06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Ozan Emekçi, 8 günlük izinle geldiği Türkiye’de 27 yıl aradan sonra dinleyicileriyle buluştu C Fırat Yusuf müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY 11 MAYIS 2007 CUMA Suçu türkü söylemek... DOSTLARLA BİRLİKTE zan Emekçi’yi O Almanya’dan beri eşlik edenler arasında Yol TV Yönetim Kurulu’ndan Ali Ekber Pektaş da vardı. Pektaş, Almanya’daki ilk günlerinden bugünlere hep yanında olmuş. Eserlerinin, insanlara ulaşması için çaba göstermiş. İstanbul günlerinde Emekçi’yi konuk etmekten mutluluk duyan sanatçı Tolga ve Pınar Sağ çifti, mücadeleci Ozan’ı şöyle anlatıyorlar: “Antitürkizm”? şılayabilen bir ilerici rejim olarak ve bu kırmızı çizgileriyle varlığını sürdürürse eğer, AB’yi bozar mı? Yanıt: Hem de nasıl... Soru: Almanya’daki 2.8 milyon insanımızın Türkiye’deki rejimden bihaber ve hatta onu karşı aşırı ilgisiz kalması, acaba nasıl bir sonuç verir? Yanıt: Oradaki “operasyonlara” bu “yeni ve esmer Avrupalıların” insanların kayıtsız kalması, ancak bu sayede mümkün olur. Tersi faşizan bir saplantıdır, ama biz, “Türkiye’nin bizim için fazla bir önemi yok, aslolan burasıdır” diyenlerin de nereye kadar haklı olabileceğini düşünmek zorundayız. Böyle “ulusallık düşmanı ve pek liberter” çevrelerin genelde amansız birer “antisemitizm” düşmanı da olması son derece manidardır. Bunu bir başka zaman tartışabiliriz. Antisemitizm elbette bir insanlık suçudur. Anladık. Ama böyle kullanılması da masumiyet saçmıyor; görüyoruz. Ayrıca sormak zorundayız: Ya “antitürkizm”? Antitürkizm gündemdedir ve galiba bunun asıl provokatif etkisini, Türkiye “Türkist” bir tepkiye kapılıp da paramparça olduğunda göreceğiz. Türkizmin veya Türkçülüğün bir mayın olduğu, elde patlayacağı ve sadece Batı’ya yarayacağı kesindir. Antitürkizm’in temel hedefi de budur zaten. Bu tuzağın tek ilacı, emeksermaye çelişkisinden, dolayısıyla bilimsel bir antiemperyalizmden hareket etmektir. Ama buna da şimdilik fazlasıyla burun kıvrıldığını biliyoruz. Emekçi halkın sol iktidarından korku, başka bütün korkuların önüne geçmiştir. Pompei’yi düşünmeden edemiyoruz. Neyse... ??? BerlinParis ekseni, Türkiye’yle bağı olan AB ülkelerinde yaşayan milyonlarca insanı “Her koyun kendi bacağından asılır. Siz burada kendi geminizi kurtaran kaptan olun; oraları da bizden fazla önemsemeyin” diyerek avutmaya çalışan kadroların elindeyse, imtiyazlı ortaklık, elbette tek çaredir. Berlin, ileride törpülenecek bir Türkiye’nin özellikle Almanya ve Fransa’daki 3 milyonu aşkın insanımız nezdinde fazla tepkilere yol açmaması için şimdiden önlem arayışı içinde. Paris de öyle... Merkel’in Amerikancılık’ta yarışacağı Sarkozy’ye bir de bu nedenle deli gibi sevindiğini düşünebiliriz. Ama Sezar’ın hakkı Sezar’a: Almanya’da SPD Başkanı Kurt Beck veya Fransız sosyalistlerinin cumhurbaşkanı adayı Segolene Royal’in bu sevimsiz sağcılardan çok farklı olduğunu gösteren bir sinyal henüz almış değiliz. Karanlıkta yürüyoruz. Karanlığa yürüyoruz. Pompei’nin son günlerini yaşıyoruz. Bazen “gün uzar yüzyıl olur”, onu da biliyoruz. Ama yürüyoruz. [email protected] Ali Ekber Pektaş Ozan Emekçi Pınar Sağ TOLGA SAĞ Biz bir şiir yazmaya kalktığımızda Emekçi şu ana ilişkin bir şiir tasarlamıştır bile. Bugün bizim yaptığımız sadece ozanların eserlerini yorumlayarak insanlara hatırlatmak ama asıl ozanlarımız bugünün aynası olacak. Tolga Sağ Hatice TUNCER Ozan Emekçi, “bir özgürlük mahkumu”dur. 70’li yıllarda yazdığı, söylediği türküler nedeniyle 300 yıla yakın hapis cezası istemiyle yargılanan ve 1980’den bu yana doğduğu topraklara hasret sürgünde yaşayan Emekçi’ye “8 günlüğüne” memleketinde “soluk alma” izni verildi. Emekçi mahlasıyla tanıdığımız Ali Haydar Bender, Alevi Bektaşi Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun 28 Nisan’da Mersin’de ortaklaşa düzenledikleri “Laik Demokratik Türkiye İçin Güçlerimizi Birleştirelim” mitinginde türkü söylemek için 20 Nisan’da geldiği İstanbul Atatürk Havaalanı’ndan Almanya’ya geri gönderildi. Alevi kuruluşlarının ve hukukçuların girişimleriyle 27 Nisan’da yeniden Türkiye’ye gelen Ozan Emekçi’ye, Bakanlar Kurulu Komisyonu’nun kararıyla 8 günlüğüne izin verildi. Sınırlı zamanına karşın gazetemizi ziyaret eden Emekçi’yle ozanlığı, 70’li yılları, 12 Eylül’ü ve hasreti konuştuk. Emekçi, “Ozanlık bakımından çok verimli” diye anlattığı Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Kaşanlı köyünde 1955’te doğmuş. Kavuşma dileği M ersin’deki konserde o kadar heyecanlanmış ki, yüzlerce şiirin yazarı ozan, o duygularını anlatmaya kelime bulamıyor. Ülkesinde “izinli” kaldığı sürede hasreti daha da artmış. Emekçi, Almanya’da “yurda giriş yasağının” kaldırılması için yeniden girişimlerde bulunacak: “Tadımlık 8 gün. 27 yıl aradan sonra ilk defa ülkemde Mersin’de türkü söyledim. Ben Almanya vatandaşıyım ama benim ülkem burası, köklerim burada. Ben çocukluğumu ve gençliğimi burada saklamışım, onları yeniden bulup hasbıhal etmek istedik. Bunu 8 günle sınırlandırdılar, o yüzden kapılarını hiç çalmadım. Gençliğimi ve çocukluğumu yine öyle bıraktım, bir dahakine uzun bir zaman gelirsem gidip onlarla hasbıhal edeceğim.” PINAR SAĞ Ben örgütlü bir işçi annenin kızıyım. Annem işkenceye alındığında Emekçi’nin kasetleri bana miras gibi kalmıştı. Emekçi benim çok büyük bir aşkımdır. Onun kalemi her zaman devrimcilerin sesi olacaktır. SEVİLEN OZAN Emekçi, artık demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği gecelerin çok sevilen ve saygı duyulan ozanıdır. DİSK, TÖBDER, devrimci öğrenci derneklerinin düzenlediği konserlerde çalıp söyleyerek dönemin coşkusuna ortak olur. Bu arada Âşık İhsani’nin Devrimci Ozanlar adıyla kurduğu grupla birlikte Anadolu’nun her kentinde, kasabasında dolaşır: “Konserlerde deyişler, özellikle Mahzuni’den okuyordum. İhsani Baba bir gün ‘Senin çok güzel türkülerin var, bunları söylemezsin bir noktaya gelemezsin’ dedi. Kendim de yazıyordum ama söylemeye cesaret edemiyordum. O cesareti bana İhsani Baba verdi.” TİRAZ MEKANİZMASI 24 Aralık 1978’deki Maraş Katliamı’nda babası ve birçok akrabasını kaybeden Emekçi, şiirlerine, türkülerine hiç ara vermedi: “Yoksul halkın sorunlarını gündeme getiren türküler yapıyordum. Deniz’lere, Mahir’lere, İbo’ya (İbrahim Kaypakkaya) ağıtlar okuyordum. Halk ozanlığını sosyal eşitsizliği yeren, haksızlığa karşı duran, bir itiraz mekanizması olarak görüyorum. Sesini duyuramayanların sesi olabilmek, sancısını durduramayanların sancısına merhem olabilmek amacımız.” DÜNYASI DEĞİŞİR... Âşık Mahzuni’nin köyü Berçenek’e komşu olan Kaşanlı’da doğan Emekçi Mahzuni’yi küçük yaşlarda tanır ve etkilenir: “Sazı ilk babamdan dinledim. Köyümüzde hemen herkesin evinde saz vardı. Zaten ‘saz çalmayanlara kız vermezler’ diye bir söz vardı bizim köyde. İsmail İpek, Vicdani, Meçhuli, Perişan Güzel, Perişan Ali, Perişan Derviş hepsi Kaşanlı köyündendir.” 19741975 yıllarında Mahzuni, Nesimi Çimen ve İsmail İpek’in yanlarına alıp turneye götürmesiyle Emekçi’nin dünyası değişir. Emekçi, ilk 45’liğini Solfej Plak’tan “Ben Ne Biçim Vatandaşım” adıyla çıkardı. Aynı firmaya bağlı olan Âşık Daimi’nin tanıştırdığı, 1980’de katledilen Ümit Kaftancıoğlu, Emekçi’yi İstanbul Radyosu’nda hazırladığı programın kadrosuna alır. tep’te kaydettiği çalışması dışında dört kaset ve dört de 45’lik plak çıkardı. “Özgürlük Mahkumları”, “Yıkılası İstanbul” gibi albümlerini dönemin sınırlı olanakları ve baskıcı ortamında provasız kayıt etti. Emekçi’nin üzerindeki baskılar 12 Eylül günleri yaklaştıkça artmıştı: “12 Eylül’den üç ay sonra bir kaset çıkarmıştım. Stüdyo bulmak zordu, bir ağabeyimiz stüdyosunu açtı, bir defada söyleyip çıktık. Şimdi Özgürlük Mahkumları’nı 100 bin kişi koro yapıyor. Âşık Mahzuni ‘Bir halk ozanı haksızlığı görmemezlikten gelemez’ derdi. Biz Pir Sultan’ın etki alanındaki bir yöreden geliyoruz. Ben Pir Sultan’ı, Âşık Mahzuni’yi ve İhsani Baba’yı örnek aldım. Mahzuni’de Anadolu köylülüğü, İhsani’de de işçi kesiminin duyguları ortaya konulur. Mahzuni duygu yüklüydü. Ben ikisinin ortası bir şeyler yapmak istiyordum. İhsani’den biraz yumuşak, Mahzuni’den biraz sert...” ORLUKLARA KARŞIN... İ Z Emekçi, Almanya’da ilk üç yıl çok zorluklar yaşamış ama dostlarının desteğiyle ayakta durmayı başarmış. Tüm zorluklara karşın Emekçi, üretmeye, şiirleri, türküleriyle sürgünü, hasremekçi’nin 23 ti, ayrılığı, sevdayı, işkenceleri, ölüm acıyaşındaki oğlu sını anlatmaya devam etti. Halk geceleFırat Yusuf da rinin, konserlerinin yanı sıra “Alev Alev babasıyla Türkiye’ye Yandık İşkencelerde” gibi çok sayıda algeldi. Fırat Yusuf da büm yayımladı. “Özgürlük Mahkumlaozan babasının rı” ve “Feryadu İsyan” adlı şiir kitaplayolundan giderek rını yayımladı. Sanatçı Mazlum Çibağlama çalıyor. men’in içeğine çok yakışan eşsiz melodisiyle tanınan “Feryadı İsyanım”da Ozan Emekçi 81 kıtadan oluşan adeta bir destan kaleme almış: “Anadolu ve orayı da aşarak Ortadoğu’ya yönelik, tarihsel kişi ve misyonları anan bir aşk destanı esas itiAHZUNİ İLE İHSANİ ARASINDA barıyla. İçinde sürgün var, ayrılık var. İnsanın insanı sevmesi, doğayı sevmesi, en büyük aşk budur. Üç şiir kitabım var, birini de basıma hazırladım.” Emekçi, Türkiye’de kaldığı sürede 1973’te Gazian E arkozy ile Merkel, çok mutlu girdiler bu haftaya. “BerlinParis ekseni”, sorunu çözdüğünden emin: Türkiye yeni iktidar ilişkileri içinde AB’ye bağlanacak, ama AB, Türkiye karşısında herhangi bir yükümlülük altına girmeyecektir. İmtiyazlı ortaklık, Türkiye’nin kaderidir. Neden? Bu “cesametiyle” AB’nin bütün dikişlerini attırabileceği için mi? Öyle görünüyor. Almanya Başbakanı ve AB dönem Başkanı Angela Merkel yıllardır “Türkiye aşırı büyük, hazmedemeyiz” deyip duruyor. Sarkozy’nin ondan geri kalmadığı da ortada. “Türkler büyük millet, ama AB’ye tam üye olmamalı ve dostumuz kalmalıdırlar” falan diyor. Türkiye, Sarkozy’ye göre “Küçük Asya”. Çok uzak yani. Sadece, hiçbir yükümlülük altına girmeden, Türkiye’de emeğin yarattığı değerlerin merkeze, BerlinParis denetimindeki AB’ye aktarılmasını önemsiyor. Gerisi fasa fiso... Türkiye’nin bu nüfus, coğrafya ve tarih büyüklüğü ile AB’ye giremeyeceği genel kabul görmüş durumda. Küçültülürse durum değişebilir ve bu çözümü önemseyen Avrupalı kadroların sayısı hızla artmaktadır. Türkiye nüfusunun, coğrafyasının ve tarihinin kırpılması için kapılar ardına kadar açılmış, bu konuda içeride şeriat döküntülerinden liberallere, sosyal demokratından tescilli faşistine kadar uzanan geniş bir kadro hareketi yaratılmıştır. Türkiye’nin fedakar devrimcileri hariç, herkes birbirinin eline oynayarak ülkeyi dibe vurdurmak için yarışıyor. Yeni modamız... İşte Merkel ve Sarkozy, böyle bir ortamda ve nihai kırpma harekatı öncesinde rotayı kesinleştirmenin rahatlığı içindedir: Türkiye, olsa olsa AB’nin imtiyazlı ortağı olur ve tam üyelik bu koşullarda rafa kaldırılır. Koşullar değiştiğinde ise zaten Merkel veya Sarkozy çoktan tarihe karışmış olacaktır. Özetle, BerlinParis ekseni Ankara’nın tüm hayallerini gömmüş bulunuyor. Daha şimdiden. ??? Fakat bütün bunlar, son tahlilde gerçekten sıradan şeyler. Yani herkes söyleyebilir. Söylüyor ve yazıyor da. Önemli olan, bir “ekstraya” cesaret edebilmek. Deneyelim: Musevi dünyası için, İsrail’in hayati önemi çok vurgulanır. İsrail’in bir büyük ağırlık merkezi olarak yaşatılmasının dünya Musevileri için büyük anlamı her fırsatta hatırlatılır. İsrail’e bir tür dokunulmazlık atfedilmiştir. Kendi açılarından haklıdırlar da. Biz kendimize bakalım: Türkiye’nin varlığı, AB ve yakın çevresindeki 5 milyonu aşkın Türkiye ve Türkçe kökenli insan için çok mu önemsiz? Kendimiz sorup kendimiz de yanıtlayabiliriz... Soru: Türkiye, halkının aydınlanmaya yakışır taleplerini kar S M ‘Türk Şenliği’nde Ferhan Şensoy da var 1821 Mayıs 2007’de Ludwigshafen’de gerçekleştirilecek FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) – Ludwigshafen Pfalzbau Tiyatrosu, Devlet Bakanı Dr. Maria Böhmer’in himayesinde 1821 Mayıs tarihleri arasında zengin programlı bir “Türkiye Şenliği” düzenledi. Program çerçevesinde, 19 Mayıs günü saat 21.00’de Ferhan Şensoy’un da “Fername” adlı gösterisiyle sahneye çıkacağı bildirildi. “Berliner Str. 30, 67059 Ludwigshafen” adresinde gerçekleştirilecek olan “Türkiye Şenliği” kapsamında 18 Mayıs’ta Zafer Şenocak ve Serdar Somuncu, 19 Mayıs’ta da Ferhan Şensoy izlenebilecek. Ayrıca, 20 Mayıs’ta “Ein Fest für Nazım” başlığıyla bir edebiyat performansı Telat Yurtsever’in yönetiminde ve Fuat Saka’nın katılımıyla gerçekleştirilecek. Feridun Zaimoğlu’nun “Schwarze Jungfrauen” adlı ortak bir oyunu 20 Mayıs’ta, Aydın Engin’in yazdığı “Familie Dasch im Urlaub” da 21 Mayıs’ta Teater Ulüm etkinliği olarak izleyici karşısına çıkacak. Ayrıntılı bilginin “www.theaterimpfalzbau.de” adresindeki internet sitesinden de alınabileceği bildirildi. Sürgün günleri... ülkenin tüm ilerici güçlerinin üzerine şiddetle giderken Emekçi hakkında istenen cezalar toplam 300 yılı buluyordu. Sanatını sürdürebilme olanağı 12 Eylül rejimi kalmayan Emekçi, 1980 sonlarına doğru Almaya’ya gitti: “Bizim için hayat zordu. Suçumuz sadece türkü söylemekti. Ülkemizi terk etmek zorunda bırakıldık. Şu anda yaşanan bir yığın sıkıntının da temelinde 12 Eylül’ün izlerini görüyoruz. Demokrasi güçlerine, sanata, sanatçıya, şiire, resme insana dair ne varsa 12 Eylül’den nasibini aldı diyebiliriz. Bizi vatan haini ilan ettiler, kendilerine özgü bir toplum yarattılar. Şimdi bunun sancıları çekiliyor. 12 Eylül yasalarıyla yaşamak kolay değildi. Kenan Evren’e şimdi konuşması için soruşturma açıldı. Ben iddia ediyorum Türkiye’yi dün yönetenler de bugün yönetenler de bu ülkeyi devrimciler kadar sevmemiştir. Bir ülkeyi sevmek insanlarını sevmekle mümkün olabilir. Bu ülkenin insanlarını işkenceden geçireceksiniz, idam edeceksiniz, ondan sonra da yurtsever geçineceksiniz. Hangisi bu ülkeyi Nâzım’dan, Yılmaz Güney’den çok sevdiğini söyleyebilir?”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle