28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Rusların yolculuğu, ‘dünyanın son sömürge yarışının başlangıcı’ olarak görülüyor C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 10 AĞUSTOS 2007 CUMA Rusya kutba bayrak dikti Dış Haberler Servisi Rusya, Kuzey Buz Denizi’nin 4 km. dibine bayrağını dikti. Küresel ısınmanın da etkisiyle buzulların giderek erimesi, bölge ülkeleri arasında zengin petrol ve doğalgaz rezervleri bulunduğu düşünülen Kuzey Kutbu’nda kimin söz sahibi olacağına ilişkin mücadeleyi kızıştırırken ilk raundun galibi Moskova olmuşa benziyor. Rusya’nın Kuzey Buz Denizi’ndeki karasularıyla ilgili iddialarını kanıtlamak amacıyla bölgeye gönderdiği araştırma ekibinden iki milletvekili ve bir bilim adamı, derinlerde bilimsel araştırma yapmak ve deniz tabanına Rus bayrağını dikmek amacıyla iki mini denizaltı ile dalış yaptı. Mini denizaltılardan Mir1 Kuzey Kutbu’nun 4 bin 261 metre derinliğine inerek deniz tabanına dokundu, titanyumdan yapılma Rus bayrağını ve gelecek kuşaklar için bir mesaj içe Kasımpaşa Kriterleri! En demokratik hak olan konuşma özgürlüğü Yunanistan’da sadece halka aittir. Parti başkanlarını eleştiren vatandaş dayak yemez, gözaltına alınmaz. Tamamen bağımsız olmalarına rağmen, kiliseden (politik taraf anlamında) yapılacak maddi yardımlar anında mercek altına alınır. Partililer ya da liderler seçim dönemlerinde mümkün olduğunca devletin imkanlarını kullanmamaya çalışırlar. Basın organları, partileri ya da liderlerini istedikleri şekilde eleştirebilir. Mizah dergilerinde çıkacak her türlü karikatürü politikacılar büyük hoşgörü ile karşılar. Kimseye dava açılmaz, hesap sorulmaz. Parti başkanları ya da milletvekillerinin makamlarını kullanarak kendilerine ya da aile bireylerine maddi çıkar sağlamaları Andreas Papandreu’nun ölümü ile noktalanmıştır. Dünya deniz ticaretinde bir numara olan Yunanistan’ın hiçbir liderinin çocuğu gemi sahibi değildir. Yine bu ülkede köylü milletin gerçek anlamda efendisidir. Çıkarlarını dikkate almayan bir partiyi çiftçi seçimde sandığa gömer. Karamanlis ile kurmayları AKP’nin oylarını yüzde 34’ten yüzde 47’ye nasıl çıkardığını muhakkak yukarıdaki kriterleri de dikkate alarak incelemişlerdir. Ama maalesef adaletten ve halktan korktukları için, şimdilik sadece “kravat çıkartıp, spor giyinerek geniş platformlarda konuşma yapılması” bölümünü taklit edecekler. Aslında böyle bir yükselişi sadece Karamanlis değil, dünyadaki tüm siyasiler ister, ama onların şanssızlığı Türkiye’de yaşamıyor olmaları. ??? DİPNOT: Önceki hafta Angela Merkel ile kurmayları Yunanistan’a gelip temaslarda bulundu. Bu temasın hemen ardından Alman Ekonomi Bakanlığı KKTC’ye uygulanan ambargoyu daha da derinleştirecek bir karara imza attı. Buna göre adanın Türk tarafında bulunan Rumlara ait araziler üzerinde inşa edilmiş otellere turist götürecek Alman şirketlere cezai müeyyide uygulanabilecek. Şimdi kukla Cumhurbaşkanı M. Ali Talat’ın çok sevip saydığı Merkel Hanım’a sormak lazım: “Peki Alman turistler Rumların Türk arazileri üzerine kurduğu tesislere gidip tatil yapabilir mi?” Yazık, Atina bir kere daha Rumlarla bir olup adadaki iki toplum arasında güveni sarsacak anlamsız bir oyuna imza attı. Her zaman yazıp, uyarıyorum, “Yunanistan’daki hükümetin tüm temaslarını dikkatle izleyip, gelişmeleri gözleyin” diye. Haksız mıyım? [email protected] M ini denizaltılardan Mir1 Kuzey Kutbu’nun 4 bin 261 metre derinliğine inerek titanyumdan yapılma paslanmaz 1 metrelik bir Rus bayrağını ve gelecek kuşaklar için bir mesaj içeren kapsülü deniz tabanına bıraktı. Rus ekibine göre olay “Ay’a bayrak dikmek kadar önemli.” ren kapsülü deniz tabanına bıraktı. Rus ekibinin lideri deneyimli kutup kâşifi ve aynı zamanda milletvekili Arthur Çilingirov, dalış yapılan alanın sarımtırak olduğunu ve hiçbir canlıya rastlamadıklarını söyledi. Çilingirov, dalışla ilgili olarak “İnsanoğlu bunu uzun zamandır düşlüyordu’’ diye konuştu. Ekipten biri de ilk kez bir denizaltının buzul tabakasının altında çalıştığını söyledi. Dalış öncesinde Rus ekibi “Tarihte ilk kez insanoğlu Kuzey Kutbu’nun altında deniz tabanına inecek. Bu, Ay’a bayrak dikmek kadar önemli” dedi. ÜCADELE KIZIŞACAK Nükleer buz kırıcı Rossiya’nın açtığı yoldan Kuzey Kutbu bölgesine giden Rusya’nın ünlü Akademik Fyodorov araştırma gemisi, Moskova’nın bölgedeki doğal kay M naklar üzerindeki iddialarına kanıt getirmek için yapılacak dalışın hazırlıklarını sürdürüyordu. Kuzey Buz Denizi’nde 10 milyar ton civarında petrol ve doğalgaz rezervi bulunduğunu düşünen Rusya, aralarında ABD’nin de olduğu diğer önemli güçlere meydan okuyarak bu bölgede geniş bir alanda hak iddia ediyor. 2001’de Birleşmiş Milletler’e yaptığı başvuruda kuzey kıyılarının karasularının karadaki topraklarının devamı ol duğunu iddia eden Rusya, bölgede denizaltında bulunan ve Lomosonov Sıradağları olarak bilinen jeolojik oluşumun kendi topraklarının bir uzantısı olduğu görüşünü dile getiriyor. BM, Moskova’nın bu iddiasına henüz bir yanıt vermedi. Rusya’nın mini denizaltıları, deniz tabanında bilimsel araştırma yaparak Moskova’nın bu iddialarına kanıt getirmeye çalışıyor. Şimdiye dek hiçbir ülkenin karasal uzantıları Kuzey Kutbu’na uzanmadığından, kutup çevresindeki bölge, Uluslararası Denizyatağı Yönetimi tarafından idare ediliyor. Rusya’nın yanı sıra ABD, Kanada, Norveç ve Danimarka (Greenland aracılığıyla) bölgede hak arayışı içindeler. İngiliz Daily Telegraph gazetesinin, Rusların yolculuğunu “Dünyanın son sömürge yarışının başlangıç atışı” diye yorumlaması dikkat çekti. En büyük barış gücü Darfur’a BMGK’den 200 bin kişinin ölümüne, 2 milyon kişinin yerinden olmasına yol açan iç savaşın başlamasından ancak 4 yıl sonra “sulandırılmış” bir karar çıkabildi Dış Haberler Servisi BM Güvenlik Konseyi, Sudan’ın yıllardır adı çatışma ve katliamlarla özdeşleşen Darfur bölgesine, yaklaşık 26 bin kişilik barış gücü gönderilmesini sağlayacak kararı oy birliğiyle kabul etti. Birleşmiş Milletler ile Afrika Birliği asker ve polisinden meydana gelecek karma gücün yaşama geçmesi halinde bunun dünyanın en büyük barış gücü olacağı belirtiliyor. Güvenlik Konseyi, 4 yılda yaklaşık 200 bin kişinin ölümüne, 2 milyon kişinin yerinden olmasına ve 4 milyonunun insani yardıma bağlı hale gelmesine yol açan iç savaşın ardından İngiltere ve Fransa’nın öncülüğünde hazırlanan kararı kabul etti. Karara bugüne kadar Sudan hükümetine tam destek veren Çin de onay verdi. Çin, Sudan’ın en büyük silah ithalatçısı ve bu ülkeden petrol alıyor. kararda, Sudan hükümeti ve isyancı gruplar ateşkese ve Afrika BirliğiBM arabuluculuğunda barış görüşmelerine davet edildi. Karardaki “barış gücünün kendi personelini, insani yardım taşıyan grupları koruma ve sivillere yönelik saldırıları ve tehditleri önleme amacıyla gerekirse güç kullanma dahil gerekli gördüğü önlemleri alabileceğine” ilişkin madde tartışma yarattı. Bunun milislere karşı aktif operasyon yürütülmesini engelleyebileceği yorumu yapılıyor. Daha önceki tasarı metnini “çirkin ve berbat” olarak niteleyip reddeden Sudan hükümetinin ve en büyük destekçisi Çin’in, metnin dilinin daha yumuşatılması üzerine itirazlarından vazgeçtiği belirtiliyor. Metnin oylanmasının ardından bazı ABD’li senatörler, “Tasarıyı hazırlayanlar Sudan’ın baskısına teslim olmuştur” diyerek tepkilerini dile getirdiler. EÇ KALINDI...’ BM Genel Sekreteri Ban Kimoon kararla, Sudan’ın tarihindeki trajik bir sayfanın kapandığını söylerken Sudan’ın BM Büyükelçisi yaptırımlara gerek kalmadan karara harfiyen uyacaklarını kaydetti. Barış gücünün yıllık harcamasının 2 milyar dolara çıkabileceği tahmin ediliyor. Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi kararın ardından yaptığı açıklamada Darfur’daki olaylarla ilgili olarak haklarında tutuklama emri çıkardıkları kişileri ilişkin sürecin göz ardı edilmemesi yönünde uyarıda bulundu. Mahkeme mayıs ayında Sudan’ın insani yardım bakanı Ahmed Harun ve Cancivit militanlarının lideri Ali Kosheyb hakkında tutuklama emri çıkarmış ancak Sudan hükümeti bu kişileri teslim etmeyi reddetmişti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, barış gücü oluşturulmasına yönelik kararın çok geç alındığına vurgu yaparken yardım örgütü Oxfam gücün bir an önce konuşlanmasını istedi. Nüfusunun büyük bölümünü Arapların oluşturduğu Sudan’da, 2003 yılında hükümet Cancavit olarak adlandırılan Arap milisleri kullanarak Afrika kökenlilere karşı şiddet uygulamaya başlamıştı. Sudan hükümeti, geçen yılın mayısında Nijerya’da isyancı gruplardan biriyle barış anlaşması yaptı ama şiddet sona ermedi. Darfur’da şu anda Afrika Birliği’ne mensup 7 bin asker görev yapıyor. (Fotoğraf: AFP) İLK BİRLİK EKİM AYINDA Tasarı, Darfur’daki şiddetin durması için bölgede başlangıç olarak bir yıllığına BMAfrika Birliği Karma Barış Gücü Harekâtı (UNAMID) başlatma kararını içeriyor. Bu karara göre Darfur’a 19 bin 555 asker ve 6 bin 432 sivil polisten oluşacak barış gücü personeli gönderilebilecek. İlk birliğin bölgeye ekim ayında gönderilmesi planlanıyor. UNAMID, Darfur’da şu an görev yapan 7 bin askerlik Afrika Birliği barış gücünün yerini 31 Aralık 2007’den geç olmamak kaydıyla almış olacak. Fransa ve Avustralya’dan güce katkıda bulunabilecekleri yönünde açıklama geldi. Darfur’da askeri bir çözümün geçerli olamayacağı vurgulanan ‘G unan basınında yer alan haberlere göre AKP’nin Türkiye’de yapılan genel seçimlerdeki başarısını dikkate alan Kostas Karamanlis, Erdoğan’ın seçim stratejisinden bazı bölümleri aynen uygulamaya karar vermiş. “Bazı bölümleri” diyoruz, çünkü tamamını uygulayamayacaklarını onlar da biliyorlar. Örnek alınacak bölümlere göre Karamanlis ve kurmayları gelecek yıl yapılacak seçimlerde öncelikle her gün iki ayrı meydanda halka konuşacakmış. Konuşmalar yazılı metinden değil irticalen yapacakmış. Kürsü yerine geniş platformlar tercih edilip hareketli ortam sağlanacakmış. Ceket ve kravat atılıp mümkün olduğunca spor kıyafet tercih edilecekmiş. Halkın anlayacağı şekilde, yani onların dilinde hitap edilecekmiş. Yani bu bölümlerde yarım Kasımpaşalı stratejisi izlenecekmiş. Eğer biraz Yunan halkını tanıyorsak bu noktada şunu söyleyebiliriz: Karamanlis’in uygulayacağı bu strateji partisine yüzde 0.5’lik bile oy getirisi sağlamaz. Seçimi kaybeden Papandreu’nun kampanya çalışmaları süresince bisikletle halkın arasında dolaşması nasıl etkili olmadıysa, Karamanlis’in uygulayacağı yukarıdaki “Erdoğan” taktiklerinin de çok fazla etkili olmayacağı kanaatindeyim. Yunanlı politikacıların bilmesi gereken şudur ki, AKP sadece yukarıdaki kriterlerle oylarını yüzde 13 artırıp 47’ye çıkartmadı. Erdoğan’ın seçim stratejisi “Kasımpaşa kriterleri ve Milli Görüş geleneği” üzerine oturtulmuştu. Bu çerçevede Türkiye’de seçim öncesi yaşananlar dikkate alındığında Karamanlis’in neden Erdoğan’ın kriterlerinden “kısıtlı” yararlanmayı düşündüğü ortaya çıkıyor. Eğer biraz açarsak: Bir kere, Yunanistan’da Türkiye’de olduğu gibi körü körüne gidip bir partiye oy kullanacak tarikatlar olmadığı gibi, halk çok fazla bilinçlidir. Partiler, kaynağı belli oymayan paralarla milyonlarca kişiye erzak, beyaz eşya, kömür dağıtamaz. Liderler çocuklar üzerinden ailelerini kandırmak için arabalarının bagajlarını çikolata ve şekerle doldurmazlar, çünkü bilirler ki, bu şekilde bir politika etik değildir. Yunanistan’da iki büyük partinin seçmenleri kesinlikle blok halde oy kullanmazlar. YDP ve PASOK arasındaki çok küçük olan oy farkı (yüzde 3 ya da 4) bilinçli seçmenin elindedir. Bu seçmenlerin gezer oyları her dönem iktidarın el değiştirmesinde etkili olmuştur. Halkına “ananı da al git” diyecek bir lider ile partisinin milletvekilleri, seçimden 24 saat sonra tası tarağı toplayarak anasının evine gitmeye mahkumdur. Y orsa yatırımcısı için güvensizliğin arttığı, manipülasyonlar karşısında yönünü şaşırdığı kötü bir hafta sonuydu. Parlak bir hafta başı da olmayacak. Global piyasalardaki hedge fonlarının tetiklediği dalgalanmalar, derken... ABD’de mortgage fonlarından kaynaklanan kriz, cuma gününe gelindiğinde İMKB de dahil tüm dünya borsalarını etkiledi. Aslında cuma günkü dalga birçok yatırımcı için sürpriz değildi. Sermayenin kural ve sınır tanımadan nemalandığı bir dönemde yaşadığımıza göre bu tür dalgalanmalarla daha sık karşılaşmamız bile olası! Malum, büyük fonların riski azaltarak yüksek getiri elde edebilmesi belli bir zaman aralığını gerektirir. Kısa zamanda yüksek getiri elde edebilmesiyse daha yüksek riske katlanması demektir. Daha yüksek riski üstlenmenin yolu ise kuralsızlaşmadan geçer. Kuralsızlık piyasalara hâkim oldukça köpekbalıklaşma eğilimi de artar! Piyasalar giderek köpekbalıklarının, yani hedge fonların egemenliğine girer. İşte, bugün ‘hedge fonlar’ dediğimiz, dalgalanmayı yaratan fonlar kısa zamanda yüksek getiriyi yakalamak için piyasaya dalan büyük ölçekli fonlardır. Bu özellikleri nedeniyle de köpekbalıklarına benzetilmekteler. Tabii ki her büyük ölçekli fonu ne ‘hed B GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Köpekbalıklarının Piyasa Egemenliği Tüm bu gelişmeler yatırımcının risk alma güvenini azaltırken yatırımcı da risk yönetimini değiştirerek daha az riskli alanlara kaymaya başladı ki... Bu da kâr realizasyonu odaklı olmayan satışların artmasına neden oldu. ??? Kaldı ki Bear Sterns’ın iki S&P fonunu kapatması global dalga beklentisinin hiç de boş olmadığını gösteriyordu. Zira Bear Sterns dünyanın en büyük yatırım bankalarından biri. S&P’ye ait fonları kapatması da yatırımcı nezdinde bankanın kredi notunun düşmesi demek. Zaten öyle de oldu. Bear Sterns hisseleri yüzde 5.9 değer kaybetti, yani dibe vurdu. ABD piyasalarında işlem gören şirketlerin değerini 2.1 trilyon dolar azalttı. Türkiye tüm bu gelişmelerden nasıl etkilenir derseniz... Nasıl ki pazartesinin geleceği belli idiyse, Türkiye’nin nasıl etkileneceğini anlamak için de borsa ve kurdaki günlük oynamalar kadar, Türkiye’deki kısa vadeli fonlar içinde ge fon’ olarak tanımlamak, ne de tüm hedge fonlara köpekbalığı benzetmesi yakıştırmak mümkün. Ama kısa vadeli fonların büyüdüğü, büyüdükçe fon sahiplerinin iştahının açıldığı günümüzde büyük ölçekli fonların giderek ‘hedefe fon’lar haline dönüştüğü de bir gerçek. Hedge fon vurgununun en yakın örneği, malum 1997’deki Güney Asya kriziydi. Cuma günkü dalgalanmanın birçok yatırımcıya global kriz olasılığını düşündürmesi de zaten bu nedenle. Daha da somut ifade etmek gerekirse: Global piyasalardaki kısa vadeli fonların dörtte biri ki 1.4 trilyon dolar civarında olduğu sanılmakta hedge fonlara dönüşmüş durumda! ABD örneğinde olduğu gibi konut sektöründe getirilerin yüksek olduğu ülke piyasaları da hedge fonların tercih alanında! Özellikle de mortgage içindeki payları giderek artmakta. Dolayısıyla hedge fonlardaki dalgalanmalar, başta mortgage olmak üzere yüksek getirili konut kredi piyasasını doğrudan etkilemekte! hedge’lerin etkinliğini ve... Hedge’lerin köpekbalıklaşmalarına karşı oluşturulacak mekanizmaları takip etmek gerekir. The Economist’in son sayısında yatırımcının Türkiye tercihini; “Belki yatırımcılar, nihayet gözlerini Türkiye’deki risklere açmaya başlıyor” sözleriyle yönlendirmesini de bu açıdan dikkate almakta yarar var!.. The Economist’in uyarısı yatırımcı kadar bu ülkedeki herkes tarafından da dikkate alınmalı. Zira borsanın yüzde 70’inden fazlasının dış yatırımcı tarafından yönlendirildiği bizim gibi ülkelerin köpekbalıklarının saldırısından sonra toparlanması ne ABD, ne de Avustralya borsaları gibi olmakta. Nasıl toparlansınlar ki! Özellikle de cari açığın GSYİ’ye oranı yüzde 7.5’i bulmuş bir ülkeyseniz! Düşük faizli para birimlerinden borçlanarak yüksek getirili YTL’ye yatırım yapan fonların üstünde oturuyorsanız! Uzun lafın kısası... Bu hafta başta ABD ve Avustralya olmak üzere global piyasaların sıkı takip edilmesi ve... Piyasalardaki iniş çıkışlar karşısında paniğe kapılmak yerine bu hareketlerin nedenlerinin zamanında değerlendirilmesi gereken bir hafta. Referandumdan vazgeçebilir Sarkozy’nin ince hesabı Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Türkiye’nin AB üyeliğine şiddetle karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin birliğe yeni üyelerin katılımı için referandum yapılmasını öngören anayasa maddesinin değiştirilmesini istediği ileri sürüldü. Merkezi Brüksel’de bulunan EU Observer haber sitesinde Sarkozy’nin AB’ye yeni üyelerin katılımına yönelik Fransız parlamentosunun karar vermesini hedeflediği yönünde uzman görüşüne yer verildi. Fransa Cumhurbaşkanı’nın bu maddenin olmadığı bir anayasal reform için üst düzey bir komite oluşturduğunun öne sürüldüğü haberde bu değişikliğin gerçekleşmesi durumunda Türkiye’nin yanı sıra ileride Makedonya, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Kosova’nın AB üyeliğinin etkileneceği yorumu getiriliyor. Siteye konuşan Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü uzmanlarından Philippe Moreau Defarges ise Sarkozy’nin referanduma gitmeden Türkiye konusunu ulusal parlamentoda karara bağlayabileceği yorumunu getirdi. Defarges, “Türkiye’nin üyeliğine karşı olmak, referanduma karşı olmak fikriyle uyuşabilir” görüşünü dile getirdi. [email protected] www.turkelminibas.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle