Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Hannover Fuarı, Türkiye’nin imajı için büyük bir fırsat olarak görülüyor C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 20 NİSAN 2007 CUMA Türk sanayiinin Avrupa çıkarması Türkiye’nin, 1985 yılından beri ilk kez partner ülke olarak katıldığı Hannover Messe 2007 Fuarı’nın açılışı yapıldı. HANNOVER (Cumhuriyet) Türkiye’nin 300’e yakın şirketle katıldığı Hannover Messe 2007 Sanayi Fuarı, aynı zamanda tanıtım için de fırsat olarak değerlendiriliyor. Bu yıl partner ülke olarak Türkiye’nin seçildiği fuarın açılışı Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş, yaptığı değerlendirmede Avrupa’da hâlâ Türkiye imajının olumsuz olduğunu belirterek, “Avrupa’da vergi verenler bizim bu vergileri çarçur edeceğimiz endişesi içinde. Türkiye’nin sanayi ülkesi olduğunun, önde gelen gazeteciler bile farkında değil. Türkiye, Hannover’e 1985’te partner ülke olarak katılmıştı. O gün fuara katılmamız milattı. Bugün ise Avrupa’daki imajın dönüşümü noktasında partner ülke olarak buraya katılmamız yeni bir milat sayılır” dedi. Söz konusu tablonun tanıtım eksikliğinden kaynaklandığını vurgulayan Yalçıntaş şöyle konuştu: “Yabancı medya ile görüşmelerimizde de beyaz eşya ve camda üretim rakamlarını verdiğimde liderliğe oynadığımıza önce inanamadılar. Resmi rakamları verdiğimizde ikna oldular. Bu fuar rekabetçi, dinamik sanayimizi ve çağdaş yüzümüzü dünyaya göstermek için önemli fırsat olacak. Çünkü Hannover, sanayideki yeniliklerin ilk kez sergilendiği en önemli fuar olarak biliniyor. Sloganı da ‘Yeni teknolojileri ilk defa buradan alın’ şeklinde.” Yumurta Kapıya... ??? Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yolunu açmak üzere siyaseten ittifak etmiş medyada bile, besbelli beklenmedik bu karşı duruşa şapka çıkarıldı. Saygılı davranıldı. Olabildiğince üstüne gidilmeyecek, dikkat çekilmeyecek, kitlelerin mesajı eksik okunacak.. Nasılsa kotarılmış bir program içinde, yıllar öncesinin tepki koşullarında azınlık oyu ile sağlanmış Meclis çoğunluğunun, Erdoğan’ın göz işaretine bakan parmakları ile programlanmış takvim işletilecek; kazasız belasız AKP’nin, kesine yakın bir kararlılıkla da Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı kalesini fethetmesi sağlanacaktı. Çankaya yolunu kesmek üzere oluşturulmuş insan selinin yolları kapaması eylemi geç kalmıştı. Halkımızın yumurta kapıya dayanmadan ortaya koyamadığı tepki refleksi, geç kalınmış olmasından yararlanılacaktı... Kitleler, “Hem tehlikenin, hem de gücümüzün farkındayız” demekte gerçekten de geç kalmışlardı. Ya da medyatik yönlendirme ile tehlikeye karşı aymada gecikmişlerdi. Tabii onları uyarmada sorumluluğu olan, ülkenin gelecek kaygısını duymada sınıfta kalmış medyatik gücün, tersine çalışması gerçeği bir yana; başta siyasal partiler, tüm sendikal, demokratik kitle örgütlerinin bu sınavda sınıfta kaldıkları gerçeğini de hafife alamayız. Ama ancak yumurta kapıya dayandıktan sonra uyanmış olmak, umutsuzluk, çaresizlik anlamına mı geliyor? Geç de olsa uyanmış olmanın, bir şeyler yapma sorumluluğu duymanın, dönemeç noktasının anlamı yok mu? Sanırım 1967 yılı idi. Birinci Meclis’ten yaşayanlarla söyleşi yapıyordum. Yaşlarının gereği zayıf belleklerinde, Kurtuluş Savaşı destanının yazılmasına ilişkin kimi vurgulamaları vardı ki.. Örneğin Celal Bayar; “Halk savaşlardan, kayıplardan, dağılmadan, yoksulluktan, yorgun, umutsuz, çaresizdi ki.. Anadolu toprakları işgal edilmeye başlandığı günlerde, direnelim diyenleri arkadan vuracak haldeydiler.. Mustafa Kemal’in Anadolu’da yaktığı umut, ateşle, öylesine güçlü yeniden bir direniş doğdu ki.. O çaresiz, yoksul, yorgun halk direnişleriyle, dünya tarihinde örneği olmayan bir kurtuluş savaşı destanını yarattılar..” diyordu. “Demokrasilerde çare tükenmez”, “Azmin elinden bir şey kaçmaz”.. değil mi? soner?cumhuriyet.com.tr , AB’nin siyaset ABD üreten uzmanlarını bile düşündüren, 14 Nisan karşı duruşu, caydırıcı gücün kanıtlanmasının ardından kimi tartışmalar içerik değiştirdi.. Siyasal İslam cephesi her ne kadar gerilimi artırmamak için, “Nasılsa Meclis’te yakalanmış parmak sayısı bizden yana” gerekçeleri ile sokağa çıkmayacaklarını vurgulasalar da, sokağa çıkmaya kalkışmalarının kendi sonları olduğunu biliyorlar.. Daha büyüğünü unutun, anlamlı kalabalıklar oluşturmaya kalksalar, radikal siyasal İslam, tarikatlarla olan bağları, ABD’den programlanan ılımlı İslam kimliğinin bile belirleyici olamadığı gerçeği fotoğraf karelerine çok çıplak yansıyacak. Köşk’e çıkmaya kararlı görünen Başbakan Erdoğan’ın geçen seçim öncesi de verdiği, şimdi yinelediği ılımlı görüntü yok olacak. Cumhuriyet, laiklik için tehlike oluşturan ittifak çok daha çıplak ortaya çıkacak. İddia ediyorum ki AKP’nin Cumhurbaşkanlığı’nı ele geçirme operasyonuna yönelik toplumsal güç gösterisi sadece ve sadece bu nedenle bile gündeme gelmeyecek... 14 Nisan’da, bu tehlikeye karşı durmak üzere Ankara’da toplanmış, yolları kesmiş insan selinin en uyarıcı, karakteristik kimliği, Cumhuriyet’e, Atatürk devrimlerine, laikliğe olan bağlılığın ötesinde, alt kimliklerinin görünmez oluşu idi. CHP, DSP, SHP, TKP, diğer soldaki partiler, belki de önemli bir katılımla MHP’lilerin, kendine parti bulamamış, oy kullanamamış küskünler.. parti kimlikleriyle değil, ülkenin geleceğine duyulan kaygıda buluşmalarıydı. Şüphesiz Anadolu’nun her yerinden örgüt, parti çatısı altında örgütlenmiş otobüslerle gelmiş, birlikte yürümüş, birlikte dönmüşlerdi ama, söylemlerine, slogan ve pankartlarına aidiyetlerini yansıtma gibi bir refleksleri olmadı. Oysa yıllardır izlediğim ortak etkinliklerde hep tam tersi olur, 1 Mayıs’larda, cenazelerde bile kendini, kalabalığını, gücünü ortaya koyma gibi bir kaygı ile aidiyetini gösterecek sloganlar atılır, pankartlar taşınırdı. Türk, Kürt, Laz, göçmen.. etnik kimlik, Sünni, Alevi.. mezhep kimliği ile oluşturulmuş birliktelikler ise zaten söz konusu değildi. Sokaktaki insan, aile, aydın, orta sınıf, varoş bileşkesinin, bugüne kadarki etkinliklerde görülmemiş bir çoğunlukta kadını, türbanla, çarşafla örttürülmemişi, “Ben de varım” demek üzere oradaydılar.. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Başbakan Tayyip Erdoğan’a Hannover Fuarı’nın açılışında “Konuk Ülke” ödülünü verdi. (Fotoğraf: AA) Birebir görüşmeler Fuarda Türk firmalarının 2 bin 700’e yakın iş görüşmesi gerçekleştirmesi bekleniyor. Yalçıntaş, bire bir görüşmeler sayesinde hem KOBİ’lerin yeni bağlantılar kurmasının kolaylaşacağını hem de satın alınacak teknolojiye daha kolay ulaşılacağını dile getirdi. Türkiye; Hannover Fuarı’nda geniş çaplı tanıtımlar da yapacak. Anadolu Ateşi’nin dans gösterisinin yanı sıra sanatçı Tuluyhan Uğurlu konser verecek. Grup Yansımalar da fuar katılımcılarına keyifli bir resital sunacak. Kredi talebine kaynak yetişmedi, Türk şirketleri seküritizasyonda dünya rekoru kırdı Bankalar borçlanma rekortmeni Taşıt ve konut kredilerindeki patlayan talebe yetişmeye çalışan bankaların kaynak arayışıyla, geçen yıl dünyada en fazla varlığa dayalı menkul kıymet ihracını 5.8 milyar dolarla Türkiye yaptı. ‘Faizler yüksek ve ekonomi şoklara karşı hassas’ diyen uzmanlar, yasal düzenlemelerin eksikliğine dikkat çekiyor. bankalar, alternatif yöntemleri de gündemlerine almaya başladı.Son yıllarda bu alandaki en çok tercih edilen yöntem ise seküritizasyon (varlığa dayalı menkul kıymet ihracı). Geçen sene 5.8 milyar dolarlık seküritizasyon işlemi gerçekleştiren Türkiye, bu yöntemle dünyanın en çok borçlanan ülkesi konumuna da geldi. 2001–2006 yılları arasında ise toplam 132 işlemle 25.5 milyar Avro’luk bir rakama ulaşıldı. 2012’de bu rakamın 100 milyar doları aşması bekleniyor. Mortgage yasasının çıkmasından sonra seküritizasyon işlemlerinin daha da artmasını beklediklerini söyleyen uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standart and Poor’s (S&P) Gelişmekte Olan Piyasalar Yapısal Finansman Grubu Direktörü Zeynep Adalan, “Seküritizasyonu, özellikle ülke notu yatırım yapılabilir seviyenin altında olan Türkiye gibi ülkelerdeki şirketler tercih ediyor. Bu işleme verilen kredi notu ülke notunu üzerinde olabildiği için daha ucuz kaynak bulunabiliyor” diye konuştu. Seküritizasyon konusunda Türkiye’de henüz yeterli tecrübenin oluşmadığına dikkat çeken Adalan, “Gerekli yasal düzenlemeler yok, geri ödemelerde bir terslik olursa, mahkemelerin nasıl karar vereceğini bilmiyoruz. Çünkü henüz böyle bir durumla karşılaşılmadı” dedi. Türkiye gibi ülkelerde her zaman ekonomik ve siyasi risklerin bulunduğunun altını çizen Adalan şöyle konuştu: “Şu anda birçok Türk şirketi seküritizasyon kredisi almayı düşünüyor. Ama seçimler psikolojik bir etki yapmış durumda. Özellikle mayıstaki Cumhurbaşkanlığı seçimini bekleyip görmek gibi bir eğilim var.” Necdet ÇALIŞKAN Tüketici kredilerindeki artışla birlikte daha fazla kaynağa ihtiyaç duyan Gerilim doları sıçratır Mayıs ayında kurda dalgalanma olasılığının güçlü olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Alkin, “Eğer biz Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle belirsizlik yaşarken dış gelişmelerde de olumsuzluk olursa dolar kuru 1.75 YTL’yi görebilir” uyarısında bulundu. Fatma KOŞAR Akın BODUR İSKENDERUN Ekonomist Kerem Alkin ve Oral Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimi geriliminin piyasalara olası yansımalarını değerlendirdi. Prof. Dr. Erdoğan, Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürme hedefi nedeniyle kura müdahaleyi tercih etmeyeceğini öngördü. Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) tarafından İskenderun’da düzenlenen “Doğu Akdeniz Denizcilik ve Ekonomi Zirvesi”ne katılan İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kerem Alkin, işadamlarına yönelik uyarısında, mayıs ayında kurda dalgalanma olasılığının güçlü olduğunu dile getirdi. Alkin, yakın vadede Türkiye’deki gelişmelerin önem taşıdığı görüntüsüne karşın dünyadaki gelişmelerin Türkiye mali piyasalarını en az 2 kat daha fazla etkileyeceğini söyleyerek şu değerlendirmeyi yaptı: “İçeride siyasi gerilim var. Dışarısı güllük gülistanlık olursa dolar kuru 1.471.57 aralığına yükselebilir. Ama Türkiye için dışarıdaki iki olası gelişme önemli: Biri ABD Merkez Bankası FED’in beklenmedik bir faiz artırımı kararı. İkincisi Japon Yenidolar paritesinin 115’in altına inmesi ve tabii gelişmekte olan piyasalarda ani gelişmeler. Eğer biz Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle belirsizlik yaşarken bu dış gelişmelerde de olumsuzluk olursa o zaman dolar kurunun 1.75 YTL seviyelerini test edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.” ALGALANMAYA DİKKAT Alkin, kriz senaryolarını anlatırken “Risk bekliyoruz. Cumhurbaşkanlığı atlatılırsa genel seçimde daha büyük riske gireriz” diye konuştu. Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin eski öğretim üyesi Prof. Dr. Erdoğan ise “Türkiye’de riskli bir haritada Merkez Bankacılığı yapılıyor. Kurdaki dalgalanmaya karşı reel sektörün çok dikkatli olması gerekir” değerlendirmesini yaptı. Laik Cumhuriyet istiyoruz... Kahrolsun Amerika... Satılmış medya... 14 Nisan’da bir milyon insan bu üç sloganda birleşti. Üç söylev her şeyi anlatıyordu; “köktendinci işbirlikçiler, onlarla işbirliği yapan kimi sermaye çevreleri ve medyaları”. Bunların ipi Amerika’nın, emperyalizmin elinde diyordu halk, her şeyi görmüştü. Bu, Türkiye’deki demokratik bir halk hareketidir. Ankara’ya gidemeyen on milyonların aklı ve yüreği de bu halk hareketinin içindeydi. Sadece Tandoğan Meydanı ve Anıtkabir’deki yüz binleri görmek çok yanlış olur. İşbirlikçiler, örtülü faşistler, ruhu ve kafası karanlık çukurlardan çıkamayanlar dışında herkes bu halk hareketinin bir parçası olmuştu. “Laik Cumhuriyet istiyoruz; kahrolsun Amerika; satılmış medya” haykırışları yalnızca Tandoğan’da, Anıtkabir’de çınlamadı; bütün Türkiye’de yankılandı; ekranlarda, radyolarda, sokaklarda, her yerde halk bu eyleme katıldı. Cumhuriyet düzenini değiştirmek isteyen işbirlikçi köktendincilereydi... BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI İşbirlikçilere Halkın Tokadı Medyanın büyük bölümü utanç vericiydi. Cumhuriyet döneminin en görkemli halk hareketi oldu. Cumhuriyet adına, demokrasi adına, laiklik ve ulusal değerler adına gönüllü bir halk hareketi işbirlikçilere karşı coşmuştu. Kendi yemeğinden kısıp otobüse para ayırarak Kars’tan, Edirne’den, Gaziantep’ten, yurdun dört bir yanından gelen insanlar doldurdu Ankara’yı. Bu olağanüstü, büyük halk hareketini görmek istemediler. Onlar, parayla getirilen, devlet olanakları ile zorla taşınan insanlara alışıktılar. Onlar faşist düzenin tetikçileriydi, halka gözlerini kapadılar. Onlar oligarşinin ve emperyalizmin uşaklarıydılar. O dev halk hareketini görmek istemeyenler kimin medyasıdır? Bunlar, işbirlikçi köktendincile İçimizde bunlarla birlikte hareket eden oligarşi içindi... yumruklar onun içindi... Arkalarındaki Amerika ve Avrupa’yaydı... Kısacası emperyalizme ve onun içimizdeki uzantılarına karşıydı bu halk hareketi. Halka, Cumhuriyete ve ulusalcı değerlere karşı emperyalizmle işbirliği yapan oligarşiye “hayır” diyordu. Ulus, Cumhuriyet, ulusal değerler, gerçek demokrasi, laiklik her şeyin önündedir. Onlara dokundurtmam; seni ezer geçerim, diyordu halkım. Oligarşi ve işbirlikçiler halkın bu tokadını iyi anlamalılar. Çünkü kendilerini halkın elinden emperyalizm bile kurtaramaz. Ulusalcılar ve halk güçlendikçe emperyalizm arkalarından çekilir ve siner. Şah Rıza Pehlevi gibi hatta Saddam gibi ortada kalıverirler... rin medyasıdır... Bunlar, “işbirlikçi köktendincilerle ortaklık kuran” kimi büyük sermaye çevrelerinin medyasıdır... Bunlar, bölücülerin medyasıdır... Kısacası bunlar, emperyalizmin uşaklarının medyasıdır. Türkiye’ye halkın değil, emperyalizmin gözlüğü ile bakarlar, halkı görmezler... 14 Nisan’daki halk hareketinden yalnız oligarşi ve emperyalizm değil, başkaları da ders almalı. Atatürkçü, laik ve Cumhuriyetçi olduğunu söyleyen siyasal partiler “ulusalcı ve antiemperyalist bir zeminde” bütünleşmeli. Aynı şey sivil toplum örgütleri için de geçerli. Gerçek kimliklerini ortaya koysunlar. Türkiye’nin mi, yoksa emperyalizmin mi yanındalar? Halk ulusalcı, laik ve antiemperyalist cephede ağırlığını koydu; şimdi sıra sizde... Siz halkın yanında mısınız, görelim bakalım? Yoksa siz de mi oligarşiye katıldınız!.. Öyleyse yandınız; halk sizi ezip geçecek; işbirlikçiler yerine kendisi iktidara gelecek... www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali D