06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 MAYIS 2007 CUMA tarihçe BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR Emeğin bayramı ve demokrasi Erdoğan AYDIN 1 Mayıs sevgili ülkemizde sorun olmaya devam ediyor. İstediklerinde devasa mitingleri demokratik bir sorumlulukla kontrol edebilen yöneticiler, istemediklerinde ölçüsüz bir şiddetle, 12 Eylülcü ‘kanun’ uygulayıcılarına dönüşebiliyorlar. Bunun son örneğini geçen Salı günü Taksim ve bütün İstanbul’da hep birlikte yaşadık. Taksim’i işçiler ve sola girilmez kale kılmak için tüm İstanbul’u felç eden zihniyet, 30 yıl önceki gibi 1 Mayıs kutlamasını dağıtma misyonunu sürdürüyor. Oysa demokratik bir yasallıkta yöneticilerin görevi, halkın hak kullanımını güvence altına almak ve tabii 30 yıl önceki katliamın sorumlularını ortaya çıkarmaktır. 1 Mayıs, dünya işçilerinin uluslararası birlik ve dayanışma günü olarak tüm çağdaş dünyada meşru bir tatil, Adolph Fischer sorgulanamaz bir hak olaAlbert Parsons rak kabul edilmiş durumda. Ama onun hem bu uluslarüstü hem de emeğin hakkını esas alan niteliğine tacek yüzlercesi yaralanacaktı. Bu saldırıhammül edemeyen ve artık çağdışı kalyı protesto etmek için işçiler, 4 Mayıs’ta mış bu ‘millilik’ anlayışı, her yıl bu bayHaymarket Alanı’nda büyük bir miting ramı bir şiddet atmosferine döndürüdüzenler. yor. Mitingin barışçıl gelişimi nedeniyle 1 Mayıs’ın tanınması ile ülkelerin deVali Carter Harrison “Polis müdahalemokratikleşmesi arasındaki doğrudan sini gerektirecek bir şey olacağa benzebağlantı bulunmaktadır. Çünkü 1 Mamiyor” sonucuna varacak ve Polis şefi yıs’ı tanımak, kendi emekçilerini bir sıJohn Bonfield’e güvenlik için bekletinıf olarak kabul etmek ve kendi egemenlen yedek polis gücünün evlerine göndelerine karşı hak mücadelesi vermelerinin rilmesini söyleyerek alandan ayrılacakmeşru olduğunu hazmetmek anlamına tı. Ne ki miting dağılırken beklemekte geliyor; ki bunların olmadığı yerde deolan polislerin önünde, nasıl olduğu, mokrasi de, çağdaşlık da, laiklik de, sosnerden geldiği belirsiz bir şekilde büyal devlet de, hukuk da, içi boş kavramyük bir patlama olacaktı. Bu patlama solar olarak kalacaktır. nucunda bir polis ölürken altısı da ağır yaralanacaktı. Bunun üzerine polisin AK MÜCADELESİ başlattığı saldırı sonucunda miting alanı, işçilerin ölü ve yaralılarıyla dolu bir savaş alanına dönüşecekti. Bunun ardın1 Mayıs, ilk olarak 1856’da Avustraldan tutuklananların içinden sekiz işçi ya’nın Melbourne kentindeki işçilerin, önderi, polisin yönlendirmesiyle basın sekiz saatlik iş günü için parlamento bitarafından “polise bomba atmaktan sonasına yürüyüşleriyle başlayan bir hak rumlu” ilan edileceklerdi. mücadelesi geleneğini yansıtıyor. Tabii bayramlaşması öyle kolay olamayacaktı. LEVLERİ ASLA Daha ilk anından itibaren, sınırsız bir SÖNDÜREMEZSİNİZ! sömürü ve keyfi çalıştırmayı sürdürmek isteyen bir sermaye egemenliğinin enMahkeme varolan yasalara ve teamülgelleriyle karşılaşacaktı. lere aykırı bir şekilde adeta bir linç atSanayi devrimi ile birlikte üretimde mosferinde yürütülecekti. Tüm işkenmakine ve işçi kullanımı hızla artacaktı. celi sorgulara rağmen yargılananların Ancak bu dönemde işçi sınıfı, ekonosuçluluğuna ilişkin en küçük bir kanıt mik, sosyal ve siyasal haklardan mahbulunmadığı gibi beşinin de olay yerinrum tutulacaktı. Günde 1416 saat çalıde olmadığı ortaya çıkacaktı. Sadece üçü şıyor ve ancak karnını doyurmaya yeteo aksam Haymarket Alanı’ndaydı ve oncek kadar bir ücret alıyordu. Seçme ve ların kürsüde olmaları nedeniyle patlaseçilme hakkından yoksundu. Sendikamayla ilgili olmaları olanaksızdı. Buna laşamıyor, haklarını savunması kanunen rağmen mahkeme, 19 Ağustosta Albert ve fiilen engelleniyor, hak eylemlerine Parsons, August Spies, Adolph Fischer, izin verilmiyordu. İzin, iş güvencesi, siGeorge Engel, Louis Lingg, Michael gorta vb. hiçbir hakkı tanınmıyordu. Schwab ve Samuel J. Fielden’i ölüme, Bu sorunlar ortamında 1 Mayıs Oscar Neebe’i ise 15 yıla mahkum ede1856’da Şikago’da toplanan Amerika İşcekti. çi Sendikaları Konfederasyonu, 8 saatBir dizi kitlesel eylem ve uluslararası lik çalışma ve grevin yasallaşması talekampanyalar sonucunda, Schwab ve Fibiyle iş bırakma kararı uygular. Eylem, elden’in cezaları da ömür boyu hapis ceaynı zamanda Amerika’da siyahların zasına çevrilir. Ancak Parsons, Engel, pek çok alana girmesini engelleyen aySpies ve Fischer 21 Kasım 1887’de asırımcı kanunlarına da karşı gelişiyordu. lacak, Lingg ise infazdan bir gün önce Siyah işçiler, beyaz kardeşleriyle birlikintihar edecekti. (Bkz. http://uk.geocite kendilerine kapalı alanlara ilk kez gities.com/anarsistbakis/makaleler/wsmriyor ve egemen önyargıları yıkıyorlardı. 1mayis.htm ) Sermaye sahipleri, grev kırıcısı mafyaParsons, asılırken, “Tüm dünya suçtik güçlerle eylemi kırmaya ve işçileri dasuz olduğumu biliyor. Ben cani olduğıtma yoluna gidecek, bunun yetmediğum için değil, işçi haklarını savunduği koşullarda ise devreye resmi güçler ğum için, sosyalist olduğum için asılıyogirecek ve 3 Mayıs’ta işçilerin üzerine rum” diye haykırırken, Spies de, “Eğer ateş edeceklerdi. Bu saldırıda 4 işçi öle C “Sarko”lu Günler 13 August Spies George Engel H bizi asarak sefalet içinde çalışan milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurda, burda veya orada, arkanızda, ve önünüzde alevler yükseliyor. Bunu asla söndüremezsiniz” diyecekti. Bu süreçte uygulanan yasal ve polisiye baskılarla 1 Mayıs gösterileri ve işçilerin hak arayışları bir müddet engellenecek, ancak hareket tüm dünyada işçilerin mücadele bayrağına dönüşecekti. Nitekim 1889’daki Uluslararası İşçi Kongresi (II. Enternasyonal), 1 Mayıs’ın tüm dünyada işçilerin “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verecekti. Bundan sonra 1 Mayıs, emekçilerin hak mücadelesinin moral dayanağı olarak her yıl kutlanacak sürekli bir kurum haline gelecek ve 8 saat dahil işçiler pek çok haklarını egemen sınıflara kabul ettirmelerini sağlayan bir moral dayanağa dönüşecekti. A BİZDE OLAN Bize gelince, ilk 1 Mayıs ancak 1906’da İzmir ve Üsküp’te kutlanacaktı. Değişik uluslardan işçilerin ilk birlikte kutlaması olması açısından da bu kutlama çok önemliydi. 19091912’de bu kutlamalar giderek yayılacak İstanbul, Üsküp, İzmir ve Selanik’te 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlanacaktı. Daha sonra yükselen milli boğazlaşmalar döneminde 1 Mayıs, 1920’ye kadar kutlanamayacaktı. Tabii bu dönem aynı zamanda emekçilerin yoğun hak kayıpları yaşamalarıyla örtüşüyordu. 1921’de ise, işgal kuvvetlerinin yasaklamalarına karşın kitlesel 1 Mayıs gösterileri yapılacak ve 1 Mayıs, İstanbul, Ankara, Adapazarı, Mersin ve İzmir’de emperyalist işgalcilere ve işbirlikçi burjuvaziye karşı bir mücadele alanına dönüşecekti. 1922 ve 1923’de 1 Mayıs, iş bırakma ve mitinglerle kutlanırken, İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde 1 Mayıs’ın, Türkiye Amele Bayramı olması benimsenecektir. 1924’de 8 saatlik çalışma günü şiarıyla işçiler, pek çok şehirde 1 Mayıs’ı kutlarlar, ancak Hükümet izin vermediği için miting yapamazlar. İşçilerin sendika kanunu ve 8 saat talebi de duyulmaz. 1925’de çıkan Takriri Sükun Yasası, İşçi Bayramı’nı kutlamayı yasaklar ve uzun yıllar bu yasak geçerliliğini korur. Buna rağmen Amele Teali Cemiyeti hızla örgütlenir, sendika talebini yineler, işyerlerinde hak mücadelesi yürütür. Ama baskılarla karşılaşır. Yabancı işletmelere yönelik grevlere görece hoşgörü gösterilirken, milli işletmelerde yasaklanır. Bu dönem içinde milli burjuvazi yaratmak adına emeğin hakları görmezden gelinir; demokratik bir toplumun gelişmesi için olmazsa olmaz koşul olan emeğin örgütlenmesine kapı açılmaz. 1936’da çıkarılan iş kanunu ise, beklentilerin aksine işçilerin taleplerinin çok gerisindedir. Getirilen güvenceler 10 kişiden az işçi çalıştıran işyerlerinde geçerli sayılmaz. En önemlisi grev bir hak olarak tanınmaz ve greve gitmek ağır hapis cezasıyla cezalandırılır. 1935’te çıkarılan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 1 Mayıs, İşçi Bayramı olmaktan çıkarılarak “Bahar Bayramı” yapılır. 28 Haziran 1938’de çıkarılan Cemiyetler Kanunu ise işin tuzu biberi olur; çünkü bu kanunla her türden sınıfsal örgütlenme, sendika ve cemiyet kurulması yasaklanırken sosyal sınıfların varlığından söz etmek de yasaklanır. 1946 ve 47’de çıkan Cemiyet ve sendika yasalarında belli rahatlamalar getirilse de, “milliyetçi olmayan”, yani sınıf eksenli sendikaların kurulması yasak kalır. 1950 sonrasında yaşanan kısa bir umut yanılsamasından sonra, mevcut solsuz ve emeksiz vesayet durumunun Amerikan sendikacılığı ile daha da derinleştirildiği görülür. Milli burjuva yetiştirmek kaygılarının yanına Amerikanın çıkarları eklenir bunun sonucunda emek düşmanı politikalar ülkenin ‘milli’ politikası olarak kurumsallaştırılır. (Sosyalizm Ansiklopedisi, c.6, s.1938) 1 Mayıs 1977 katliamı bu soğuk savaş politikasının özel harp operasyonlarından biri olarak tarihteki yerini almıştır. Her ne pahasına olursa olsun korunmaya çalışılan bu statünün faturası ise, sadece 1 Mayıs’larını özgürce kutlayamayan, solu kötürümleştirilmiş bir ülke değildir. Bu inatla sürdürülen Soğuk Savaş statüsü, aynı zamanda çağdaşlığın koşulu olan laik, demokratik, sosyal hukuk devleti haline gelemememiz, yaşam kalitesi sıralamasında dünyanın 96. sırasına düşmemiz, toplumun çağdaş ve evrensel değerlerden uzak zihniyetlerin hakimiyetine girmesi olarak yüzümüze çarpmaktadır. rüksel ve Ankara’da endişe rüzgarları esiyor.. Paris sokakları ise isyanlarda. Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı olarak Nicolas Sarkozy’yi seçmesinin sonuçları. Modaya uygun bir deyişle “Sarko’lu” günler başlamış oldu. Fransa’da korku, dışarıda endişe yaratan bir cumhurbaşkanı Sarkozy. İçerde sindirmeye, dışlamaya, bölmeye, korkutmaya, ezmeye dayalı bir politikanın dışarıdaki hedefleri az çok tahmin edilebiliyor. Neomuhafazakarların Fransızca konuşanı, pragmatik çözümlerin kralı, popülist politikanın galibi, patronların arkadaşı Sarkozy, dışarıda da güç odaklarının yanında olacak. ??? Brüksel’de Türkiye’nin AB üyelik sürecine emek vermiş çevreler Sarkozy’nin seçilmesinden bir hayli tedirgin. Türkiye’yi kendi kampanyasında oyuncak yapan Sarkozy’nin nasıl bir tutum takınacağı AB kulislerinin son günlerdeki konusu. Kimilerine göre Sarkozy artık Türkiye politikasından geri dönüş yapamayacak kadar ileri gitti. Kimilerine göreyse bir pragmatik olarak göreve gelince Türkiye’nin AB üyeliğinde daha esnek bir dil kullanacak. ??? Sarkozy’nin Türkiye konusunda ani bir değişikliğe gitmesini beklemek saflık olur. Tüm AB politikasını bunun çevresine yerleştirmiş ve Türkiye karşıtlığını çok uzun süre savunmuş bir politikacının tüm ciddiyetini ve güvenirliğini içeride ve dışarıda yitirmesi anlamına gelir bu. Her ne kadar ABD ve İngiltere yanlısı dursa da Sarkozy, Türkiye’yi araç ettiği politikasını sürdürmek durumunda. Berlin’e ve B Brüksel’e yapacağı ziyaretlerde Fransa cumhurbaşkanının “Her şey eskisi gibi sürüyor” mesajını vermesi neredeyse olanaksız. ??? Öyleyse nasıl bir tutum içine girecek Sarkozy? Fransız diplomatik kaynaklara göre Sarkozy radikal bir kararla Türkiye ile müzakereleri birden bire kesme yoluna gitmeyecek. Berlin’de Almanya Bşabakanı Angela Merkel ile görüşmesinin ardından Sarkozy “Türkiye ile müzakerelerin kesilmeyeceği ancak Fransa’nın Ankara ile imtiyazlı ortaklık istediği” şeklinde açık siyasi bir mesaj verebilir. Öte yandan müzakere başlıklarına yönelik teknik çalışmalarda daha katı, daha sorgulayıcı ve süreci yavaşlatan bir tutum içine de girebilir Fransa. MerkelSarkozy eksenli bir AB, Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkan ülkeleri cesaretlendirerek, birlik içinde imtiyazlı ortaklık fikrini güçlendirebilir. Hatta Fransa üye ülkelerle ittifak arayışlarına girerek bu konuda birlik çağrısı bile yapabilir. Akdeniz Birliği, Karadeniz Birliği ya da Ortadoğu Birliği adı verilsin, Türkiye için imtiyazlı ortaklığın pek çok çeşidi yaratılabilir. Müzakere sürecinde yeni başlıkların açılmasına gelince bu kısa vadede Avrupa halkına yanlış mesaj vereceği gerekçesiyle, ertelenebilir, yavaşlatılabilir, beklemeye alınabilir. Sonuçta AB’de Türkiye’ye yönelik çözümler tükenmez. ??? Sarkozy cumhurbaşkanı seçilir seçilmez AB Komisyonu sözde bir uyarıy elcpoy?yahoo.fr Erol Manisalı 19 Mayıs’ta Berlin’de BERLİN (Cumhuriyet) – Gazetemiz yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı, “Atatürkçü Düşünce Derneği BerlinBrandenburg” tarafından düzenlenen “19 Mayıs etkinlikleri” çerçevesinde Berlin Türkevi’nde bir konferans verecek. 19 Mayıs cumartesi günü saat 19.00’da, “An der Urania 15, 10787 Berlin” adresinde gerçekleştirilecek olan konferansta, Prof. Manisalı “19 Mayıs 2007’de Türkiye’nin ulusal bağımsızlığı” konusunu ele alacak. İstanbul Üniversitesi öğretim üyeliğinin yanı sıra Avrupa ve Ortadoğu Araştırma Merkezi Başkanlığı’nı da yürüten, bu arada çeşitli kuruluşlarca 4 kez yılın bilimadamı seçilen Prof. Dr. Erol Manisalı’nin konferansını ADD Berlin Brandenburg Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Başeğmez, “Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ulusal bağımsızlığımız hiç böyle büyük bir tehditle yüz yüze kalmamıştı. Tam da bu dönemde Prof. Manisalı’yı Berlin’de aramızda görmek bizlere birçok konuda ışık tutacak” sözleriyle değerlendirdi. 1400 yıllık hamam Özcan ÖZGÜR MUĞLA Turistler, Bizans hamamında yıkanacak. Bodrum Akyarlar’da 5 yıl önce bir çoban tarafından bulunan 1400 yıllık tarihi hamam restore ediliyor. Haziran ayında bitirilmesi planlanan restorasyon çalışmalarının ardından hamam, turizm için hizmet verecek. MÖ 4. yüzyılda Helenistik döneme ait antik deniz kenti Termera’da tüccarların ve zenginlerin kullandığı hamam, yüzlerce yıl sonra yeniden kullanılmaya başlanacak. Kurtarma ve restorasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan eserler de yine bulunduğu yerde oluşturulacak açık hava müzesinde sergilenecek. 1400 yıl önceki gibi hizmet verecek hamamın, Türkiye’de ilk kez kazı, kurtarma ve restore çalışması yapıldıktan sonra normal yaşama hizmet verecek ilk ve tek eser olacağı açıklandı. Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından “Bizans Hamamı” olarak tescil edilen tarihi mekândaki çalışmalar, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde görevli arkeolog Nurcan Çilesiz başkanlığında, arkeologlar İsmail Bahçecioğlu ve Levent Çimen denetiminde sürdürülüyor. Kazı Başkanı Çilesiz, “Bir zamanlar önemli ticaret merkezi olan ve korsanların uğrak yeri haline gelen kent kalıntıları arasında doğa tarafından bu kadar iyi korunmuş Bizans eserinin gün ışığına çıkarılması arkeoloji dünyası açısından çok önemli. Tarihte şu ana kadar eşine rastlamadığımız bir stil ve teknikte yapılan hamamla karşılaştık. Hamamın orijinaline sadık kalınarak restorasyon çalışması haziran ayının ortalarında tamamlanacak” diye konuştu. Mayıs olayı, Türk basını için sınav günü oldu. Bakınız bir kısım basın olayı nasıl çarptırdı, kamuoyunu aldatmak için hangi duyguları kullandı. Bunları acıyla izliyoruz. Bu tür olaylarda, peşin değer yargılarından kaçınmak gerekir. Çünkü peşin yargılar, çoğu kez, gerçeğin gizlenmesine yarar. Düşüncenin yerini duygu, soğukkanlılığın yerini öfke alır. Bu öfke ve duygu selinden ayrılmasak, gerçeği gün ışığına çıkaramayız. Sağ güçler, bu olaydan çıkar sağlamaya çalışıyor. Partiler, dernekleri, TRT’si, yazar ve çizeri ile, DİSK’i sanık sandalyesine oturtmak, İstanbul’un ilerici, namuslu ve yürekli Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ı karalamak, bundan siyasal yarar sağlamak istiyorlar. Buna meydan vermemek gerekiyor. Türkiye’de yıllardır bir oyun oynanıyor. Bir plan adım adım uygulanıyor. Önce, sağ kesim içinde, silahlı örgütler oluşturup, sol kesim üzerine saldırttılar. Bu yetmedi… Şimdi de, solu kendi içinde parçalamak, solu, yine solun bir “fraksiyonu” ile yıpratmak, yoketmek ve 1 1 Mayıs Soruşturması Nasıl Yapılmalı? yozlaştırmak istiyorlar. Devrimci bilinç işte bugünler için gereklidir… 1 Mayıs öncesinde bir sürü siyasal cinayet işlendi. İstanbul’un orta yerinde genç insanları kurşun yağmuruna tutan eşkıya çetesinin bir üyesi bile yakalanamadı. Sırtında bunca kara tabutu taşıyan İstanbul Valisi nasıl gönül rahatlığı içinde koltuğunda oturmaktadır? İleri basın olarak, 1 mayıs öncesindeki siyasal cinayetleri olduğu gibi, 1 mayıs olayını da didik didik edip, bunların suç belirtilerini, kanıtlarını, devletin bürokratlarına, bakanına, valisine, emniyet müdürüne, bir bir sormalıyız… Dört beş gündür gazetelerde okuyorsunuz. Intercontinental Oteli’nden kalabalığa ateş açıldığı söyleniyor. Bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmış mıdır? Bu otelin “güvenlik amiri” Emniyet Genel Müdürlüğü eski Yardımcılarından ve İstanbul Emniyet eski Müdür Vekillerinden Mehmet Akzambak’a herhangi bir soru yönetilmiş midir? 1955 yılının 6/7 eylül olaylarına yol açan olay Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bomba atılmasıydı. Yassıada duruşmalarında, bu bombanın bir güvenlik görevlisi olan, Oktay Ergin tarafından konduğu anlaşılmıştı. Yassıada duruşmalarına kadar 6/7 eylül olaylarının “solcular” tarafından yapıldığı ileri sürüldü. İleri sürülmek ne kelime, birçok solcu bu gerekçeyle tutuklanmış, aylarca hücrelerde yatırılmıştı… Atatürk’ün Selanik’teki doğduğu eve bomba koyan güvenlik görevlisi Oktay Ergin, şimdi nerdedir dersiniz? Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanlığında… Oktay Ergin, 1 Mayıs toplantısı ile ilgili önlemlerin alınmasında ve uygulanmasında en önemli görevlerden birini üstlenmişti. Sanırız, Oktay Ergin’de bu konuda çok yararlı bilgiler vardır… Burada belirli kişileri suçlamak amacı gütmüyorum. Fakat, bu olay, enine boyuna, bütün ayrıntılarıyla incelenmeli ve her belirti, her kanıt, kamuoyu önünde tartışılmalıdır… Intercontinental Oteli ile Sular İdaresi duvarından ateş açanlar yakalanmış mıdır? Bunu kimden soralım? Emniyet Genel Müdürlüğünden mi, güvenlik dairesi başkanlığından mı? İstanbul valisinden mi? Kimden? Uğur Mumcu (Cumhuriyet, 6 Mayıs 1977)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle