04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 NİSAN 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Esin Afşar’ın ‘Canı Sıkılan Adam’ şarkısı 1974’te Eurovision Türkiye seçmelerinde elenmişti C Berlin’de Ankara Zarları lah... Ya Çiller bugün ne yapar ne eder bilen var mı? Erbakan, hatta Ecevit silineli çok oldu. Demirel ve Evren gibiler, arada bir medyanın ihtiyaçları zorlamasa, zaten kimsenin umurunda değil. ??? Büyük bir kıyımın içindeyiz. Kıyıcılar sadece Türkiye gibi ülkeleri değil, kendi talihlerini de paramparça etmek zorunda kalıyorlar. Çığ harekete geçmiş bulunuyor. Yönetenlerden talihi olanlar hızla unutulmaya terk edilecek, tıpkı bizim son 30 yılın siyasileri gibi. Yeni olup da Tayyip Erdoğan türünden unutulmayacak kadar hırslılar ise belki de mahkemelerde ve hapishanelerde hesap verecek. Olamaz mı? ??? Eğer Türkiye Almanya’nın arka bahçesindeki en önemli bir ülkeyse ve tarihinin en büyük tehdidi altındaysa, üstelik bu tehdit dışından çok kendi içinden kaynaklanıyorsa, Berlin öyle eli kolu bağlı oturur mu sizce? Yoksa çare mi arar? Kendisi için çare tabii... Batı’yı hep fazla önemseyen geleneksel yaklaşımla açıkça hesaplaşmamız gerekiyor. Gerçi Berlin’de bugün olup biteni değerlendirecek kapasitede kadrolar yok, anlaşılan yönetici sınıfların “köküne kibrit suyu ekileli” çok oluyor. Neliberalizmin cilvesi diyelim... Ama Ankara’da da yok... Hiç yok. Batı, Türkiye gibi hedef ülkeleri çürütecek ama bu eylemleri kendi içinde etkisiz kalacak, yani Batı hep sapasağlam ayakta duracak... Olmaz öyle şey... ??? Türkçede, “Keskin sirke küpüne zarar” deriz: Batı politikaları bugün artık hem Türkiye ve benzeri ülkeler üzerinde yakıcıdır hem de kendi içinde yakıcıdır. Başka türlü ve şöyle: Çaresizlik sadece Türkiye’de değil, Batı’da da egemen bir ruh halidir. Ankara’daki her gelişmenin kaderi üzerine ilk zarlar, en az 25 yıldır, önce Almanya’da atılıyor. Bunu dayatan, reel ekonomidir. Dolayısıyla, Erdoğan üzerine burada bazı zarların atılmamış olması mümkün değildir. Tabii, bu biriken sıcağın yakın gelecekte patlamaması da mümkün değildir. [email protected] 7 ‘Yozlaşmaya direndim, dayandım’ Hatice TUNCER E sin Afşar, 40 yılı aşkın müzik yaşamında Anadolu topraklarının kültürel değerlerine saygısını, sanatını evrensel ölçülere taşıyarak ifade ediyor. Sesi, yorumu ve besteleriyle dinleyicilerine poptan tasavvufa uzanan tarzda şarkılar sunan Esin Afşar, Mevlana’nın 800. doğum yılı nedeniyle hazırladığı “Şiirler ve Şarkılarla Mevlana” konserlerinde izleyiciye kültürel bir şölen yaşatıyor. Bugünlerde bir GSM operatörünün reklam cıngılı olarak kullanılan 32 yıllık “Canı Sıkılan Adam” şarkısı Esin Afşar’ın müzik yelpazesinin genişliğini bir kez daha anımsattı. Müziğe ilk adımını attığı yıl Devlet Tiyatrosu’nda görevli olduğu 1996’da müziğe adım atan ve Ruhi Su’nun etkisiyle Anadolu türkülerini Batı’nın müzik anlayışıyla birleştiren Esin Afşar, Yunus Emre, Mevlana gibi bu toprakların kültürel değerlerini, katkılar yaparak günümüze taşıdı. Afşar, 800. doğum yılı nedeniyle hazırladığı “Şiirler ve Şarkılarla Mevlana” konserlerini yurtiçi ve yurtdışında sürdürecek. lardan bu yana Yunus Emre ve Mevlana şiirlerinden eserler seslendiren Afşar, bu çalışmalarını 1990’lı yıllarda albümlere aktarmıştı. UNESCO’nun Yunus Emre yılı ilan ettiği 1991’de büyük halk âşığının şiirlerinden besteler seslendiren Esin Afşar’ın aynı yıl Kültür Bakanlığı tarafından kendi eserlerinin de yer aldığı bir albümü yayımlandı. Esin Afşar’ın, çoğunluğu Ergüder Yoldaş’ın bestelerinden oluşan Mevlana çalışmasıyla Yunus Emre şarkıları aynı albümde toplanarak Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlandı. Daha sonra Macaristan’da da yayımlanan albüm, 2002 yılında Ada Müzik tarafından “Yunus Emre ve Mevlana Şarkıları” adıyla yayımlandı. ŞIK VEYSEL TÜRKÜLERİ Devlet Tiyatrosu’na piyanist olarak giren ve 12 yıl oyunculuk yapan Afşar, 1969 yılından sonra müzik dünyasına girdi. Klasik Batı müziği eğitimine karşın Ruhi Su ile bir süre çalışarak halk müziğine yönelen Esin Afşar, 1970’te çıkardığı ilk 45’lik plağında Âşık Veysel’in “Kara Toprak” ve Yunus Emre’nin şiirinden bestelenmiş “Bana Seni Gerek Seni” eserini söylüyordu. İkinci plağında okuduğu Kul Ahmet’in eseri “Yoh Yoh”la büyük başarı kazanan Esin Afşar, yıllarca “Bayan Yoh Yoh” olarak anıldı: “Aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934’te  Meclis açılış nutkunda söylediği Türk müziğinin evrensel düzeye getirilmesi gerektiği düşüncesinden yola çıkarak türkülere ağırlık verdim. Âşık Veysel’in eserlerini ilk kez ben çoksesli olarak söylemiştim. Daha sonraları aynı sahneyi paylaştık, dost olduk. Veysel’e ‘Esin Afşar senin türkülerini başka türlü söylüyor, ne diyorsun’ diye sormuşlar. Veysel ‘Kimisi elmayı dalından koparır öylece yer, kimisi de komposto yapar yer’ demiş. 25 yıl sonra 1999’da Yapı Kredi Yayınları’ndan ‘Caz Yorumlarıyla Âşık Veysel’i çıkarmıştım. Yaşasaydı yine ‘Ağzına sağlık Afşar’ derdi herhalde. Benim çalışmalarım özellikle Avrupa ülkelerinde ‘pop’ değil, hep ‘dünya müziği’ olarak adlandırılırdı.” 32 yıl sonra bir telefon B evlana Celalettini Rumi’nin 800. doğum yıldönümü nedeniyle UNESCO’nun bu yılı “Mevlana Yılı” olarak ilan etmesi üzerine Esin Afşar, yeni şarkılarıyla konser projeleri hazırladı. Esin Afşar, “Şiirler ve Şarkılarla Mevlana” konserlerinin ilkini 27 Mart’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda verdi. Projeye Devlet Tiyatrosu sanatçısı Ali Düşenkalkar da Mevlana şiirlerini okuyarak katılıyor: “Konserde bir kadın semazen sema döndü. Bazı çevreler ‘Kadın semazen olur mu’ diyor. Mevlana ‘Ne olursan ol gel’ demiş, daha bunun ötesi var mı? Benim bestelerim de var, Ergüder Yoldaş’ın eserlerini de söylüyorum. Ali Düşenkalkar’ın çok katkısı oldu, yönetmenliğimizi de yaptı, sahne ışıklarını bile M Mevlana şarkıları ayarladı. ‘Biz müthiş ikili olacağız’ diyorum. Ali, Mevlana’nın hem çok güzel şiirlerini bulmuş hem de çok güzel okuyor. Bir saate yakın konser izleyiciye kısa geldi, doyamadılar. Yeni konserlerde birkaç şarkı daha ekleyeceğim.” Mevlana konserlerini yurtiçi ve yurtdışında yıl boyunca sürdürmeyi planlayan Afşar, projeyi bir albüm olarak dinleyiciye sunmak için de hazırlık yapıyor: “Şiirler ve şarkılarla Mevlana konseri için Kanada’dan teklif aldık, yurtiçinde de özellikle Mardin’e, Diyarbakır’a gitmek istiyorum. Yunus’a, Mevlana’ya bütün dünya bizden fazla değer veriyor. Tutuculuğa karşı mücadele etmiş, çok derin felsefeleri olan bilge insanlar.” ir GSM operatörünün reklam cıngıllarında kullanılan “Canı Sıkılan Adam” şarkısı, anımsayanları, yeniden Türkiye’nin ilk kez gireceği Eurovision Şarkı Yarışması’nın heyecanlı ve tartışmalı günlerine götürdü: “Şarkıyı 1975 Eurovision Şarkı Yarışması için bestelemiştim. O sıralarda İsrail Halk Şarkıları Festivali’ne davetliydim. Festival komitesi başkanına İstanbul’dayken bu şarkıyı dinletince festivalde söylememi istemişti. Şanar Yurdatapan da şarkıyı dinleyince ‘Çok ilginç bir şey, ama bugün birkaç numara büyük gelir, ileride bu değerlenir’ demişti. Esprili bir şarkıydı, folklorik figürler koymuşum. Elendikten birkaç gün sonra Ankara’da Kavaklıdere’de yürürken bir adam yanıma gelip ‘Finale bile kalamadın, naber’ demişti. Aradan 32 yıl geçti, bir gün telefon çaldı. Reklam filmi için şarkıyı kullanmak istediklerini söylediler.” Gerçekten de Şanar Yurdatapan’ın şarkıyı ilk dinlediğinde yorumladığı gibi, reklam cıngılı olarak yayımlanınca yaşı tutanlar “Canı Sıkılan Adam”la nostalji yaparken, şarkı gençlerin ilgisini çekti ve sevildi. Afşar, şimdilerde 32 yıllık şarkısının değişik versiyonlarından oluşan single çıkarmak üzere bir müzik yapım şirketiyle anlaştı: “Benim elimde 45’lik plak yoktu, nasıl bulmuşlar şaşırdım. Reklamı Sertab Erener’in kardeşi Serdar Erener yapıyor. Her yeni çalışmada bana gönderip onayımı alıyorlar. Eski düzenlemeleri çok ağır kaçmıştı, şimdiki tarzını çok beğendim. Single’daki düzenlemeleri Ahmet Güvenç yapacak.” lbette Hannover Fuarı’na katılmak üzere geldi Recep Tayyip Erdoğan Almanya’ya. Eh, gelmişken Almanya Başbakanı Angela Merkel ile de görüştü. Hatta Gerhard Schröder’le de gece yarısından sonra uzun uzun konuştuğu bildirildi. İyi. İyi de, niye? Herhalde bu görüşmeler sırasında, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı konu edilmemiştir. Tabii, tabii... Şimdi buna inanmamız gerekiyor, öyle mi? Hannover Sanayi Fuarı’nın, bir gün önce, 14 Nisan’da Ankara’da 1 milyona yakın insanın sokaklara dökülmesi gibi bir olay karşısında ve TürkiyeAlmanya ilişkileri açısından, pek bir önemi yoktur. Öyle midir? Berlin’in, Ankara’daki bir cepheleşmeye, “Bize ne yahu, ne isterlerse yapsınlar!” diye bakacağına inanan var mı gerçekten? Türkiye’nin dinamiklerinde son 15 yılda, aslında daha 1970’lerin başında belirginleşen bir süreç ağırlığını iyice hissettirir oldu: ABD’den çok Avrupa Almanyası’nın sözü geçer burada. Berlin, bazen Washington’dan çok daha önemlidir ve bu iki dış merkezin Türkiye konusunda birbiriyle kapışacak kadar farklı arayışlar içinde olduğunu henüz göremedik. Ama... Yine de bazı örtüşmezlikler var. ??? Peki, ya Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetteki arkadaşları hakkında, ileride bir gün, Almanya’da inanılmaz boyutlar kazanan dolandırıcılık ve “emniyeti suiistimal” türünden davalar nedeniyle, bir takım “hukuki mülâhazalar” eşliğinde gündeme getirilirse? Olamaz mı? Bu “mülâhazaların” sonunun nereye varacağını belki şimdi kimse söyleyemez. Ama yarının neler getirmeyeceğini de kimse söyleyemez. Erdoğan hakkında suç duyuruları yapılır yapılmayacağı bir başka “bilinmez”dir. Egemenlik kayıtsız şartsız belirsizliğindir artık. Yugoslavya’nın, Irak’ın, SSCB’nin şimdilerde apar topar AB’ye üye edilen Doğu Avrupa ülkelerinin, çok değil 20 yıl önce nerelerde olduğunu hatırlayan var mı? Hatırlamak isteyen var mı? Miloşeviç, Saddam, Necibul E Nâzım aşkı sin Afşar, Yunus Emre ve Mevlana çalışmaları E dışında, her aşamasıyla titizlikle uğraştığı projeler üretiyor. 1997’de Atatürk için hazırlanmış eserleri ve Cumhuriyet marşlarını, Kurtuluş Savaşı türkülerini “Atatürk” albümünde toplayan Afşar’ın “Nâzım Hikmet Şarkıları” albümü de Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından 2000 yılında yayımlandı. 2004 yılında “Esin Alaturka” albümünün yanı sıra Ahmet Yesevi Vakfı tarafından “Ahmet Yesevi” albümü yayımlandı. Afşar, Mistik Esintiler projesinde de tasavvuf müziğinden caza kadar uzanırken aynı anda ressam Günseli Kato sahnedeki ezgileri çizgileriyle yansıtıyordu. Hiç ara vermedi iyatrocu yanını hiçbir zaman bırakmayan Afşar’ın İngilizceden çevirdiği “Kırmızı T Pabuçlar” oyunu Devlet Tiyatroları’nda yıllarca oynandı. Tiyatro yazarı annesi Rüveyde Sinanoğlu’nun yazdığı “Gül Prenses” adlı oyunu sahneye uyarlayıp müziklerini yaptı. “Neredesin Firuze” filminde de rol alan Afşar, “Anılar Yanıltır mı” kitabında sanat yaşamından anılarını kaleme aldı: “Yıllardır direniyorum, dayanıyorum. Her şey o kadar yozlaştı ki... Yalnızca tataratiler sattığı için benim çalışmalar arada ‘güme’ gidiyor. Sokakta karşılaştığım bir insan ‘Nerelerdesiniz, sizi özledik’ dediğinde çok üzülüyorum. Hiç bırakmadım, böyle ‘debelenip’ duruyorum.” Hazal Bulut, anneannesine hayranlık duyuyor. aliba önce Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) kutlamak gerekiyor. Sayıları 700 binle 1.2 milyon arasında hesaplanan yurttaşların Ankara’da bir araya gelerek laik Cumhuriyete bağlılıklarını göstermelerini, bugüne kadar hiçbir iktidar sağlayamamıştı. Allah’ın inayetiyle AKP, kendi kendine dillendirdiği başarılarına bir yenisini de ekleyiverdi. Ama öyle bir başarı ki, sahiplenemediği gibi küçümsemek için bin dereden su getirme gereksinimini duyuyor. Mitingle ilgili katılım sayılarının tahmini, sadece Ankara’dan ve ülkenin dört bir yanından gelenler üzerine yapılıyor. Ancak Ankara’ya gidemeyip de “evlerinize bayrak asın” çağrısına uyanlar, yani akılları ve gönülleri Ankara’da olan milyonlar, bu hesaba dahil edilmiyorlar. Mitingin Tandoğan Meydanı’nda yapıldığını söylemek de büyüklüğünü anlatmak için yetersiz kalıyor. Tandoğan’a çıkan caddeler ve bu caddelerin başlangıç noktalarını oluşturan meydanlar da hıncahınç dolu. G GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Anıtkabir çevresi ise daha sabahın erken saatlerinde elleri Türk bayraklı ve Atatürk posterli laik Cumhuriyet yandaşları tarafından sarılmış durumda. Anıtkabir yetkililerinin verdiği 370 binlik sayı da, Atatürk’ün mezarını simgeleyen lahtin önünden geçerek saygı duruşunda bulunmayı başaranları gösteriyor. Mitinge katılımın görkemini hesaplamak için kaçla çarpılması gerektiğini lütfen siz bulun. ??? Bazı çevrelerle siyasetçilerin mitinge katılımı engellemek için yapmadıklarını bırakmama konusundaki çabaları umarım kendilerine ders olmuştur. Gece mezarlıktan geçerken kendilerine moral vermek ve korkmadıklarını ispatla Ankara Mitingi... mak için şarkı söyleyenlerin ruh halini yansıtıyor da olabilirler. 84 yıllık Cumhuriyet tarihinin en görkemli tepki gösterisini küçümseme yaklaşımını sürdürmek istemeleri de, yanılgılarının somut bir anıtını oluşturmuştur. ??? Mitingde atılan sloganlardan biri, beni çok rahatsız etti. Yurttaşlar “Satılmış medya hesap verecek” diye bağırırken huzursuz oldum. Sanırım bu tepki, bazı yayın organlarının mitingi gereğince duyurmamasından ve yansıtmamasından kaynaklanıyordu. Buna karşın mitingden rahatsızlık duyanların katılımı azaltmaya yönelik suçlamaları, medyada alabildiğine yer bulmuştu. Gazeteleri önüme yayınca, AKP ile ideal bağı olanların dışındaki gazetelerin büyük çoğunluğunun hatadan dönmeyi başardıklarını görerek rahatladım. Ekranlar da, naklen yayın yapmamalarının açığını, miting görüntülerini ağırlıklı olarak aktararak kapatma gayreti içindeydiler. Bu da gösterdi ki, tahminlere göre gazetecilik yapmak, okurları ve izleyicileri kızdırmanın dışında bir işe yaramıyor. ??? Görkemli ve coşkulu miting, cumhuriyet tarihindeki seçkin yerini aldı. Miting bitti ama sorun bitmedi. “Laik Cumhuriyete sahip çıkan milyonların istenci sandığa nasıl yansıyacak” sorusunun yanıtı henüz boşta. Muhafelet partilerinin nasıl bir yöntem izleyeceği bilinmiyor. Daha doğrusu, birinin ne yapacağı biliniyor: Hür Parti Genel Başkanı Yaşar Okuyan “En çok oy alacak muhalefet partisini destekleyeceğiz” açıklamasını yapmıştı. Diğerlerinden henüz ne bir ses ne bir nefes var. Dilerim ki, böyle gitmez. Yoksa milyonların tepkilerine yazık olur. Atatürk, yönlendirme konusundaki önderliğini mutlaka yerine getirecektir. Çünkü gördük ki aramızdaydı. Ankara mitingi kutlu olsun. GÜ’den Kıraç’a fahri doktora Galatasaray Üniversitesi, kuruluşunun 15. yılı dolayısıyla gerçekleştirdiği kutlama etkinliklerine, Galatasaray Eğitim Vakfı Başkanı İnan Kıraç’a “Fahri İşletme Doktorası” vererek başladı. İnan Kıraç’a fahri doktora diploması ve akademik kıyafeti Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Şakir Ersoy tarafından sunuldu. Galatasaray Üniversitesi Aydın Doğan Oditoryumu’nda gerçekleştirilen törene Fransa Büyükelçisi Paul Poudade, İstanbul Başkonsolosu JeanFrançois Peaucelle, İstek Vakfı Genel Başkanı Bedrettin Dalan ve akademisyenler katıldı. İnan Kıraç törende yaptığı konuşmada, Atatürk’ün eğitime verdiği önemi vurgulayarak krizlerin boyutu ne olursa olsun gençlerin eğitiminin asla ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi. (Fotoğraf: PINAR AKBIYIK)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle