06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 MAYIS 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C İşbirliği... 3 Cumhuriyet Çalışanı Olmak... umhuriyet gazetesinin 83. yıldönümü Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde kutlandı. SkyTürk’teki programım dolayısıyla törene yetişemedim, eşimin ani rahatsızlığı yüzünden geç saatte de olsa katılamadım. Çok istediğim halde olmadı, ne dostum Sera Tokay’ın yönettiği konseri izleyebildim, ne bu yıl Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan (sanırım bu dalda söz konusu ödülü kazanan en genç kişi) Enver Aysever’in ödül törenine katılabildim. Oysa 7 Mayıs kutlamalarının yaşamımda özel bir yeri var. İlk kez, 33 yıl önce, Cumhuriyet’in 50. yıl kutlamalarına katılmıştım. Daha gazetede ilk yazım çıkalı bir ay bile olmamıştı. Her şey, 1974 yılının mart ayında başladı. 12 Mart hapisliğinin ve askerlik görevinin üstüne 1973 Kasım’ında Yeni Ortam gazetesinde çalışmaya başlamıştım. O sıralarda, Cumhuriyet’in dış politika yazılarını Mehmet Barlas yazıyor, Ergun Balcı da haftada bir gün, aynı sütunu onunla paylaşıyordu. Mehmet Barlas ayrıldıktan sonra, İlhan Selçuk’un önerisiyle Nadir Bey, beni Cumhuriyet’e çağırdı, “yazılarımı izlediğini, beğendiğini, kendileriyle çalışmak isteyip istemediğimi sordu, aslında yine Yeni Ortam’da yazan Uğur Mumcu’yu da istediklerini, ama şimdilik kadro durumu müsait olmadığını, ilerde mutlaka onu da alacaklarını” söyledi. Birkaç gün bulutların üstünde dolaştım. Yeni Ortam ile bir aylık, bir feshi ihbar sürem vardı. Hemen oraya döndüm, dilekçemi verdim. Bir ay sonra 23 Nisan 1974’te Cumhuriyet’te ilk yazım çıktı. ??? Bu hafta sonunda Çanakkale’deydim. Tabii ki Cumhuriyet mitingine katıldım. Orada yaşadıklarımı, tıpkı Ankara Tandoğan ve İstanbul Çağlayan’da yaşadıklarım gibi, hiç unutmayacağım. Mitinge katılanların gösterdikleri sevgiyi, candan selamlarını, gelip sarılmalarını yaşarken gözlerim doldu, eşimin ve kimi dostlarımın da... Cumhuriyet’te çalıştığım yıllar boyunca, Cumhuriyet okurlarının sevgisini hep yanımda hissettim. Bu kuşkusuz, yalnız benim kişiliğime değil, içinde olduğum, onların da, kendilerini sahibi gördükleri kuruma gösterilen ilgiydi. Son üç mitingde yaşadıklarımı da öyle algılıyorum. Sokaklarda, lokantalarda, kamuya açık alanlarda, tüm Cumhuriyet çalışanları bu ilgiyi, sevgiyi hep hissetmişlerdir. Bu gazete, çalışanı, okuyanı ile birlikte büyük bir aile topluluğudur ki, örneğine şimdiye kadar herhangi bir başka yerde rastlamadım. Son olarak Çanakkale’de de Cumhuriyet okurları, onların kendine özgü yapısı olan örgütü ve mitingin düzenleyicilerinden CUMOK’larla kucaklaştım. ??? Yaşam bana, bütün dayanışmaların ardında, bir itici gücün, bir ana düşüncenin yattığını öğretti. Okuru ve çalışanı ile Cumhuriyet ailesi dayanışmasının ardındaki ana güç, Türkiye Cumhuriyeti kazanımlarını korumak, onu daha ileri götürmek, daha insancıl, daha yaşanası bir yaşam sağlamak konularında birleşen insanların ana düşüncesi olmuştur. Bu gazetede çalışırken, bu gerçeği hiçbir biçimde unutmamaya çaba gösterdim. Bundan seksen üç yıl önce, 7 Mayıs 1924 günkü Cumhuriyet’te yayımlanan ilk başyazısında Yunus Nadi “Cumhuriyet’in siyasi programı isminden belli olduğu gibi, onu yayınlayanların siyasi hayatları da bellidir. Cumhuriyet Türkiye’de büyük kavgalarla elde edilmiş tarihi bir sonuçtur. Biz elde edilen bu amaç uğrunda, fiilen çalışmış insanlarız... Cumhuriyet memlekete mal olmuş fikirdir. Biz onun temsilcisi ve koruyucusuyuz. Bu temel düşünce göz önünde bulundurulduktan sonra, kesin olarak söyleriz ki, gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de bir parti gazetesidir...” diyordu. Nadir Bey anlatmıştı. Atatürk, Yunus Nadi’ye, İstanbul’a gidip Yeni Gün’ü Cumhuriyet adı altında çıkarmasını söylediğinde, Yunus Nadi sormuş: Neden Cumhuriyet adı, Cumhuriyeti ilan ettik ya... Evet ama, demiş Mustafa Kemal, onun daha çok korunup kollanmaya ihtiyacı var. Meğer ne kadar haklıymış. Aradan geçen yıllarda, Cumhuriyet, geniş halk topluluklarıyla birlikte Cumhuriyeti ve kazanımlarını savunmayı sürdürüyor. C TAKVİM BİN YIL GERİ ALINIYOR: TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?.. Yoksulluk çocukları vurdu Çalışan tek kişinin açlık sınırının 848 YTL olarak açıklandığı rapora göre, bir önceki aya kıyasla en büyük yoksullaşma okula gitmeyen çocuklarda görüldü. Ekonomi Servisi KamuSen’in belirlemelerine göre nisan ayında bir önceki aya kıyasla dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2 bin 216 YTL’ye, tek kişinin yoksulluk sınırı ise 1114.41 YTL’ye yükseldi. Nisanda en çok yoksullaşma, okula gitmeyen çocuklarda görüldü. Bu dönemde çalışan tek kişinin açlık sınırı 848 YTL’ye çıktı. Türkiye KamuSen Araştırma Geliştirme Merkezi’nin nisan ayına ait asgari geçim endeksi sonuçları açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu’ndan alınan fiyatlara göre yapılan araştırmada, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının yüzde 0.71 artışla 2 bin 200 YTL’den 2 bin 216 YTL’ye yükseldiği belirlendi. Nisanda bir önceki aya kıyasla en yüksek yoksullaşma oranının yüzde 0.97 ile okula gitmeyen çocuklarda olduğu belirlendi. Bu dönemde, okula gitmeyen çocuğun yoksulluk sınırı 2.19 YTL artarak 226.08 YTL’den 228.27 YTL’ye yükseldi. İlköğretim öğrencisi bir çocuğun yoksulluk sınırı ise aynı dönemde yüzde 0.58 artarak 453.30 YTL’den 455.91 YTL’ye yükseldi. Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları toplamı nisan ayı itibarıyla 861.27 YTL olarak tahmin edildi. Söz konusu dönemde ortalama 945.93 YTL ücret alan bir memurun ailesi için yaptığı gıda harcamasının, maaşının yüzde 51.8’ini oluşturduğu belirlendi. Konut gideri ise ortalama memur maaşının yüzde 38.7’sine denk geliyor. Buna göre bir memur, ortalama maaşının yüzde 90.5’ini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalıyor. Diğer ihtiyaçları için ise maaşının yüzde 9.5’i ile idare etmek zorunda bulunuyor. Dini yayınları denetledi, görevden alındı TRT’de yıllardır Yayın Denetleme Kurulu Başkanlığı yapan Latif Okul’un, dini programların bazılarının denetlemeye takılması ve haber dairesinin hükümet yanlısı program içeriklerini eleştirmesi nedeniyle görevinden alındığı belirtildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yıllardır TRT’de Yayın Denetleme Kurulu başkanlığı yapan Latif Okul, görevinden alındı. Okul’un, TRT’de her geçen gün sayıları artan dini programların bazılarının denetlemeye takılması ve haber dairesinin hükümet yanlısı program içeriklerini eleştirmesi nedeniyle görevinden alındığı belirtildi. Abbas Abalı takma isimle yazdığı kitapta “Asıl olan din programları yayımlamak değil, mihenk taşı din olan bir yayın anlayışını benimsemektir” diyen TRT Genel Müdür Yardımcısı Muhsin Mete, bu amacına ulaşmak için adım adım ilerliyor. Dini içerikli programların bir bölümünün denetlemeye takılması üzerine bazı programları canlı yayımlamaya başlayan TRT yönetimi, denetimden ödün vermeyen Latif Okul’u görevden aldı. Okul’un görevden alınmasını Muhsin Mete’nin talep ettiği, bu talebin Devlet Bakanı Beşir Atalay tarafından TRT Genel Müdür Vekili Ali Güney’e iletildiği belirtildi. Okul, genel müdür müşavirliğine atandı. Okul’un görevden alınmasında, Senai Demirci’nin programlarına karşı takındığı tavrın etkili olduğu öğrenildi. Okul’un, Demirci tarafından hazırlanan birçok programı yayın ilkelerine uymadığı gerekçesiyle geri çevirdiği belirtildi. TEK DAİRE BAŞKANI KALDI Genel müdür müşavirliğine atanan Latif Okul 1997’den bu yana Yayın Denetleme Kurulu başkanlığını yürütüyordu. Okul’un yerine bir süre önce Yayın Denetleme Kurulu Başkan Yardımcılığı’na getirilen Atilla Tunga’nın atanacağı belirtiliyor. Okul’un görevden alınmasıyla birlikte AKP iktidarı döneminde daire başkanlarının neredeyse tamamı görevden alınmış oldu. AKP zihniyeti bugüne kadar yalnızca Radyo Dairesi Başkanı Çetin Tezcan’a dokunmadı. renkli ilan ERLİN/PARİS Nicolas Sarkozy’nin Fransa cumhurbaşkanı seçilmesi, Almanya’da çok iyi karşılandı; Angela Merkel hükümeti sonucu alkışlarla karşıladı... Aslında Almanya’nın gözü Türkiye’de... Eski Almanya Başbakanı Schröder, AKP hükümetine çok sıcak bakıyor; Tayyip Bey’le Abdullah Bey’i “liberaldemokrat” bir politikacı olarak nitelendiriyor, Deniz Baykal’ı da deyim yerindeyse “ırkçı” olarak görüyor... Almanya’da sosyal demokrat SPD ile Hıristiyan demokrat CDU koalisyon hükümeti öteden beri Türkiye’de “Kemalist devlet yapısının çürüdüğü”nü öne sürüyorlar... Biliyorsunuz bu görüş hemen hemen tüm AB ülkelerinde ve ABD’de egemen... Fransa’da Sarkozy cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yaptığı konuşmalarda Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tavır almış, rakibi sosyalist Segolene Royal’in kendisi gibi bu konunun üzerine gitmesini önermişti... Yine seçim öncesi Almanya Başbakanı Angela Merkel, Sarkozy’ye tam destek vermişti. Merkel ne diyordu Sarkozy için anımsatayım: “Eğer seçilirse uyum içinde çalışırız...” BerlinParis hattında sevinç rüzgârları esiyor... Almanya Federal İçişleri Bakanı ve Alman Hıristiyan Demokratların etkin adlarından birisi olan Wolfgang Schaeuble, “Artık çok güçlüyüz” deyip ekliyor: “Sarkozy’nin Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesi işlerimizi daha iyi bir yörüngeye sokacaktır. Almanya ve Fransa’nın AB’de işbirliği yapması tüm projelerimizi yaşama geçirecektir. Daha güçlü bir AB yaratacağız. AB anayasa tasarısının yeniden kabulü için kısa sürede çalışmalara başlayacağız. Sarkozy’nin Türkiye’yle ilgili düşünceleri bizim düşüncelerimizle örtüşmektedir.” ??? Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin, Türkiye’deki beklentilerin tersine bir politika izleyeceği, seçim çalışmalarından önce yaptığı konuşmaların üzerine bir sünger çekeceği zannedilmesin... Avrupa’da siyasi çevreler açık biçimde şunu söylüyorlar: “Sarkozy, Le Pen’in milliyetçi cephesinden oy kazanmak için böyle bir tavır sergilemedi. Sarkozy yeni bir AvrupaAkdeniz işbirliği kurma hayalinde. Böyle bir işbirliğinde Suriye ve Mısır’a sıcak bakarken Türkiye’yi dışlayacak, bu böyle biline.” İşin uzmanlarına soruyorum: “Sarkozy, Brüksel ile Ankara arasındaki müzakerelerin kesilmesinde etkili olabilir mi?” Yanıt: “Böyle hareket edeceği zaten biliniyor. Çünkü Fransa’daki Ermeni diyasporasına verilmiş sözleri var. Geri adım atmasını kimse düşünmesin. Bunları Türkiye çok iyi bilmeli ve ona göre politikalar geliştirmelidir. AB demek Fransa ve Almanya demektir.” Hem Sarkozy hem de Merkel ABD’yle çok iyi ilişkiler içinde... Berlin’de televizyon kanallarında iki sağcı politikacı Merkel ve Sarkozy’nin konuşmalarını daha önce de dinlemiştim... Şimdi Sarkozy cumhurbaşkanı... Merkel de zaten başbakan... SPD ve CDU hükümetin ortağı Almanya’da... İki parti (Yeşiller de dışarıdan destek veriyor AKP’ye) Tayyip Bey’in AKP’sini destekliyor, ABD’yle aynı görüşü paylaşıyor... Aslında AKP, AB ile sorunlarını bir süredir erteledi... ??? Avrupa’dan Türkiye’ye bakıldığında ne görülüyor? Türkiye insanının sorunları... Tüketici haklarından sendikal örgütlenmeye, çevreden eğitime, yargıdan tarıma değin bir dizi sorun!.. Türkiye’de tarikat şemsiyesi altında bir iktidar var... Türkiye Endonezya olma yolunda ilerliyor... Din bezirgânları, tarikat şeyhleri, çeteler, rantçılar... AB hem “çevre” diyor hem de o güzelim Kaz Dağları’nı, Kaçkarlar’ı, Munzur Vadisi’ni çokuluslu altın avcılarına teslim etmek için eski Almanya Başbakanı Schröder’i Türkiye’de devreye sokuyor... Eh Schröder’in de Tayyip Bey’i, “liberaldemokrat”, Deniz Baykal’ı “milliyetçifaşist” görmesi doğal sayılır... Ah para, sen nelere kadirsin!.. B asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle