Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ‘Türkiye İslamlaştırılıyor’ AB’ye bağlı Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan raporda, Türkiye’nin giderek İslamlaştırılmasının endişe verdiği belirtilirken DTP’nin PKK’ye bir şekilde bağlı olduğu vurgulandı Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan Türkiye raporunda, Türk toplumunun giderek İslamlaştırılmasının endişe verici olduğu belirlitldi. Haziran ayında yayımlanan “Türkiye’de Kriz: Avrupa yolunda yeni bir engel mi?” başlıklı raporda Türkiye’nin İslamcıKemalist kutuplaşmalar nedeniyle siyasi kriz içinde olduğu ileri sürülerek ülkede İslamcılığın yükselmesine neden olarak 1980 yılındaki askeri darbe gösterildi. Walter Posch tarafından kaleme alınan raporda “Türk toplumunun giderek İslamlaşması endişe verici ancak AKP’nin bunda sorumluluğu yok. Öte yanda ordunun 1980 darbesinin ardından İslamcılığı desteklediği düşünüldüğünde Kemalizmin laik unsurlarına sahip çıkması garip kaçıyor” ifadelerine yer verildi. Türkiye’de bugün yaşanan krizin siyasi İslamdan çok, ordunun, İslamcı kökleri olan bir cumhurbaşkanını istememesinden kaynaklandığının belirtildiği raporda, “Kemalistler siyasi İslama, Kürt milliyetçiliğine ve Avrupa liberalizmine meydan okuyor” yönünde ifadeler yer aldı. C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 10 AĞUSTOS 2007 CUMA Yeni Bir Savrulma mı? dan elemek fırsatı kaçırılır mı? Bu arada, “dine saygı” bahaneleriyle laikliği iğdiş edecek müdahalelere gidilmeyecek mi? Bunlar olmayacak diye düşünebilir misiniz? En başta şundan ötürü düşünmeyeceksiniz: Amerika’nın ünlü haritası günbegün uygulamaya sokuluyor; ve Türkiye için de, Ortadoğu’da “Ilımlı İslam” adına bir rol biçilmiştir. Yeni bir anayasaya gidildiğinde, içinden, Kemalizmin çağdaş, bağımsızlıkçı ve laik katkısını çekip atmak, Amerika’nın ihmal edeceği bir şey midir? AKP, her konuda olduğu gibi, şu yeni bir anayasa savletinde de Amerika’nın emrindedir. Ve içimizdeki düşman, eskisinden fazla güçlüdür. “Düşman kavi, talih zebun”dur bugün. Türkiye’nin ilerici, gerçekten demokrat ve devrimci güçleri derlenip toplanmalıdır. Dışarıdan ve içerden kuşatılmış haldeyiz. Ve son olarak, AKP yeni bir anayasa adına bir oyun sahnelerken, çağdaş ve Türkiye’ye yakışır bir anayasanın örneğini ortaya koymakta, gerçekten ilerici ve demokrat aydın ve kuruluşları da bir görev bekliyor değil mi? ? 31 Temmuz’da Duygu Asena’yı andık. Anısı, gönüllerde gitgide kökleşiyor. Bu yıl bunu da anladık. Neydi Kadının Adı Yok’ta yazdığı onun? Duygu Asena, kadının yaşadıklarını, lafını dolaştırmadan ve özellikle saptırmadan anlatıyordu; kadınların yaşadıkları da, cinsel olarak belirlenmiş bir yaşamdı ve kadınlar bunu bilmiyorlardı. Duygu’nun dilinden öğrendiler kadınlar. Onun unutmadığım bir sözü vardır, şöyle der: “Haksızlıklar beni hep kızdırmıştır. En yakınımda tanık olduğum haksızlıklar ise kadına karşı olanlardır.” İşte o evrensel acının dile getirilişi! Kadınların davasını savunurken, bir üslubu da oldu onun: Tavizsiz, dimdik duruşu da unutulmuyor. Bir de, en önde koştu yarışı. Kadınlar unutmamalı ve katılmalılar bu yarışa... Hasta tutuklular serbest bırakılsın Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yaşar İnce’nin, hepatit B hastalığının yanı sıra birçok sağlık sorunu olduğuna dikkat çekilerek tedavisinin yapılabilmesi için serbest bırakılması istendi. Partizan çevresinden tutuklu ailelerinin Galatasaray’da düzenlediği eylemde bir basın açıklaması yapan Birsen Gülinay, tecrit koşulları altında tutulan birçok tutuklunun öldüğüne dikkat çekerek “Tüm hasta tutuklular tedavi edilebilmeleri için serbest bırakılsın. Aksi takdirde yaşanacak tüm sorunlardan Adalet Bakanlığı sorumludur” dedi. laşıya gitmesi gerekeceğinin iletildiği raporda, Türkiye’de istikrarsızlığın sonbahar aylarına kadar süreceği ileri sürülüyor. Cumhurbaşkanının seçilmesinin ardından AB’nin yıl sonunda “Avrupa’nın kimliği ve sınırlarına” yönelik tartışmaların Türkiye’de milliyetçi kesimleri ateşleyeceği ve ordunun PKK’ye karşı yumuşak olmakla suçladığı AB’ye karşı terör kartını kullanacağı belirtiliyor. Raporda Türkiye’nin önünde yıl sonuna kadar krizi aşması ya da iç istikrarsızlığa sürüklenerek dolaylı veya dolaysız ordu yönetimi altında “eski kötü günlere” dönmesi gibi iki seçenek bulunduğu görüşü yer alıyor. Türk siyasi sisteminin durumun daha da kötüleşmesine izin vermeyeceğinin iletildiği raporun sonuç bölümünde, “Yeni hükümet ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından AB doruğuyla soğuk bir kış geçecek ancak 2008 yılının başında Türkiye normale dönecektir” yorumu yer alıyor. ‘AÇIK BİR SIR’ Raporun “Kürt sorunu” başlıklı bölümünde DTP’nin “bir şekilde” PKK’ye bağlı olduğu yorumu yer alırken bunun “açık bir sır” olduğu ifade edildi. DTP’nin AKP ile benzer bir kaderi paylaştığı, iki partinin de antiKemalist olarak görüldüğü belirtildi. Bu nitelemenin DTP için kesinlikle “doğ ru” olduğu ileri sürülürken “Çünkü şu açık bir sır ki, parti bir şekilde PKK’ye bağlı” denildi. Türkiye’de geçerli olan yüzde 10’luk seçim barajının “antidemokratik” olduğu ifade edilen raporda, DTP’nin seçim barajı nedeniyle, seçimlere bağımsız adaylarla girme kararı aldığı vurgulandı. ‘İSTİKRARSIZLIK SÜRECEK’ 22 Temmuz seçimlerinin ardından cumhurbaşkanı seçimi için AKP’nin uz A MBARGO FİİLEN BİTTİ HİROŞİMA’NIN 62. YILDÖNÜMÜ Fransa Libya’ya füze satacak Dış Haberler Servisi Fransa’nın, ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Bulgar sağlık görevlilerinin bırakılması karşılığında Libya’yla askeri anlaşma imzalama sözü verdiği söylentilerinin gündeme gelmesinin ardından Fransa Savunma Bakanı Herve Morin, Libya’nın ülkesiyle tanksavar Milan füzesi satın almak için niyet mektubu imzaladığını açıkladı. Libyalı üst düzey bir yetkili de ülkesinin Fransa ile 296 milyon Avro tutarında iki askeri anlaşma imzaladığını belirterek bunun “Avrupa’nın Libya’ya uyguladığı silah ambargosunun 2004’te kaldırılmasından beri bir Avrupa ülkesiyle imzalanan ilk anlaşma’’ olduğuna dikkat çekti. Aynı yetkili füze sistemleri üreticisi MBDA Grubu’yla imzalanan anlaşma uyarınca Libya’nın Fransa’dan 168 milyon Avro karşılığında Milan tanksavar füzesi alacağını ve Fransız Havacılık ve Savunma Sanayii şirketi ile 128 milyon Avro karşılığında telsiz haberleşme sistemi anlaşması imzaladıklarını söyledi. Libya’nın Fransa’yla askeri anlaşmalar yapacağı ilk olarak Libya lideri Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfi el Kaddafi tarafından Fransız Le Monde gazetesine verilen demeçte kamuoyuna duyurulmuştu. El Kaddafi, Libyalı çocuklara HIV virüsü bulaştırmaktan suçlu bulunan ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılan beş Bulgar hemşireyle bir Filistinli doktorun serbest bırakılmasında Fransa ile yapılan askeri anlaşmanın etkili olduğunu söylemiş, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise bu iddiayı reddetmişti. Sarkozy ve eşi Cecilia’nın da katkıda bulunduğu arabuluculuk girişimleri sonucunda Bulgar hemşireler ve Filistinli doktor 24 Temmuz’da Bulgaristan’a iade edilmiş, sağlık görevlilerinin Bulgaristan’a varır varmaz Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov tarafından affedilmeleri, yapılan anlaşmanın ihlal edildiğini belirten Libya’nın ve çocukların ailelerinin tepkisini çekmişti. ABD hâlâ nükleer silah geliştiriyor Haber Merkezi Dünya tarihinde atom bombasının savaş yıkımı amacıyla tek kullanıldığı ülke olan Japonya’nın Hiroşima kentinde cehennemin 62. yıldönümü ateşten kurtulanlarla birlikte anıldı. İnsanların üzerine atom bombasını atan tek ülke olan ABD, yıllarca süren radyasyon kalıntısının etkisi de dahil 250 bin insanın ölümüne neden oldu. Hiroşima’nın Barış Anıtı Parkı’nda bir araya gelen yaklaşık 40 bin kişi, atom bombasının etkilerinin ebediyen silinmesi için dua etti. Törende konuşan Hiroşima Belediye Başkanı Tadatoşi Akiba, “ABD, nükleer silah programını olduğu gibi muhafaza ediyor ve geliştirmeye devam ediyor” dedi. Saldırıda yaşamını yitirenler Ankara’da da anıldı. Hiroşima Belediyesi’nin hediye ettiği Ankara’daki Botanik Parkı’nda bulunan barış çanı, Amerikan bombardıman uçağı B29 “Enola Gay”in bombayı attığı sabah saat 08.15’te iki çocuk tarafından çalındı. İstanbul’da da TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu üyeleri, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları sonucu yaşamını yitirenleri Galatasaray Lisesi önünde andı. zellikle AKP’li yıllarda, art arda savrulmalar içinde olduk; millet de yaşatıldı bu altüst oluşlar içinde. Son seçimlerde gelip durduğumuz nokta, bir soluklanma ve rahatlama fırsatı sunuyor mu? Hayır! Yeni savrulmaların eşiğindeyiz. Şu yeni bir anayasa adına tartışmalar, onların ilk işaretidir. Ve bilerek, istenerek açılıyor yeni perde... ? Ülkemiz, son yıllarda, düpedüz bir yağmaya uğradı. Gırtlağına kadar borca batmış Türkiye’yi bekleyen, bir “Duyunu Umumiye”dir deniyor. Ancak bunu beklemeye ihtiyaç da yok; çünkü IMF, neye jandarmalık ediyor ki? Şu sıralarda, ülkeyi bir badireden kurtarma çarelerini araştırmak ve bir kurtuluşun önlemlerini almak için bir “İktisat Kongresi” , ilk düşünülmesi gereken bir girişimdi. Çevrenizde böyle bir kımıldama görüyor musunuz? Oysa şimdi gördüğümüz, yeni bir anayasa için hazırlıklar. Âdettir, yeni bir anayasa, bir “Kuruluş Meclisi”nden beklenir. Ne var ki bu iş, eldeki Meclis’te görülüp kotarılacak. Mutfak da, parti olarak AKP! Gazetelerden öğreniyoruz: Aylar öncesinden, AKP’de bir çalışma sonucu, bir anayasa taslağı ortaya çıkmış. Şimdi, uzmanlara başvuruluyormuş; taslak, daha sonra öteki siyasal partilerin ve sivil toplum örgütlerinin görüşüne sunulacakmış. En sonunda da, tartışmak için Meclis’e gelinecekmiş. AKP’nin taslağında neler var? Çoğu, AKP’nin öteden beri istedikleri! İğdiş edilmiş bir Çankaya; Anayasa Mahkemesi’ne siyasal organın burnunu sokması; YÖK’ü kaldırıp “eşgüdüm kurulu” adıyla, üniversitelere hükümetin el koyması; orduyu “İran ordusu” haline getirecek ilk adımlar; din derslerinin kaldırılması beklenilirken, yerine seçmeli yapılacak deyip eskiyi sürdürmek, vb... Tartışmalar Meclis’in önünde başladığında, kazanacak olan, oyçokluğu, yani AKP değil midir? Bu süreçte, “renksiz” anayasa adına, Atatürk’ün fikri mirasını anayasa Ö Fotoğraf: SERKAN YILDIZ Türkiye’de basın kısmen özgür WASHINGTON (AA) ABD Kongresi’nde düzenlenen ve bazı ülkelerdeki basın özgürlüğünün ele alındığı oturumda konuşan Freedom House (Özgürlük Evi) kuruluşu yetkilisi Paula Schriefer, “Türkiye’de basın özgürlüğüne ilişkin halen süren kaygılara karşın, bu alanda son 10 yılda etkileyici bir ilerleme sağlandığını’’ belirtti. Düzenlenen oturumda, Rusya ve bazı başka eski Sovyet cumhuriyetlerinde basın özgürlüğüne getirilen sınırlamalar sert dille eleştirilirken, Türkiye’deki duruma da değinildi. Dünyada basın özgürlüğünün ilerletilmesini amaçlayan Freedom House’un yetkilisi Schriefer, oturumdaki konuşmasının Türkiye’ye ilişkin bölümünde, “Türkiye’de çok sayıda özel televizyon ve radyo kanalının yeraldığı canlı bir medyanın bulunduğunu’’ anlattı. Schriefer, kuruluşun her yıl dünya ülkelerinde basın özgürlüğünü not vererek değerlendirdiğini ve bu değerlendirmede puan ne kadar düşükse o ülkedeki durumun o kadar iyi olduğunu hatırlatarak, “Türkiye’nin notunun, 1996’da 74 kötü puanla en fazla kaygı veren ülkeler arasında olduğunu, ancak notun 2000’de 58’e, bu yıl da 49’a düştüğünü’’ ifade etti. “Türkiye’de basın özgürlüğünü kısıtlayan en önemli unsurun TCK’nin 301’inci maddesi olduğunu’’ savunan Schriefer, “Türkiye’nin 49 puanla ‘basını kısmen özgür ülkeler’ arasında yer aldığına’’ dikkat çekti. bdullah Gül Cumhurbaşkanı adayı olacak mı? Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı gibi kritik bakanlıklara yeni isimler atanacak mı? Bakanlar içinde geleneksel akımdan gelenler mi, yoksa yetenek ve birikimiyle bu yerlere uygun adaylar mı ağırlıkta olacak? Bütün bu soruların cevabını bu yazıyı yazarken henüz öğrenememiştik. İhtimal o ki, bu yazıyı okuduğunuzda da bu soruların cevabı belli olmayacak. Başbakan Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’la uzun görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerden sonra parti yönetimiyle bu konuları ele alan toplantılar düzenledi. Bu görüşmelerden şimdiye kadar çıkan bir tek net sonuç var: Bülent Arınç artık Meclis Başkanlığı için aday değil. Öte yandan kendisinin kritik bakanlıklardan birisini istediği yazılıyor. Bir başka muhtemel değişiklik de Cemil Çiçek için olacak gibi görünüyor. Cemil Çiçek’in Meclis Başkanlığı için çalıştığı yönünde yorumlar yapılıyor. Bu da gösteriyor ki, Çiçek sanki artık Adalet Bakanı olmayacak gibi. En azından kendisi böyle bir ruh hali içinde. ??? Recep Tayyip Erdoğan’ın bu seçimlerle parti içinde daha güçlü hale gel A SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR AKP Kritik Dönemecin Eşiğinde… tercih ediyor. Gül aday olsa da olmasa da sonuç olarak Erdoğan’la aralarında bir burukluk oluştuğunu söyleyebiliriz. Gül, Cumhurbaşkanı olursa, bu burukluk bir ayrılığa kadar gider mi, onu bilmek mümkün değil. Ancak şurası bir gerçek ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. ??? Bakanlar Kurulu listesinin oluşturulması da en azından Cumhurbaşkanı adayı kadar önemli görünüyor. Çünkü hükümette yer alacak isimler, AKP’nin tercihlerini ve yönelimini de ifade edecek. Örneğin bu isimler içinde geleneksel kökten gelenler mi ağırlığı oluşturacaklar, yoksa farklı kesimlerin de güvenini kazanarak Türkiye’yi AB sürecine taşımada etkin rol oynayacak isimler mi öne çıkacaklar? Cemil Çiçek’le, Abdülkadir Aksu ile bu süreç güven verici şekilde yürütülebilir mi? diği bir gerçek. Geçen Meclis’teki milletvekillerinin 200’e yakınını değiştirdi. Bu isimleri değiştirirken eski gelenekten tercihlerini azaltırken, yeni ve dışa açık isimleri tercih etti. Abdullah Gül’ün de Cumhurbaşkanı adayı olmasını istemediğini hissettirdi. Seçimlerin hemen ardından Abdullah Gül, aday olduğunu ima eden bir basın toplantısı düzenlemesine rağmen AKP yönetiminden bugüne kadar onun aday olduğuna ilişkin bir açıklama yapılmadı. Bu durum, Erdoğan’ın bu adaylığa hâlâ pek sıcak bakmadığı anlamına gelmez mi? Tayyip Erdoğan’ın en çok zorlandığı konu bu aşamada Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi oldu. Belli ki Abdullah Gül aday olmak istiyor. Bu eğilimini eline fırsat geçtiği zaman söylemekten de geri durmuyor. Onun kişisel olarak bu noktada konuya daha kişisel yaklaştığı söylenebilir. Erdoğan ise siyasi dengeleri gözetmeyi Adalet, İçişleri, Milli Eğitim Bakanlıkları önemli. Belki buna Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı da eklemek gerekir. Bu isimlere bakınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AKP yönetiminin eğilimini öğrenmiş olacağız. O zaman daha net bir değerlendirme yapma olanağı bulacağız… AKP kritik bir dönemecin eşiğinde. Yönetimin vereceği kararlar, partinin ileriye yönelik hedeflerini de ortaya koyacak. Bakalım olaylar nasıl gelişecek? ??? Büyükada Seferoğlu arazisine yapılması düşünülen 40’a yakın binadan söz etmiştim. SİT alanı olan Adalar’da koruluğun içine bu kadar yoğun bir yapılaşma girişimi Adalıların tepkisine neden oldu. Böyle bir projeyi şaşkınlıkla karşıladıklarını belirttiler. Anıtlar Kurulu’nda bugün görüşülmesi beklenen bu imar girişimi, Adalılar tarafından dikkatle ve ilgiyle izleniyor. Beni telefonla arayan, mail yollayan Adalı okurlarım, Adalar Belediyesi’nin, Büyükşehir Belediyesi’nin bu konudaki tutumunu sordular. Ben de merak ediyorum. Şimdiye kadar bu kurumlardan resmi bir açıklama almadım. İzlemeyi sürdüreceğiz… oralcalislar?cumhuriyet.com.tr ABD’den ürküten rapor Dış Haberler Servisi ABD hükümetinin, 2004 ve 2005 yıllarında Irak silahlı kuvvetlerine dağıtılan yaklaşık 190 bin silahın akıbetinin ne olduğunu bilmediği ortaya çıktı. Türkiye’nin geçen ay dile getirdiği, PKK’nin ABD’nin Irak ordusuna verdiği silahları bir şekilde ele geçirdiğine yönelik iddialara ilişkin kaygı, Amerikan sayıştayının açıkladığı raporla daha da artacak. ABD sayıştayının raporunda, “ordunun, Irak silahlı kuvvetlerine verilen 110 bin adet AK47 (Kalaşnikof), 80 bin tabanca, 135 bin koruma ekipmanı ve 115 bin kaskın akıbetinin ne olduğunu söyleyebilme noktasında olmadığı” belirtildi. Bu silah ve teçhizatın, ABD ordusunun Irak güçlerini yeniden yapılandırmaya çalıştığı dönemde, Haziran 2004 ile Eylül 2005 arasında ortadan kaybolduğu kaydedildi. Raporda, ordunun 2004’ten beri bu silah ve teçhizatla ilgili sistematik olarak kayıt tutmamış olduğunun ortaya çıktığına da dikkat çekildi. Sık sık İran’ı Irak’taki direnişçilere silah sağlamakla suçlayan Washington’ın, 2003’ten beri Irak silahlı kuvvetlerine toplam 19.2 milyar dolarlık finansman sağladığı belirtiliyor. ABD Başkanı George Bush’un, Irak’taki durumla ilgili olarak kendi partisi içinden bile eleştiri oklarına hedef olduğu bir dönemde yayımlanan raporda, Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin, kendi başlarına operasyon yürütmeye yetkin Iraklı birliklerin sayısına ilişkin tatmin edici gelişme sağlayamadığı da ifade ediliyor.