06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 MAYIS 2007 CUMA spor KORE’DEN İ S TA N B U L’ A NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN ıllar gelip geçiyor. İlk spor kulübünün kuruluşu 100 yılı, yani koskoca bir yüzyılı geride bıraktı. Nice unutulmaz maçların nice unutulmaz futbolcuların ve nice değerli spor yöneticilerinin gelip geçtiği bu yüzyılın bugünkü noktasında dönüp geriye mi yoksa ileriye mi bakalım? Gerilerde kalan yıllarda spor denilince arkadaşlık, dostluk kardeşlik ve centilmenlikten söz etmek olası. Bu 50 yılın yarısından çoğunda ben de vardım. Çoğu olayın tanığı oldum. Anımsadığımda çok güzel olaylar da vardı üzücü olaylar da... Geçelim geçmişi, onları inşallah bir gün sizlerle paylaşma şansım olur. Peki ya gelecek? Geleceği değerlendirmek için bugünü iyi görmeliyiz. Bugün sporumuzun günümüze dek ulaşan yasalara karşın yine de çağın rayına oturduğunu söylemek mümkün değil. Kulüplerimizin kurumsallaşmayı ya istemediklerini ya da beceremediklerini düşünüyorum da günü gün eden bir politikayla gelecekte daha büyük sıkıntıların olacağını söylemeye çalışıyorum. Çünkü kulüplerin milyarlara varan bütçeleriyle daha ne kadar süreceğinden endişe duyuyorum. Geçenlerde ‘’Spor Hukuku’’ konulu bir seminerde konuşan Futbol Federasyonu eski Başkanı Levent Bıçakcı, kulüplerin naklen yayınlardan gelen gelirle yetinerek başka bir kaynak arayışına girmediklerini ve köklü çözüm üretmediklerini söyledi. C 19 Kulüpleri profesyoneller yönetmeli S amsung maç heyecanını “Break Dance” şovuyla ateşledi. Samsung, Kore’nin en ünlü break dans topluluğu ‘Maximum Crew’u Amerika, Kanada ve Dubai’den sonra İstanbul’a da getirdi. 6 Mayıs’ta Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan Galatasaray – Antalyaspor maçı öncesinde, Samsung Mobile Fun&Joy Festival kapsamında gerçekleşen gösteride, futbolseverlere 80’lerden günümüze popülaritesini koruyan breakdans ile, akımın günümüzdeki favori devamı olan HipHop’un harmanlandığı bir gösteri sunuldu. Y DANS değil SPOR Ahmet YAZICI ans son dönemde gündemde olan branşımız ancak sportif değil de magazinsel boyutuyla TV’lerde boy gösteriyor. Yapılan danslar acaba bu sporu ileriye taşır mı yoksa reyting uğruna halkı eğlendirmeye yönelik olduğu için dansı spor olmaktan çıkartıp başka bir kimlik mi kazandırır, orası bilinmez. Bu düşünce en büyük tehlike olarak görülse de Dans Sporları Federasyonu başkanı Mustafa Çinkitaş namı diğer Tolgahan ‘’Ben sokaktaki dansın da arkasındayım. Ancak bizim dansımızın TV’de yapılan yarışmalarla alakası yok.’’ dedi. Türk dansı için umutlu konuşan Çinkitaş ‘’Devletimiz bize ancak bu kadar sahip çıkabiliyor. Önemli olan fikirdir ama para olmayınca bir işe yaramıyor. Bizim paramız yok. En az bütçe bize verildi. Fakat ilerleyen zamanda Türk dansının ses getireceğine inanıyorum’’ dedi. Dans Sporları Federasyon Başkanı Tolgahan’la Türk dansı ve geleceği hakkında söyleştik. Türk dansına çok emek verdiniz, amacınıza ulaştınız mı? Dansa çok emek verdim. Yıllar önce başladığımız mücadeleyi Dans Sporları Federasyonu’nu kurarak devlet bünyesinin altına almayı başardık. Bu bizim için bir başlangıç. Daha yapacağımız çok iş var. Ünlülerden oluşan bir yönetim kurulunuz var. Bu durum ülkemizdeki dansın gelişimini nasıl etkiler? Dansın en büyük özelliği sanatla sporun içi içe olmasıdır. Yönetim kurulumuz her ne kadar ünlülerden oluşsa da dansın içinden gelen insanlar. Örneğin bale kökenli Yonca Evcimik. Bale ve modern dans branşının başında Asena sadece Türkiye’de değil dünyada en iyi oryantal yapan isim. Türk oryantaline kattığı figürlerle oryantalimizi dünyaya tanıttı. Uluslararası oryantal dansla ilgili çalışmalarımız var. Bu konuda Asena’nın bize çok desteği olacak. Türk dansı son dönemde bir çıkış yakaladı. Bunda sizin payınız var mı? Dans sonradan çıkmış bir sanat değil... Dans insanın oluşumundan bugüne kadar vardı. Dansta bir kargaşa havası oluşmuştu. Şüphesiz ki Türk dansı bizimle birlikte bir çıkış yakaladı ve ivme kazandı. Dans Sporları Federasyonu’yla birlikte dansı düzenli ve sistemli bir hale getirdik. Ancak biz olmayan bir şeyi var D ‘ Dr. Oktay GÖKDEMİR Ülkemizde futbolun ilk kez oynandığı yer olan İzmir’de geçen haftalarda Türk futbolunun efsane takımlarından birisi olan Göztepe’nin amatör lige düştüğü haberleri yansıdı Türk spor medyasına. Aslında profesyonel futbol liglerinde şampiyon olmak kadar bir alt lige düşmek olağan karşılanan bir durumdur. Ama düşen takımın ismi bir zamanlar Türk futbolunun en gözde ekiplerinden birisi Göztepe olunca bu statü kaybının da normal bir algılamayla kabul görmeyeceği gerçekti. İzmir’de futbolun ilk kez 19. yüzyıl sonlarına doğru İngiliz Levanten ailelerin ve şirketlerin kurduğu takımlar tarafından oynandığı bilinir. 1908’e dek sadece İzmir’de değil, genel olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkler güreş ve cirit gibi geleneksel spor dalları dışında spor etkinliklerine katılmamıştır. Bu sarayın ve muhafazakâr çevrelerin spora karşı geliştirdiği sert tutumdan kaynaklanmıştır. Türklerin futbola olan ilgisi yüzyılın başında 1903’te İstanbul Ligi’nin kurulmasıyla başlar. İzmir, İstanbul’dan sonra bu alanda ilklerin yaşandığı kentlerden biridir. İzmir’de uzun yıllardan beri yabancılar ve Levantenler tarafından oynanan futbol yine yabancıların kurduğu takımlar aracılığıyla sürdürülürken, 1912’ye gelindiğinde Karşıyaka İzmir’in ilk Türk futbol takımı olarak kurulur. Karşıyaka’yı 1914’te Altay’ın kurulması izler. 1925’te Altay’dan ayrılan bir grup İzmirli gencin Güzelyalı semtinde kurduğu Göztepe ise ulaşmış olduğu başarılarla ‘3 büyükler’ olarak bilinen İstanbul takımlarından sonra Türkiye’de en fazla tanınan ekiplerden biri olmayı başarmıştır. Göztepe İstanbul Bir efsaneydi oligarşisine karşı Eskişehirspor’la birlikte en fazla kafa tutan takım olmuş, 1960’lı yıllarda Türk futbolunun en popüler ekiplerinden birisi haline gelmiştir. 196869 ve 19691970 sezonlarında 2 kez Türkiye Kupasını müzesine götüren Göztepe, bu başarılarını katıldığı Avrupa Kupası maçlarında da sürdürmüştür. Böylelikle kulüp Türk futbol tarihinde önemli bir yer edinirken, diğer taraftan da yurt genelinde Göztepe’ye karşı büyük bir sempati oluşmaya başlamıştır. Göztepe tarihi boyunca iki kez Kupa Galipleri Kupası’na, 5 kez de o dönem ismi Fuar Şehirleri Kupası olan UEFA Kupası’na katılmıştır. 196768 sezonunda Fuar Şehirleri Kupası’na (UEFA) katılan Göztepe, bir İspanyol devi Atletico Madrid’i elemeyi başarmıştı.. Sarı Kırmızılılar, aynı kupada 196869 sezonunda da yarı finale kalan ilk Türk takımı unvanını elde etmişti. Göztepe, Avrupa kupalarındaki bu başarısını 196970 sezonunda da sürdürdü. Kupa Galipleri Kupası’nda Sarı Kırmızılılar ilk turda Lüksemburg (Union) takımını, 2. turda da İngiltere’nin Cardiff City ekibini eleyerek çeyrek finale çıkmıştı. Ancak Göztepe, çeyrek finalde İtalya’nın Roma takımı karşısında başarılı olamamış ve Avrupa macerasına son noktayı koymuştu. Bu başarılar Göztepe’yi sadece Türkiye’de tanınan bir ekip olma özelliğinden arındırarak uluslararası arenaya taşımıştır. Unutulmamalıdır ki o yıllarda Türk futbolunda ve özellikle uluslararası maçlarda ‘şerefli mağlubiyetler’ dönemidir. Göztepe bu yıllarda önemli bir futbol takımı olarak sivrilirken, dönemin teknik direktörü ve futbolcuları ise efsaneleş ‘ Dansın gelişiminin hızlandırılmasına gerek yok. Ancak tabana yayılması için ilköğretimlerde ders olarak verilmeli. Atalarımızın dediği gibi ağaç yaşken eğilir. Okul Sporları Federasyonu Başkanı’ndan bu konu hakkında fırsat bulabilirsem bir pilot bölge isteyeceğim. Türkiye’nin 10 bin dansçıya ihtiyacı var. Güneyde tatil köylerinde kaçak çalışan dansçılar var. Biz kendi çocuklarımızı buraya kazandırabiliriz. Bizim elimizde sporcu olmadığı için başkalarına iş imkânı sağlanıyor. Sokakta yürümeyi bilmeyen Ruslar fizikleri güzel olduğu için dans ediyor. Sistemli bir çalışma yaparsak dansı futbol ve basketbolla yarışabilecek branş haline getirebiliriz. etmedik. Son dönemlerde TV’lerdeki dans yarışmalarını nasıl dağerlendiriyorsunuz? TV’lerde yapılan dans yarışmaları dansın sportif yüzünü yansıtmıyor. Sportif dans böyle olmaz. Bunlar sadece TV’cilerin reytinge yönellik ekrandaki seyircileri eğlendirme amacıyla yaptıkları yarışmalar. Ama ben sokaktaki dansın bile yanında olduğum için yapılan bütün dansları destekliyorum. Aslında doğru olan bizim yapacağımız uluslararası yarışmalarda kitlelerin Avrupa arenasında başarılarımızı alkışlaması. Yeni kurulan bir federasyonsunuz. Maddi açıdan sorunlar yaşıyor musunuz? Yaşamıyoruz dersem yalan olur. En az bütçeyi alan federasyonuz. Paramız yok ama cesuruz. Sponsorların bize destek olması gerekli Param şimdi olsun telefonumla dünyayı buraya getiririm. Türkiye’de yapılmamış bir yarışma yaparım yeter ki federasyonumuzun parası olsun. Bütçemiz 50 bin YTL. Bu parayla ne yapılabilir ki? Ya da Türk dansını Avrupa’ya nasıl tanıtabiliriz. Dansımzın kalkınması için yatırım bekliyoruz. Sponsor teklifleri alıyoruz. Ama bunlar düşük miktarlar. Federasyonumuzun bütün organizasyonlarını hayata geçirmesi için 2,5 milyon dolar gerekli. Bu maliyeti veren kurum Dans Sporları Federasyonu’nun ana sponsoru olabilir. Dans sanat mı yoksa spor mu? Dans bir spordur. Kalp hastalarına bile Arjantin tango tedavisi öneriliyor. Kalp ritm bozukluğu ritmik danslarla çözümlenebiliyor. Bu tedaviler doktorlar tarafından öneriliyorsa dansın spor olup olmadığını tartışmamıza bile gerek yok. Dans hem spor hem de sanattır. Avrupa’daki hedefleriniz neler? Kulüp anlamında çok talep var. Biz dansı Türkiye’ye yaymak için çalışmalara başladık. Avrupa arenasında dansımızı çok çabuk yukarıya çekme şansımız var. Latin dansında ne kadar çalışma yapsak da yeterli olamıyoruz. Ancak diğer dans branşlarında akılcı hareketlerle başarılı olabiliriz. Türkiye sizce nasıl başarı yakalar? Brazilya’nın salsası varsa Türkiye hangi dansı yaparsa gündeme gelir. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Hepimizin aklına gelebileceği gibi oryantali yeni bir stilde Türk damgasını vurursak büyük başarı elde etmiş oluruz. ÇÖZÜMÜ VAR Başta futbol olmak üzere hemen hemen tüm spor kulüplerimizde yöneticiler amatördür. Kimi zengin iş adamı kimi meslek sahibi kimi de eski sporcudur. Tuttukları renklere olan aşk ve sevgilerini, bir anlamda da hobilerini karşılamak için parasız pulsuz kulüplerde görev yaparlar. O nedenle de sırası gelince konuşmayı da severler. Hatta kimileri özellikle medyayla daha fazla dostluklar kurarak popülist olmanın yolunu bulur. Özellikle zengin olanların başkan ya da üst düzey yönetimde yer almalarının nedeni ise gönülden bağışlarıdır. Zaten kulüplerin de başka türlü yürümesi söz konusu olamaz. Bu gibi gönüllülerin yaşatmaya çalıştığı kulüplerinde görev yapmalarına asla karşı değilim ama kulüp yönetimlerinde bazı görevleri profesyonellere bırakmaklarını yeğlerim. Çünkü dünya kulübü olmanın yolu çağdaş yönetimden geçer. Spor servisimizden birçok genç gelip geçti, hâlâ da geçiyor. Bu gençlerin çoğu üniversitelerin eğitim fakültelerini bitirdikleri gün sormuşlardır... ‘’Şimdi ne yapayım?’’ Üniversiteyi bitirdiğine göre seçenekleri bellidir. Ya bir okulda beden eğitimi öğretmeni olacaktır ya da bir spor branşında antrenör. Son yılların tatil yerleri mesleği sayılan animatör ya da rekreasyon rehberi olmak da seçenekleri arasındadır. Ama ben fikrimi soran gençlere hep aynı şeyi söylemişimdir... ‘’Lisansüstü spor yönetimini bitir.’’ Bunu söylerken de şöyle düşünüyordum. Bugün ülkemizde sadece futbolda binlerce antrenör var. Onların çoğu aldıkları eğitimden uzak yerlerde çalışıyor. Oysa spor yönetimi bilimini bitiren, yani master yapmış gençlere sadece kulüplerimizin değil, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü kadroları içinde de büyük gereksinim var. Ne var ki bu gençleri iş sahibi yapacak yasa mı yönetmelik mi neyse o eksik. Bu sorunu çözmek de spordan sporumlu Delet Bakanı M.Ali Şahin’e düşüyor. Kulüplere kalırsa onlar amatörleri profesyonel gençlere tercih ediyor ama bu anlayış yanlış. Dünya kulübü olmak isteniyorsa ki buna en hevesli olan da Fenerbahçe’dir; kulübün yönetiminde eğitim fakültelerini bitirmiş, spor yönetimi biliminde master yapmış en az 5 profesyonel görev almalıdır. O zaman kulüp çağdaş bir kulübe benzer, yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle kavga ve dalaşmanın içine düşmez. Onlar kendi iş çevreleri içinde saygınlıklarını korumak ve sürdürmek zorundadır. Çağdaş ülkelerde bize benzer kulüp yönetimi var mı? Örneğin PSV’nin başkanı, Liverpool’un ikinci başkanı, Hamburg’un genel sekreteri kim bilen var mı, ismini duyan var mı? Onlar koltuklarında otururlar ama işi yapan profesyonellerdir. Başarının omuru ise kurumun yani kulübündür. ayucelman?yahoo.com Pedallar en büyük kupa için dönüyor Feyzi AÇIKALIN Her sporun kendi ülkesinde organizasyonunu yaptığı bir büyük prestij yarışı vardır. Bu yarış, o spor dalındaki gelişmişliği göstermekten çok geleneksel oluşunu öne çıkarır. Dosta düşmana karşı o sporun var olduğunu kanıtlama amacını da güder; bir anlamda da namusudur.. Bu yıl 43.’sü düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu da böyle bir organizasyondur. Geçmiş yıllarda Cumhurbaşkanlığı isminin kaldırılması gibi pek de sportif olmayan konular dile getirildiyse de ‘bisiklet yol almaya devam ediyor.’ Dünyanın en eski olimpik sporlarından biri olan bisikletin Türkiye federasyonu 1923’te kuruldu. 1963’te başlayan Marmara Bisiklet Turu’nun 1966’da uluslararası nitelik kazanması ve sonrasında bu yarışın Cumhurbaşkanlığı ismini almasıyla gelenek de başlamış oldu. Yarış takviminde yer alış zamanına ve federasyonların kişisel tercihlerine göre yıllar içinde parkurda değişiklikler yapıldı. Son yıllarda ise birçok nedenden dolayı Ege ve Akdeniz sahillerini içeren bir rotada karar kılındı. Bu gerekçelerin başında etapların geçtiği turizm kasabalarındaki konaklama şartlarının uygunluğu, o yöredeki kamu ve yerel idarecilerin bisiklet sporuna verdiği destek, yine o yörelerdeki izleyici turist potansiyeli ve de iklim koşullarının uygunluğu yer aldı. 6 Mayıs’ta İzmir’den başlayan yarış 13 Mayıs’taki Antalya Alanya etabıyla sonlanacak. 14 ülkeden 16 takımın yer aldığı organizasyonda Türkiye’yi (A) ve (B) milli takımıyla Brisa temsil ediliyor. Yer aldığı kategorinin niteliği gereği yarışta ülkeler hem kulüp hem de ulusal düzeydeki ekiplerle temsil edilebiliyor. Almanya, Romanya, Slovakya, Makedonya, Ukrayna, İrlanda ve İsrail kulüp düzeyinde takımlarla temsil edilirken; Bulgaristan, İran, Sırbistan, Rusya, Gürcistan ve Azerbaycan ise ulusal takımlarıyla yarışta yer alıyor. Konuk ülkeler bisiklet sezonunun başlangıcı sayılan bu günlerde hem form durumlarını yükseltmek hem de puan alabilmek amacıyla ülkemizdeki yarışı tercih ediyor. Bir prolog ve 7 etaptan oluşan yarışın zorluk derecesi etaplar ilerledikçe artmakta. İzmir’deki prolog etabının yarışmacıların son form durumuna ilişkin bilgi vermesi beklense de sonrasındaki tırmanış içeren etapların en iyi sporcuları ortaya çıkaracağı biliniyor. Özellikle Marmaris Fethiye etabında Marmaris çıkışında hemen tırmanışa geçiliyor olmasının sporcuları fazlasıyla zorlayacağı düşünülüyor. Rakiplerin form durumu bilinmemesine karşın güçlü bisiklet geleneği olan ülkelerin yer aldığı bu yarışta milli takımdan daha çok kişisel başarılar bekleniyor. Türk Milli Takımı’nın en formda sporcularının Miraç Kal, Nazım Bakırcı ve Behçet Usta olduğu bildiriliyor. UCI’nın İsviçre’nin Lozan kentindeki bisiklet kamp merkezinde 3 aydır eğitimde olan Miraç Kal, oradaki başarılarıyla da göz doldurmuştu. Brisa ise yabancı sporcularıyla güçlü bir ekip. Uluslararası Bisiklet Birliği’nin (UCI) 2.2 etaplı yarışlar kategorisinde yer alan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nun ana sponsorluğunu Aytaç, yardımcı sponsorluklarını Lassa, Spor Toto, araç sponsorluğunu da Fiat yapmakta. Özerkliğe yeni kavuşan Bisiklet Federasyonu, geleceğe yönelik yapılanmasında sponsorluk hizmetlerinden çok şeyler bekliyor. Böylece Cumhurbaşkanlığı gibi büyük bütçeler eriten organizasyonların sponsorluklarla desteklenmesiyle devlet tarafından sunulan bütçenin daha çok eğitime ve malzeme alımına kaydırılması planlanıyor. Yeni yapılanmada gereksiz harcamalardan kaçınabilmek için mantıklı bir yarış ve kamp planlaması yapılıyor. Kamplar geçmiş yıllardaki uygulamaların tersine sporcuları birbiriyle kaynaştırıyor ve fiziksel açıdan olduğu kadar düşünsel açıdan da geliştiriyor. Bisiklet sporundaki beklenen gelişmenin sporcuların kulüp antrenörlerinin de aynı eğitim ve düşün düzeyine ulaşmasıyla gerçekleşebileceğini bilen federasyonun bu konuda da çalışmaları bekleniyor. 7 ayrı etapta 990 kilometrenin geçileceği yarışın başkomiserliğini İtalya’dan Oronzo Simeone yapıyor. mekteydi. Teknik direktör Adnan Süvari yönetiminde başarıdan başarıya koşan Sarı Kırmızılıların en önemli futbolcuları ‘dev kaleci’ olarak isimlendirilen Ali Artuner, sol açık Halil Kiraz, Fevzi Zemzem ve Nevzat Güzelırmak’tı. Oyun stili ve attığı goller nedeniyle kendisine ‘Buldozer’ lakabı takılan Fevzi Zemzem, 196768 sezonunda gol krallığına ulaşarak bu alanda bir ilke de imza atmıştır. 1958’de başladığı 1. Lig serüveninde Göztepe, 197677 sezonunda küme düşmüştür. Sonraki dönemlerde Sarı Kırmızılılar birkaç kez 1. Lig’e çıkmış ancak burada kalıcı bir başarı gösteremeyerek yeniden alt kümeye dönmüştür. En son 200203 sezonunda 1. Lig’de mücadele eden Göztepe, yeniden küme düşmüştür. Anılan yıllarda yaşanan sportif başarısızlıklar, kurumsallaşamamanın getirdiği sorunlar, şirketleş(eme)menin yarattığı sıkıntılar, iç çekişmeler ve maddi olanaksızlıklar nedeniyle bir daha toparlanamayan kulüp, 200607 sezonunda mücadele ettiği 3. Lig’de de başarılı olamayıp amatör kümenin yolunu tutmuştur. Göztepe futbolun sadece futbol için oynandığı, endüstriyel futbolun hegemonyasının hissedilmediği dönemlerin bir futbol değeri olarak ülke ve dünya futbolundaki haklı yerini çoktan almıştır. Sarı Kırmızılıların amatör kümeye düşmesi onurlu bir futbol değeri olarak varlığından ve gücünden bir şey eksiltmez. O futbolun şirketleşmediği, sponsor firmalar elinde yaratılan bir pazarda metalaşmadığı, “Puan ve puanlar almaya geldik”, “Önümüzdeki maçlara bakacağız” gibi konuşan futbolcu tiplerinin çoğalmadığı masumiyet çağının futbol efsanesidir. Anımsatmak gerekir ki efsaneler unutulmaz, her çağ yeniden üretilerek gelecek kuşaklara aktarılır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle