Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Özelleştirme, ÖİB’nin 750 milyon dolarlık zararı için kovaladığı Global’e gidiyor C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 11 MAYIS 2007 CUMA Celp yerine liman verelim Murat KIŞLALI ANKARA Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), bir taraftan Tüpraş’ın yüzde 14.76’sını sattığı Global’i, yargı ihaleyi iptal ettiği için payını geri almak amacıyla mahkemeye verirken, diğer taraftan da davalı olduğu bu grubu İzmir Limanı ihalesine soktu. İhaleye en yüksek teklifi veren Global’in patronu Mehmet Kutman, 752 milyon dolar zarar oluşan Tüpraş’ın yüzde 14.76’sının satışının yanı sıra şaibeli Ku Birleşin!.. ??? Şimdilik gelinebilen nokta, CHP ve DSP arasında söz kesme aşamasında. Seçim ittifakında sağlam temelli bir uzlaşmaya varmalarının da, siyasi karar iradesini ellerine alan halk yığınlarına yetebileceğini sanmıyorum. Her şeyin eski tas eski hamam, yol ayırımında korkulanların olmaması, halkın sivil muhtıralarının havada kalmaması, kalıcı sonuçlar, gelecek için.. güvence isteyen ortak irade, ortak değerlerden ödün verilmeyecek güçlü bir ittifak istiyor. CHP, DSP’nin birleşmesi yetmez. SHP, aynı değerleri savunan ne kadar parti varsa, hepsinin çorbada tuzunun olabilmesi bekleniyor. Beklenen aslında ne bu partilerin tek çatı altında buluşması, ne de seçim ittifakı ile sınırlı. Beklenen meydanlarda kenetlenen milyonların buluşmasında çimento işlevi yapan laiklik, Cumhuriyet, ülke bütünlüğü, evrensel insan hakları, demokrasi, çağdaş yaşam değerlerinde kalıcı, kararlı, örgütlü, ödünsüz ittifak için, bireysel, siyasi çıkarlardan özveri... Özellikle 12 Eylül sonrası süreçte ne yazık ki başta siyasi partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütlerinde işlemeyen iç demokrasi, sistemin beslediği merkez cuntası, lider diktatörlüğünü kırmak sadece sağda değil solda da çok zor. Sağda çıkar ilişkileri nedeniyle batmayan bu antidemokratik yapılanma, solda örgütlerin iç dinamiğini, gücünü sarsıyor. AKP’de Erdoğan’ın padişah gibi davranması, iktidar yetkilerini elinde tutması izlendiği üzere AKP tabanında kamuoyuna yansıyabilen en küçük bir patlamayı bile gündeme getirmiyor. Patlama olursa ancak partinin iktidar olma şansını yitirmesi aşamasında olur. Solda bireyler her koşulda daha özgür hareket ettikleri için de bölünmeleri, tabii örgütlülüğe zarar verebilmeleri çok daha kolay. Sol parçalanmakla kalmıyor, solun siyasal ve toplumsal yaşamdaki ağırlığı, belirleyiciliği doğa yasasına ters bir gelişme göstermiş oluyor. İşte bugünlerde meydanlarda buluşan halk kitlelerini, milyonları en çok öfkelendiren gerçek bu. Partilerin kendi ilke ve değerlerine ilişkin, parçalanma sorumluluğuna yönelik en haklı gerekçelerinin bile anlamına kulak asan yok. Söz konusu hepimizin, ülkemizin geleceği olunca, koşulsuz özveri beklentisi her gerekçenin üstünde haklılık kazanıyor. Milyonlar karar verme gücünü ellerine alınca, “birleşin” diye haykırıyorlar. Bu isteme karşı duranların gerekçelerinin haklılığına bakmayacaklar, siyasi liderleri, partilerini cezalandırmak, hatta tarihe gömmek üzere harekete geçecekler... soner?cumhuriyet.com.tr Özelleştirme İdaresi, bir taraftan Tüpraş’taki yüzde 14.76’lık payını geri almak için dava açtığı Global’e diğer taraftan İzmir Limanı’nı vermeye hazırlanıyor. Limanİş konuyu yargıya götürecek. şadası Limanı ve Galataport ihaleleri sürecinde de önemli rol oynamıştı. Tüpraş’ın yüzde 14.76’sının satışını iptal ettiren Petrolİş’in avukatı Gökhan Candoğan, “Özelleştirme, Global’e alacağını geri almak için ceza davası açmış, ‘Geri ver’ demiş, o da ‘Bende değil’ diye yanıt vermiş. Bu dava sürerken, husumet sonuca bağlanmamışken, bu grubu başka ihaleye almak sağlıklı değil” dedi. Limanİş Sendikası Başkanı Raif Kılıç da ihalenin yargıya götürüleceğini açıkladı. Kılıç, “Sendikamız İzmir Limanı özelleştirme ihalesini en kısa sürede yargıya götürecek ve bütün meşru haklarını kullanacaktır. Limanın TCDD tarafından yaptırılan değer tespit rakamı 8 milyar dolardır. Bu nedenle TCDD İzmir Limanı açık bir şekilde peşkeş çekilmiştir” değerlendirmesini yaptı. CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ise “Kutman sadece İzmir Limanı değil, Kuşadası Limanı, İsrailli işadamı Sami Ofer ile olan ilişkileri, Galataport nedeniyle de şüpheli. ‘Gerekirse genelge, yönetmelik, kanun çıkarırız’ diyen bir kişinin bu tür ihalelere sokulması zaten doğru değil” dedi. Enerjide yeni merkez: Körfez İskenderun Körfezi’nin gelecek 100 yılın petrol nakil merkezi olacağına dikkat çeken bölge işadamları, ekonominin geleceği için denizcilikle ilgili mevzuatın elden geçirilmesini istiyor. Fatma KOŞAR / Akın BODUR İSKENDERUN BakuTiflisCeyhan (BTC), KerkükYumurtalık ham petrol boru hattının yaşama geçtiği İskenderunİskenderiye ve İran doğalgazı projesinin kesiştirilerek ‘enerji terminali’ne dönüştürülmesi hedeflenen İskenderun Körfezi, gelecekteki 100 yılın petrol nakil merkezi olarak gösteriliyor. Ham petrol ve doğalgaz hatları ile Doğu Akdeniz’in güvenliği ise NATO adına kurulup ABD’nin kontrol ettiği uydu sistemli Hatay’daki Kisecik Radarı’ndan sağlanıyor. TCDD’nin İskenderun ve Mersin limanlarının da özelleştirilmesi takvimi hızlandırması beklenen faktörler arasında, yassı ürün şartıyla devredilen İSDEMİR’in yatırım planı ve bunun körfezin tersane ve gemi söküm merkezine dönüştürülme hedefini yaratması, bölgede liman ve iskelelerinin sayısal çokluğu da gösteriliyor. Denizcilik sektörünün master planına ihtiyacı olduğunu ve mevzuatlardaki karışıklıkların giderilmesinin, sektörün geleceği açısından önemli olduğunu belirten İSGİAD (İskenderun Genç İşadamları Derneği) Başkanı Gökhan Gökten, “İskenderun Körfezi, önümüzdeki 100 yılın petrol nakil merkezleri arasında sayılmaktadır. Bu nedenle körfezimize her yıl binlerce tankerin gelmesi sürpriz olmayacaktır. Bu da ekonomik bir yarar demektir” dedi. Gökten, bölgeye yeni liman ve tersanelerin kurulmasının, denizcilik sektörünün önemli sıçrama taşı olacağını vurguladı. Doğu Akdeniz Bölgesi’nin, Türkiye’nin petrol ve gaz arama yöresi olduğunu ifade eden ASAM Genel Koordinatörü Necdet Pamir, denizde petrol ve gaz çıkartmanın da zor ve riskli olduğunu söyledi. Dünyada bilinen 180 trilyon metreküp doğalgazın 72.13 milyon metreküpünün Ortadoğu’da, 58.32 milyon metreküpünün de BDT ülkelerinde, üretilebilir 1200.7 milyar ton ham petrolün yüzde 65’lik ‘Ulusal güvenlik şart’ bölümünün de Ortadoğu’da yer aldığını anımsatan Pamir, Türkiye’nin enerji terminali ülke olduğunu belirtti. Pamir, “Küresel güçler, ülkelerin aldığı ya da almadığı kararları nedeniyle boru hatlarının geçtiği ülkeleri, hatlar üzerinden cezalandırabilir. Bunu dikkate almak lazım. Enerji güvenliği, ekonomik ve ulusal güvenliğin yaşamsal unsurları arasında yer almaktadır” diye konuştu. İş Bankası devler listesine girdi Dünyanın en büyük 2000 şirketinin yer aldığı Forbes’un listesine Türkiye’den 10 şirket girerken, Türk şirketleri arasında ilk sırada yer alan İş Bankası, 375. oldu. Ekonomi Servisi Türkiye İş Bankası, Forbes dergisinin her yıl hazırladığı “Dünyanın En Büyük 2000 Şirketi” 2006 yılı listesinde, 375’inci sırada yer aldı. İş ve yönetim dergilerinden Forbes’un her yıl hazırladığı “Dünyanın En Büyük 2000 Şirketi” 2006 yılı listesi açıklandı. 2004 yılından bu yana listedeki ilk 500 firma içindeki tek Türk şirketi olan Türkiye İş Bankası, Nisan 2007’de açıklanan 2006 yılı listesinde de 375. sıraya yerleşerek, dünyadaki ilk 500 firma içinde yer alan tek Türk şirketi oldu. Dünyanın en önemli 2000 şirketinin sıralandığı listede, İş Bankası dışında 10 Türk şirketi daha, 2000 şirket içinde yer aldı. Forbes’un listesinde yer alan Türk şirketlerinden Akbank 508., Sabancı Holding 612., Koç Holding 683., Garanti Bankası 792., Vakıfbank 932., Turkcell 965., Tüpraş 1107., Doğan Holding 1254., Enka 1551. ve Petrol Ofisi 1806. oldu. üyük Zonguldak madenci direnişinin ilk günlerinden biriydi. Deneyimli, saygın sendikacı ve siyasetçi Muzaffer Saraç önce grevci maden işçileri ile Zonguldak halkının buluşmasını, her gün yinelenen mitingi, kalabalığı, coşkusunu izlemiş. Genel Madenİş merkezinde uzun yıllar kendisine de danışmanlık yapmış, o tarihte Şemsi Denizer, madenci direnişinin danışmanı Önder Aker’e uzun uzun sarılmış, galiba da sevinç gözyaşları döküyordu: “Önder siz ne yaptınız böyle? Ortada sendika yönetimi, kararları.. yok. İşçiler meydandan Başkan’a sloganla sesleniyorlar. Başkan konuşuyor, mesajı alıp, sloganları ile karar veriyorlar. Sendikanın karar defteri rafta, kararlar meydanda alınıyor...” diyordu. Özal’ın madenleri kapatma, kömür ithal etme, işçinin hakkını vermeme tehdidine karşı, grevle birlikte başlayan, dünya emek tarihinde örneği görülmeyen, en uzun süreli, en büyük kitleli büyük madenci direnişi, işçilerin Zonguldak halkını arkalarına alarak tek ses, tek güç olmaları... Sadece istenen toplusözleşmenin imzalanması, madenlerin kapatılmaması kazanımını getirmedi. Özalizmi dize getirdi. O tarihlerde Zonguldak ölçeğinde gündeme gelen halkın kenetlenmesi, meydanlarda tek ses oluşturması, bugün ülke çapında, ülkenin geleceğine yönelik olarak gündemde. Cumhuriyet, laiklik, ülke bütünlüğü duyarlılığında, tehdit algılamasında birleşen kitleler, sivil milyonlar, kendilerinin, çocuklarının, ülkenin geleceği için olmazlarını saymakla kalmıyorlar, gerçekten kalıcı bir şeyler olabilmesi için çözüm üretiyorlar. Ortak amaçlar, ortak değerler adına sivil başkaldırı, dayanışma, meydanlarda buluşma, sloganlarla konuşma, karar üretme.. öylesine üretken, sağduyulu, önünde durulamaz bir güç ki... Halkın başkaldırısı, kendi geleceği için kenetlenmesinin miladı olan Tandoğan’da ağırlıklı vurgulanan tehlikenin farkında olmaktı. Çağlayan’da AKP’nin iktidarla yetinmeyip devleti ele geçirme projelerine karşı duruşun çerçeveleri çiziliyordu. ManisaÇanakkale.. bileşkesinde siyasilere “birleşin” muhtırası veriliyordu.. Ağırlıklı merkez sola yönelik bu halk muhtırasının sonucunda önce merkez sağ birleşmesi için somut adım atılmış oldu. Kimileri merkez solun birleşmeye direnmelerini Türkiye’deki tüm olumsuzluklar için yargılama kolaylığına kaçsa da merkez solun birleşmesinin merkez sağdan daha zor olması eşyanın tabiatına uygun bir durum. Nedenlerine girmeden soldaki bölünmüşlüğe, verdiği zararlar bağlantılı çok daha büyük öfke duyulduğunun altını çizmekle yetinelim. B ve İngiltere son aylarABD da TSK’nin “siyasete BIÇAK müdahale etmesine” çok kızmışlar. Oysa 12 Eylül 1980 darbesi hem Washington hem de Londra tarafından alkışlarla karşılanmıştı. Çünkü yapanlar, “onların çocuklarıydı”. Bugün muhtıra verenler ise Washington ve Londra’nın hiç hoşlanmadığı şeyleri söylüyorlar: Çekiç Güç büyük hataydı; (ABD ve İngiltere Türkiye’yi kandırdı). Irak’ın kuzeyinde Talabani, Barzani ve PKK’nin esas arkasındakini görelim (yani ABD, İngiltere ve İsrail’i; esas düşman onlar). Türkiye’nin AB ile görüşmelerindeki çerçeve belgesi Türkiye’yi bölmeye yönelik maddeler içeriyor (AB bizi bölmek istiyor). Evet bugün bunları söyleyenler dünkülerden çok farklı.. “Onların çocukları değil”... Olaylara Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından bakıyorlar; ABD, İngiltere ve İsrail’in maskesini düşüren şeyler söylüyorlar. Bunlar Cumhuriyetin, Atatürkçü düşüncenin ve Lozan’ın yanında: Öyleyse bunlar çok tehlikeli!.. Üstelik halkordu dayanışması hızla yükseliyor. “Ne şeriat ne darbe” sloganı yayılmalı ki asker baskı altın SIRTI EROL MANİSALI Bunlar, ‘Bizim Çocuklar’ Değil... da kalsın: Bizim sivil darbe anlaşılmasın... Böyle düşündükleri için, “Ordu siyasete müdahale etmesin” diye bar bar bağırıyorlar. Siyasete kim müdahale etsin? TSK onların maskelerini düşürmesin; Washington, Londra ve Brüksel “emirlerindeki oligarşi ile” siyaseti yönetsinler; sivil ve sessiz darbeyi sürdürsünler. Ordunun maskelerini düşürmesi, oligarşinin elini kolunu bağlıyor. Oligarşinin medyası ile halk alay etmeye başlıyor; milyonlar, “Satılık medya” diye haykırıyor. İşbirlikçi köktendincilerin ikiyüzlülüğü ortaya çıkıyor. “Öndeki kuklaları” açığa çıkınca ABD ve İngiltere Türkiye’yi yönlendiremez hale geliyor. Daha da kötüsü “TSK’nin anayasayı, Cumhuriyetin değerlerini ve Lo zan’ı savunan kesin duruşu’’ halkordu bütünleşmesini getiriyor. Onlar için en büyük tehlike bu; yürütmekte oldukları sessiz darbeye karşı ‘’Halk, askerin uyarılarıyla başkaldırıyor’’; Cumhuriyetin ve Lozan’ın kazanımlarının arkasında sımsıkı duruyor. Askere yalnız Batı kızmıyor; işbirlikçi köktendinciler ve işbirlikçi sermaye çevreleri de kızgın. Özel sektörü çok iyi tanıyan Öztin Akgüç’ün yazdığı gibi, “Özel sektörün bir bölümü yabancıların güdümüne girdi ve onların sözcülüğünü yapmaya başladı.” (*) İSTEDİKLERİ NE? Halkordu bütünleşmesini yıkmak için her şeyi yapıyorlar; Biçimsellik esas alınsın, protokol Atatürkçülüğü yerleşsin.. aynen 12 Eylül’de olduğu gibi. Ilımlı İslamın yolu açık tutulsun. AKP’nin yaptığı gibi “en liberal, en özelleştirmeci ve açık politikalarla” ekonomi onların emrine sunulsun. Oysa halkın ordu ile bütünleşmesi, hele TSK’nin ABD ve AB konusunda kimi yaşamsal gerçekleri açıklaması, onların maskesini düşürüyor. Halk, oligarşinin yürüttüğü sessiz darbeyi görmeye başladı. Kahrolsun Amerikan emperyalizmi. Satılık medya istemiyoruz. Cumhuriyetin değerlerini kimse bozamaz. Milyonlar bu söylemlerle yumruğunu havaya kaldırdı. Emperyalizm bundan korkuyor; halktan ve Türk Ordusu’ndan korkuyor. Meclis’in tartışmadığını, hükümetin söylemediğini, “ordu tartışmaya açıyor, halka sunuyor”. Örtülü faşizm deliniyor. Bu nedenle, “halk ve orduyu susturmak istiyorlar”. Hayır susmayacağız, susturamayacaklar... (*) Öztin Akgüç’ün makalesi, Cumhuriyet, 4 Mayıs 2007. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Coca Cola 121 yaşında Ekonomi Servisi Günümüzün en değerli markası olarak tanınan içecek markası Coca Cola 121 yaşında. Günde 1 milyar bardaktan fazla tüketilen Coca Cola, 8 Mayıs 1886’da Eczacı Dr. John S. Pemberton’ın Georgia Atlanta’da üç ayaklı pirinç bir çaydanlıkta yaptığı lezzetli ve serinletici şurubun karbonatlı su ile ikram edilmesiyle yaratıldı. Dr. Pemberton’ın ortağı Frank Robinson ise kendi el yazısıyla Coca Cola’nın bugüne kadar değişmeden gelen logosunu yarattı. Kırıldığında veya karanlıkta bile tanınacak bir şişe yaratma arzusundan yola çıkılarak yapılan Coca Cola şişesi de 1915 yılında Root Glass şirketi tarafından tasarlandı ve dünyada patent alan ilk ambalaj oldu. Dünya nüfusunun yüzde 94’ünden fazlası tarafından tanınan Coca Cola, ilk kez 1886’da kullanılan “Nefis ve Serinletici” sloganını günümüze kadar taşıdı.