarmayı ve yerine kendine uygun bir anayasa getirmek istediğini kanıtlıyor. Geçmişte karşı çıktıkları kurumları kendi anlayış ve görüşlerine uyduracak bir anayasa hazırlığındalar. Bildikleri yolda ilerliyorlar. ABD’nin BOP ikna timi Dış Haberler Servisi Çıkmaza girdiği Irak konusunda destek arayışında olan ve İran’ın bölgedeki etkinliğini kırmak isteyen Washington yönetimi, çareyi hem Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice hem de Savunma Bakanı Robert Gates’i birlikte Arap müttefiklerini ikna için Ortadoğu turuna yollamakta buldu. Dört günlük ziyaretlerinin ilk ayağı için Mısır’a giden Rice ve Gates’in çantalarında Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine 10 yılı kapsayacak şekilde 20 milyar doları bulabilecek silah satmayı içeren anlaşma planları da bulunuyor. Aynı zaman dilimi içinde İsrail’e 30 milyar dolar, Mısır’a ise 13 milyar dolarlık askeri yardım sağlanması öngörülüyor. Rice, Mısır’a hareketinden önce yaptığı açıklamada, İran’ı “ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları için en büyük tehdit” olarak niteleyerek şu ifadeleri kullandı: “İran’ın bizim görmek istediğimiz Ortadoğu’ya yönelik en büyük tehdidi oluşturduğuna şüphe yok.” Silah satışının bölgedeki ılımlı güçlere yardım edeceğini belirten Rice, bunun ayrıca İran, Suriye, Hizbullah ve El Kaide’nin bölgedeki olumsuz etkilerini silmeyi amaçlayan geniş kapsamlı stratejiye destek olacağını da savundu. Rice, bölgedeki ülkelerle aşırı uçlara karşı birlikte savaştıklarını ve buradaki güçlere “ılımlı olmaları ve reform yapabilmeleri” için olanak sağladıklarını söyledi. İLAH İSTİKRARSIZLIK YARATMAZ’ Silah anlaşmasının 520 milyar dolar arasında olacağını belirten Rice, Arap ordularına satılacak silahların S R ice ve Gates, çantalarındaki silah paketiyle birlikte önce Mısır’da temaslarda bulundu. Rice “İran BOP’u engellemek isteyen tek ülke” derken Gates, ziyaretin amacını ABD’nin Ortadoğu’daki hayati çıkarının sürdüğünü yeniden teyit etmek olarak tanımladı. (Fotoğraf: AP) defimiz, ABD’nin Körfez ve Ortadoğu’daki hayati çıkarının sürdüğünü yeniden teyit etmek. Ayrıca onlarca yıldır olduğu gibi, yine bölgede güçlü varlığımızı sürdürmeye devam edeceğiz.” ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde temaslarda bulunacak. ABD’nin silah satışı anlaşmalarıyla ilgili ayrıntılar net olmasa da Suudi Arabistan’a uydu güdümlü füzeler verileceği yorumu yapılıyor. Satış gerçekleşirse bu teknoloji ilk kez bir Arap ülkesine verilmiş olacak. Askeri yardım ve silah alımı anlaşmalarının hayata geçmesi için hem alıcı ülkeler hem de ABD Kongresi tarafından onaylanması gerekiyor. ABD’nin silah satma projesi “Ortadoğu’da yangına körükle gidildiği” kaygısı doğururken İran’ın Rusya’dan savaş uçağı almayı planladığı yönündeki haberler bölgede silahlanma yarışının alevleneceği yorumlarına neden oluyor. Rice ve Gates’in bölge turunda ABD Başkanı George Bush’un uluslararası Ortadoğu konferansı düzenlenmesi teklifini de ele alacakları belirtiliyor. DTP’lileri Bekleyen Ağır Sorumluluk... nin 23. döTBMM’ neminin başlıca önemli unsurlarından biri, DTP’nin grupsal varlığı olacak. 1991 seçimlerinde Erdal İnönü’nün inisiyatifiyle yaşanan deneyim hâlâ belleklerde. O nedenle, DTP’lilerin Meclis’teki ikinci deneyimi, ister istemez 1991’de olup bitenleri akla getiriyor. O günden bugüne köprünün altından çok su geçti. Koşullar farklı ama işin özü aynı: DTP’li milletvekilleri Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerine saygılı bir siyaset anlayışı sergileyebilecek mi? 22 Temmuz’dan önce yapılan bütün açıklamaları bir kenara koymak gerekir. Seçim ortamında kim kime ne demedi ki! Bir haftadır Ahmet Türk başta olmak üzere DTP’lilerin yaptığı açıklamalar, arkadaşların kafasının hâlâ karışık olduğunu gösteriyor. Yanılmayı yürekten diliyoruz! 1991 deneyimi daha milletvekili yemini aşamasında bitmişti. Bugün de kimi DTP’lilerin bilgi formunu doldururken “bildiği diller” bölümünün karşısına Türkçe yazdığını, kimilerinin daha işin başında “PKK için terör örgütü demeyiz” demeci verdiğini görüyoruz. ??? Türkiye’nin bütün toplumsal kesimlerinin Meclis’te temsil edilmesi önemli ve gerekli. Zaten Meclis’te temsil edilmese bile, öyle ya da böyle Meclis’in gündemine geliyor. Ancak bu temsilin vurguladığımız gibi, ülkenin temel yapısını sarsmadan, o yapının üzerinde gerçekleşmesi gerekiyor. Herkesin ayrı “yapısal” anlayışı ortaya çıkarsa, yapı kalmaz. Türk’ün sık vurguladığı bir söz var: “Meclis’e savaşa, ortamı germeye gitmiyoruz...” Bu sözün gereklerini yerine getirmeleri halinde DTP’lilerin Meclis çatısı altında olumlu işlevleri olabilir. Ancak hem bu sözü söylemek hem de daha ilk günden farklılıkları öne çıkaran tavırlar içine girmek, başta altını çizdiğimiz kafa karışıklığını gösteriyor. DTP çatısı altında Meclis’te temsil edilecek milletvekillerinin “haber beklediği” kaç yer olacak? İlk gözlemlerimiz o ki, çoğunluk kulağını İmralı’ya kabartacak. Bir bölümü Brüksel’den gelen haberlere dayalı siyaset üretecek. Kuzey Irak’tan yükselen seslere göre yol belirleyecek olanların sayısı da az değil. Kuzey Irak demek bir ölçüde ABD demek! Bütün bunlar, ilk gözlemler. Belki de yanılıyoruz. Bunu zaman gösterecek... ??? Güneydoğu’da AKP, yer yer DTP’den de fazla oy aldı. Bir haftadır bunun değişik nedenleri sıralanıyor. Kulislerde konuşulan başlıca nedenlerden biri şu: Barzani, Güneydoğu’daki akrabalarını AKP için yönlendirdi! Bu yönlendirmenin karşılıksız olmadığı, Güneydoğu illerinde AKP listelerinden Meclis’e girenlerin bir bölümünün Barzani ile siyasiticari değişik bağlantılarının olduğu konuşuluyor. AKP’de bu bağlamda Meclis’e girenlerin sayısı iki elin parmaklarına ulaşmışsa şaşırmamak gerekir! DTP ile AKP içindeki bu kesim, kendileri açısından yaşamsal olan konularda ne kadar yakın ne kadar uzak düşünür, bunu da zaman gösterecek. Bize göre Türkiye’de her siyasetçinin, hatta her gazetecinin özenle üzerinde durması gereken şu: Artık iç düşman üretmemek. Bunun için herkese sorumluluk düşüyor. En ağır sorumluluk ise DTP’lilerin. DTP’nin açılımı şu: Demokratik Toplum Partisi. Yapacakları bir hata, açılımı şöyle değiştirecektir: Demokratik Terör Partisi! O gün, düştükleri bu durumdan siyasal pay almak isteyecek parti, bugün kendilerine en yakın hissettikleri parti olabilir! Çok denklemli bir Meclis başlıyor. Denklemlerden biri demokrasi ile terörün tamamen birbirinden ayrılması. Aksi halde bu denklemde, kaybeden terör, yenilen demokrasi olur! ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘S Irak ve Körfez ülkelerinin savunma, güvenlik ve istikrarına katkı sağlayacağını öne sürdü. İran yönetiminden gelen “Washington’ın bu programıyla bölgede korku ve kaygı yaratmayı amaçladığı’’ yönündeki açıklamaya tepki gösteren Rice, ABD’nin Arap ülkelerine silah satış programının Ortadoğu’da istikrarsızlık yaratmayacağını savundu. İran’ın, ABD’nin hayata geçirmek istediği Büyük Ortadoğu Projesi’ni engellemek isteyen tek ülke olduğunu söyleyen Rice, “Bölgede istikrarsızlık olursa bunu İran yönetimine bağlamak gerekir’’ dedi. Rice ayrıca bölge ülkelerine Irak’ın borçlarını silmeleri çağrısı yaptı. ABD Savunma Bakanı Gates ise Washington’dan iki bakanın aynı anda bölgeye gitmesinin ziyaretin önemini ortaya koyduğuna dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: “Başlıca he FİLİSTİN KONUŞULDU Gates ve Rice Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Ürdün ile Körfez İşbirliği Konseyi dışişleri bakanlarıyla bir araya geldiler. Rice burada yaptığı basın toplantısında, görüşmede Irak ve Lübnan’daki durumla İsrailFilistin sorununun çözümü için iki devletli çözüm seçeneğini ele aldıklarını belirtti. Toplantının ardından Rice ve Gates, Suudi Arabistan’ın Cidde kentine gittiler. Rice İsrail ve ardından da Filistin’e gidecek. Bu ziyaretlerinde Rice’a eşlik etmeyecek olan Gates de Kuveyt İran’da gazeteciye idam kararı Dış Haberler Servisi İran’da iki Kürt gazeteci, “yıkıcı faaliyet’’ yürüttükleri gerekçesiyle “Allah’ın düşmanı’’ olmak suçundan ölüm cezasına çarptırıldı. Yargı erki sözcüsü Ali Rıza Cemşidi, gazeteciler Abdülvahhap Bohimar ve Adnan Hasanpur’un 16 Temmuz’da, Kürdistan eyaletinin Merivan kentinde yargılandıkları mahkemenin kararı uyarınca asılarak idam edileceklerini bildirdi. Sözcü, yüksek mahkemenin idam kararını onayıp onamadığını bilmediğini söyledi. İran medyasında, iki gazetecinin hükümet karşıtı muhalif gruplara üye olduğu öne sürüldü. Hasanpur’un kız kardeşi iddiaları reddederken gazetecilerin avukatları karara itiraz edeceklerini bildirdi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından verilen bilgiye göre iki Kürt gazeteci, ülkenin kuzeydoğusunda Kürtlerle merkezi hükümet arasında yaşanan gerilime ilişkin haberlere yer veren ve 2005’te yasaklanan Aso (Ufuklar) adlı bir dergide yazıyordu. Örgüt, yerel politikayla ilgili “hassas’’ konular hakkında makaleler yazan ve Amerika’nın Sesi dahil bazı yabancı yayın kuruluşlarına mülakat veren Hasanpur’un “Ulusal güvenliği tehdit eden faaliyetlerde bulunma ve casusluktan’’ suçlu bulunduğunu bildirdi. Bohimar da aynı zamanda çevreci bir hükümet dışı kuruluşa üyeydi. İdam kararını “utanç verici’’ olarak nitelendiren örgüt, bu kararın “İran’ın uluslararası yasalara saygı duymadığının ve gazetecilerle insan hakları savunucularını susturmak için her şeyi yapacağının göstergesi olduğunu’’ belirtti. Kararın geri alınması için uluslararası kamuoyunun harekete geçmesi gerektiğini vurgulayan örgüt, İran’ın “gazeteciler için en büyük hapishanelerden biri’’ olma yolunda ilerlediğini kaydetti. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, bu yıl başında yaptığı açıklamada, İran’ın “yıkıcı faaliyetler yürüttükleri’’ gerekçesiyle casuslukla suçladığı kişileri ve siyasi muhalifleri yargılamasından endişe duyduğunu bildirmişti. İran’da Bohimar ve Hasanpur dışında üç Kürt gazeteci daha “yıkıcı faaliyetler’’ suçlamasıyla cezaevinde bulunuyor. İran’da gazetecilere verilen ölüm cezalarının uygulanması çok düşük bir olasılık olarak görülüyor. Rusya da İran’a uçak satacak Dış Haberler Servisi Rusya’nın İran’a 250 adet son teknoloji ürünü uzun menzilli Sukhoi30 savaş uçağı satmayı planladığı haberleri İsrail’i endişelendirdi. İsrail istihbaratına yakınlığıyla bilinen DEBKAfile sitesinde yer alan haberde, İran’ın avcı uçaklarına ek olarak Sukhoi savaş jetlerine uyumlu ve bunların menzillerini kilometrelerce arttırabilecek yakıt tankeri uçağı da almayı planladığı belirtildi. İsrail basınında yer alan haberlere göre, savunma bakanlığı ve hükümet yetkilileri Sukhoi uçaklarının İran’ın uzun menzilli savunma kapasitesini önemli ölçüde arttıracağını belirterek haberlerle ilgili endişelerini dile getirdiler. İsrailli yetkililer bunu Rusya’nın, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerine 20 milyar dolarlık silah satacağını açıklayan ABD ile rekabet etme girişimi olarak değerlendirdiler. İsrail ve ABD’nin muhalefetine rağmen, Rusya kısa süre önce İran’a nükleer tesislerini korumasında kullanacağı gelişmiş hava savunma sistemleri satmış ve bu silahların savunma özelliğinden ötürü İran’a silah satma hakkı bulunduğunu savunmuştu. Erdoğan, Türkiye’nin Berlusconi’si Baştarafı 1. Sayfada sek bir ülkede, servetinin kaynağı açıkça sorgulanan bir medya imparatoru, seçmeni nasıl böyle kafaya alır? Vergi kaçakçılığı, yargıya rüşvet gibi suçlarla damgalanan şaibeli bir işadamı nasıl olur da oy alır?” Sosyologların, siyaset bilimcilerin uzun uzadıya irdelediği bu sorunun en kestirme yanıtı, sokaktaki adam nezdinde Berlusconi’nin bir “İtalyan rüyası” olması! Artı ve eksileriyle Berlusconi, ortalama bir İtalyan rüyası... Özgüveni, neşesi, gücü, parası, iyimser doğası, futbol tutkusu, pozitif enerjisi, yanından eksik etmediği 90’lık “anası”; dolgun dudaklı, dolgun göğüslü, dişilik timsali karısı, bollukbereket imajını tamamlayan boy boy çocukları, çapkınlığı, fıkracılığı, şakacılığı, halk dilinden anlaması, dönek aydınları tavlaması; vites değiştirmedeki, çark etmekteki hızı, insanı tepe sersemi eden kurnazlığı, tereddütsüz kıvırtması, sıkıştı mı sallaması ve üçerbeşer tırmandığı merdivenlerin üstünde dört dörtlük bir “başarı öyküsü” olması... Berlusconi’ye hayran olan İtalyanlar “Belki ben de bir gün onun gibi olabilirim!” hayali kuruyor ve sıfırdan başlayan bu işadamına “aileden biri” gözüyle bakıyor. Bu, asla bir mantık ilişkisi değil. Düpedüz aşk ilişkisi! Berlusconici bir İtalyanın önünde sıkıysa “lidere” dokunun. Babasına, oğluna, amcasına, dayısına, özkardeşine küfretmişsiniz gibi; celallenip “savunmaya” geçiyor! Başka hiçbir lider için “mazur” görülmeyecek kusurlar özrü olmayan “gaflar”, ayan beyan açığa çıkan “yalanlar”, alavere dalavere alttan girip üstten çıkmalar... Berlusconi söz konusu olduğunda “mazur” sayılıyor. Halk her şeyi ona “mubah” görüyor ve her şeyi “bağışlıyor”! Berlusconi’nin peşine düşen her yargıç ya da gazeteci peşinen “yanlı ve taraflı” olmakla ve inanmayacaksınız “komünistlikle”(!) suçlanıyor... İtalya’nın en zengin adamı, “temiz eller” karşısında “mazlum” sayılıyor! “Lideri görünmez bir dokunulmazlık zırhına” alan “liderizm”, “toplu bir akıl tutulması” başka deyişle. Onur Öymen’in “Mantıkla açıklanamaz!” sözünü, bu bağlamda yabana atmamak lazım... “Mantıkla açıklanamayacak şeyler!” ne var ki bizde “halkın geri kalmışlığı, cehaleti” ve genel geçer bir “din istismarı” anlamında kullanılıyor. Mesele, oysa bu kadar basit değil. Liderine “aşkla bakan” bir kitle, artık onu Berlusconi örneğinde görmüş olduğumuz gibi kendisinden ayrılmaz “ettırnak” sayıyor demektir. Hiçbir liderde hoş görülmeyecek “Ananı al da git!”, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir!” gibi hatalar; bu noktadan sonra “insanlık hali” hanesine yazılır. (Bakınız Hülya Avşar: “Böyle demesini seviyorum. İçinden öyle geçti, hatta sinirlendi, delirdi, öyle yaptı!”) Emine Hanım’a orda burda sunulan, binlerce dolar değerinde “gerdanlıklar”... Bilal’e alınan “gemiler”... “Frank Müller” saatler vs. “Koçum sana helal olsun!”, “Sen daha iyilerine layıksın!” kategorisine sokulur... “Demokratikleşme” ve “değişen Türkiye” adına “Erdoğanizmi” savunanlar; bunların üzerine giden siyasetçileri ve basını gitgide ve daha sık “lüzumsuz yere gerginlik yaratmakla” suçlayacak, “Halk gerginlik istemiyor!” düsturuyla marjinalleştirmeye çabalayacaktır... Bu filmin İtalyan versiyonunu yıllardır izlediğim için “replikleri” tanıyorum. Böylesine bir “kolektif akıl tutulmasının”, ne gelir düzeyi, ne doğrudan kültürle ilgisi var. Ya neyle ilgisi var? İdeolojilerin bıraktığı boşluk, merkez partilerin iflası, solun bunalımı, eski siyasilerin tasfiyesi, eskiyeni çatışması, reformlara direnç, siyasetin krizi... “Kolektif akıl tutulmasını” yaratan unsurlar bunlar... Büyük kırılma anlarında ortaya çıkan “karizmatik liderler”; o anda insanlara en çok ihtiyaç duydukları şey olan “iyimserlik” ve “geleceğe güven” duygusu aşılıyor. Doğru yanlış; sisteme bu “iyimserlik” ve “enerjiyi” enjekte etmeyi başaran lider; siyasetin bilinen referanslarından kopuyor. Bundan sonra artık, “lidere özgü” yeni doğrular biçiliyor. Ve “mantıkla açıklanamaz işler” devreye giriyor. VE SARKOZY ÖRNEĞİ Bu “akıl tutulmasının” son örneğini Fransa’yı ezip geçen “Sarkozy tsunamisinde” gördük... “Le Pen” sağı başta olmak üzere; aşırı sağdan merkez sağa, Fransız sağının tüm renkleri “Sarkozy tsunamisinde” eridi. Elysée Sarayı’na, kendisinden önceki cumhurbaşkanlarından bambaşka bir tarz getiren Sarkozy, işadamı dostları tarafından emrine sunulan “özel yat tatili kıyaklarından” zapturapt altına aldığı medyayla ilişkilerine, “first lady Cecilia”ya biçtiği Evita Peronvari Libya misyonlarına dek... eşi benzeri görülmemiş “yeni raconlar” dayatıyor. Fransız seçmeninden “tık” yok. Fransa çünkü giderek bir “Sarkoland”e dönüşüyor. Türkiye de Tayyip Erdoğan da, giderek kendi Berlusconi’sini ve Sarkozy’sini buluyor... BOP’un büyük ikramiyesi “ılımlı İslam modeli” ile birlikte!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle